nesimi
-
bolca karıştırılan bir isimdir nesimi. tarihte iki tane büyük nesimi vardır. birincisi enel hak dediği için 15. yy. da halepte öldürülen seyyid nesimi, diğeri ise en bilinen eseri ile haydar'ın sahibi(ben melanet hırkasını) kul nesimidir. seyyid nesimi şiirlerinde bolca arapça kelimeler bulabilirsiniz. kul nesiminki ise daha sade bir türkçedir. kul nesimi 17. yy da anadoluda, seyyid nesimi ise anadolyu gezip, diyarbakırda da bir ara kalmış olmasına karşın halep'te uzun süre ikamet etmiştir. seyyid nesimi hurufi-alevidir, kul nesimi ise bektaşi-alevidir. ali sevgisini anlatırken de bu farkı görebilirsiniz, kul nesimi haydar der, seyyid nesimi hurufilikte ali nin anlamını da bilerek bolca ali der. ali arapça yazıldığında insanın suretini verir. insan yüzünü düşünün gözler kaşlar ve açılmış bir ağız a benzer bu yazılış. ali insan-ı kamilin suretidir.
-
gel gel beru kim savm u salâtın kazası var;
sensiz geçen zaman-ı hayatın kazası yok.
nesimi -
yariyle olan münasebetlerini soranlara "size ne" diyerek en baba cevabı vermiş büyük ozan.
(bkz: haydar haydar) -
siğmazam
mende sığar iki cahan, men bu cahana sığmazam,
gövher-i lamekan menem, kövnü mekane sığmazam.
arşla ferşü nun mende bulundu cümle çün
kes sesini ve ebsem ol, şerhi beyane sığmazam.
kövnü mekandır ayetim, zati dürür bidayetim,
sen bu nişanla bil meni, bil ki, nişane sığmazam.
kimse güman-ü zan ile olmadı hak ile biliş,
hakkı bilen bilir ki, men zann-u gümane sığmazam.
surete bak menini suret içinde tanı kim,
cism ile can menem, veli cism ile cane sığmazam.
hem sedefem, hem inciyem, haşru sırat esenciyem,
bunca kumaş-ü raht ile men bu dükane sığmazam.
genc-i nihan menem men uş, ayn-ı ayan menem men uş
gövher-i kan menem men uş, behrev-ü kane sığmazam.
gerçi muhite zemem, adım ademdir, ademem,
dar ile künfekan menem, men bu mekane sığmazam.
can ile hem cahan menem, dehrile hem zaman menem,
gör bu latifeyi ki, men dehr-ü zamane sığmazam.
encüm ile felek menem, vahy ile hem melek menem,
çek dilini ebsem ol, men bu lisane sığmazam.
zerre menem, güneş menem, çar ile penç-ü şeş menem,
sureti gör beyan ile, çünkü beyane sığmazam.
zat ileyem sifat ile, kadr ileyem berat ile,
gülşekerem nebat ile, beste dehane sığmazam.
nar menem, şecer menem, arşa çıkan hacer menem,
gör bu odun zebanesin, men bu zebane sığmazam.
şems menem, kamer menem, şehd menem, şeker menem,
ruh-i revan bağışlaram, ruh-i revane sığmazam.
tir menem, kaman menem, pir menem, cavan menem,
dövlet-i cavidan menem, ayinedane sığmazam.
gerçi bugün nesimiyem, haşimiyem, kureyşiyem,
bundan uludur ayetim, ayet-i şane sığmazam.
merhaba, hoş geldin, ey ruh-i revanım, merhaba!
ey şekerleb yar-i şirin, lamekanım, merhaba!
çün lebin cam-i cem oldu nefhe-i ruhülkudus,
ey cemilim, ey cemalim, behr-ü kanım, merhaba.
könlüme heç senden özge nesne layık görmedim,
suretim, aklım, ugulum, cismü canım, merhaba.
ey melek suretli dilber, can fedadır yoluna,
çün dedin lehmike lehmi, gane kanım, merhaba.
geldi yarim naz ile, sordu, nesimi, nicesen?
merhaba, hoş geldin, ey hırdadehanım, merhaba.
aceb la’lin mi şol, ya can-ı ahbab?
aceb zülfün mü, ya zincir-i pürtab?
gözümden akan, ey dilber, gamından,
aceb hunabe mi, ya eşg-i innab?
aceb geddin mi şol, ya serv-i butsan,
aceb haddin mi şol, ya verd-i sirab?
aceb aynın mı şol, ya sihr-i babil,
aceb dişin mi şol, ya lülü-i nab?
aceb yüzün mü şol, ya hirmen-i gül
aceb kaşın mı şol, ya tak-i mihrab?
aceb şol mest-i sevda-i moğolçin
menim bahtım mıdır, ya çeşm-i pürhab?
nesiminin gözü yarin gamından,
dürün dürcü midir, ya behr-i simab?
ya rab, ne sebebdendir olur takatimiz tak,
çoktan beridir çeşmimiz ol çeşmine müştak.
andan beri kim, aynımız ol yüzünü gördü,
bir mu ile asıldı canım, kaldı muallak.
gülzare kadem bas sinemi saz ile, mütrib,
gel ayş edelim zevk ile, ger olmasa zerrak.
pervane sıfat oldum o ruhsarına karşı,
bel bağlamışam hizmetine men de çü uşşak.
yazım der idim nameyi hun-i ciğer men,
töküldü ürek kanı yere tutmadı evrak.
gördü ki tükenmez yazuban vasf ile şerhin,
katlanmadı bu derde zaif, oldu kalem şak.
ey hüsn iyesi, aşıka bir merhamet eyle,
sun lütf ile biçareye bir cam-i mürevvak.
ger ister isen yarı bugün, pir talep eyle
gör kim nece yol gösterir ol pir-i muhakkak.
allah ile ol imdi, niyaz eyle, nesimi,
başed ki, suçundan keçe, lütf eyleye rezzak.
canana menim sevdiyimi can bilir ancaq
könlüm dileyin dünyada canan bilir ancaq.
bildim, tanıdım elmde me’budu, yeqin ki,
şöyle bilirem kim, anı qur’an bilir ancaq.
abdal oluban beylik eden arifi gör kim,
bu seltenetin qedrini sultan bilir ancaq.
sufimidir ol cam-i müseffasına meşğul,
pünhani içer eyle ki, şeytan bilir ancaq.
ey saqi, getir dövr eyağını dövr elasün kim,
bu dövr eyağın dövrünü dövran bilir ancaq.
könlüm gemisin qerq ede gör eşq denizine
kim bu denizin behrini ümman bilir ancaq.
heç kimse nesimi sözünü keşf ede bilmez,
bu, quş dilidir, bunu süleyman bilir ancaq.
bu ne adetdir, ey türk-i perizad,
qeminden olmadım bir lehze azad.
siyehdil gözlerin qan tökmek içün
çekibdir tiğini manend-i cellad.
bu bidadı mana eşqin qılıbdır,
cahanda qılmadı nemrudü şeddad.
reva mı, könlümün şehrinde senden
feraqü qüssevü qem tuttu bünyad.
gel, ey şirindehen, eşqin yolunda
menem ol kuhken biçare ferhad.
nezer qılgil bu viran könlüme, şah,
qılır sultan olan viranı abad.
bir eyü ad edin fani cahanda,
ululardan cahanda qaldı bir ad.
nesimi’nin kelamından eşitgil,
vefasızdır cahan, sen qılma bidad.
ay ile gün sücud eder suret-i canfezayine,
ay ile gün nedir kim, ol düşmeye hak-i payine.
cam-i cahannümadur ol, sende iki cahanı gör,
çün göresen sen olmusan can-i cahane ayine.
fail-i mutlak-i yakin kim ki, diler göre bugün,
baksın anın cemaline, hakkı görer bu ayine.
aşık-i sadık oldurur hak yoluna şehid ola,
hak deyeni alır anun durmuş anun behayine.
yusuf-i misri canü dil, yani ki fezl-i zülcelal,
geldi sefai zevk ile şehr-i beden serayine.
kıldı fena vücudumu kül kerim ile kelam,
zerg-i hasen budur ki, şah sandı bugün gedayine.
her ki nesimitek sücud fazl-ı ilahe kılmadı,
div kimi bugün anı belke bu yolda dayine. -
"
ben zülfüne ezelde tutuldum
ki henüz tuzak yaratılmamıştı,
yine orada dudaklarının şarabını içtim
ki henüz kadeh vücud bulmamıştı
" -
1974 yapımı bir azerbaycan filmi. ünlü şair ve filozof nesimi'nin hayatını anlatır. yönetmenliğini hasan seyidbeyli'nin yaptığı bu harika filmi youtube'da 11 part şeklinde izleyebilirsiniz. içinde bolca gazel de barındıran bu filmi, edebiyat aşıklarının kaçırmamasını tavsiye ederim.
filmde yer alan emir timur ile nesimi'nin muhteşem diyaloğu;
--- spoiler ---
timur: hamı mene peyğemberin elçisi deyir. ta'zim eyliyirler mene. tekçe siz itaat eylemirsiz. niye?
nesimi: senin hakimiyetin kılınç ve gorhu üstünde bergarardır.
timur: hırda haşerat iri haşerattan gorhur. goyun, kurddan. gücsüz adam, güclüden. cemi beşer de allah'tan. dünya'nın özü gorhu üzre bergarar değil mi?
nesimi: güclü, gücsüz insan yohdu. kamil insan var. bre cahil. cahilin terzayatı hayvanatın terzeyatıyla dorğudan doyğundu. kılınç, küllü gırğın, deyin allah havfı; hamısı hökümranlık içün gerekti sene.
timur: ecelim çatacah, men de göçeceyem bu dünya'dan. amma allah havfı çıhmayacah insanın canından. ildirimi, doğusu, tufanı var bu dünya'nın. seli daşğını, zelzelesi var.
nesimi: kamil insan cümle alemin sırrına vagif olacah. ve heç ne'den gorhmayacah.
timur: gorhusuz insan, insan değil, gudurmuş ittir. (yanındaki adamına dönerek) gözden goymuyin bu iblisi.
der ve kılıcıyla iplerini keser. zira nesimi'yi orada değil, hurufilik'in merkezi bakü'de öldürmek ister.
--- spoiler --- -
1417'de kafirlikle suçlanıp derisi yüzülen şair.
1417'den 1993'e çok şey değişmedi bu topraklarda. -
nesimi'nin terci-i bend'inde çokça sevdiğim bir bölüm var. elimde h. aydın çevirisi mevcut ama oldukça tatsız bir çeviri. o yüzden kıt farsçamla lugat karıştırarak, hem de yer yer elimdeki çeviriye bakarak kendim çevireyim dedim. orijinal metin şöyle:
"kasem bi mıhr-ı cemâlet ki coz to mâh nedârem
to şâh-ı hosnîy-o ğeyr ez to bende şâh nedârem
socîd-ı rûy-ı tok erden eger gonâh boved
fekîh-ı dîv tebîet coz-in gônah nedârem
mera bıcoz to eger hest halıkiyy-o ilahî
to râ bı hek neperestîdem ılah nedârem
zedem bı dâmen-ı zolf-ı to ruy'ı sorh-o sefîdem
bi rûz-i heşr coz in nâmıy- sîyah nedârem
bi'ahdi zülfi tu kerdem u farih tu ku ahest
cüz eyne dü şahid adli ey sanem gevahî nedârem
bı zolf-o hâl-ı to reh bordiem bicovher-ı ferdet
bıdan mekâm coz in herf-o noktı rah nedârem
bivesf-i ebruv-o çışmet gırıftem do cehan ra
kı bıher feth-ı memâlik coz în sıpah nedârem
ber âstanıy-ı fezlet nehâdilem ser-i taêt
berây-ı ânkı coz in der omîgah nedarêm
şebih-i rûy-ı to der hâtırem çıgunî der âyed
bı bî şebihiy-i rûyet ço iştibah nedârem
ço mıhr-ı rûy-ı toem der penâh melceı zolfet
ez-ân cehet ki coz in melce'o penâh nedârem
ço hâk ber ser-ı kûyet fıtâdeim şeref in bes
biçişm-i doşmen eger hîç kedr-o câh nedârem
hıyâl-ı mıhr-ı rohet şem'i bârgâh-ı dilem şod
eger çı der hor-i în şem' bârgâh nedârem
zı fırket-i to ber-âverdem ez dıl âh diger çı
ber-âverem zı dıl-ı hestı çon coz âh nedârem."
bu da fakirin çevirisidir, bir deliye ithaf olunur:
"yüzündeki güneşten başka and olsun ki ayım yok,
sen güzeller şahısın, senden başka şâhım yok.
yüzüne secde etmek eğer ki günah olsa
ey şeytan huylu fakih, başkaca günahım yok.
var ise senden başka bir tanrım, yaratanım
etmedim tek bir ibadet, hiç ilâhım yok.
yüzümün alını, akını senin eteğine sürdüm
dirildiğim gün başkaca kara mektubum yok.
zülfünle beninde buldum tek yolu cevherine
bu makamda nokta ve harften başka yolum yok.
kaşını gözünü vasfeyleyip iki cihana sahip olmuşum
bir memleketi fethetmeye başkaca ordum yok
fazlının dergahına* itaat etmeye baş koymuşum
ondan ki bu kapıdan gayrı bir umudum yok
nasıl hatrıma düşsün simanın bir benzeri
bîiştibah senin yüzün, bunda yanlışım yok
o yüzün ki güneşi zülfünün penahındadır (sığınağındadır)
o yüzden zülfünden başka sığınağım yok.
düştüysem toprak gibi sokağının başına, şerefimdir bu
velev ki düşman gözünde kıymetim makamım yok
yüzündeki güneşin hayali gönül dergahımın kandilidir
velev ki o kandile lâyık bir dergâhım yok.
ne çıkarayım yüreğimden firâkında bir âhtan başka
zira gönlümdeki âhtan başka hiçbir şeyim yok."
*fazlullah'a işaret olmalı. -
alevi-bektaşi geleneğinde yedi ulu ozan'dan biri olarak kabul edilir. acı ve işkencedeki direnişin simgelerinden biridir.
hakkındaki söylencelerden biri de şudur :
nesimi'nin derisini yüzerlerken çok kan akmıştı. rengi sapsarı olunca, çevresindekiler:
- rengin neye sarardı, dediler.
nesimi : - ben sonsuzluğun ufkunda doğan aşk güneşiyim /gün batımında güneş her zaman solar, diye yanıt verir. -
“ey nesimi can nesimi bil ki hak aynındadır,
bunca mahlukun vebalı ulema boynundadır.”
diyen güzel insandır.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap