• ben de size küçük ilçemize gelen klasik müzik konserine gidiyorum diye başlayan gecemin ticaret borsasının restoranında sarhoş olmamla sonuçlanan hikayesini anlatayım:

    küçük bir ilçede yaşıyoruz, haliyle güzel şeyler de az oluyor. bir de yaşadığım yer için biraz farklı bir tipim. rock müzik dinleyip biraz siyah giyindiğim için arkamdan satanist diye bağırılıyor öyle diyim.

    bi gün evde otururken belediyenin hopörlöründen anons duydum, "yarın akşam ilçemizin bilmemne salonunda klasik müzik konseri verilecektir, tüm halkımız davetlidir." nasıl ya dedim, inanılır gibi değil. kesin gidiyoruz. arkadaşıma söyledim gidelim diye, tamam dedi.

    ertesi gün oldu, ben annemden izin aldım klasik müzik konserine gidebilir miyim diye. önce yalan söylediğimi düşündü haklı olarak. sonra hatırlatma anonslarını duyunca ikna oldu ve izin verdi. ben saati beklemeye başladım..

    akşam saat 7'de biz arkadaşımla buluşup konserin olacağı salona gittik. baktık içerde kimse yok. önce yanlış yere geldiğimizi düşündük, sonra sahnede ses sistemiyle uğraşan insanları görünce tamam dedik bekleyelim. yarım saat geçti içeri oturduk, ne gelen var ne giden. en son sahneyi toplamaya başladılar biz hala bakıyoruz noluyo acaba diye. sonra yanımıza bi adam geldi. "gençler sizden başka gelen yok konser iptal" dedi. üzüldük tabi. 50 bin nüfuslu ilçede bizden başka kimse klasik müzik konserine gelmemişti. şaşırmadık ama olağan yani bizim için. neyse dedik ağır adımlarla çıktık kapının önüne.

    bi 5 dk sonra aynı adam geri geldi, "gençler, sanatçılarımız ve belediye başkanımız restoranttan geleceklerdi. konser iptal olunca orda kalmaya devam ettiler biz de oraya gidiyoruz. koca ilçede bi ikiniz geldiniz konsere, eğer vaktiniz varsa sizi restorana götürelim orda bize mini konser verecekler" dedi. biz tabi şok. nasıl yapalım derken kendimizi makam aracının arka koltuğunda şehrin dışındaki restorana giderken bulduk.

    utana sıkıla içeri girdik, herkes ayağa kalktı masada. noluyoruz, biz nerdeyiz, bu insanlar kim derken bizi takdim ettiler misafir sanatçılara. bu iki genç geldi sadece biz de onları buraya getirdik diye. herkes gelip bizi tek tek öptü. ottutturdular masaya, ne yersiniz ne içersiniz, garson donat masayı modundalar. bense elimi kolumu nereye koyacağımı bilmiyorum, yan yan arkadaşıma bakıyorum o napıyo acaba diye. o da aynı benim gibi, neyse dedim olan oldu. otur bakalım.

    garson geldi tabi, ne içersiniz dedi. tam kola diyecektim ki bira, şarap, viski, rakı.. sayıyor adam. bizi oraya götüren meclis üyesi adam da ne isterseniz için diyo oo bizim misafirimizsiniz bu gece vallahi bırakmam derken içlerinden tadını tek bildiğim alkollü içki olan birayı seçtim. yemekle birlikte içkiler geldi, şarkılar başladı filan derken bildiğin on numara beş yıldız bir fasıl oluyor. ben tabi ne olur ne olmaz diye biramı yudum yudum içiyorum uzun sürsün bitmesi diye. ama azaldığı gibi garson üzerine ekliyor. karşımda adam için için diyor kadeh kaldırıyor, arkadaşıma bakıyorum çaresiz bakışlar içinde, ikimizin de aklında tek soru 'bizim burda ne işimiz var'. yaş ortalaması 60 olan masada tabi en genç ve sanatsever iki genç olmanın verdiği ayrıcalıkla gelenimiz gidenimiz eksik olmuyor. bi ara belediye başkanı geldi "eğleniyor muyuz gençler" diyerek kadeh tokuşturduk öyle bi ortam.

    bi ara yanıma bi kadın oturdu. bilmemne üniversitesi bilmemne bölümü dekanıymış. opera sanatçılarıyla gelmiş ankara'dan filan anlatıyor böyle. malum soru geldi bize tabi. nerede okuyorsunuz? ben okulumun ilk adını söyledim, kadın şaşırdı hiç duymadım neresi orası dedi. tabi ortam ciddileşince bizi oraya getiren adamcağız da kulak kesildi. arkadaşıma döndü sonra sen nerede okuyorsun diye, bizim ki de düz adam tabi anadolu lisesi dedi. gecenin sonunda içtiği rakının haddi hesabı olmayan o adamcağız, o belediyemizin meclis üyesi, o ki çakmak çaksan alev alacak adam saniyeler içinde ayıldı. "siz liseli misiniz!!!!"

    bi an düşündüm liseli olmak ayıp mı acaba, diyorum son sınıfız ama öss'ye gircez. adam kızardı bozardı, dekan kadın şoklarda, masada bi hareketlilik başladı. eyvah dedim sıçtık. meğer adam bizi boylu poslu da görünce üniversiteli sanmış. ben size bütün gece içirdim diyo. ben zaten adamı çift görüyorum. ne içirmesi, ağzımıza sıçtın asdf. neyse, sarhoş rahatlığıyla biz iyiyiz yok bişey filan diyoruz ama adamın gecesi piç oldu. ben sizi evinize bırakıyım dedi. zaten gece de bitmişti saat olmuş 12, tamam dedik.

    bindik yine makam arabasına, ama baktım böyle eve gidersem annem beni keser. sen bizi şurda indir biz yürüyelim açılırız dedik. başta bir bok yemenin vermiş olduğu mahcubiyetle bizi velilerimize teslim etmek istedi ama sonra naneli sakız alırız hallederiz hacı diyerek ikna ettik adamı.

    eve gidince direk yattım tabi, hayatımda ilk defa sarhoş olmuşum. hem de opera sanatçıları, dekanlar, belediye başkanı eşliğinde. annem kokuyu almış ama klasik müzik ve birayı yan yana oturtamadığından ses etmedi. sabah kalkınca akşam ne içtin sen dedi. asla yalan söylemezdim; bira dedim. tam azarı yemeye başlıyordum ki gel dedim. gel sana başıma neler geldi anlatayım..

    ps. olay yaşandığı tarihte 18 yaşımdan küçük olduğum için resmi kuruluş, belediye, okul isimleri yazılmamıştır. durduk yere adamların başını belaya sokmayayım : )
  • sene 2004 olmalı, ilkbahar zamanları, tıfıl bir üniversite hazırlık öğrencisi olmanın verdiği gazla hadi gidelim gündüz rakısı içelim dedik arkadaşla, şimdi bakınca çok saçma geliyor ama o zaman aşırı mantıklı gelmişti. la gündüz rakısı dediğin en fazla 2 dubledir, biz ayı gibi bi yetmişlik bitirdik 2 kişi.

    masadan kalktığımızda akşamüzeri 5 civarı falan olmalı, çünkü okuldan 18:00 de servis kalkıyordu bizim yurda ona bineceğiz, yetişiriz falan derken saat oldu 17:45, henüz aşiyan mezarlığının yanındaki bebek kapısındayız, hayvan gibi yokuş var yukarı çıkmak için. yokuşu koşarak çıksak ya ucu ucuna yetişeceğiz ya da ucu ucuna kaçıracağız servisi. o yokuşu çıkmayı gözümüz yemedi, arkadaş "siktir et ya, 10 servisiyle gideriz, bira içek şurda rahat rahat" dedi, aklıma yattı, zaten kafam dut gibi, ne dese aklıma yatacak.

    tam o ara yanımızda bir araba durdu. arka cam açıldı, "yukarı çıkıyorsanız gelin bırakayım" dedi, olur valla diye arka koltuğa bindik, adam ben arkadaş tuzluk gibi oturduk arkaya. kafamız zaten çok güzel, adam da sevecen bir tip çıkınca başladım saçmalamaya, "valla patron büyük sevaba girdin, bu amınakoduğumun okulunu niye bu tepeye yapmışlar ki, çık çık bitmiyor, yer mi yokmuş siktiğimin istanbul'unda, zaten sevmedim ben burayı seneye sınava giricem tekrar, odtü'ye gitcem, neyse patron en yukarı çıkıyorsan tekelin önünde bırakırsın bizi" falan diye gayet sinkaflı bi şekilde zırvalıyorum. hiç cevap vermeden sessizce dinliyor adam.

    o ara arkadaş adama siz ne iş yapıyorsunuz diye sordu, "rektörünüzüm ben" dedi herif, valla ayıldım o an, üstümdeki tişörtün önünü iliklemeye çalışmışım, o sarhoş hareketini yapmışım yani. "hocam pardon, hazırlığız da biz tanıyamadım" falan derken, "tamam evladım yorma kendini" dedi. kalan yol boyunca önümdeki koltuğun kafalığına baktım sadece, 5 dk sürmüştür belki kalan yol ama 5 yıl gibi geldi bana.

    boğaziçi rektörüne bi ana bacı kaymadığım kalmış, lan otur bi düşün dimi, siyah makam arabası, adam arkada oturuyor, özel şoför kullanıyor arabayı, sen ne kahve muhabbeti yapıyorsun hala.

    arabada "az kaysana" demişim bir de.
  • tanımadığınız bir kişinin düğününü kapsayan ortamlar.
    bundan 7-8 yıl önce... kız arkadaşımdan o gün ayrılmışım ve kafam da iyi sayılır. hayalet gibi dolaşıyorum öyle. eve doğru yürürken, bir ara baya tuvaletim gelmiş. hemen yanımda bir düğün salonu var. sesler dışarı kadar geliyor. baktım kapıda da öyle takım falan giymiş tipler yok. rahat bir düğün ortamı herhalde dedim, girdim içeri. klasik düğün... süsler müzik vs.
    biraz tuvaleti aradım, sonra kapısından içeri girdim. içerdeyken bir anda müzik kesildi. ne oldu demeye kalmadan patırtı gürültü başladı. ben hala tuvaletteyim.
    tuvaletten çıktığımda içersinin karışmış olduğunu gördüm. ama nasıl? beş dakika önce halay çeken abiler yumruk yumruğa birbirine girmiş. birbirine gülen teyzeler saç saça baş başa... "noluyoz" demeye kalmadan 20'li yaşlarda bir çocuk üzerime çullandı. birden çocukla kavgaya tutuştuk ki hayatım da yumruk yumruğa kavga etmişliğim yok. nasıl yumruk atılır, o gece deneyerek öğrendim. çocuk vuruyor ben vuruyorum. hayır neden kavga ettiğim hakkında en ufak bir fikrim bile yok ama iyice gaza geldim, sağa sola küfretmeye başladım.
    biraz sonra bir iki amca ayırdı bizi. amcalar "boşver değmez bu aileye" dedikçe ben gaza geliyorum. “yapılır mı abi düğün gününde” falan diyorum. bu arada ben kız tarafı mı erkek tarafı mıyım hiç bir fikrim yok!
    neyse bir süre sonra sakinleşti insanlar. salondan ayrılanlar oldu. polis değil ama artık güvenlik mi ne bilmiyorum birileri geldi. lan dedim işler uzayacak benim burdan kaçmam lazım. beni biraz önce ayıran amcalar gel evladım polis falan başımıza iş almayalım, çıkalım dedi. “ya bizde kaçmak yok” falan dedim (niyeyse). yine de çıktık salondan. biraz ilerde çorbacı vardı. girdik üç beş kişi çorba içiyoruz.
    aklımda da, "ulan tuvalete girmek için düğüne gittim, şimdi tanımadığım adamlarla çorba içiyorum nasıl iş bu" diye geçiriyorum. bir yandan da yavaştan kaçayım modundayım. hayır kimse de sormuyor olum sen kimsin diye.
    aradan yarım saat geçti. bizim amcalardan birinin telefonu çaldı. yok gelin çok ağlıyormuş yok damat ölürüm ben falan diyormuş vs. düğün kaldığı yerden devam edecek diyorlar. başladık masada biz tartışmaya. "ya olur mu, o kadar kavga dan sonra evlilik mi olur?!!!"
    neyse sonunda salona geri döndük. (evet ben de gittim). salonun yarısı boştu. belli ki sadece çok yakın akrabalar bir de genç çiftin yakın arkadaşları kalmış. benimde üstüm başım yine iyi ama yüzüm gözüm bir düzelsin eve öyle gitmeyeyim triplerindeyim. dedim, bir daha tuvalete gireyim yüzümü yıkayıp eve giderim. girdim tuvalete, yeniden müzik başladı. tuvaletten çıktım bir baktım millet halay falan çekiyor. "olum siz manyak mısınız", diye bağıracaktım; tabi ki bağıramadım.
    bir baktım az önce çorba içtiğim amcalar tuttular beni halaya kaldırdılar. hayır, hayatta oynamayı falan da bilmem saçmalıyorum iyice. birden yanıma bir çocuk girdi. baktım az önce kavga ettiğim çocuk. 1 saat kadar önce yumruklaştığım çocukla halay çekecem. yok artık diye çıktım halaydan...
    ben böyle yükselince bir daha gerginleşti ortam. içimden dedim "olum sonuçta bu çiftin hayatı söz konusu saçmalama." "tamam tamam sorun yok diyerek" masaya oturdum. biraz otururum ortam sakinken giderim modundayım. bu kavga ettiğim çocuk masaya geldi. "kusura bakma çok sinirliydim tutamadım kendimi" dedi, bende "olur mu öyle şey ne demek" falan dedim. bildiğin olaylar iyice saçmaladı. kesin kamera şakası bu... iyi de ciddi ciddi yumruk yedi millet bu nasıl şaka!
    neyse takı töreni başladı. millet sıraya girdi takı takacak. tamam dedim benim gitme zamanım bu. benim amcalar (evet artık ailedenim ama kız mı erkek mi tarafıyım hala bilmiyorum) hadi sıraya girelim dediler. ben de "abi ben bişey alamadım siz geçin" dedim. olur mu öyle resim çekilecez falan filan ayağına sıraya soktular beni. amcaların bir ikisi bir şey taktı sonra gelin damat ve biz resim çekildik. o an damada daha sıcak davrandılar. sanırım biz erkek tarafıyız...
    sonra yeniden müzik başlayınca ben bir tuvalete gireyim diye kalktım. bir daha girer miyim o tuvalete! kapıya doğru yöneldim yavaşça çıktım.
    baktım saat baya geç olmuş, eve doğru yürümeye başladım. bir yandan da ne saçma sapan bir geceydi diye düşünüyorum.
    bir daha ne o çocuğu ne de amcaları gördüm. artık kimdiler nerdeler bilemem.
    umarım bu kadar zor bir düğünden sonra gelinle damat mutludur.
  • özgürlük yok, çağdaş uygarlık yok, cumhuriyet yok, düşünce yok, hak yok, hukuk yok, adalet yok, eşitlik yok, huzur yok, eğitim yok, terbiye yok, ahlâk yok, siyaset yok, gazetecilik yok, bilginin değeri yok, işi bilen yok, insan hayatının değeri yok, para yok, vatandaş olarak değerin yok, üretim yok, tüketim çok, vergi çok, rant çok, rüşvet çok, torpil çok, suriyeli çok, döneklik çok, kandırılan çok, öküz çok, yasak çok, terör çok, şehit çok, istifa yok, sorumluluk yok, laf çok, yandaş çok, yok, diploma yok, medeniyet yok, özgüven yok, can güvenliği yok, asayiş yok, kafa yok. olanın da zaten burada işi yok.! yaltak yultak adam çok, karakter yok, omurga yok, tüm bunlara sebebiyet verenlere oy çok, benzin pahalı, hayat pahalı, millet sömürülmüş, bıkmış, usanmış, kapısı işaretlenmiş, pusmuş, yılmış, korkmuş...

    harbiden ha. "nereye düştük" biz böyle?
  • (bkz: askeriye)
  • iş ortamı.

    ara ara oluyor, neredeyim lan ben ne bok yiyorum burda diyorum.

    sonra geçiyor.
  • geçen hafta...bir tanıdık aradı
    ''eşofmanlarla gel.. biraz ter atacağız'' diye
    çektim eşofmanı buluştuk arabayla akşam vakti gidiyoruz. ankara yenimahalle'ye

    abi bir camiinin önünde durduk abi hadi iniyoruz dedi ben herhalde tekkeye falan geldik diye düşünürken, cami altına geçtik bağırışmalar geliyor falan filan içeri bir girdim abi sakallı eşofmanlı adamlar kung-fu yapıyor ama arkada ''şu cennetin ırmakları '' çalıyor. o an dedim ki ''nereye düştüm lan ben!''
  • (bkz: kına gecesi)
    (bkz: düğün)
    (bkz: baby shower)
  • geçen sene bir vakitler bizim okula eren erdem gelmişti. hazır gelmişken dinlemeye gideyim dedim. fakat mal olduğum için konuşma yapacağı salona doğru düzgün bakmamışım ve yanlış salona girdim. üstelik kapıda görevli olduğu için salonu doğrulama şansım vardı ama doğrulamadım. salona girdim; bir tarafımda komple başörtülü tayfa var ama ben hala işkillenmiyorum; demek ki eren erdem muhafazakar kesime de çok hitap ediyor falan diye düşünüyorum. eren erdem'den eser yok hala bu arada.

    derken kulüpten biri kürsüye çıkıp selamünaleyküm diye giriş yaptı. meğer avrupamerkezcilik konulu bir konuşma yapmak üzere ilahiyatçının teki aynı saatte konuşma yapacakmış. sağ tarafım türbanlı bacılar, sol tarafım muhafazakar panpalarla çevrili, bir de vekilimi yakından göreyim diye amfinin önlerine oturmuşum. tek çıkış koltukların üzerinden hoplaya hoplaya yukarı ilerlemek ama o da çok dikkat çeker diye yapamadım. arkalara oturmayan kafamı skim diye geçiriyorum içimden. neyse dedim, bari çıkış yok, avrupamerkezcilik de biraz ilgimi çeken bir konu olduğu için dinleyeyim dedim. ne de olsa bize uzak görüşten insanları da dinlemek lazım.

    abooov. adam avrupamerkezcilikten başlayıp dünya tarihine damgasını vurmuş bütün bilimsel gelişmeleri müslüman toplumlara bağladı ya la. böyle bir şey yok. hani ilk başlarda "orta çağı neden karanlık olarak betimliyoruz, avrupa'nın ortaçağı karanlık olabilir ama o devirde islam toplumları hem bilimsel olarak daha gelişmiş, hem de daha müreffehti", "niye her haltı batının normlarına göre tanımlıyoruz" çıkışları falan mantıklıydı da adam lafı dolandırıp iki boyutlu haritalarda atayiz ve hıristiyan kuzey ülkelerinin yüzölçümlerinin kasıtlı olarak büyük çizilmesine getirdi. sözde amerika'yı, avrupa'yı vs müslüman toplumların egemen olduğu topraklardan çok daha büyük göstermek için öyle yapılıyormuş. öyle bir ortamda çıkıp diyemiyorsun da "onun sebebi üç boyuttan iki boyuta projeksiyonda ekvatordan uzaklaştıkça hatanın artması" diye. zaten öyle bir anlatıyor ki söylediği şeyi içselleştirdiğini anlıyorsun, hani kitleleri galeyana getirmek için değil, gerçekten inandığı için o şekilde anlatıyor.

    neyse, katlanıp bir buçuk saat dinledim herifçioğlunu, ancak en son "sanayi devrimi de müslümanlar sayesinde yapılmıştır" deyince kayış koptu. zaten çıkmaya başlayanlar var iken erkek tayfasının olduğu taraftan müsaade isteyip çıktım. hayır o kadar uzun süre maruz kaldım ki en son mantıklı gelmeye başlamıştı sanki söyledikleri.

    chp milletvekilini dinleyecem diye gittim, akpli olup döndüm amk.
  • aşk acısı çekmekte olan erkeklerin bulunduğu rakı masası. bu denli hayat enerjisini emen -yatmadın mı sen daha diye gelen gece uyanmış anne dışında- çok az şey var.
hesabın var mı? giriş yap