• http://www.kickstarter.com/…5311/night-in-the-woods

    30 lira bayıldığım oyun. ulan sırf sağı solu kırmadan, konuşa konuşa dertleşe dertleşe ilerleyeceğim bir oyun istediğim için.
  • artik insanlar dogru duzgun, fps olmayan, cerez gibi harcamalik degil dusunmelik, sirf vurdu/kirdi/dehset/vahset/silah/daha cok silah seklinde ilerlemeyip biraz kalite hatta sanatsal form tasiyan oyunlara o kadar ac kalmislar ki bu oyun kickstarter'a ciktiginin ilk gunu istedigi parayi toplayip toplamda istedigi paranin 4 katini toplamayi basardi.

    90'larda daha sik rastlanan "kendine has tarzi olan samimi oyunlar" listesine yeni eklenen bir halka bu oyun. karakterlerin ve ortamin cok hos bir havasi var. karakterler, yaratilan pesimist hava, degisik bir oyun oldugu daha en basindan belli ediyor kendini. tabii oyunun pesimist ve hafif isyankar/anarsist bir yapisi olacagini da unutmamak gerekiyor.

    kisacasi buyuk umutlarla beklenen oyunlardan biri, adventure olmasi zaten tek basina beklemek icin yeterli bir sebep. linkinden biraz inceleyin, niye merak ve umutla beklendigini anlayacaksiniz. ha bir de basrolde bir kedi oldugu icin ve atmosferi nedeniyle gotik meraklisi kiz midir kadin midir bilememlerin cok hosuna gitmis daha simdiden.

    http://www.nightinthewoods.com/
  • oyunlar bakımından epey sıkıntılı bir dönemde gelen bu oyun adventure tarzına hakim oyuncuları epey sevindirecek cinsten. türün en iyisi olmasa da -zaten böyle bir iddiası da yoktu- oynaması epey zevkli bir oyun. insana tarifsiz bir sakinlik veriyor. yarısı konuşmalarla geçen oyun küçük bir kasabada geçiyor, evimize dönmüşüz ve her sabah yataktan kalkıp arkadaşlarımızın yanına giderek kasaba içinde maceralara çıkıyoruz. rüya bölümleri hafif gerici olsa da oyun güzel ve tatlı bir sakinlikte ilerliyor. yer yer karanlık bir atmosfere bürünebilen bu oyunda size herhangi bir talimat ya da yardım verilmiyor. o sabah kalkıp ne yapacağınıza siz karar veriyorsunuz. isterseniz pcnizde oyun bile oynayabiliyorsunuz. tabii önce pcnizi arkadaşınıza tamir ettirmeniz gerekiyor. bu tarz eğlenceli bölümler var. ayrıca bass gitar çaldığınız bölümler de epey zevkli. grafikleri epey tatlı ve hoş. göze güzel geliyor. izlemesi keyifli bir oyun. çok bir şey yapmıyorsunuz ama ayrı bir keyfi var.
  • parasını verip aldığım ve epey de zevk aldığım oyun. gerçekten bu tarz oyunlar daha fazla olmalı diye düşünüyorum. yalnızlığı çok güzel anlattı bu oyun bana. daha başlangıçta otobüs terminalinde yalnız orman yürüyüşümüz sırasında bu duyguyu fazlasıyla tattım.

    oyunda kasabada özgürce dolaşıyor arkadaşlarımızla takılıyor hayatımızı yaşamaya çalışıyoruz. arada bilgisayarımız bozuluyor onu gidip arkadaşımıza tamir ettiriyoruz.
  • aşırı derecede şirin bir oyun.

    https://www.youtube.com/watch?v=eia8htete0i
  • kickstarter'da aldigi destekten sonra gelistirilmesi devam edip 2017 yilinda yayinlanan indie adventure oyun. gelistirilmesinde unity kullanilmis, win, mac, linux, ps4, xbox1, switch, ios, android platformlari icin cikmistir.

    sonrasinda gelistiricilerinden alec holowka'in oyunla alakasiz ama ciddi suclamalarla yargilanip buna bagli olarak intihar ederek hayatina son vermesi sebebiyle oyunun uzerinde ciddi bir kirlilik olustu. bu konu sebebiyle oyuna asiri kotu oylar verenler ve oyun uzerinde kopan tartismalar yuzunden oyunun kendisi golgede kaldi.

    aslinda bu oyun kentucky route zero gibi gercek manada bir sanat eseri. tur olarak adventure olmasina ragmen dogru tanimi deneyim/duygu durum aktarimi. elbette oyunda yapilabilecek bir suru sey var ama butun bu aksiyonlar bir duygu durumu aktarmaya yonelik.

    hakkinda kitap bile yazsam az gelecek kadar benzersiz bir deneyim aslinda. herseyden once ana karakterin dissosiyasyon magduru olmasi bile oyunu ozel kilmaya yetiyor. oyunda buyumek ve ayni kalmak duygusu isleniyor. buyudugu yerlere donmek, her seyin ayni gozuktugu ama birseylerin kalici olarak degistigini hissetmek, buyumenin getirdigi sorunlar ve bu sorunlarla yuzlesmek istememek, kendi karakterini begenmemek ama degisememek/degismekten korkmak gibi hisleri cogu kisi buyurken hissetmistir. ama bazi kisilerde bu durum cok daha agir ve kalici sonuclara gebedir.

    iste bu oyunun genelinde olan pesimist yaklasim ve degisen/degismeyen seylere karsi ilgisizlesmek hem gorsel olarak hem sozel olarak o kadar iyi aktariliyor ki, night in the woods'u bir oyun olmaktan cikarip sanat eseri statusune sokuyor. kabullenilmis caresizligin getirdigi umursamaz yaklasim oyunun her karesinde mevcut.

    tasarim olarak da son derece basit gozuken flat design teknigiyle bu kadar derin duygu aktarimi yapmayi basarabilmek odulu hak ediyor sahiden. scott benson kucuk bir yerde buyumeyi, o daralma hissini, herseyin ve herkesin tanidik olmasini ama ayni zamanda yavas yavas hepsine uzaklasmis hissetmeyi gorsel dille anlatirken destan yazmis. basit ama akici animasyonlar, akillara kazinan distinctive karakterler ve harika sinematografik sahneleri bu kadar basit bir yontemle ortaya koymasi adeta bir akademik calisma tadinda.

    bu oyunu oynarken tuhaf bir huzur ve tuhaf bir huzursuzlugu bir arada hissedeceksiniz. buyuk bir degisimin sirada oldugu ama bu degisime hazir olmadiginiz zamanlari hatirlayacaksiniz (universite son sinifta olmak, yurt disina yerlesmek, bosanmak gibi),

    elbette tipki kentucky route zero gibi bu oyun da herkese hitap etmiyor. hatta dogrusu cok kisitli bir kesim bu oyunu oynarken gercek bir haz duyacaktir. ha kr0'in aksine bu oyunda bol bol aksiyonlu hoplamali ziplamali sahne oldugu icin her oynanan zevk alir. ama oyunun asil ruhu yukarida anlattigim hazirliksizlik, degisim, degismemek, depresyon, dissosiyasyon, kendine yabancilasmak gibi duygulari anlamaya calismakla basliyor.

    eger gercekten hayatinizda kalici bir iz birakacak bir oyun oynamak istiyorsaniz, night in the woods'u bir deneyin bence.

    bir kac ekran goruntusu;

    https://i.ytimg.com/…/hozujbmljgk/maxresdefault.jpg

    http://www.augmented-vision.net/…24-20-44-38-74.png

    https://cdn.vox-cdn.com/…ods_screenshot_1920.0.jpeg

    https://images.techhive.com/…7_1-100713265-orig.jpg

    https://miro.medium.com/…vxyszldhwsrsyc0uxawz6q.png

    https://i.ytimg.com/…/lbsfjcj1k1i/maxresdefault.jpg

    https://www.theyoungfolks.com/…s_20170222211805.jpg

    https://femfreq2.files.wordpress.com/…226144253.jpg

    https://i.kinja-img.com/…l/tidinxgzegzc57epafbb.jpg

    satin almak icin;

    https://store.steampowered.com/…night_in_the_woods/
  • bu oyunu az önce bitirdim. sanırım... arkadaşlarımı çok özlediğimi farkettirdi bu oyun bana. mae'in ailesiyle... hatta ailesini geç, herkesle olan diyalogları, doodle günlüğü falan hem güldürdü, ama jouissancevari bir şekilde içinde biraz da acı, pişmanlık ve özlem dolu olan bir gülmeye sebep oldu diyebilirim.

    en çok üzen noktalardan birisi de gerçek hayatta mae'in tepkilerini veren bir arkadaşımın olmasıydı. yani eskiden vardı, artık yok ve bazı cümleleri, bazı tepkileri, "garbage" falan demesi ne bileyim anımsatan şeylerdi kendisini ve yani işte amaaan...

    güzel oyun. kendisine itch.io'nun inanılmaz pakedi ile sahip oldum ve sadece bu oyun olsaymış bile yetermiş aslında.

    not:
    bu oyundan sonra doodle günlük tutma fikrine sıcak bakanlar?

    --- spoiler ---

    4. kısımda cosmic horror olayına girmelerini oldukça gereksiz buldum. şahsen ben bu oyundaki o günlük akışı, insanların (hayvanların?) kişisel problemlerinin verilmesini, lori ile tren rayları arasında yatarken muhabbet etmeyi falan seviyordum. durduk yerde dadcult ekibinin "kasabanın refahı" için kurban etme mevzusuna girmesi... foreshadowing vermiş olmalarına rağmen çok etkilemedi beni ne yalan söyleyeyim.
    --- spoiler ---
  • infinite fall' un yarattığı bağımsız oyun. bu kadar övülünce, hazır epic games store bedava vermişken oynayayım dediğim ama maalesef olmamış oyun. sıkıcı oyun.

    neden sıkıcı derseniz, oyun mekanikleri basit platform mekaniklerini saatler boyunca tekrarlamaktan ve text okumaktan ibaret. bu oyun platform oyunu değil, adventure diyeceğim ama bazı efsane adventure' lara haksızlık olur. benim daha çok yürüme simülasyonu dediğim what remains of edit finch, firewatch, gone home gibi oyunları andıran türe daha yakın. ama onlar gibi olamıyor çünkü mekanikleri çok fazla tekrara düşüyor ve sıkıcı kalıyor. 12 saat sürmüş benim oyunum, bu süre boyunca aynı şeyleri tekrar tekrar yapmaktan içim bayıldı. neden o kadar sürdü derseniz de, benim oynadığım her oyunun altını üstüne getirme alışkanlığım var. ilk başlarda oyun beni alternatif sonlara götürecekmiş gibi geldi ama yaptığınız şeylerin çokta bir sonucu olmuyor, her halükarda tek bir sonun iki farklı varyasyonu var, onlara da nasıl ulaşabileceğiniz çok bariz belli oluyor. yani 7-8 saate de rahat bitermiş bu oyun.

    güzel yanları derseniz, oyunun sanat tasarımı güzel ve tatlı. alışılmışın dışında bir atmosferi var. bir de yapımcının bir "derdi" var ve bunu güzel bir biçimde anlatıyor hakkını yemeyelim. hepimizin hayatının bir döneminde hissettiği bir "dert" anlatılıyor. kanımca bu yüzden bu kadar seviliyor. sistemi eleştiriyor. bir de ana karakterimizin psikolojik sorunlarına değiniyor ama bunu daha iyi beceren pek çok oyun var (bkz: disco elysium). senaryo güzel, ama hikaye anlatımı ile paralel değil. birbirlerini desteklemiyorlar. yani hikaye başka dilden anlatılıyor, senaryo başka dilden yazılmış gibi. bence bir dizayn zayıflığı.

    sonuç bence 6/10 civarı bir oyun. adventure türünü seven bir oyuncuysanız yoklukta gider.
  • beklemediğim derecede beğendiğim ve öyle gözükmese de aslen oldukça detaylı bir oyun. bu yazıda farklı yerlerden edindiğim bilgilerle beraber kendi düşüncelerimi derleyeceğim. tabii ki yazıda normal olarak spoiler bilgiler de dahil olacaktır.

    --- spoiler ---

    öncelikle daha önemsiz şeyleri aradan çıkartalım ve ilk olarak oynanışla girişelim. her şeyden önce şunu söylemek gerekir ki bu oyun, oynanışıyla öne çıkan bir oyun değil çünkü yapımcıların odaklandıkları kısım oynanış değil. asıl odaklanan kısım yaratılmak istenen atmosfer, karakter bağları, diyaloglar. böyle olunca da oynanış maşa gibi kullanılmış ve ufak tefek mini-game'lerden ibaret olmuş. mesela karakterlerimizle band practice, yani grup provası yapıyoruz. tıpkı guitar hero gibi ritimsel sekanslar yapıyoruz, tuşlara basarak müziği en doğru şekilde çalışmaya çalışıyoruz. bunun dışında günlük hayatımızda diyaloglara göre olaylar oluyor, mesela gregg ile beraber ampul kırıyoruz veya fareleri beslemek için dükkandan pretzel çalıyoruz. hep mini-game tadında ilerliyor oynanış, farklı ama sınırlı bir oynanışla ilerliyoruz. evimizdeki odamızda bir bilgisayar var ve bu bilgisayarda bir oyun var, demontower. demontower, oyunun kendisinden daha eğlenceli oynanış açısından. konsepte de çok uygun ilerliyor ve oyunun temposunu ufak da olsa yerine oturtan harika özelliklerden biri ama oyun epey kısa. her eve döndüğünüzde az biraz oynadığınızda hızlıca bitiyor ve oyunun kalanında yeni herhangi bir bölüm veya yeni oyun açılmıyor. fazlasını istemek çok şımarıklık mı olurmuş bilmiyorum ama demontower bittikten sonra yeni bir şeyler gelecek sanmıştım ama gelmedi.

    grafikler yani daha doğrusu art-style hakkında konuşacak olursak oyunun basit ama tatlı bir çizgifilmsi grafiklere sahip olduğunu söyleyebiliriz. kasabanın ve karakterlerin çizimi oldukça yerinde, her bir karakter farklı tasarlanmış ve bizzat karakteristik yapıları detaylı düşünülmüş. karakterler insani özellikler gösteren hayvanlar gibi resmedilmiş. ana karakterimiz mae bir kedi, en yakın arkadaşlarımızdan olan bea, gregg ve angus sırasıyla timsah, tilki ve ayı. karakterlerimizin cinsel yönelimleri de karışık ve ana karakterlerden sadece bea heteroseksüel. mae panseksüel olarak kabul ediliyor, gregg ve angus gay çift zaten. homofobik olur mu bilmiyorum ama oyunda herhangi bir seslendirme olmadığı için çizimlerden ve diyaloglardan tahmin ettiğim kadarıyla gregg daha feminen davranan bir karakter, angus ise maskülen. eğer öyle düşünüldüyse bu konuda yapılan ince yaklaşımlar da oldukça hoşuma gitti.

    müzikler son derece kaliteli, her birini tekrar tekrar dinliyorum. yerine göre chill, yerine göre gergin tonları birbirine harmanlayarak çizimlerle ve hikayeyle uyumlu soundtrack yapılmış. bu konuda emeği geçen alec holowka adlı kişiyi anmadan geçemeyiz elbette. oyunun yapımından bir süre sonra taciz iddiaları yüzünden intihar ettiği duyuldu. gerçekten suçlu muydu ya da masum muydu bilinmiyor ama sosyal medya baskısından dolayı intihar ettiği biliniyor. bu konuda çok drama da döndü, olayın içinde zoe quinn'in iddiaları falan var sonuçta. biraz araştırma yaptığıma göre "kesin" bir sonuç yok, o yüzden net bir şey söylemek yanlış olur diye düşünüyorum.

    açık dünyasından bahsedeyim diyeceğim ama zaten kısıtlı bir açık dünyası var, daha doğrusu kasaba var. kasabada geziyorsunuz ve oyunun ana hikayesi dışında da keşfedilecek birçok şey var. bunları keşfetmek oldukça keyifli. her gün tellerin üzerine çıkıp binanın camından haberleri okuyan adamla konuşmak çok keyifli veya huysuz amcayı sürekli taciz edip kızdırmak çok eğlenceli. oyunun ana hikaye gidişatına bir etkisi yok ama farklı farklı hikayeler tanıyabiliyorsunuz ve o küçük kasabayla daha çok bağ kuruyorsunuz. özellikle de gerçek hayatınızda küçük bir kasabada yaşadıysanız ve oradaki insanları tanıyorsanız bu tür bir konseptle çok bağ kuracaksınız. her gün saçma sapan şiirler okuyan selmers'tan ve evsiz bruce amcamızdan tutun, tren rayları üzerinde çılgınca gezip her gün korku filmleri ile alakalı şeyler anlatan lori'ye kadar hepsinin hikayesi keşfedilmeye değer.

    son olarak geldik en önemli kısma, diyaloglar ve karakterler. oyunun en çok odaklandığı yer burası ve en iyi yaptığı yer de burası zaten. birçok insan bu oyunun karakterleriyle aşırı bağ kurmuştur ve bazılarının hayatına diğerlerinden çok daha fazla etki etmiştir. intihardan döndüren bir etkisi bile olduğu söylenebilir ama çoğu insan bunu abartılı bulabilir. lakin şunu unutmamak gerekir ki oyunun hikayesi depresyon, işssizlik, geleceğin belirsizliği gibi temalarla dolu ve bunları anlatmak için büyük çaba sarf etmişler. kendimle alakalı olarak söyleyebilirim ki gregg, bea, angus, lori gibi karakterleri gerçek hayatımdaki kişilerle eşleştirebiliyorum çünkü birebir de olmasa büyük oranda benzerleri hayatımda bulundular veya hâlâ bulunuyorlar. gregg gibi çılgın davranan ama kendi içinde problemleri olan, angus gibi sessiz sakin ateist ama küçüklüğünde ebeveynleri tarafından zorbalık gören, lori gibi sıradışı düşüncelere sahip olup sürekli gerçekliğe dökmek isteyen, bea gibi mae dahil etrafındaki kişilere tam bir asshole/şerefsiz gibi davranan ama kendi hayatından da memnun olmayan arkadaşlarım oldu.

    herkesin kendine göre problemleri olduğunu anlatma konusunda harika bir oyun, oyun boyunca bunun çok iyi anlatıldığını düşünüyorum. her bir karakteri tanımamız için yeterince zaman ayırılmış, özellikle de ana karakterler için. hızlı hızlı karakterlerin üzerinden geçmek istiyorum.

    bea karakteri mae'nin yaşadığı hayatı kıskanıyor ama aynı zamanda mae'nin yaşadıklarını da tam anlamıyor, mesela neden okulu bıraktığını anlamadığı için onu şımarık bir çocuk olarak görüp kendi hayatının boktanlığından bahsediyor. dışarıdan biri bea'ya bakınca "ne güzel ya çalışıyor işi var, arabası var. mutludur" gibi düşünür ama aslında bea'nın içinde ne fırtınalar kopuyor, kimse bilmez. gregg deseniz "ne çılgın çocuk, erkek arkadaşı da var, işi de var" diye düşünür ama onların da içinde problemleri olduğunu adım adım gösterir. taşınmak için para biriktirdiklerini ucundan bilgi olarak verir ve devamında bunu umursamayıp gregg'in çılgın tarafını gösterir ama aklımız hâlâ orada kalır. o anda deriz ki "gregg, her ne kadar umursamaz bir tip gibi gözükse de idealleri olan biri, bu kasabadan kurtulmak için para biriktiriyorlar. o kadar da yarını düşünmeyen umursamaz biri değil." her bir karakteri bu şekilde anlatmayacağım ama demek istediğim oyun boyunca detayların çok iyi dağıtıldığını düşünüyorum ve hepsinin çok otantik, orijinal hissettirdiğini söyleyebilirim.

    oyunun mizahına da bayıldığımı söylemeden geçemeyeceğim. diyalogların ve karakterlerin bu kadar gerçekçi hissettirmelerini sağlayan en önemli etkenlerden birinin de bu olduğunu düşünüyorum aslında. mae'nin annesiyle olan "eels mom, eeeeeeels honey" muhabbetinden "gregg rulz" esprisine kadar her şeyi çok beğendim. dr. hank'in tavsiyesinden sonra günlük tutmayan başlayan mae'nin günlüğündeki çizimlere de bayıldım. bu tarz günlüklere "doodle günlük" deniyor bu arada (doodle journal, doodle diary gibi şeyler yazarsanız da çıkabilir). böyle bir günlük tutma fikriniz varsa deneyebilirsiniz ama ben öyle bir istikrara sahip değilim.

    oyunda birçok altmetin de var ama bunları görebilmek için cin olmak gerekiyor, örnek olarak bir tane vermem gerekirse şöyle söyleyeyim. oyuna ilk başladığınızda karakterinizle sola gitmek zorundasınız istasyondan çıkmak için. sonrasında eve vardığınızda da kasabada hep sola gidebiliyorsunuz, sağ taraf oyunun başlarında kapalı çünkü orada bir belediye çalışması var. nedeni tam olarak bilinmez ama genelde buna benzer 2d(iki boyutlu) oyunların hepsinde sağa gidilir.(limbo, inside, valiant hearts, cuphead, celeste, ori serisi, braid vb.) bunun anlamını "geçmişe gitmek, geçmişe takılı kalmak" olarak yorumlayanlar var çünkü aynı zamanda yükleme ekranlarında gözüken mae silüeti de sola doğru yürüyor. bir süre sonra sağ taraf açılıyor ve yükleme ekranındaki silüet sağa doğru koşmaya başlıyor. bu altmetin ne kadar doğru bilmiyorum ama böyle düşünenler de yok değil. kurcalarsanız çok şey bulacağınızı düşünüyorum ama biraz cin olmanız gerek.

    oyunun hikayesinin sonlara doğru "cult" hikayesine bağlamasını asla beğenmedim, bunu da söylemeden geçemedim. bu kısmı zaten çoğu kişi beğenmemiş gibi görüyorum. onun da arkaplanında bir hikaye yatıyor olsa da beni pek etkilemedi, umursayamadım bile.

    son olarak şunu söylemeliyim ki kendinizi yalnız/değersiz/şanssız/vb hissediyorsanız, herhangi bir şekilde düzeltemeyeceğinizi düşündüğünüz bir sorununuz varsa sizi asla kimse %100 anlayamaz ama bunun geçici olduğunu bilin. modern dünyanın insanlığa getirdiği problemleri hepimiz omuzlarımızda taşıyoruz, o kadar da yalnız değilsiniz.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap