• bugunlerde cokca sarf edilmesi gereken ve sahsim tarafindan da sarf edilen soz obegi. eskiden son derece ayar oldugum bu lafa simdilerde cok tutunur oldum. daha yaslanmadim da halbuki. ilginc. ama madem sozlukte yaziyoruz, bu entry de neden sozluk hakkinda olmasin ki? olsun. sozlugun eski sayfalarini karistirmak isteyenlerin icin bicilmis kaftani* denize atanlar da utansin. neyse ki kimi raikkonen 'nin profilindeki - ozellikle en begenilenler kismina dikkat - entrylere soyle bir bakip okuyunca insan anliyor. nereden nereye...
  • nerden nereye, sorusu halk arasında tarihsel olarak kendini tanımlama çabası iken, plaza insanları tarafından bu çaba “vizyon ve misyon sahibi olmak” olarak belirlenmiştir. zor olanı ise tasavvuf ahlakı kendi nefsini sorguladığı “neydim ne oldum” ile vermektedir. yüzyılımızın başında ise yeni bir kişi tipi doğdu: şirket. plaza insanlarının yaşadığı topraklar. yeni binyılda ise yepyeni topraklar insanların görüşüne açıldı: internet. o da yepyeni bir şey yarattı: canlı olmayan düşünen, eyleyen şey. bu şeyin kendisini tanıması gerekmekte ve yaşayanlar içinde gelişen zihniyetten farklı olarak, eylemselliği de olmalı.

    türkiye’de toplam kalite yönetiminin revaçta olduğu dönemde önemli eylemlerde biri misyon ve vizyon yazmak idi. özel ve kamu kurumlarını vizyon ve misyon yazma furyası aldı-gitti, bir kere yazdılar ve hep öyle kaldı. bu şirketokratik yapının yayılımının ne kadar derinde olduğunu/ olması gerektiğini anlatmaktadır. dolayısıyla bu yeni kurulan şey öncelikle bi şirketin özelliklerini taşır.
    şirketin kurulduğu andan itibaren hep aynı vizyona ve misyona sahip olması değişen koşulları fark edememesinin göstergesi olduğunu gibi, misyonunun da değişmemiş olması kurum içinde hikayelerin sonlandığının göstergesidir. her kurum yaşadıkça yeni öyküler, mitler, yaratmaktadır. öykü, hikaye, mit ve efsanelerini öğrendikçe onun dönüşümüne, tarihine vakıf olursunuz. ve bu durum onun kimliğini yaratır.

    anıları oluşturan olayların eşsüremde yapılmış yorumları kimliğin durağan kısmını ifşa edecektir; ve anılar, oluştukları olayların dışında yaşayan her zihinde, tarihin yani artsüremliliğin gerekli zemindir. halkın “nereden nereye” geldiğini sorgulamasına neden olan bu artsüremlilikteki farkın ne kadar birbirine uzak olduğudur.

    artsüremli olarak düşünmek bize, şeyin diğerleri ile bağlantılarını da durağan ve dinamik olarak ortaya dökecektir. bu bağıntılardan çıkan formüller ile de kimlik çözümlemesinin ötesinde, eylemi sürekliliği içinde kavramış olacağız. tasavvuf ahlakı “ney’dim ne oldum” derken kendini bir özne olmaka doğru yönlendirmiş, güdük kalmıştır.

    anlatmak istediğimi herkesi anlayacağı bir örnekle taçlandırayım: hagi’nin r. carlos’a attığ çalımı mı hatırlamalısınız, yoksa süper kupanın sonucunu mu? belki de hatırlamanız gereken o çalıma neden olan sürtüşme, sürtüşmeyi doğuran faul ve duygusal restleşmedir; çalımdan sonra gelen hakem davranışı ile hagi’nin el hareketidir. – maçın içindeki olaylar ister sıradüzen içinde ister kaotik olarak olsun- bütünü idrak edebilmek size özel olacaktır, dolayısıyla bir … fanatiği olarak “… ki?”de diyebilirsiniz.
    bildiğim kadarıyla sözlüğün kurumsal olarak ne vizyonu ne de misyonu, özel bir tercihle, yazılmamış/tanımlanmamıştır. fakat, şimdiye kadar yazılan ve silinen başlıklara bakıldığında ortaya çıkan bir durum olarak vizyonu, misyonu betimlemeye çalışmakta gerektiğini, yazarlarından bağımsız düşünen bir yapı olarak “sözlük” kendine “nereden nereye?” diyebilsin. bir özne olarak “ney’dim ne oldum” ile sınırlı kalmasın, ne olacağım? diyebilsin.

    genelde, trol ve aktrol yuvası oldu; seviyesiz hale geldi; sözlük olmaktan çıktı, forum sitesi oldu; kalitesizleşti; dürümhane … vs. gibi bir dolu yakıştırmalar olsa da, bir dolu kampanya, protesto ve habercilik örneğine de ev sahipliği yapmıştır. yani, sözlüğün algılanmasındaki farklılıkları gösteren örnekleri görürsek, algıdaki kırılmanın yaşandığı dönemi/-leri ve yazarların çizdiği vizyonu/misyonu-nereden (gelip) nereye (gittiğini)- tarihini kendi kendine yazan bir yapı kurulabilir. ayrıca, yönetimin ekşi’nin nasıl bir yer olacağını kavrayıp kavramadığını, yönlendirmelerini, yazar profil değişimlerini de izleyebileceğiz. yani kısaca, “ekşi özeleştirisi yapılmalıdır”. bu durumun sonucu olarak şirketin tapusu kim de olursa olsun, “atanmışlar” (!) ne yaparsa yapsın, seçilmişler yönetenlerin işlerini nasıl yaparsa yapsın, ekşi emekçilerin olacaktır..:)

    böyle bir çabanın, tartışmaların bu vb. türdeki platformları yeni bir tepeye ?? taşıyacağını umuyorum. bu tepenin, toplumumuzun övündüğü “devlet kurma” becerisinin “devlete kapağı atma” çabasına dönüştüğü bu günlerde, demokratik yapıların - kapitalist demokrasilerde olabildiği kadar - kurulması için gerekli kurguyu ve kurgucuları üretmesini beklemek gibi kaba idealist bir hedefe yönelmesini istemekte benim aptallığım olarak kalsın. tabi, verilen benzer/farklı örneklerin derlenmesi, özetlenmesi tepeye çıkacak patikanın varlığını ve basamaklarını oluşturacak yazarlarını, sözlüğün yönünü de tarif edecektir.

    dananın kuruğu bir iddia ile başlayalım:(bkz: bir eksi sozluk hikayesi)

    kopan kuyruğun yorumu,
    (bkz: 21 haziran 2011 buyuk eksi sozluk depremi)
    (bkz: eksi sozluk bahari)
    devam eden süreç, hala kazanın kaynadığının alameti:
    (bkz: 1 eylul 2012 moderasyonun sozlukten ayrilmasi) sözlükte iktidarin kendini göstediği bu örnekler, demokrasinin göstergesi değil de tahammülsüzlüğün işaretleridir.
    isyanlar bitmeden yayılmaktadır:
    (bkz: 15 gunluk caylagin yazar olmasi)
    (bkz: 20 aralik 2018 buyuk caylak isyani)
    olması istenen bir örnek:
    (bkz: bilgiyi sozluge emanet etmek)
    sıvı ile su kavramlarını bile ayıramayan bir kitle var; bunların oluşturduğu bir forum sitesi olduğuna dair kanıt.
    (bkz: marsta sivi su bulunmasi)
    yazarların kasıldığını gösterir başlık:
    (bkz: eksi sozlukte baydi dedirten seyler)
    kim olursan olun sözlüğün bile geldiği nokta açısından en önemli örnek sıvı ile suyu birbirinden ayıramayacakların forumla sözlüğü birbirine karıştırmaları normaldır; hele bir de 3. değişkeni katarsanız “akışkan”.
    sözlük yönetiminin tavrına dair; yanlış hatırlamıyorsam başlığı açan yazar uçurulmuştu,
    (bkz: 9 nisan 2017 koru hastanesi rezaleti)
    hep kötü örnekler hep kötü örnekler diyorsanız şu olumlu başlıktaki işe yarar yazıları bulunuz:
    (bkz: almanlarin tek atomlu transistor yapmasi)
    her yapı kendi efsanelerine gebedir ve yoktan öykü ve hikayeler yaratabilir:
    (bkz: ssg)ekşi de adalete de isyan var:
    (bkz: well cookedun sozlukten ucurulmasi rezaleti)
    bu son uçurulma olayını daha önceki ayrılmalarla birlikte düşüncüğümüzde, ve yazarlardan birinin izinsiz polise verilen bilgileri, hem de savcılık ve mahkeme iradesi dahi olmadan, kurumsal duruşun her yazar için geçerli olmadığını, kurumsal duruşun nasıl olmaması gerektiğini gösterir.
    (bkz: #83662663) neydi ne oldu ne olarak anlaşıldı ne olması isteniyor ne olmak istiyor?
    (bkz: #87488287)
    (bkz: 30 mayis 2019 eksi sozluk cagatay aksu aciklamasi) tartışma bitmez...
    (bkz: sule cetin otopsi raporu)
    özneleşmek için bir başka adım ekşi yönetiminin, ekşide yaratılan istatistikleri katılımcıları, en azından yazarları ile paylaşmasıdır.
    ne yapmalı / nasıl yapmalı ki, kültürde, toplumda, kişide, karakterde, insana ve hayvana hayatlarına değer vermeyen tüm değer ve anlayışlardan, sahiplerinden kurtulalım?
  • http://www.milliyet.com.tr/…e-1916050-skorergaleri/
    gemiyi önce fareler terkeder ama sadece günü kurtarırlar dedirten haber.
  • o kadar yitik olmak ki , acılardan ve dertlerden, artık umursamaz olmak, bi ara bu keder de geçer derken, şimdi gelsin üstüne , gelsin bilader moduna girilir. bataklıktan mezara hali gibi birşey, yoksa ibizadan , erdeğe düşmek gibi değil ki, erdek te ayrı güzeldir.
hesabın var mı? giriş yap