• 1- kent , “the city” olarak sözünü ettiğiniz yerin manhattan olması gerekiyor, zaten karşınızdakinin de böyle algılaması lazım . (lütfen haddinizi bilin. brooklyn ya da queens’de oturmanız bir şeyi değiştirmez, siz köylüsünüz ! )

    cok normal, brooklynliler, bronxlular, queensliler de manhattan'a the city derler.

    2- daha önce asla empire state binasına çıkmamış ya da özgürlük abidesi’ne gitmemiş olmanız gerekiyor. (turist misiniz siz, yani...? )

    yalan. tanidigim butun dogma buyume new yorklular bu iki mekana da en az bir kere gitmistir. ama gittiklerini alenen soylemezler.

    3- columbus meydanı’ndan kentin en güneyindeki battery park’a nasıl gidileceği konusunda aralıksız dört saat konuşabilecek bilgi birikimine sahip olmalısınız! (haritada wisconsin eyaletini bulmasanız da olur)

    bu konuda 4 saat konusulacak bir sey yok. metroya atlar tek hat ile gidebilirsiniz. winconsinliler harita new york'u bulamayabilir ama new york'lular genllikle "dunya vatandasi" olduklarindan dunya haritasinda bir cok yeri gosterebilecek durumdadirlar.

    4- evsiz (homeless) ya da fahişeyseniz “görünmez” olmalısınız. (bakın bu çok doğru, fakat kış geceleri madison square garden’da kapı girişleri sıcak olduğu için mebzul miktarda “homeless” mevcut. tecrübeyle sabit! diğer konuyu bilmem artık. )

    new york'da evsiz bu ebattaki bir sehire goreceli olarak cok az bulunur. fahise iseisini fahis bir sekilde yapmaz, mevcut escort servislerinden birine gecmistir. sokakta dolanan fahise hadisesini gormenin pek mumkun oldugu bir sehir degildir new york. oysa ki washington dc, philadelphia, atlantic city, detroit bu alanda nufus toplamlari new yorka erisememsine ragmen daha yogun nufus arz eder.

    5- banliyö treni (subway) yaşamınızın vazgeçilmez bir parçasıdır.

    dogru. ama subway sadece banliyo treni midir? ekspresi, metrosu, ustten gideni sittin tane turu vardir.

    6- avrupalı züppelerin ağızlarını çarpıtarak kullandığı aptal bir sözcük olan “metro”yu asla kullanmayın, kesinlikle subway’i tercih edin.

    mta'in resmi dil'inde subway'i tercih ettigi dusunulurse, metro'yu kullanmak icin fransiz olmaniz gereklidir.

    7- insanların kendi ana dillerinde küfür etmesini yadırgamayın, bunu “çok dillilik”, “lisan üstadı olmak” şeklinde değerlendirin. siz de yabancı dillerde (ispanyolca, italyanca ve çince tercih nedenidir) küfür etmeyi öğrenin.

    100 kusur dil konusulan bir sehirde sadece ingilizce kufur edilmesi siradan sayilir.

    8- new york’tan “the big apple” (büyük elma) olarak bahseden birini bıçaklamayı düşünüyorsanız siz gerçek bir new yorker olmuşsunuz demektir. (big apple’ı genelde turistler ve hıyarlar kullanır. ben daha çok, ağzından garip sesler çıkararak “heyy man, how yo doin” diye söze başlayan ve ardından amerikan aksanıyla küfür etmeye çalışan türk turistlere karşı benzer duyguları besliyorum. film ve dizilerdeki salaklıkları burada taklit etme hatasına düşen bir sürü gerzeğin araba dolusu sopa yediğine bizzat tanık oldum, bakın bu son uyarım.)

    big apple'dan bahseden kisileri bicaklamayi dusunuyorsaniz manhattan girisindeki tabelalardan baslayabilirsiniz. hey yo man how you doin diyen birisi de, amerikan aksaniyla (hangi amerikanin hangi aksani?) kufreden de kufrunun icerigi ve yeri yurduna gore dayak yer ya da dava edilir. dava acilmasi durumunda dayak yemis olmayi tercih edersiniz. ama fuck vs. siradan kullanim icindedir, ciddi bir tehlike yaratmaz.

    9- evinizin kapısında en az 3 kilit bulunmalıdır. (benim oturduğum evlerin ortalaması dört .)

    benim oturdugum ve gordugum evlerin kilit ortalamasi 2. ev kapisinda 4 kilit bulunan bir eve denk gelmedigim gibi, mubalaga ile komedi unsuru olusturanlara daha evvel denk geldiydim.

    10- arabanızda en sık kullandığınız teknik aksam kornadır. (özellikle trafik ışıkları yeşile geçerken, artık biliyorsunuz.)

    new york'lular araba kullanmiyordu hani? en siklikla kullanilan aksam "direksiyon"dur. zira new york un yollari epey cukurlu ve engebeli olur. ani hareketler yapmk icin direksiyon siklikla kullanilir. ama bunun nesi garip bilemiyorum.

    11- tanımadığınız biriyle gözgöze gelmemeye dikkat edersiniz. (göz kontağı new york’ta olası bir kavganın habercisi olarak kabul edilir.(metropole hoşgeldiniz...!)

    yalanciya yagli yagli girsin mi? tanimadiginiz birisi ile goz goze geldiginizde tanimadiginiz birisi ya gozlerini kacirir, ya da gulumseyerek selam verir. kavga cikarmis, numayis olurmus. nasil gotten sallama bir metinmis bu belli degil.

    12- apartman boşluğunun ortasında yeralan 1 metrekarelik çimden “arka bahçemiz” diye sözedersiniz. (yazın bu engin kırlık alanda mangal yapıp arkadaşlarını davet eden çok sayıda new yorker tanıyorum.)

    apartman boslugu degil de, bloklar arasinda kalan kucuk bolgeye arka bahce dendigi olur. sikisik alanda yasamaktan cok rahatsiz olmayan new yorklular boylesi alanlarda parti de yapar, kongre de duzenler. lakin yazin mangal yapmak icin new yorklular genellikle mangalciya gitmeyi tercih ederler. mid westliler ile karistirmayalim.

    13- westchester semtinin new york eyaletinin kuzeyinde bir yerlerde olduğunu düşünürsünüz. (halbuki en fazla 45 dakikalık bir mesafededir.)

    westchester semtinin herhangi bir yerde oldugunu dusunmeyecek kadar kafaniz mesguldur. icab ederse mapquest e bakariz. lakin manhattan da kaldigimiz bolgeye gore westchester mesafesi degisiklik gosterir. manhattan taksim meydani degildir.

    14- new york’un 12 yıl süreyle belediye başkanlığını yapmış ed koch’un televizyonda bir mahkeme programında yargıç olarak karşınıza çıkması sizi çok üzmüştü. koch’un “para için” buralara kadar düşmesini bir new york’lu olarak gururunuza yedirememiş, o gün akşama kadar hüngür hüngür ağlamıştınız. (new york’lusunuz ya, kentin eski belediye başkanları bile hemşehrilik fanatizminizi kamçılıyor.)

    guilinani'nin 9 11 sonrasinda krallasip, sorlesmesi bizi daha cok uzmustu.

    15- central park’ın “doğa” olduğunu düşünürsünüz. haftasonları arkadaşlarınızla doğa turlarına çıkmayı planlarsınız, hatta bunun için özel ayakkabı, kıyafet ve çadır alırsınız.

    central park'in essek gibi bir alan oldugunu dusunursek, doga degildir demek salaklik olur. ama central park icin hususi cadir yuruyus seyi alinabilecegini soylemek ister, new york'un hemen disinda geyikler, rakunlar, ayilarla dolu kamping alanlarinin basladigini belirtmekten de geri durmam (bu alana biz long island diyoruz).

    16- bir müzayede satıcısının yüksek hızdaki konuşması size hiçbir zaman garip gelmemiştir. new york’ta bu hızda konuşan insan sayısı nüfusun yarısından fazlasını teşkil etmektedir. (teşkil ediyor ama, bak burası önemli yani. )

    nufusunun yuzde 100 u isik hiziyla konusan rizelilere muzayededeki hiz ortalamanin alti gibi bile gelebilir. lakin cogunlugu yarim yamalak ingilzce bilen insanlarin olusturdugu new yorkta hizli konusana sasirmamak gibi bir durum soz konusu degildir. genellikle tek tek ve yavas yavas konusulur.

    17- tek odalı, sadece elbise dolabı büyüklüğünde bir eve ayda 1200 dolar kira ödersiniz ve bu genişlikte bir ev için bu rakamın “bedava” olduğunu düşünürsünüz.

    tek odali (one bedroom) bir apartman icin 1200 dolar epey ucuzdur. lakin studio bir ev icin normal bir fiyattir. konumuna ve yerine gore (misal soho) 1200 dolara oturmak cok garipsenecek bir durum degildir. lakin 1200 dolara kimse bedava demez, o tek odali eve bile roommate tutulur.

    18- new jersey’e hayatınızda en fazla iki defa gitmiş ve ikisinde de kaybolmuşsunuzdur. (new jersey “kente” 3 dakikalık mesafede bir eyalettir, lakin gerçek bir new yorker için yaşanması mümkün olmayan bir köydür, hatta cehennemin diğer adıdır. bir defasında jets maçı için o taraflara yolunuz düşmüş olabilir ama yankees için bronx ya da mets için queens’e gitmekten kesinlikle daha meşakkatli olduğu bir gerçek. yani, bir daha asla...!)

    new jersey kente 3 dakika mesafede degildir, eger kentten anladiginiz holland tunnel agzi, gw koprusu onu degilse new jersey'e gitmek epey zamaninizi alir. new jersey "sigara yasagi"ndan sonra populer hale gelmistir. hoboken ozellikle yildizi yukselen bir yerdir. new yorklularin cogu new jersey de oturmaktan cekinmezler, ama asla new jerseyliyiz demezler.

    19- arabanızı koyduğunuz otoparka amerika’da birçok insanın verdiği aylık ev kirasından daha fazlasını ödersiniz. (araba için aylık otopark ücreti manhattan’da 300 ile 500 dolar arasında değişiyor.)

    dogru, 500 u bile asiyor, haberin yok.

    20- çocukluğunuzda kamp yapmaya gittiğiniz o yıldan bu yana gökyüzünde 12 yıldızı birarada gördüğünüz hiç olmamıştır. (yüksek, devasa binalar arasında gözünüzün görebildiği alanı artık tahmin edin! )

    at yalani, seveyim inanani. binalarin arasinda yildiz gorememek icin omur boyu financial district ya da mid town dan ayrilmamis olmak, o zaman dahi bir iki blok arasinda donenmis olmak gerekiyor. new york da geceleri cok yildiz gorunememsinin sebebi binalarin yuksekligi degil, isik kirliligidir. sanirsin parantez iclerini rafet el roman yaziyor. new york temsilciligini yerim senin.

    21- birçok amerikalının yatağa girdiği, uykuya daldığı saatlerde genelde akşam 9 ile 10 sularında siz akşam yemeğine oturur ya da bir kulübün yolunu tutarsınız.

    mubarek amerikali degil uykudan once seyircisi.

    22- elbise dolabınız siyah kıyafetlerle doludur. (öncelikle gece kıyafeti olarak siyah renk new york’un en önemli raconudur, bilesiniz...)

    gotumden salliyorum, engel olun.

    turkiyede 90lara ozgu bir akim olan "siyah giyen cool oluyormus haci" gazinin new yorkta etkin oldugunu sanmayalim, 3 nokta korler dernegi merkezli kose yazisina da yansitmayalim. new yorkda sadece zencilerin giysilerindeki alaca bulaca bir araya gelse fezadan gozlenlenir bir isima yaratir.

    23- 1977 yılındaki elektrik kesintisinden (black out) bu yana kulaklarınız gerçek anlamda bir “sessizliğe” hiç tanık olmamıştır. böyle bir durumda ise içinizi müthiş bir korku kaplar !

    seneler evvel yazilmis bir metinim ben, ceviren farkinda degil.

    24- toptancıdan 28 sente alınan bir adet biraya aptal bir barda gözünüzü kırpmadan 6 dolar bayılırsınız.

    tabi, oldu.

    25- modayı ciddi biçimde ciddiye alırsınız. (döpiyes altına giyilen spor ayakkabılar “white trash” yani zevksiz beyazların , bol kesim harlem işi kot pantolonların mucidi fubu ise kültürsüz siyahların tarzıdır. siz bir new yorker olarak madison avenue üzerindeki mağazaları, en kötü ihtimalle bloomingdale’s’i tercih edersiniz. fukaralık sınırlarını zorluyorsanız çaktırmadan gap ve old navy takılabilirsiniz.)

    ciddi bicimde ciddiye aliriz modayi. bu hangi new york'lu, upper west side, soho mukimi new york'lu mu anlayamadim ben. dunyanin sayili zevksiz giyinen insanlari, en kotu ense trasi olan erkeklerinin sehrindeyiz, ilgi esigi 10 kisiyi asamayan bir parantez icinde tum new york'u madison avenue'dan (ki ne ozelleigi var bilemiyorum, 5th avenue uzerindedir kaliteli magazalar) bloomingdale'e dusen sahislar sanmak icin hakatten 4 kilit ihtiyaci duyan evlerde yasamis olmak gerekiyor.

    26- yalnız olmak sinirlerinizi yıpratır. fakat yalnız yaşayabilmek için atmadık takla bırakmazsınız. (metropole hoşgeldiniz !)

    cok guzel de bunun new yorkluyla ne alakasi var? herkes icin gecerli bir onerme degil mi? bunun icin new york'u gectim, sehirde dahi yasamak gerekmiyor.

    27- telefonunuzun yanında en az 27 restoranın sipariş mönüsü bulunur.(evde yemek yapmak, eğer becerikli bir erkek iseniz sadece kız tavlamak için tercih edilir. bayanlar için de aynı durum sözkonusudur, hani “gel de sana fırında birşeyler yapayım” gibisinden...)

    new york'da kisi basina dusen restoran sayisi goz onunde bulundurulursa garipsenmemelidir. akli basinda her calisan sehirli eger butcesi yetiyorsa enfes restoranlardan siparis yapma firsatini kacirmaz. becerikli erkegi ise bilemiyorum, new york'lular wine and dine hadisesini ev disinda yapmayi tercih ederler, gel evimde yemek yapayim adamlari ise genellikle geceyi belese getirmek isteyen, kendisine ayrilan koseyi e-mail ile dolduran kose yazari muamelesi gorur.

    28- brooklyn’e giderken yanınıza mutlaka harita alırsınız.(brooklyn’i new jersey’den daha fazla tanıdığınız, hatta daha çekilir bulduğunuz söylenebilir.)

    hatta brooklynliler ile tarzanca konusuruz. bilmedigi bir yere giden herkes yanina harita almalidirm yaniliyor muyum? yani wisconsin'li brooklyn e gelince haritaya bakmiyor mu? brooklyn'li brooklyn de hic haritaya bakmaz mi? kanimca brooklyn'de manhattan usulu bir "duzen" olmamasinin da dolayi kim gitse yanina harita almalidir. amerikanin en buyuk ve kalabalik ilcesi olan brooklyn'i (ki sehir olarak ilk bese girer) ezberlemek mumkun mudur? new yorklular bu yuzden kendi icine kapali cahil mi sayilirlar?

    29- “batı” denildiğinde teorik bağlamda hudson nehrinin karşı yakasını anlarsınız. pratikte ise size sokakların uzayıp gittiği bir yönü çağrıştırır. yani bilimsel olarak “batı” amerikalıların yayıldığı (!) geniş coğrafyadır. o tarafa yolunuz düşsün pek istemezsiniz, çünkü oralar biraz vahşidir, zaten “vahşi batı” deyimi de bu yüzden kullanılır!

    bati dendiginde genellikle manhattan'i ortadan ayiran 5th avemnue nun batisini anlariz. bati yakin zamanlara kadar ve hala "vahsi"dir. batililar da yaygin olarak kullanirlar. bir new york icadi degildir.

    30- yaya olarak kırmızı ışıkta “sapasağlam” karşıya geçmenin her türlü tekniğini ezbere bilirsiniz. hatta “jaywalking”i bir sanatçı maharetiyle yaptığınız söylenebilir.

    bilmiyorsaniz aramizda degilsinizdir zaten.

    31- size karşı iyi davranan yabancılardan mutlaka şüphe edersiniz.(welcome to the jungle !)

    katrana bular tuy yapistiririz. (hayret ettim 3. defa metropole hosgeldiniz parantezi acmamissin.)

    32- en son yemek yaptığınız gün geçtiğimiz yıl şükran günü’nde annenize yardım ettiğiniz gündü, değil mi ? nasıl bildik ama...(bu da ayrı bir “mönü” kuralı)

    hayir. gecen gun noodle alip mikrodalgaya attigim gundu. illa hindi mi doldurmak gerekiyor?

    33- egzersiz yapmak için üye olduğunuz jimnastik salonuna “ne kadar yakın olursa olsun” mutlaka taksiyle gidersiniz.

    yarragim. taksi 2 dolardan acilir bu bir, metro diye bir sey var bu iki, new yorkda adim basi gym vardir bu uc, ancak mid westliler ve califorminalilar yurumeden bir yerlere gitmeye calisir bu da dort.

    34- özgürlük düşüncesi, tren ya da otobüste ayağınıza basılmaması gerektiği düşüncesiyle paralellik taşır. başkasının üzerine isterlerse otursunlar, bundan size ne, memlekette özgürlük var değil mi! ( bana dokunmayan yılan bin yaşasın new york’ta böyle tezahür ediyor.yani çoğunlukla toplu ulaşım araçlarında. bu maddenin çevirisi ancak bu kadar oldu, artık idare-i maslahat...!)

    bir tek bu maddenin cevirisi mi?

    35- bakkaldan ya da manavdan bir kesekağıdının içinde en az 50 dolarlık alışverişle çıkarsınız. çünkü burası dünyanın en pahalı kentidir. (ya sev ya terket’i keşfedenler amerikalılardır, “love it or leave it” bir new yorker’ın pahalılıktan şikayet etmesi üzerine söylenmiş, daha sonra yoğun biçimde kullanıldığı gözönüne alınarak atasözü mertebesine yükseltilmiştir.)

    dunyanin en pahali kenti tokyodur. new york pahalidir ama 50 dolarlik alisveris de epey mukellef bir alisveristir. ya bakkala az gitmeniz lazim, ya da abur cubur isin bakkala girmemeniz lazim. love it or leave it atasozu degil, deyimdir. (bkz: atasozu) (bkz: deyim)

    36- arkadaşlarınıza anlatacağınız en az 5 tane “dünyanın en kötü taksi şoförüne rastladım” hikayeniz vardır. (bende bu sayı 20’yi geçiyor. bir de aylarca kiralık ev arayıp “garip” insanlar ve evlerle karşılaşma hikayeleri vardır ki bir new yorker için tadından yenmez, yani anlatma babında.)

    istanbul icin de gecerli, ama 20 i gecirmissin tebrik ederim. 100 tane daha biriktir fabrikasina yolla, araba veriyorlar.

    37- kulaklarınız artık siren sesi duymuyor. (öylesine kanıksıyorsunuz ki 5 itfaiye aracı, 3 ambulans ve 2 polis devriyesi bile biraraya gelse yanınızdakiyle bir gece önce oynanan knicks maçı hakkında rahatlıkla konuşabiliyorsunuz.)

    kaniksiyoruz eyvallah, ama siren gecene kadar otomatik bir sessizlige burunuyoruz o da dogru. lakin siren sirasinda konusacak kadar denyo degiliz.

    38- beyniniz kentteki hava kirliliği üzerine yapılan konuşmalara otomatik olarak kendini kapatıyor.(niye ? new york’ta hava kirliliği mi var ?)

    new york'da hava kirliligi oldugunu iddia edeni sabaha kadar islatip islatip doverim. omru hayatimda konusmasi gectim, istatistiklerde dahi denk gelmedim buna.

    39- evim güzel evim, diye oturduğunuz binada amerika’nın birçok kent ve kasabasının nüfusundan daha fazla sayıda insan yaşıyor.(evlerimiz, güzel evlerimiz...!)

    bizim binada 10 kisi ancak yasiyor.

    40- kapıcınız rus, manavınız koreli, bakkalınız pakistanlı, çamaşırcınız çinli, öğle yemeği yediğiniz bistronun sahibi yunan, köşedeki işportacı senegalli, son bindiğiniz taksinin şoförü hintli, gazete bayiniz yemenli, ayakkabı tamirciniz arnavut’dur...(tabii arada bir amerikalıya rastlıyorsunuz !)

    kapicimiz new yorklu, manavimiz new yorklu, camasircimiz new yorklu, yemek yedigimiz, isportaci, taksi soforu, bayimiz, tamircimiz hepsi new yorkludur. new yorkda herkes once new yorkludur, sonra dilerse bir yerli olarak anilmayi secebilirler. (cevirmen "amerikali"dan ne anliyor acaba, apaci mi?)

    41. masallah.

    oylesine gotunden uydurmussun, oylesini bastan savma yazmissin ki yazar, oylesine bire bin katip cevirmissin ki ahmet, fatih muhurdar parodisi olsa daha isabetli olurdu.
  • bazı basit şeyleri öğrenmesi gereken kişi:
    1- metroda ekspres ve local ayrımını bilmek
    2- o lanet metro kartını "please swipe again" yazısını görmeden tek seferde okutmak
    3- kahvaltıda bagel yemek
    4- latinlerle dolu bir yerde "ayyyy başım çatlayacak. bu ne böyle hiç susmuyorlar" demek yerine kahkahalarla gülmek
    5- işte en önemli madde! ki burada türk mantığı devreye giriyor! herkesten şimdiden özür dilerim ama bunu yapmasam ölürdüm:
    "türkçe çogzel bir dil. bana bir şeyler öğretsene" diyen bir afroamerikan'a "yarraamı ye fener" demeyi öğretmek... o kadar güzel söylüyor ki! görseniz bayılırsınız.
  • bir mağaza.

    kendisi çok ucuz, h&m'den bile ucuz. güzel koleksiyonları var. bir pantolonu baya 4 euro'ya alabiliyorsunuz. buraya kadar her şey güzel. fakat ürünlerin etiketlerine baktığımızda hepsindeki "made in turkey" ibaresi göze çarpıyor. mağazanın türkiye'de şubesi yok. türkiye'de üretilip, avrupa'nın dört bir yanına dağılıp yine aşırı ucuz kalan ürünleri var. ben burada ucuza çalıştırılan konfeksiyon işçisi kokusu aldım, hatta belki de çocuk işçiler. komplo teorisi olabilir fakat gerçek olma ihtimali çok yüksek. ve bunlar endonezyalı çinli falan değil, ülkemizden insanlar. milliyetçiliğime 10 üzerinden sıfır veriyorum ama buradaki olay "fazla ucuz maliyet". yani adam 4 euro'ya satıyorsa o pantolonu, kim bilir kaç euro'ya ürettiriyordur? ben açıkçası bu sebepten dolayı mağazaya kıl oldum. alışveriş yapmayı düşünmüyorum. hatalıysam, bu konuda bir bilgisi olan varsa lütfen yeşillendirsin ya da bu başlıkta bana saydırsın.
  • bebek'te bulunan amerikan ve italyan mutfagindan iyi ornekler veren restoran. ama isletmecileri email moronlari o ayri.
  • avrupa'da çokca şubesi olan ama türkiye'de olmayan bir giyim markası. sanırım ürünlerinin bir kısmı türkiye'de ole adı altında satılıyor çünkü aynı elbiseyi yaklaşık aynı fiyata kotonda da bulabiliyorsunuz ya da tesadüf diye bir şey var.
  • türkiye'de neden olmadığını anlayamadığım, çok satış yapabilecek, uygun fiyatlı, bol çeşitli mağaza.

    http://www.newyorker.de/en/
  • oldukça makul fiyatlı, binbir çeşit ürüne sahip mağaza. türkiye'ye de açılması an meselesidir diye düşünmekteyim. 5 euroya çok güzel ayakkabılar, terlikler vs bulabiliyorsunuz. bütün mağazayı satın almadığım için çok pişmanım...
  • new york eyaleti yasalarına göre new yorker olmak için iki şey gerekir:

    1- fiziken new york eyaletinde bulunmak
    2- bundan sonra yaşamını new york eyaletinde sürdürmeye karar vermiş olmak.

    örnek:
    1- kamil 25 yıl türkiye'de yaşamıştır. green card alan kamil hayatının geri kalan kısmını yaşamak için new york eyaletine taşınıp yerleşmiştir. new york'a geldikten 1 gün bile sonra olsa hukuken kamil bir new yorker'dır. (bkz: domicile)

    2- kamil türkiye'de doğmuş ve 25 yıl türkiye'de yaşamıştır. green card alan ve yakın zamanlarda boşanan kamil, nafaka, tazminat vs.. ödememek ve karısına şiddet uyguladığı için olası cezai sorumluluklardan kaçmak amacıyla new york eyaletine yerleşmiştir. kamil'in gerekçesi ne olursa olsun, önemli olan gerekçe değil niyetidir. new york'a yerleşme niyeti olduğu için her ne kadar kötü niyetli de olsa kamil yine new yorker sayılır.

    3- new york'a yerleşen kamil bir süre new york'ta yaşar. boyacılık, bulaşıkcılık gibi işler yapar. florida'ya yerleşmiş bir arkadaşı bir gün kamil'e telefon eder. gel ortak pizza restoran işine girelim, hem miami beach falan ne dersin? diye sorar. kamil kabul eder. florida'ya taşınmak ve yerleşmek amacıyla yola çıkar. ancak ilahi adalet mi diyelim, kader mi diyelim, yolda washington dc.'de kaza geçirerek sizlere ömür, hayatını kaybeder. kamil, new york'u terketmeye ve florida'ya yerleşmeye karar vermiştir. niyeti bu yöndedir. anck, yeni ikametgahına henüz ulaşamadığı için kamil hala new yorker sayılır. sonuçta boşuna dememişler once a new yorker always a new yorker. öyle kolay kolay kaçamazsınız.

    new york is killing me
  • karikatürleriyle ve yazılarıyla, kapaklarıyla ayrı bir dergi. bir de 9 dolar olmasa dedirtiyor.
  • 30 ülkede(aa ne tesadüf içlerinde gene türkiye yok ) 800ün üstünde şubesiyle hizmet veren h&m tadında popüler marka.amisu, fishbone koleksiyonları da bu markaya aitir.
hesabın var mı? giriş yap