• ali nesin tarafından şu şekilde cevaplanan iddia:

    "sevgili dostlar,

    vakif olarak zor gunler geciriyoruz. iyi ve kotu gun dostu olarak sizi her zaman yanimizda gormek istiyoruz.

    oncelikle bugunlerde basina intikal eden olaylara itibar etmemenizi diliyorum.

    birkac gun icinde daha ayrintili bilgi verecegim. simdilik su kadarini soyleyeyim:

    tahmin edersiniz ki cocuklarimizin buyuk bir kismi vakf'a psikolojik sorunlu olarak, hatta kimleyin travmali geliyor. kimi taciz gecirmis, kimi taciz gormus oluyor. beslenme ve egitim sorunlari da had safhada oluyor. kimisi genetik izler tasiyor. kendilerini ve sorunlarini ifade edebilsinler diye seramik, resim ve heykel atolyeleri ve 300 kisilik bir tiyatro salonu kurduk. havuz, spor sahalari, ziraat, meyve agaclari... deniz kiyisinda uzun yaz tatilleri, hatta yurtdisi seyahatleri... baleler, muzeler, sergiler, konserler vs. daha iyi beslensinler, inekten taze sagilmis dogal sut icsinler diye bir ciftlik bile kurduk. kendilerine verilen olanaklarin haddi hesabi yoktur. herhangi bir ailenin bir cocugunun bu kadar cok olanagi oldugunu sanmiyorum. tek sorunlari annesiz babasiz olmalari, ki bu da az sey degil. toplam 46 cocuk icin 20'den fazla maasli calisanimiz, 10'dan fazla gonullumuz var. aylik giderimiz 40 ile 60 milyar arasinda degisiyor. toplumumuzun bu en sanssiz cocuklarina en fazla sans tanimak icin elimizden geleni yapiyoruz.

    gerek bizim vakfimiza gerek diger benzer kurumlara gelen cocuklarin bircogu birer saatli bomba gibidir. ne zaman, nerede ve hangi siddette patlayacagi belli olmayan birer bomba... bu bombayi tesirsiz kilmak, en azindan potansiyel yikici enerjiyi olumlu bir yonde kanalize etmek gerekir. boylesine zorlu bir ugrasta arada bir kazalar olmasi kacinilmazdir. %1 patlama olasiligi olan binlerce bombadan birinin patlama olasiligi elbette oldukca yuksektir. en magdur durumlarda dogmus ve buyumus cocuklari topluma kazandirma ugrasinda yuzde yuz basari beklemek bu kurumlara yapilan en buyuk haksizliktir.
    neyse ki bugun icin nesin vakfi'nda boyle bir bomba patlamamistir. ama gunun birinde olabilir. 11 yildir nesin vakf'indayim ve gece gelen her telefonda kalbim duracak gibi oluyor. gunun birinde bir sorun yasadigimizda bugunku gibi yanimizda olmanizi dilerim. cunku biz hep halkimizin en magdurlarinin ve en caresizlerinin yaninda olduk.

    kamuya yanlis yansiyan olaylarin aslini daha sonra, daha fazla bilgilendigim zaman anlatacagim. simdilik bulgularimi sizlerle paylasmak istiyorum.

    a) kesinlikle tecavuz sozkonusu degildir.

    b) bundan 4-5 yil once, cocukluk doneminde sakli gizli oynanmis bir "evcilik oyunu" vardir. bu evcilik olayi cocuklarin gecmiste yasadiklari olaylarin etkisiyle asiriya kacmistir. bunun farkina varilmis ve gereken onlemler alinmistir. eger bir taciz sozkonusuysa, 10-12 yaslarinda, ergenlige henuz erismemis bir cocuk ne kadar taciz edebilirse o kadar taciz sozkonusudur.

    c) 19 yasindaki delikanlilarimizdan biri, bence ancak annesiz buyumenin neden olabilecegi patolojik bir ruh haliyle 14 yasindaki bir kizimiza asik olmustur. cocuklarimizin ozel hayatlara girmemek icin ayrintilarini aciklamak istemedigim bir nedenden dolayi bu delikanli diger iki delikanliya iftira atmistir. iftirayi atan delikanlimiz olaylarin bu boyuta ulasacagini tahmin edememis ve yaptiklarinin sonuclarina katlanacak cesareti olmadigindan su anda izini kaybettirmistir. dun gece kendisiyle telefonda konustum ve vakf'a gelmesini, bana guvenmesini soyledim. ozel konusmak istedi. kabul ettim ama daha sonra kendisine ulasamadim.

    d) bir ihtimal bu iftiraya kanan, ama bana kalirsa nesin vakfi'nin adindan yararlanarak unlenmek isteyen bir anne vardir. bu anne, uc kiz cocugunu vakf'a verdikten 6 ay sonra is degistirmis ve vakf'a son model mercedes'lerle, ciplerle ve kurklere gelmeye baslamistir. televizyon dizilerinde ve reklamlarda oynadigi bana verilen bilgiler arasindadir.

    olaylarin akisi, butun bunlarin cok onceden tgrt tarafindan planlandigini gostermektedir. ayrica cocugunun tecavuze ugradigini iddia eden annenin sogukkanliligi ve sinema yetenegi de akillara durgunluk verecek seviyededir.
    herhangi bir olayi ortbas etme niyetinde olmadigimizi nesin vakfi'nin tum calisanlari adina ve nesin vakfi'ni yasatmak icin yasamini yuzseksen derece degistirmis biri olarak kendi adima kamuoyuna saygilarimla duyururum.

    ali nesin
    nesin vakfi yonetmeni"
  • 2007 yılına aittir.
    adamlar üşenmeyip sidik yarıştırmak için arşiv taramış. araştırmacı gazetecilik diye ben buna derim.
  • ali nesin'e 10 mart 2007 tarihli aşağıdaki mektubu yazdıran iddia.. mektubu 2000 dostuna göndermiş..
    kaynak:http://www.nesinvakfi.org/mektup/2007_03_10.html

    "sevgili dostlar,

    dehsetengiz bir karalama kampanyasiyla karsi karsiyayiz. bunun sonunu hic hayirli gormuyorum. sadece nesin vakfi acisindan degil, turkiye ve insanlik acisindan da.

    eger bunca ozveriyle kurulan ve yasatilmaya calisilan bir cocuk kurumuna boylesine alcakca ve acimasizca camur atilabiliyorsa, gerisi benim hayal gucumu asiyor.

    sonucta cocuk bakiyoruz... yemiyoruz yediriyoruz, isinmiyoruz isitiyoruz.

    nesin vakfi’na ve kimsesiz cocuklara bakan diger kurumlara hayasizca saldiranlar, sokak cocuklarindan, tinercilerden, kapkaccilardan, sokakta yasanan vahsetten yakinma haklarini kaybettiklerini biliyorlar mi acaba?

    cocuk kurumlarinda calisanlar buyuk bir ozveriyle yokluk ve zorluklarla bogusurlar. uc kurus maasa... kimi zaman da gonullu... tek mutluluklari yuzleri gulen cocuklardir. onlar bu toplumun isimsiz kahramanlarindandir, bu toplumu toplum yapan degerleri yasatan kisilerdir.

    nesin vakfi’nda bir “anne” dort cocuga bakar. gecenlerde tv kanalında izlediginiz devlet kurumunda cocuklari doven “anne” kac cocuga bakiyordu? saydiniz mi? 30 muydu? herhalde. siz hic 30 cocuga baktiniz mi? 30 cocuga bakmanin ne demek oldugunu bilir misiniz? ustelik hangi cocuklara, hangi ortamda, hangi kosullarda...

    o “anne”nin kendisi de dayakla buyumustur buyuk olasilikla; kendi cocuklarini da dayakla buyutmustur. simdi de 30 kimsesiz cocugun sorumlulugu verilmis... bunun ne demek oldugunu tahmin etmeye calisin. dovmesin de ne yapsin anne? o maasa ancak boyle bir anne bulunur. o egitimde ve o duzeyde biri o kosullarda ancak oyle davranabilir.

    dusmani iyi belirlemek gerekir. dusman ne o kurum, ne de o annedir. dusman, icinde yasadigimiz kosullardir.

    bir senaryo kurayim: nesin vakfi’nda bir anne dort cocuga bakar dedim biraz once. peki, cok kotu kosulda dort cocuk daha gorsek ne yapacagiz? ornegin komurlukte yasayan, ya da iskence goren, ya da sokaklarda dilendirilen, ac sefil, olum tehlikesinde... almamazlik olur mu? gormemeye calisiyoruz ama gorursek alacagiz mecburen. gozle gorunce dayanilmiyor. peki ya bu yeni cocuklara bakacak annemiz yoksa? o zaman var olan annelerin her biri dort yerine bes cocuga bakacak... peki bagislar azalir da calisan sayisini azaltmak zorunda kalirsak ne olacak? o zaman da ya bir anneyi isten cikaracagiz ya da annelerden biri “maasim odenmiyor” diye isini birakacak, ama bu sefer de her anne bes yerine alti cocuga bakacak. kolay mi o kadar cocuga bakmak? eger kosullar degismezse bir annenin sorumlu oldugu cocuk sayisi yediye, sekize cikacak. belki de daha az maasa calisacak bir anne bulacagiz. annenin sinirleri yipranacak, yorgun dusecek. haliyle... insan bunyesi bu, bir yere kadar dayanir. bir ara uykusuna yenilecek. o sirada cocuk pencereden sarkacak, elektrik prizine civi sokacak, odadan cikacak... allah korusun... allah korusun ama, ne olur ne olmaz, biz gene de onlemimizi alalim...

    cocuk bakan kurumlara saldirmak midir cozum?

    nesin vakfi aleyhine surdurulen kampanyayi sicacik evlerinde rahat koltuklarina gomulmus cikciklayarak izleyenler, o sirada bizim ne yaptigimizi dusunduler mi acaba? ben soyleyeyim ne yaptigimizi: tuvalet temizlemekten gelecek ayi nasil cikaracagimizi hesaplamaya kadar olagan tum isleri yaptigimiz gibi, bir yandan da bakirelik kontrolunden gecen kizlarimizi teselli ediyorduk, yuvalarindan alinacaklarini dusunen cocuklarimizi yatistiriyorduk, olan biteni anlayacaklari ve uzulmeyecekleri bir dilde anlatmaya cabaliyorduk, gulumsemeye, guven vermeye calisiyorduk. en caresiz kaldigimiz zaman da hickiriklarimizi hapsedip onlara sarilip susuyorduk.

    soylemeden gecemeyecegim. kucucuk kizlarimizdan birine adli tip doktoru olacak kisi, “namaz kilar gibi yap” demis. kizimiz bilememis doktorun ne demek istedigini. bu yuzden de doktordan bir guzel azar isitmis. (acaba toplumun hangi kesimi cikciklayacak bu satirlari okudugunda?)

    sevgili dostlar, sizlere bize yasatilan her seyi anlatamiyorum. cunku bu mektuplar maalesef cinsel evrimlerinin evcilik oyunu asamasinda takilip kalmislarin da eline geciyor.

    gazetelerde carsaf carsaf yayimlandilar, televizyonlarda bangir bangir bagirdilar: nesin vakfi’nda tecavuz! anuste yirtik var! uc kiza daha tecavuz edilmis! vakif’ta bakire kalmamis!

    oysa hicbir sey yok! adli tip raporlari tertemiz. ama gene de haber yapildi ve hakkimizda dava acildi!

    pes! diyecek laf bulamiyorum.

    her sey dogru olsa bile, boylesine trajik bir olay boyle mi haber edilir? toplumsal sorumluluktan vazgectim, hic mi utanma arlanma yok?

    tutuklanan genclerimiz cezaevinde iskenceden gectiler, asagilandilar, korkutuldular, olum ve tecavuz tehditleri aldilar. biri tabanlarina basamaz ve cenesi kenetlendiginden konusamaz bir halde ve bes kurus parasiz gecenin bir yarisinda sefil bir durumda bayrampasa sokaklarinin karanligina terkedildi. 17 yasinda bir cocuktan bahsediyoruz! bu cocuk bir hafta boyuncu kati yemek yiyemedi ve tuvalete gidemedi. iki gun kaldigi cezaevinden cikip 36 saat sonra vakf’a dondugunde (once annesine gitmis) donuk gozlerle bakiyor ve iki kelimeyi zor yanyana getiriyordu.

    inaniyorum demesine karsin, “seni allahsiz!” diye dovmusler. once jandarmalar, sonra gardiyanlar, daha sonra da mahkûmlar. aslinda dovmek istedikleri aziz nesin ve dusunceleri elbet.

    cocuk yurdunda cocuklari doven anneye oldugu gibi, dusmanini karistirip cocuklarimi doven bu cahillere de aciyorum.

    cahiller neyse de, okumus yazmislarin dusmanini karistirmaya hakki yoktur. (oyle degil mi piyasa gazetelerinin ve tv kanallarinin sayin haber mudurleri?)

    cocuklarimiz iki gunluk cezaevi ziyareti boyunca yasadiklarini kaleme aliyorlar. inanin bana, pek kolay olmuyor yazmalari. bitirdiklerinde kamuoyuna sunacagim.

    iskenceyi sikayet etmek amaciyla aldigimiz adli tip raporlari, “o kadar da onemli bir sey yok” gibilerinden bir sey soyluyor. oysa taban, avuc ve sirtlarindaki dayak izlerini ben gozlerimle gordum. birinin dosyasi takipsizlik aldi, itiraz ettik, sonucu bekliyoruz. digerinin sikayeti halen sorusturuluyor.

    bilen soylesin: turkiye’de tecavuz suclamasiyla tutuklanan kac kisi iki gun sonra saliverilmistir? en kucuk bir emare ya da delil olsaydi, sonuc boyle mi olurdu?

    biri iskence digeri tecavuz iki rapor var. ikisi de ayni seyi soyluyor: iskence/tecavuz olmamistir. birine dava acilmiyor, digerine aciliyor. bu da aziz nesinlik degilse ne aziz nesinliktir?

    sucsuz cocuklarimi iskenceci devlete ihbar etmedim suclamasiyla mahkemeye verildim. birakin cocuklarimi, karsimda canavar olsa bu iskenceci devlete ihbar etmem! bu boyle biline. hicbir sucun cezasi iskence olamaz diye dusunenlerdenim.

    1,5 yil hapsim isteniyormus. sanki umrumdaydi! temsil ettigim ruha dokunamazlar ki...

    ustelik cocuk baktim diye hapse atacaklarsa, 1,5 yil ne ki! 150 yil atsalar islah olmam!

    sozlerim oncelikle bize dusman olmamasi gereken ama beni cok sasirtan basina ve medyaya (onlar bilirler kim olduklarini): cocuk bakan kurumlara saldirmayin, onlara sahip cikin ve destekleyin.

    dostlar: toplumun nesin vakfi’na ihtiyaci oldugu surece dimdik ayaktayiz ve bu vakfi yasatacagiz, ama insanlik olurse bize yer kalmaz ki! illa ki insanligi kurtarmak gerekiyor!

    ali nesin"
  • ekşi sözlükte tecavüz rezaleti değil de iddiası kavramına başvurularak incelenmiş olması olumlu gelişmedir, hem sözlüğün kendisine hem basına örnek olur dileğimiz.
  • olaylarla ilgili demeç veren kızın annesinin, ettiği her üç cümle akabinde kameraya dönüp "emanet ettiğimiz çocuklara böyle mi bakıyorsun aziz nesin", "böyle mi bilmem ne ediyorsun aziz nesin" şeklinde bir süre galeyana gelip cırlaması, aziz nesin'in isminin her geçişinde o bölümde sesinin desibelini arttırması ile aklımda yer edeceğe benzeyen hadise. tv den bir tek kendilerine denk geldim, ardından da ali nesin'in gazetecilere yaptığı kısa açıklama.

    sanki teyzenin kızını aziz nesin, tövbe estafurullah, şimdi açtırıcaklar kutuyu söyletecekler kötüyü.

    sizin boklu habis düzeniniz henüz çatalcadaki o el emeği, göz nuru yuvaya sirayet etmedi. herkesi kendiniz gibi sanmak gafletine düşmeyin. bırakın bir yer de kitlesel taaffünden nasibini almasın, temiz kalsın. bırakın.
  • ankara'da eski ve unlu bir ozel lisede uyusturucu kullanan genclerin goruntuleri haberi ile hemen hemen ayni haftaya denk gelen bir asilsiz haber. sonradan ted ankara oldugunu ogrendigimiz bu okulun haberi bir hafta boyunca hem yazılı hem de gorsel basın-yayimda neredeyse her gun muntazaman gecildi. ancak son gune kadar okulun adi verilmekten özenle kacinildi. oysa aziz nesin vakfi haberi daha ilk gunden adi ile sani ile cumle aleme duyurulmus, yargilanmis, geregi dusunulmus ve infaz edilmisti. o vakfin arkasinda gazetelere ilan veren holdingler, televizyon patronlarini taniyan dayilar yok muydu da boyle muamele edildi? hani ahlak yoksunu bir ulkede yasiyoruz ama bu kadar alenen haysiyetsizlik sergileyebilecek kadar dustugumuze ihtimal vermiyordum. yaziklar olsun.
  • nesin vakfı'ndan mektup; aynen aktarıyorum...

    "
    28 haziran 2007
    sevgili dostlar,

    dort gun once iki cocugumuza karsi acilan davanin ilk durusmasi yapildi. sikayetci taraf tecavuz iddialarini geri cekti. gazeteler, televizyonlar hic sozetmedi de ben soyleyeyim dedim... kirginligimizi icimize atiyoruz. sonuc olarak bu toplum boyle diye biz variz.

    durduk yerde tutuklanip iskence goren iki cocugumuz yasadiklarini kalemealmislardi. daha uygar bir ulkede yasamamiza katkisi olur umuduyla sunuyorum.

    sevgiler,
    ali nesin

    mart 2007
    söze nasil baslayacagimi bilmiyorum ama baslamaliyim...ikindi kahvaltisinda vakif'ta dogumgünümü kutladik. sonra odama ders çalismak için çiktim. yemege kadar çalistim. sevket agabey [isçimiz] kapimi çalip, nuran abla'ni[müdiremiz] beni çagirdigini söyledi. asagi indim. nuran abla'nin yaninda yasemin abla [avukatimiz] ve x [tutuklanan diger çocugumuz] de vardi. bize gözaltina aindigimizi ve jandarmanin bizi bekledigini söyledi. jandarmada ne yapmamiz gerektiginden ve haklarimizdan bahsetti yasemin abla. çatalca'da jandarmaya gittik. jandarmada yaklasik 50 saat kaldik. bize iyi davrandilar. sonra adliye'ye götürdüler. önce savci, sonra da hakim ifademizi aldi. ilk kez savci ve hakimin karsisina çiktigimdan cok heyecanliydim ama sorulan tüm sorulara cevap verdim. hakim tutuklama karari verdiginde korktum ama siz [ali nesin] arayip bizi yatistirdiniz. bu bana 5 dakikalik güven verse de cezaevine girdigimde o güven tamamiyle kayboldu.

    cezaevine girer girmez, cezaevini koruyan askerler çirilçiplak soyup tekme tokat dövdüler. dört kisiydiler. on dakikaya yakin dayak yedim. bacaklarima, suratima, vücuduma, her yerime vurdular. hepsi ayni anda vuruyordu. ben de bu arada yüzümü ve cinsel organimi korumaya çalistim. sonra elimi yüzümü yikatip üç cepheden fotografimi çekip gardiyanlara teslim ettiler. neye ugradigimi anlamadan bu sefer de gardiyanlar tarafindan sorguya çekilip dayak yedim. birçok gardiyan vardi ama sadece ikisi vurdu. hepsi de iri yariydi. vücuduma ve yüzüme vurdular ama hiç olmazsa giyiniktim.
    bu gardiyanlardan biri nerden geldigimi sordu. nesin vakfi'ndan dedim. bunu der demez "sen allah'a inaniyor musun?" diye sordu. ben de "inaniyorum" deyince, o da "orayi kuran ateist degil miydi?" diye sordu. ben de orada inanç özgürlügü oldugunu söyledim. gardiyan inanmayip yine dayak atti. vakif'tan verilen 100 milyonumu alip "karantina"ya attilar. karantinada 70-80 kadar kisi vardi. onlara suçlamayi söylemedim, bilgisayar hirsizi oldugumu söyledim. çatalca'daki jandarmalar öyle tembih etmislerdi. korktum. saat 2'ye kadar uyumadim. herkesin uyudugundan emin olduktan sonra
    biraz kestirdim. yorgan, battaniye filan yoktu, diger mahkûmlar almislardi, ceketime sarilip uyudum. kestirmeden önce tüm bu basima gelenleri gözümün önünden geçirdim. dört saat sonra kaldirdilar. ekmek kasalarini tasittilar, etrafi
    temizlettirdiler. sonra sabah kahvaltisi olarak les gibi bir kovanin içinde çorba getirdiler. aç olmama ragmen yiyemedim. yiyen biri kustu. kahvaltidan sonra çalismaya devam ettik. mahkûmlara gelen esyalari koguslardaki diger mahkûmlara tasimakti görevim, postacilik yani. sabah saat 7,30'dan aksam saat 6'ya kadar hiç dinlenmeden sürekli esya getirip
    götürdüm. bütün bu süre boyunca hiçbir neden yokken gardiyanlar dövüyorlardi. dövüp gülüyorlardi, egleniyorlardi, belli ki zevk aliyorlardi bizi dövmekten. hakaret ve küfür de ediyorlardi. ögle yemegini de igrenip yemedim. aksam kendimi zorlayip biraz pilav yedim. o gece de korkarak yattim. herkesin uyumasini bekledim. ertesi gün gene sabah 6'ya dogru kaldirdilar. bütün gün gene çalisip sürekli dayak ve küfür yedim. o gün yasemin abla geldi, bana esya getirmis. tanidik bir yüz görünce çok sevindim. avukatlarin oldugu bölüme gittik ve orada konustuk. ne zaman çikacagimi sordum. 1,5-2 hafta içinde dedi. içime öyle bir korku girdi ki anlatamam... orada iki hafta geçirmek ölüm demektir, dayaktan öldürürler. yasemin abla'yla konusmamiz bittikten sonra koguslara dagitildik. suçlamaya göre dagilim yapiliyordu. beni tecavüzcülerin bulundugu kogusa attilar. o an öldügümü hissettim, çünkü postacilik yaparken tecavüzcüler kogusuna gelen esyalardan bir tanesini götürdügümde, oraya bakan gardiyan beni digerlerinden çok daha fazla dövmüstü ve bana "sakin buraya düsme" demisti. iste simdi o gardiyanin sorumlu oldugu kogusa gidiyordum. o gardiyan beni gördü. tam dövecekken ona suçsuz oldugumu söyledim, 10 gün sonra çikacagim dedim. o da bana, "sana 41 gün müddet veriyorum, bu süre içinde çikmazsan seni çok fena dövecegim" dedi. "sadece ben degil bütün kogustaki herkes dövecek" dedi. "tamam" deyip anlasmayi kabul ettim. kogusa girdik. iki kisiydik bu kogusa giren. digeri 50'sine yakin bir
    adamdi. gardiyanlardan birinin tanidigi oldugu için ona dayak atilmadi. tecavüzcüler kogusuna teslim eden gardiyan diger gardiyana "bu benim tanidigim, buna vurma" dedi. kural geregi ilk gelenle konusulmazmis. yaklasik 3 saat kimse bizimle konusmadi. "ümraniye sapigi" da oradaydi. bana yaklasti ve kendisinin ve yanindaki arkadaslarinin hangi suçlarla orada olduklarini söyledi. sonra kogusun agasi "sükrü" beni sorguya çekti. o arada da kogus agasi ve iki korumasi beni sürekli dövüyorlardi. kalin bir sopayla elime 5-6 kez vurdular. nerden geldigimi sordular, nesin vakfi'ndan geldigimi söylemedim, çünkü bunlardan her sey beklenir. büyükçekmece'de oturdugumu, orta halli bir ailenin çocugu oldugumu söyledim. bir suç uydurdum, kiz arkadasima tecavüz etmisim... suçsuz oldugumu söyleseydim daha çok döveceklerinden çekindim. bir ara egil dediler. egildim. o esnada kafama yumrukla çok sert vurdular, tam dört defa. bir anda gözlerim karardi, o kadar sert vurdular... dayagimi yedikten sonra bana en son kogusa gelenlerin yaptigi isi söylediler. ben de onlari dinledikten sonra kenara çekilip umutsuzca beklerken bir gardiyan geldi ve tahliye oldugu söyledi. kelimenin anlamini bilmiyordum. gardiyana ne demek bu diye sordum. "çikiyorsun" deyince âdeta yeniden dogmus gibi oldum. çünkü orada hayata dair hiçbir sey yoktu, orada 1 saniye daha duramazdim. çikarken, iddiayi kazandigim ve beni daha önce çok dövmüs olan gardiyana gereken hareketi yaptim... askerlerle yola devam ettim, çikis islemlerini yapmalari için yüzbasinin yanina gittik. orda dilim çözüldü ve agzima gelen her seyi beni döven askerlere karsi söyledim. yüzbasiya da hakkimi arayacagimi ve nerden geldigimi söyledim. yüzbasi beni döven askerlerden birini çagirip ona firça çekti. gece 1,30'da biraktilar. param yoktu. kosup üstüm basim çamur bir halde bir taksiye bindim. taksici nesin vakfi'ni arayip parasinin ödenip ödenmeyecegini sordu. bir saat sonra nesin vakfi'na(evime) ayak bastim.
    noktalama ve imla yanlislari mutlaka vardir!!! mümkünse bir daha yazmak istemiyorum.

    mart 2007
    8 ocak pazartesi saat 7'de gözaltina alindik. 7,30'da karakola götürüldük. 12,30'da nezarete girdik. 10 ocak çarsamba günü saat 14,30'da adliye'ye götürüldük. savci ifadelerimizi alip nöbetçi mahkemeye sevk etti. mahkeme cezaevine sevk etmeye karar verdi. saat 23,30 gibi cezaevine yola çiktik. önce metris'e gidip [tutuklanan diger cocugumuz] x'i biraktik. saat 1'de bayrampasa'ya geldik. bizi getiren uzman basçavusla birlikte içeri girdik. üstümü degistirdim. askerler bilgisayara kaydimi yaptilar, fotograflarimi çektiler ve sorular sordular. dosyamdan iddiayi okuyup ögrenince "serefsiz"
    dediler ve çesitli hakaretler ettiler. ama dayak atmadilar. sonra uzman basçavusla birlikte o binadan çikip hafif bir yokustan asagiya indik. cezaevine teslim edeceklerdi. cezaevinin giris kapisindan bizi içeri aldilar. metal arama detektöründen geçtikten sonra posetimi kontrol edip sag taraftaki odaya girmemi istediler. odada karsilikli iki masa vardi. girise yakin masadaki adam bana sorular sordu. öbür masada kimlik bilgilerimi ve parmak izimi aldilar. vakif'tan
    aldigim 100 milyonumu aldilar ve karsiliginda bir makbuz verdiler. daha sonra adinin zeki oldugunu ögrendigim bir gardiyan, "suçun ne lan senin?" diye sordu. her seyi tekrar tekrar anlatmaktan ve insanlarin inanmayip hakaret etmelerinden biktigimdan, duymazdan gelip önümdeki adamla konusmaya devam ettim. konustugum adam, "nesin vakfi'ndaki olaylardan, hani televizyonlarda çikmisti ya..." dedi. ben de öyle bir sey olmadigini söyleyip yeni bastan olayi anlatmaya basladim. "suç"umu soran zeki gardiyan bana vurmaya basladi, uzun süre dövdü, çok tokat yedim. bununla yetinmeyip, yan odadan plastik bir boru aldi ve "aç ulan ellerini" dedi. her iki elime de dörder defa vurdu. sonra beni yan çevirip bacaklarima ve baldirlarima her ikisine de boruyla üçer kez vurdu. vururken "serefsiz" gibi çesitli hakaretlerde bulundu. ardindan ayakkabilarimi çikarmami istedi ve arkasindaki adamlardan birine "git getir sunu" dedi. falaka aleti istedigini anlamistim. ayaklarimi kendim havada tutacagimi söyledim. gardiyan ayaklarimin her ikisine de dörder defa vurdu. yerde kivrilmis vaziyette dolabin dibinde yatarken, "kalk su tut ellerine" deyip beni lavaboya yolladi. elimi yikamaya giderken acidigi için ayaklarimin üstüne basmadan topuklarimin üstünde yürüyordum. gardiyan bunu görünce "düzgün yürü lan" diyerek sirtima vurdu. mecburen çok aciyan ayaklarimin üstüne basa basa tuvalete gittim. lavaboya yaslanip aynaya baktigimda suratimin sapsari oldugunu görüp çok sasirdim. sanki baska biriydim. ellerime su tuttum sisip morarmasinlar diye ama yine de sistiler ve iki gün boyunca agridilar. ayaklarimin alti da sismisti. geri dönüp esyalarimi alirken, ayni gardiyan beni egip sirtima birkaç defa boruyla vurdu. bu dayak fasli herhalde yarim
    saat sürmüstür. uzun bir koridorun en sonundaki karantina kogusuna soktular. karantinada 16-17 yaslarinda olduklarini tahmin ettigim dört çocuk daha vardi. digerlerine adimin mehmet, suçumun da hirsizlik oldugunu söyledim. berbat bir yerdi. yedi metrekarelik dar bir oda... ranzali bir yatak vardi. yatagin arkasinda da bir tuvalet tasi... kapisi yok... üstü gazete kâgidiyla kapatilmis. o gece bes kisi iki yataga sigisarak bir iki saat uyuyabildik. ertesi sabah gardiyan kapiya vurarak kaldirdi. "uf... ne biçim koku lan bu, ne yapiyorsunuz siçiyor musunuz lan..." deyip diger dört kisiyi tekme tokat
    dövdü. temizlige baslatti. karsi karantinadakilere bir sey söylemeyince, benimle ayni karantinada kalan çocuklardan birine bunun nedenini sordum. onlarin cinayetten burda olduklarini, gardiyanlarin onlardan çekindiklerini söyledi. yarim saat sonra onlari bize yaptigi gibi tekme tokat ve küfürle degil nazikçe "hadi kalkin" diyerek kaldirdi. biz bu sirada temizlige baslamistik. ilk önce kaldigimiz karantinayi süpürüp sildik. sonra çamasir suyuyla bir kere daha sildik. sonra "malta"nin, yani koridorun temizligine basladik. maltayi temizlerken bizi uyandiran gardiyan enseme eliyle vurarak "aziz'in torunlari", "sapik herif", "serefsizler" dedi. temizlik bittikten sonra bizi uzun bir koridora götürüp siraya soktular ve teker teker saçlarimizi kestiler. adinin sonradan tutuklulardan kazim oldugunu ögrendigim bir gardiyan çocuklari teker teker bir yere sokup çok fena dövdü. daha önce "delikanli" havalari yapan çocuklarin yalvarma seslerini ve aglamalarini duyuyorduk. hepsi hüngür hüngür aglayarak geri döndü. gardiyan bana dogru geldi ve tahminimce bir önceki aksam dayak yedigim ve topalladigim için beni dövmedi. ama "seninle sonra görüsücegiz..." diye beni tehdit etti.
    sonra bizi koguslara dagittilar. beni a1 isçi kogusuna gönderdiler. tutuklular beni sorguya çektiler. bu sefer adimi dogru söyledim ama suçumun yine hirsizlik oldugunu söyledim. aksamüzeri kogus agasi beni çagirip suçumun ne oldugunu yeniden sordu. ben yine hirsizlik dedim. bana yalan söyledigimi, "zeki abi"den ögrendigini söyledi. beni döven gardiyan, "sizin oraya bir sapik gönderdim" diye haber vermis diger mahkûmlara. hem "suç"tan dolayi hem de yalan söyledigim için 10 kadar mahkûm gün boyunca beni sürekli dövdü. aksam yatmaya gitmeden önce siraya girip sayimi bekledik. sayimdan sonra koguslara girdik. yatagim böcek doluydu. üzerime örtmem için çarsaf gibi incecik bir sey vermislerdi. çok soguktu. ya soguktan ya da korkudan dislerimi o kadar sikmisim ki, dislerim agriyordu, konusmakta ve yemek yemekte zorluk çekiyordum. cezaevinden çiktiktan bir ay sonra bile dislerimi çok siktigim belli oluyordu ve bu yüzden halen dis tedavisi görüyorum. sisen ve agriyan ayaklarimi yatagin kenarinda, havada tutmaya çalisiyordum. o gece çok az uyudum. sabah saat 6'da kaldirdilar. siraya girdik, yeniden sayim oldu. temizlik yaptik. bütün gün is yaptik. ben pek ortada gözükmemeye çalistim. ama herkes benimle konusmaya geliyordu. cezaevinde kaldigim süre boyunca sadece dört bes kasik yemek yiyebildim. hiç büyük tuvaletimi yapmadim. ama bol bol su içtim. üçüncü gece saat 12 gibi gardiyan ve bir sürü mahkûm basima gelip tahliye olacagimi söylediler. tahliyenin anlamini bilmedigim için çok korktum, a6 cinayetçiler kogusuna yollanacagimi sandim. o kogusta bu suçtan içeri düsenleri hiç sevmiyorlarmis. gardiyan özel esyalarimi hemen toplamami söyleyip daha ayakkabilarimi giymeden maltada yürümeye basladi. ayakkabilarimi giyemeden pesinden gittim topallaya topallaya. ya a6 kogusuna yolluyorlar ya da "seninle sonra görüsücegiz" diyen gardiyan beni dövmek için çagiriyor diye düsündüm. ilk girdigim yere yaklasinca gerçegi anladim. inanilmaz sevindim. islemlerim yapildi. bu sefer bakislar, suratlar, mimikler, davranislar çok farkliydi. müdürün odasina götürdüler. müdür de
    çok farkliydi. "sizin iyiliginiz için sizi dövdük" dedi, "bir daha buraya düsmeyin diye..." anlasilan bu kadar çabuk çikacagimi tahmin edememislerdi. ayaklarimdaki, ellerimdeki ve sirtimdaki dayak izleri henüz kaybolmamisti. girerken çok farkliydi müdür, bana öldürecekmis gibi bakip "serefsiz" demisti, simdi sikayet edecegimden çekiniyor ve bana sevecen davraniyordu. müdürün karsisindaki odadaki adam, "niye bu kadar acele ettiler... bu saatte yataktan kalkip geldim" diye söylenip beni kapiya kadar geçirdi. gece saat 1'di. disarida yagmur yagiyordu. ayaklarim aciyor, yürümekte zorluk çekiyordum. dislerim agriyordu. verdigim 100 milyonu sordum. "yok simdi para, pazartesi gelip alirsin" dedi. paramin olmadigini anlayinca bana 10 milyon verdi. beni tramvay duragina kadar götürdü, sagmalcilar'dan beraber bindik. o birkaç durak sonra indi, ben de merter'de indim, sefaköy minibüsüne binip annemin evine gittim. kapiyi çaldim. kimse açmadi. oysa evde isik vardi. kapiyi yumruklamaya basladim. suçlamalara inanip bana kizdiklarini ve bilerek açmadiklarini sanmistim, meger onlar da o sirada vakif'talarmis. bakkaldan telefon karti alip annemi aradim. anneme evin orda durakta bekledigimi söyledim. yirmi dakika sonra orda olacaklarini söyledi. bekledim. annemle amcam beraber geldiler. annem bana sarilip aglamaya basladi. yatistirmak çok zor oldu. hemen eve gidelim dedim çünkü çok yorgundum ve ayaklarimin alti çok agriyordu. eve gelir gelmez yattim. aklimda hep vakif vardi ama çok yorgun ve kizgindim. bu halimle arkadaslarima görünmek istemedim. basima gelen haksizliklari düsünerek uyuyakalmisim.

    vakf'a ertesi gün gittim. vakif'ta herkes bana eskisi gibi davrandılar.

    (ara: kahrolsun)
  • bu davayı da laik-islamcı karşıtlığına bağlıyorsunuz ya inanılır gibi değil! sonra akp niye hala iktidar. beyinsizlik oldukça insanımızda herşey olur. ensar vakfı olayının bu kadar büyümesi tecavüz değil, hükümet yanlısı kurumlar oldukları için korunmaya çalışılmaları. nesin vakfında böyle birşey yaşanmış olabilir, gerekli cezalar da verilmiş zaten. üstü kapatılmaya çalışılmamış. ama akp'nin bu çocuk tacizlerini araştırmayı bile ilk etapta reddetmesi tam bir fiyaskodur.
  • ali nesin'in cumhuriyet gazetesiyle yapilmis soylesi:

    -çocuklarin tutuklanip serbest birakilma sürecini özetler misiniz?
    cocuklar pazartesi aksami (8 ocak) gozaltina alindilar. carsamba aksami tutuklandilar. carsamba ve persembe gecelerini cezaevlerinde gecirdiler. cumayi cumartesiye baglayan gece saat 00,30 gibi serbest birakildilar. tutuklama kararini veren de bozan da catalca sulh ceza mahkemesi.

    bu arada jandarmadan hicbir sikayetimiz olmadigini bildirmeliyim. son derece uygarca, insan ve cocuk haklarina saygili bir bicimde davrandilar. ama cezaevinde ayni sey olmadi.

    -çocuklarin cezaevinde dayak yedigini söylediniz. durumlari nasil?
    cocuklarimizdan 18 yasindan buyuk olani metris'te kaldi. orada hem disardaki askerlerden, hem de icerdeki gardiyanlardan dayak yemis. surekli dovuldugunu, asagilandigini, korkutuldugunu, kogus agasina teslim edildigini, yerde battaniye ustunde yatirildigini soyluyor. kogus agasi cocugumuzdan haftada 50 milyon istemis ve "sen de nasil olsa eroin iceceksin" demis. giriste, "yemek fisi verecegiz" gerekcesiyle parasina el konulmus ama verilmemis ve cikista parasi iade edilmemis. bu cocugumuzun bacaginda yedigi tekmelerden kalan izler ve basinda bir sis var. baska iz var mi bilmiyorum. inceleme sonucu gorecegiz.

    ikinci cocugumuz 18 yasindan kucuk ve bayrampasa cezaevinde kaldi. yasi itibariyle birine teslim edilmesi gerekirken, yalniz birakilmis, annesini aramis ve annesi almis. ben biraz once (13 ocak cumartesi saat 16) gordum kendisini. yurumekte ve konusmakta zorlaniyor. psikolojik travma geciriyor. bir gardiyan falakaya yatirmis ve suratina cok vurmus. gardiyan surekli, "bu sucu yaptigini kabul et, seni birakayim" demis. cocugumuz sucu kabul etmemis. gardiyani gorurse taniyacagini soyledi. daha sonra cirilciplak soyup plastik borularla dovmusler. kogusa alindiginda, kendisine salik verdigimiz gibi diger mahkumlara hirsizliktan yattigini soylemis, ancak tecavuz suclamasiyla girdigi anlasilinca, "sen bize nasil yalan soylersin!" deyip tekme tokat dovmusler. "seni tecavuzculer kogusuna gonderecegiz, orada seni sisleyecekler, sana tecavuz de edecekler, burada yedigin dayagi her gun orada da yiyeceksin" diye korkutmuslar. cezaevinde gordugu vahset sonucu disleri kenetlendiginden yemek yiyemiyormus, sadece su icebiliyormus. annesinin ifadesine gore butun gece annesine sarilarak ve yumruklari kenetlenmis bicimde yatmis. cezaevinden ciktiginda ilk olarak annesini aramis ama disleri kenetli oldugundan konusamamis. dorduncu arayisinda zar zor bir iki kelime edebilmis. kendisine "tahliye edileceksin" dendiginde, kelimenin anlamini bilmediginden, "tecavuzculer kogusu"na alinacagini sanmis ve "ben bittim!" diye dusunmus.

    her ikisinin de uzun surecek bir psikolojik tedaviye ihtiyaci var, ozellikle daha genc olanin.

    -hangi hastanelere kaldirildilar?
    18 yasindan kucuk cocugumuz vakf'a geleli yarim saat ya oldu ya olmadi. su anda eyup savciligindalar. ardindan eyup'teki adli tip'a gidecek. diger cocugumuzu da ayni adli tip'ta kontrol ettirecegiz.

    -çocuklarla görüstünüz mü? neler söylüyorlar?
    18 yasindan buyuk cocugumuzun agzindan laf almak kolay olmuyor. sik sik dalip gidiyor. savciya daha cok sey anlatacaklardir.

    - kiz ögrencinin tecavüze ugrayip ugramadigi belirlendi mi?
    basinda cikan haberlerin tersine birinci rapor olumlu cikti. herhangi bir tecavuz bulgusuna rastlanmadigi gibi kizlar bakire ciktilar. daha ayrintili ikinci bir inceleme yapildi. sonuclari bekleniyor. yalan haberleri yayan ve yayimlayanlarin pesini birakmayacagiz.
    koy enstituleri de "fuhus var" iddiasiyla kapatilmisti. ayni senaryonun tekrarlanmasina izin vermeyecegiz.
  • iki hafta önce debe ye girmiş şu entryde ayrıntılı bir şekilde anlatılmış olay. tahmin edildiği üzere nesin vakfına atılan bir iftiradan ibaret.

    (bkz: #59451695)

    demek ekşide konudan hiç bahsedilmemesi ilginç,
    yalancısınız, ahlaksızsınız, yargılanacaksınız.
hesabın var mı? giriş yap