• https://www.youtube.com/watch?v=jptrts4tpna

    radyo düğmesinin sık çevrildiği çocukluk yıllarımın sesi.
    dersini almışta ediyor ezber dendiği zaman direkt akla gelen derleme ve saz üstadı.
    nur içinde yatsın hepsi.
  • 'sürmeli anıtı' adı altında kendisi ve eşinin (bkz: neriman altındağ tüfekçi) bir heykeli bulunmaktadır yozgat'ta.

    http://yozgatfotograflari.blogspot.com/…elleri.html
  • (bkz: çamlığın başında tüter bir tütün)

    bu türküyü bu gökyüzü altında en güzel icra eden sanatçıdır. türkü güzel zaten, sezen aksu yorumu bile güzel de, nida tüfekçi yorumu bambaşka.

    konuyla alakasız ya da çok alarak olarak da;

    (bkz: derdinin ne olduğu hiç anlaşılamayan insanlar)
  • (bkz: yozgat sürmelisi) adlı eserle birlikte iç anadolu özellikle yozgat kırşehir ve ankara havalarını orjinal haliyle günümüze bırakan yegane sanatcidir. ismi ayrı kendi ayrı güzeldir.
  • kendisi ankara’da halk müziği şube müdürlüğü yaptığı dönemde "anonim olmayan müzik türkü olmaz" anlayışıyla aşık veysel şatıroğlu nun bütün türkülerini, neşet ertaş ın birçok türküsünü listeden çıkarmıştır. (5 tane bırakmış). ayrıca birçok değerli ismi de o dönem radyodan uzaklaştırmıştır.

    ülkemiz kurumlarının belli bir vizyonunun olmadığının, her başa gelenin kafasına göre bulunduğu kurumu sikip attığının başka bir örneğidir.
  • sözlükte hakkında mesnetsiz iddialarda bulunulan, türkiye'nin gelmiş geçmiş en önemli halk müziği sanatçılarından birisidir.muzaffer sarısözen'den sonra en bilinen türkülerin derlemecisidir.o bildiğiniz orta anadolu türkülerinin en az 3 tanesinden birisi nida tüfekçi derlemesidir.cumhuriyetin kültür neferlerinden bir tanesidir.ciddi adamdır, adabıyla saz çalar, o yüzden şelpe veya çok süratli çalmayı marifet sanan tipler tarafından nasıl bir saz virtüözü olduğu anlaşılamaz.

    hiçbir kaynağa dayandırılmadan, yok neşet ertaş'ı yasaklamış, yok arif sağ'ı, talip özkan'ı harcamış yollu atıp tutmalar ayıptır.#113444937

    hatta işi ileri götürüp neşet ertaşın türküsünü kendisine aitmiş gibi duyurduğunu bile söylemiş eleman.#113444937
    entryde ki ilgili bölüm şu;

    ''neşet ertaş kırşehir'den ankara radyosu'na gelir..
    yöresinin türküsünü icra eder.
    ankara'daki beyzadeler ayağına kadar gelen türküyü teybe kaydederler.
    yurttan sesler bağlamacıları
    teypten defalarca dinleyerek türküyü notaya aktarırlar.
    en nihayet nida tüfekçi son kontrolü yapar. ve,
    "derleyen : nida tüfekçi"
    diye mühürlenip trt arşivine iftiharla eklenir. ((ne derlemecilik ama..:((''

    gerçekten bakın ne kadar da ikna edici, hiçbir belirsizliğe mahal vermeden nida tüfekçi'nin derleme hırsızlığını faş etmiş.neşet ertaş ankara radyosuna geliyo, bir türkü söylüyo, sonra ankara da ki beyzadeler de(beyzade dediği köylü çocuğu nida)türküyü araklıyolar.hangi türkü, ismi cismi ne?bunlar yok.kaynak, o da yok.şu haliyle bunu yazmaya utanmamış.

    he bi de harcadı dediği arif sağ'ın kendisi ile ilgili bir röportajını da şuraya bırakıyorum.
    https://www.youtube.com/watch?v=ps4cz12on-e
  • nida tüfekçi ömrünü türk halk ezgilerine hizmet ederek ve onu korumakla geçirmiştir. ondan sonra arif sağ musa eroglu yavuz top gibi ustalar devam etmişlerdir bir yere kadar getirmişlerdir. onlar da yaşlanınca halk müziğini koruyan adam kalmadı. şimdi halk müziğinin durumu ortada. popüler kültüre kurban giden bir müzik türü olmuştur. bağlamayı gitar gibi çalanlar mı dersin türküleri deyişleri batı müziği gibi söyleyenler mi dersin. özünden kopmuş bir müzik türüne çevrilmiştir. tabi ki nida tüfekçi nin bazı hataları olmuştur ama özünde yapmak istediği şey türk halk müziğinin özünü korumaktır.
  • ekşi sözlük maalesef bir sürü çakalın tükürük hokkası olmuş. bunu arif sağ'ın nida tüfekçi hakkında trt'ye verdiği söyleşide bir kez daha anladım.
    arif sağ, hoca talebe ilişkisi olarak başlayan ilişkimiz, baba oğul ilişkisine kadar gitti diyor.
    (bkz: bugun boyle gidelim yarin allah kerimdir) nick'li yazar youtube linkini vermiş. bir 15 dakikanızı ayırıp izleyin..
  • erdem beliğ zaman denen dario moreno replikası zibidi şöyle yazmış:

    görsel

    "nida tüfekçi gitsin anadolu'daki ermenice, rumca, kürtçe türküleri türkçeleştirsin onun adı derlemeci olsun, baştacı edilsin; sezen cumhur önal ve fecri ebcioğlu ingilizceden, fransızcadan şarkı türkçeleştirsinler onların adı aranjmancı kalsın, eleştirilsinler. burası türkiye..."

    nida tüfekçi’yi müstemleke ideologlarına karşı savunmak bana düşmemeliydi. bu sünepeyi ozan kolbaş da bozabilirdi. yapmadı. arkadaşına kıyamamış olacak. öyleyse ben yapacağım.

    yunan halk müziğinin tipik makamları segah, uşşak, hicaz, hüzzam, nihavend, kürdi, hicazkar ve sabadır. ritmik yapı da üç aşağı beş yukarı bellidir: 2/4 veya 4/4 (sirto), 7/8 (kalamatianos), 9/8 (zeybekiko ve kamilierikos) ve nadiren 3/4 (tsamikos). nüfusun en yoğun yaşadığı yerler istanbul, trabzon, izmit, ankara, bursa, sivas, kastamonu, edirne, adana, aydın ve konya. nida tüfekçi istanbul, trabzon ve izmit’ten hiç türkü derlememiş. diğer illerden derlediklerinin listesi de şu:

    görsel

    yunan müziğindeki uşşak makamının ismi dışında uşşak makamıyla benzerliği yoktur. daha çok kürdiye benzer. mecburen kürdiye benzer çünkü yunan müziğinde çeyrek sesler kullanılmıyor. fakat bir tek bu yüzden mi kürdiye benzer? hayır. seyir özelliği olarak da uşşak makamıyla alakası yoktur. en amatör kulak bile farkı anlayabilir. ayva çiçek açmış yaz mı gelecek türküsü tipik bir uşşaktır mesela. şu örnekler ile benziyor mu allah aşkına: 1, 2, 3, 4segahı da türk müziğindeki segahtan büsbütün başkadır. zaten genel olarak balkan müziğinde segah makamı hüzzamdan veya rasttan ayrışamamıştır. üçünün karışımı, seyir özelliği bambaşka olan bir makamdır bu. o halde nida tüfekçi’nin derledikleri içerisinden geriye sadece iki parça kalıyor “morfolojik” olarak yunan müziğiyle örtüşebilecek: dama goydum yakacak ve yaylı geldi kapılara dayandı. ilkini eliyoruz çünkü inici karakterli bir hicaz. ne demek o? türk halk müziğinin en tipik özelliği hemen her zaman inici karakterde olmasıdır. amatör okuyucular için şöyle izah edeyim; cümleye her zaman tizden başlar, giderek peste düşer ve orada noktayı koyar. hicaz gibi inici-çıkıcı fakat çoğunlukla çıkıcı karakterde bir makamı bile inici olarak işler. oysa yunan halk müziğinde hicaz makamı ekseriyetle çıkıcıdır. yani geriye tek parça kalmış oldu. nida tüfekçi olsa olsa 1 (yazıyla “bir”) rumca parçaya türkçe söz yazmış olabilir.

    asıl konuşulması gereken ise işin diğer tarafı. konuşulmalı ki erdem beliğ gibilerde tecelli eden, aşağılık kompleksi gibi duran fakat olgunlukla verilmiş bir özeleştiri gibi sunulan omurgasız kibir tel tel dökülsün. bizde semai kahvesi veya çalgılı kahvehane olarak bilinen mekanlara yunanistan’da cafe aman derler. atina’da açılıyor ilkin. yıl 1873 [nicholas g. pappas 1999; concepts of greekness: the recorded music of anatolian greeks after 1922. journal of modern greek studies 17(2):353-73]. “osmanlı pop müziği çalınırdı buralarda” diyor. yunan, yahudi, sırp, arap, ermeni ve türk kimliğinden izler taşıyan amalgam bir müzik bu tabii. “anakaraya yabancı olan karsilamas, zeibekiko ve tsiftetelli ritmleriyle halk kahvehanelerde tanıştı”. yani zeybek, çiftetelli hatta kasap havası falan bu toprakların öz malıdır. yunan müziğine yabancıdırlar. öyle ki metaxas döneminde yunan olmayan unsurları temizlemek adına rebetiko yasaklandı. daha da ileri götürelim işi; 1915 doğumlu rebetiko ustası vasilis tsitsanis, biyografisinde yunan müziğinin 1950li yıllarını “hırsızlık devri” olarak tanımlamış. rebetiko bestecileri “doğunun şarkılarını” çalıyorlarmış. a a! the greek folk ınstruments volume 6: kanonaki [petros taburis] ismiyle yayınlanan albümde santuri edhem efendi’nin şehnaz longa’sını, sultan abdülaziz’in hicaz sirto’sunu (azizie ismiyle kaydetmişler) anadolu rumlarının anonim müziği olarak görürsünüz. ross daly’nin thalassa mavri adıyla ve stelios bikakis’in erodas adıyla yayınladığı ‘besteleri’ de aydın türküsü olan eklemedir koca konak’tır. ibadullah örnek var böyle. bu kimi zaman düpedüz hırsızlık, kimi zaman farkında olmadan esinlenme kimi zaman da ortak üretimdir. 19. yüzyıl izmir’i gibi kozmopolit bir liman şehrinde başka türlüsü beklenebilir mi? erdem beliğ gibi zibidiler bu cüreti nereden buluyorlar peki? 19. yüzyılın sonunda ortaya çıkan, yarım asır içerisinde bayatlayan bir fikir akımından: primordializm. en çok da kendini çaresiz hisseden toplumlar sarılmıştır bu fikre. çaresizlikten, aşağılık duygusundan kaçış; milliyetçilikten medet uman modernleşme tutkusu diyelim. çek ve slovak müzikologlar kendi müziklerinin kökenini analiz etmek için eski yunan modlarını kerteriz aldılar mesela [ladislav burlas, ‘die stilentwicklung der slowakischen musik im lichte der musikwissenschaftlichen forschung’ in: oskár elschek (ed.), entwicklungswege der musikwissenschaft]. 1860lar. niye? çünkü türkler kültür üretmeyen yabani göçebelerdir. “bizim safkan avrupalı müziğimiz, şu yabanilerin kültüründen beslenecek değil ya”. yayınlarında osmanlı müziğine atıfta bulunacakları zaman hep “arap müziği” demeleri bu yüzdendir. “avrupa dışından bir şeyler bulaştıysa da bu yanı başımızdaki türk’ten olmasın. taa uzaklardaki araplardan yıllaaar önce bulaşmış olsun. e o kadarcık da olur”. aynını rumlar da demiş. bizim halk müziğimiz saftır, türklerle bulaşık değildir. o yüzden de müziklerinin köklerini 2000-3000 sene evvelinin yunan modlarında aramaya başlamışlar. ya da vlado miloševic. devrin müzikologlarından. boşnakların kuran tilavetlerini bile “kilise modları” ile açıklamaya girişti. makam? yok, makamla açıklanamaz çünkü avrupa’nın orta yerindeki bu ülkenin müziği türklerin makamlarından etkilenmiş olamaz. bizde de buna benzer saçmalıklar oldu. türk müziğinin çekirdeği olan hüseyni makamı yok sayıldı ve yerine “ana makam” olarak çargah diye bir şey uyduruldu (arel-ezgi). niçin? çünkü bu uydurulan çargah batı müziğindeki do majör’e denk düşüyor. içinde çeyrek sesler falan yok. zavallıca bir nida: “biz de sizdeniz. biz de aslında avrupalıyız”. oysa hüseyni makamı ne arap müziğinde ne iran müziğinde ne de balkan müziğinde var. öyle bir makam ki adeta türk müzikal kimliğinin imzası. erdem beliğ'in sırtını yasladığı yer işte tam burası. “melodileri aynı fakat sözleri iki dilli şarkılar çalınıyor kulağıma. demek türkler yunanların şarkılarına konuyorlar ha. bunu yapan adam da taciser ediliyor. burası türkiye. bunlardan da bu beklenir zaten.” üyesi olduğu cemiyeti, efendisinin nazarıyla izleyen bir uşak!

    *

    sırada ermenilerden apardıkları var. ermeni halk müziği ile ilgili araştırmalar 20. yüzyılın hemen başına denk gelir. l. eghiazarian’ın recueil des chants populaires arméniens (1900) başlıklı çalışması ilk örneklerden biri. komitas bu kitap hakkında ufak bir inceleme yazısı kaleme almış. şöyle bir ifadesi var: “zim glkhin isimli tuşb yöresine (van) ait şarkı, bu koleksiyondaki tek özgün şarkıdır.” geri kalan şarkıların kimisinin türk, kimisinin rus, kimisinin de fransız ezgilerinin varyasyonu olduğunu yazmış. “bazıları da ermeni kilise müzikleridir. halk müziği değildir.” konuyla ilgili bibliyografyalara bakınca şu çok net olarak görülüyor: ermeni halk müziği derleme çalışmalarının hemen hepsini tek başına komitas yapmıştır. öyleyse onun çalışmaları üzerinden konuşalım. 1000 küsur şarkı derlemiş ve bunların neredeyse tamamı 4 zamanlı veya 3 zamanlı. çok nadiren 9/8, daha da nadir olmak üzere 10/8 zamanlı parçalara rastladım. sadece 2 parçada 15/8 + 9/8 gibi karmaşık zamanlara denk geldim. aynını azeri halk müziği için de söyleyebiliriz. ritm yapısı anadolu’daki halk müziğine nispetle son derece tek düzedir. türk halk müziği ile ermeni halk müziğinin en belirgin farkı budur. bir başka fark; ermeni halk müziğinde ezgiler çoğunlukla iki eksenlidir. ne demek o? mesela yemenimde hare var türküsünü düşünelim. bir cümlede bir fikir var. daha sonra onun varyasyonları geliyor. bir de şuna bakın. karşılıklı konuşur gibi iki cümle. hem azeri müziğinde hem de ermeni müziğinde bu çok tipiktir. bir başka fark; plagal melodiler ermeni halk müziğinde neredeyse hiç yok. fakat türk halk müziğinde yaygın. örnek: süpürgesi yoncadan, evlerinin önü mersin. bir başka fark türk halk müziğinde pek sık görülen pentatonik melodilere ermeni halk müziğinde nadiren rastlanması. şimdi nida tüfekçi’nin, ermenilerin yoğun yaşadığı illerde [bitlis, sivas, kayseri, van, erzurum, kars, istanbul, muş, diyarbakır, adana, istanbul, trabzon] derlediği türkülere bakalım:

    görsel

    sarı renkle işaretlediğim türküleri iki gruba ayıralım. uşşak olanlar ve uşşak olmayanlar. uşşak makamındaki işaretli türkülerin iki eksenli melodik yapısı türk halk müziği için tipik değil. elbette türk halk müziğinde de iki eksenli melodiler var ancak istisna. uşşak makamının seyri de tipik değil. çok kısa cümlelerle çok hızlı karara varıyor. ermeni halkına ait ezgiler olabilir bu ikisi. uşşak olmayanlar ise çargah ve nihavend. türk halk müziğinde çok nadir kullanılan bu makamlar, azeri ve ermeni halk müziğinde epey yaygın. ritmik özellikler de bu halkların müziğine uygun. fakat şöyle bir sorun var; ermeni ve azeri halk müziğini birbirinden ayırmak çok güç. en azından benim için güç. bilimle, metotla gelebileceğimiz yer burası. ötesinde sezgiye ihtiyaç var. düşünelim; hangisi daha muhtemel?

    1- bu 9 ezgi de ermeni halkına aittir ve ermenice sözler içerir. nida tüfekçi bunlara türkçe sözler yazmıştır.
    2- bu ezgiler ermeni halkına aittir ve sözleri türkçe yazılmıştır.
    3- bu ezgiler azeri halkına yahut türk halkına aittir. sözleri de türkçe yazılmıştır.
    4- bu ezgiler, menşei bulunamayacak kadar eski ve anonimlerdir. hem ermenice hem türkçe versiyonları vardır.

    birinci seçenek dışındakilerin hepsi akla çok yatkın. ikinci seçeneğe itiraz gelebilir belki; niçin ermeniler türkülerini türkçe söylesinler? efendim ermeni müziğinde ashugh diye bir janr vardır. türki halklarda islam öncesine dek uzanan aşıklık geleneğinin ermeni halkındaki tecellisidir. öyle ki, sık sık türkçe çalıp söylemişlerdir. garegin levonyan’ın 1892 yılında yazdığı hay ashughnerbaşlıklı kitap eli yüzü düzgün üniversitelerin online kütüphanelerinde bulunuyor. dileyen açar, bakar. yazar ermeni aşıklarını üç ana ekole bağlar ve der ki “merkezi istanbul olan türk-ermeni mektebi, hemen her zaman türkçe söylemişlerdir. bu ekolün meşhur aşıkları rumani ve artin’dir.” iran-ermeni mektebi ve gürcü-ermeni mektebine mensup aşıkların da sık sık türkçe söylediğinin altını çizmiş. ermeni aşıklarının şahı kabul edilen sayat nova bile türkçe yazmıştır bazen:

    "gavvas olup deryalara dalmışam
    ferhat gibi âşık gayası delmişem
    mecnun gibi leyla deyip kalmışam
    gözüm kalmış nazlı yârin yolunda"

    fakat ermeniler sayat nova’yı millileştirmek için onun türkçe yazdıklarını görmezden gelmiş veya hasır altı etmişlerdir. ermenice ve gürcüce yazdığı şiirler derlenmiş, yayınlanmışken; türkçe yazdıkları (100’den fazla şiir) öylece durmaktadır. fakat ben hiç ermenice yazan, söyleyen bir türk’e rastlamadım. bilen varsa bana da söyler, öğrenmiş olurum. hâl böyleyken nida tüfekçi’yi ermeni ezgilerinin üzerine türkçe sözler yazdığını iddia etmek ve bu iddiaya hiçbir temel göstermemek en hafif tabiriyle ahlaksızlıktır.

    *

    geldik en gıllıgışlı kısma: kürt halk müziği. çok az çalışılmış bir alan. “kürt müziğiyle ve şu anda elde bulunmayan eserlerle ilgili olarak ilk kez 1861’de bir rus müzisyeni, p. siyalski yazdı” diyor nura cewari. doğru değil. 1859 yılında leh rahip august kosciesza-zaba kürt halk müziğiyle ilgili bir derleme yapmış hatta journal asiatique’de yayınlamıştır. internetten dergiye ulaşım var [seri 5, sayı 14, sayfa 153-166]. fakat her ikisi de etnomüzikoloji açısından çok fakir makalelerdir. ilk derlemeciyi komitas olarak kabul etmek gerekir. 20-25 parçayı notaya almış. spiridon melikyan, mihran tumacan, haçatur kara murza gibi başka ermeni müzikologların da katkılarıyla kürt halk müziği azıcık da olsa kayıt altına alınmış. en kapsamlı çalışmalar ise şüphesiz nura cewari’nin (kurdskiye narodnye pesni - 1983) ve celile celil’in (kurdskiye narodnye pesni - 1978). her iki çalışma da çift dilli yazılmış: ermenice ve rusça. 200’den fazla türkü notaları ve sözleriyle birlikte derlenmiş. 1989’da nour-al-din al-salihi, die musik in kurdistan’ı yazmış. almanca. kürt halk müziği hakkında genel yargılara varılmaya çalışılmış. ritmik yapı her zaman 3 veya 4 zamanlıdır. 5-7-9-11-13 falan gibi zamanlar neredeyse hiç yoktur. türk halk müziğinin ana makamı olan hüseyni, kürt halk müziğinde hiç kullanılmaz. vs. vs. şimdi diğer fasla geçelim. felix von luschan. antropolog. 1902’de gaziantep civarında gezerken ses kaydı alıyor. kürtçe bir şarkının bilinen en eski kaydı. daha sonra da gustav klameth isimli bir alman, mardin’de kayıt alıyor 1912’de. kayıtları link'te bulabilirsiniz.
    cumhuriyetin ilanına kadar bir de taş plak var kürtçe. o kadar. sonra 1965’e kadar (mehmûd qizil; lorî lorî cembelî) tek bir kürtçe kayıt yok. iran, ırak, abd, pakistan ve sovyetler’de var ama bizde yok. sebebi belli; devletin kürtleri asimile etme politikası. o kadar derleme çalışması yapılmış bir tane kürtçe halk ezgisi derlenmemiş. bizden sayılmamışlar belli ki. peki kürtçe bir ezgiyle karşılaşınca ne yapmışlar? türkçeleştirmiş olabilirler mi? neden olmasın? bizim millet kültürel yağmadan azade mi? değil elbette. hinê bînin li destê kin, kınayı getir anne olmuş; lawo destê min berde, makaram sarı bağlar olmuş; mumik, bir mumdur olmuş; esmera min, esmerim biçim biçim olmuş; rabe cotyar, beyaz gül kırmızı gül olmuş… daha bir dolu örnek. böyle mi olmuş hakikaten? eğer öyleyse ermeniler niçin makaram sarı bağlar’ı hay khager, bir mumdur’u khorodig morodig yapmışlar? niçin lorke’yi ermenice söylüyorlar? kürt halk müziğine en büyük katkıyı vermiş olan ermeniler, bu müziği yağmalıyorlar mı? şuraya varmak istiyorum: bazı halk ezgileri iki-üç hatta dört dillidir. bundan, birinin ötekinin kültürünü yağmaladığı sonucu çıkmaz. hiç şüphe yok ki türkler bazı kürt halk şarkılarını türkçeleştirmişler. bunu kimi zaman korkuyla, kimi zaman iktidara hoş görülme arzusuyla, bazan da aptallıktan yapmışlar. fakat güneydoğu anadolu’da derleme gezisine çıkan herkese aynı yaftayı yapıştırmak haksızlık.

    nida tüfekçi kürt nüfusun yoğun yaşadığı yerlerden 35 ezgi derlemiş: diyarbakır (2), elazığ (1), erzurum (18), gaziantep (5), malatya (4), şanlıurfa (2), van (1), adıyaman (1), siirt (1). muş, bitlis, batman, hakkari, tunceli, şırnak, mardin’de gitmemiş. erzurum ve van’da derlediği ezgilerin kürt halk müziği olma ihtimali çok zayıf. kürt halk ezgilerinin en tipik özelliği 4-5 notalı dar bir alanda serpilmesidir. ritmik yapı da hemen her zaman 4 veya 3 zamanlıdır. tüfekçi’nin derlediği türküler içerisinde bu kalıba sığan ezgi sayısı 5. gülenber sağar koyuni (erzurum) tipik bir güney kafkas ezgisi. eliyoruz. adıyaman’dan derlenen bir mektup yazdım urfalı kızına ise hüseyni makamında. onu da eledik. gaziantep’ten derlenen şirin nar dane dane ve bağa girdim üzüme’de melodi iki eksenli. ikinci cümle birincinin paraleli. türk halk müziğine çok yabancı. ayrıca cümleler çok kısa. zaten parça da 2/4 lük. şanlıurfa’dan derlenen diyarbakır bu mudur için de aynını söyleyebiliriz. bu üç şarkı türk halk müziğinin tipik özelliğine hiç uymuyorlar. yani nida tüfekçi’nin derlediği türküler içerisinde yalnızca 3 (üç) tanesi kürt halkına ait olabilir.

    *

    toparlama vakti. derleme çalışmaları esnasında ermeni, rum ve kürt halkına ait ezgiler türkçeleştirildiler iddiası yeni değil. martin stokes yazmış mesela: “derleme ve kopyalama süreci, sözlerin büyük ölçüde değiştirilmesini de kapsar. ilk süreç dilin türkçeleştirilmesi olmuştur. bu yüzden trt arşivi, doğu karadeniz'in geniş yunan repertuarına ve güneydoğu anadolu'nun kürt repertuarına kapılarını kapamıştır. ama bunların bazılarının türkçeye çevrilmiş hali bulunmaktadır. [türkiye’de arabesk olayı]” king's college london’ın etnomüzikoloji profesörü ya bilimsel makale yazmayı bilmiyor ya da işini sallapati yapıyor. iddia sahibi kendi mi yoksa başkasından mı aktarıyor? başkasından aktarıyorsa kaynağı kim? yok iddia kendisine aitse belgesi nerede? hiç değilse ikna edici bir akıl yürütme olsa. o da yok. erdem beliğ gibi ucuz şöhret budalası, zaaf hevengi sırtlanlar; bu yayınlara yaslanıyorlar. şunu diyor mealen:

    “kendini zevk sahibi sanan yarı aydın akranlarım. sizler hem scarlatti hem de nida tüfekçi ismini bilmekle mağrursunuz. cengiz özkan ile erkan oğur ile iktifa etmemiş; mehmet erenler’e, tüfekçi’ye, mustafa sarısözen’e dek vardırmışsınız merakınızı. fakat ben bir adım öndeyim çünkü sizlerin otantik, saf, makyajsız diye bellediklerinizin öyle olmadığını duydum. aslını astarını bilmem. paylaşmak istediğim şey duyduklarım değil, duyduklarımdan sonra hissettiklerim: daha bilgili, daha rafine zevkleri olan, herkesten farklı bir erdem. fakat başkalarıyla sidik yarıştıran, kendine aşık bir adam gibi görülmek de istemem. sizlerden üstün olduğumu sizleri yererek göstermek yerine daha risksiz, temiz bir yol buldum. çamuru baş tacı ettiğiniz ancak pek de tanımadığınız birine atmayı seçtim. üstelik ölü olduğu için kendisine bulaşan çamuru da temizleyemez. dilerim ölü olan sadece o değildir. dilerim işin aslını astarını kurcalamak isteyecek heves babaları da çoktan ölmüştür.”

    ölmedik.
hesabın var mı? giriş yap