• 2012'de kaybettiğimiz mûsikî üstâdı, renkli kişiliğiyle gönüllere taht kurmuş güzel insan.

    1989 yılında anadolu'nun küçük bir şehrinde gerçekleştirilmiş bir mevlevî âyîn-i şerîf sonrasında gelişen olaylar vs. ile ilgili soru sormak için kendisine ulaştığımda (sene 2009 olmalı), bıkmadan usanmadan saatlerce anlatmış ve neredeyse kendisinin bile unuttuğu bu anıyı hatırlattığım için teşekkür etmişti. pek genç ve tecrübesiz bendeniz sol si re sol "ne yüce gönüllülük böyle" diye birkaç gün boyunca şaşırıp durmuştum.

    mûsikî anılarını anlattığı, 2006 yılında pan yayıncılık'tan çıkan "radyoda bir gün" isimli muhteşem kitabında trt'nin sınav rezaletleriyle ilgili bir bölümü buraya aktarmadan geçemeyeceğim. zira trt sınavları hâlâ benzer rezaletlerle çalkalanıp durmakta ve trt günden güne daha rezil, daha iğrenç, daha içi boş bir kurum olma yolunda dört nala koşmaktadır.

    ilgili bölüm şöyle;
    "trt'deki kara deliklerden biri olan imtihanlar, genelde tüm müzik dünyasında vardı. rahmetli üstâdım, hocam değerli insan münir nurettin selçuk'un yönetimindeki istanbul belediye konservatuvarı icrâ heyeti'nde ben, yedi sene kudüm vurduktan sonra beni imtihan ettiler. kadro vermek istemişlerdi. bürokrasiye göre kadro, imtihan sonucu veriliyordu.

    belirtilen gün ve saatte beni belediye beşiktaş şube müdürlüğündeki binada imtihan odasına aldılar. konservatuvar, çalışmalarını o yıllarda orada yürütüyordu. içeride mefharet yıldırım, süheyla altmışdört, mustafa kovancı, yakup fikret kutluğ, kemal gürses ve münir bey* vardı. münir bey maden düğmeli bordo bir blazer ceket giymiş, orta yerde oturmuştu. odadakiler birbirleri ile konuşuyorlardı. bir yer gösterdiler. oturdum. kudümü hazırladım. zahmeleri elime aldım. münir bey bana dönerek "bir muazzam padişahsın" ilâhisini okuyacağım, sen de vur." dedi.

    eyyûbî zekâî hoca'ya ait olan bu ilâhi evsat usûlü ile başlıyordu. ortasında hafif usûlünde bir yeri vardı. münir bey bunu söyler söylemez okumaya başlamıştı. ben şaşkın, girememiştim. bir iki mezür geçtikten sonra girdim. tekke usûllerinin başında gelen 26 zamanlı evsat usûlüne ortadan girmenin zorluğunu münir bey biliyordu. sonra birkaç şey daha sordular, iş bitti. imtihan sonucunda münir bey 10 vermiş, mustafa kovancı ve diğerleri 9, süheyla altmışdört 1 vermişti. normaldi, zira imtihanın başlarında hepsi kendi aralarında konuşuyorlardı, hele süheyla hanım hiç dinlemiyordu. münir bey'in ne sorduğundan, benim neyi, nasıl vurduğumdan habersizdi. evsat'a ortadan girmenin sırrını anlayacak gibi değildi. diğerleri ise beni tanıyan ve seven kişilerdi. zaten 7 yıldır beraberdik. süheyla altmışdört ise o yıllarda konservatuvar icrâ heyetinde değildi.

    benim müzikte girdiğim tek imtihan budur. ilk ve son... şükürler olsun bir daha tanrı beni böyle bir rezilliğe mahkûm etmedi. o rezilliği çeken, bundan sonra çekecek olanlara rabbim yardımcı olsun."
  • nüktedandır:

    "1989 yılında uzak doğu'dan gelirken avustralya'lı bir ingiliz lady ile birlikte oturmuştuk. hanımın torunu da benim kucağımdaydı. 9 saat havada kalmış, havadan sudan konuşmuştuk. oğlu ve gelini arka koltukta. inerken evlenmeye karar vermiştik sonra kadın kayboldu. hâlâ yaşıyorsa, dünyanın bir yerlerindeyse beni ararsa iyi olur..."
  • yaşayan en büyük bendir ustası olarak bilinen, mercan dede'ye hocalık yapmış tasavvuf müziği üstadı. galatasaray lisesi mezunudur.
  • sapanca sahiline yakın mutevazi bir evde oturur. evin yola bakan balkonunda kocaman bir hu yazmaktadır
  • benim için bir insan seçme kıstasıdır. nezih uzel'i tanıyan insan iyi insandır. kötülük bilmez. sanattan anlar. kadim bir damarı vardır. medeniyet bilir. entelektüeldir.
  • bir gönül adamı.

    bilenlerden daha fazlasını bilen ama bilmezmiş gibi davranabilen, aşmış bir abimiz...
  • muhtemelen son röportajını bana vermiş üstad. aylardır bitiremiyorum deşifresini, yaptığı esprilere tekrar tekrar gülüyorum. evde yaptığımız meşki, hastanede ziyaretine gittiğimizde mutlu oluşunu hatırlıyorum. nur içinde yatsın. bu memleketin kültürünü, sanatını çok iyi bilen gerçek bir entelektüeldi. çeşitli belgeler, fotoğraflar ve videolardan oluşan çok kıymetli bir arşivi vardı. bu çok kıymetli metrukatı müzeye dönüştürülecek, kütüphane oluşturulacak diye duydum, inşallah öyle olur da ali nezih hoca yapılacak araştırmalara ışık olmaya yattığı yerden de devam eder.
  • ustadır. bendir'den çıkardığı ton efsanevidir. mevlevi ayinlerinden enstrümantal parçalar kaydındaki ton naçiz kanaatimce mihenk kabul edilebilinir.
  • bu geceki teke tek'te tasavvuf ve mevlevilik ile ilgili bilgi birikimini paylaşarak konuyla ilgili birçok meraklıya yeni ufuklar açan, muhabbeti dolu dolu olan bir yazar. kendisi sapanca'da yaşar. tarihi konulardaki bilgisi okyanuslar gibidir, karşısına geçen gençlerle, ilgi duydukları konularda saatlerce sohbet etmekten büyük zevk alır, tarihin eşsiz bir hazine olduğunu sürekli hatırlatır ve bu konularla ilgili araştırma yapmalarını teşvik eder.
  • bir noktayı düzeltelim:

    bu sözlükte hakkında yapılan ilk tanımlamada mercan efendinin hocası denmiş; bugün gidip kendisine "hocam, siz şu mercan'a hocalık yaptınız mı" diye sorsanız sağlam azar işitirsiniz.
    bunu da öyle değişmekle, dün yaptığını bugün inkar etmekle falan açıklamaya çalışmamak lazım. eskiden rahle-i tedrisinden geçilenlere hocam denirdi, şimdi ise sokağından geçilenlere rahatlıkla denebiliyor. adam da eski adam; "benim rahle-i tedrisimden böyle bir şey geçmedi" diyor, haklıdır.
hesabın var mı? giriş yap