• ingiliz dili ve edebiyatı mezunu olup psikanaliz üzerine yüksek lisans yapan, psikanalizle ilgilenen, bazen makul söylemleri olan ancak çoğunlukla altı boş, aşırı keskin ve uç genellemelerle tuhaf tespitler yapan kişi.

    fikir beyan etmek için uzman olmaya gerek yok ama burda ne söylediğimizden öte nasıl söylemeyi tercih ettiğimiz önemli. ve tabii ki tavır, tutum… kendisi uzman, psikolog, psikoterapist, psikanalist olduğunu iddia etmese de bir üniversitenin psikoloji bölümünde ders vermesinden güç alarak söylemleri günden güne tuhaflaşıp, keskinleşiyor sanki.

    sürekli bir travma, sürekli bir kurban modu…

    her türlü duyguyu hissetmek insanca, zaman zaman haseti bile. ancak bu duyguyla ne yaptığın ve karşı tarafa nasıl yansıttığın önemli. pek iyi yollardan yansıtmıyor kendisi.

    en son, “çocuğunuza yüzme öğretemeyecekseniz diğer gereksinimleri zaten sağlayamayacaksınız, yüzmeyi öğretemem diyorsanız çocuk doğurmayın.” demiş. söylemdeki insanlara neyi, nasıl yapması gerektiğini dikte etme hakkını kendinde bulan kibir ve üstencilliği geçtim, ülkenin sosyo-ekonomik bağlamını yok sayan bu tarz söylemlerin ailelerin ruh sağlığı açısından epey riskli olduğunu düşünüyorum. bir de kendince tavsiye vermiş halk plajlarına götürün diyerek. küçük bir ada ülkesiyiz çünkü. her yerimizde tertemiz deniz var. günü bir öğünle idare etmeye çalışan, temel, insani haklara dahi ulaşamayan insanların her geçen gün arttığı bir ülkede sosyo-ekonomik şartları dışlarsanız yaptığınız tespitler benim için gülünç, halk için gerçeklerden kopuk, ekonomik nedenlerle özkıyım arasındaki ilişkiyi düşününce de ebeveynler için de bir hayli tehlikeli olur.

    bir de enneagram mevzusu var:

    “linç zamanlarında sosyal medyaya nadir bakarım. engel konusu eşimin takdiridir; engellemelerin çoğunu o yapar. hayli rasyonel biri olduğu için (enneagramı 5) takdirine güvenirim. bunu da bu vesileyle söylemiş olayım.”

    ilk okuduğumda “ben enneagram falan bilmiyorum, psikolog olarak nasıl bilmem ya?” diyerek kendime kızıp araştırınca aslında bilmemenin benim açımdan daha iyi bir şey olduğunu gördüm, rahatladım. herkesin enneagramı hiç kimseyi ilgilendirmez, allah enneagramı beş olanlara altıları yedileri de nasip etsin inşallah *;ancak psikoloji bölümünde ders veren birinin onedio testinden hallice, yıldız falının burjuvazi dostlarımız için hazırlanmış halini referans göstermesine mi güleyim; istismardan, sınırlardan bahseden birinin eşinin takdirine güvenerek kendi hesabına müdahalede bulunulmasına mı şaşırayım bilemedim.

    neyse çok uzadı.

    gidem de çocuğumu sarıyer’den istinye’den denize fırlatam, durduk yere kötü ana olmayam.

    enneagramı beş olan beyler eqlesin.

    edit: enneagramı dört olanlar ekleyemiyor mu diye çok soru geldi.

    enneagramı dört olanlar beqlesin, o zamanla beş olur.*
  • çocuk sahibi olup olmadığı sorulduğunda sinirlendiğini okuduğum yazar.

    nihan hanım, siz 10 cm'lik cetvelle çizerek okuyormuşsunuz kitapları ama artık bulmak zorlaşmış. ben size 'yea boşver ne olacak?' desem, siz de bana 'yaa sana söylemesi kolay, senin ona ihtiyacın var mı, bu ne demek biliyor musun?!' deseniz haklısınız. ebeveynler de size bunu sormakta haklı çünkü hiçbir çocuk ve hiçbir ebeveyn aynı değildir ve aşırı genellenemez.

    sabahtan akşama çocuğa bağırılmaz, çocuk dövülmez, örselenmez, küçük düşürülmez, görmezden gelinmez ama çocuğa kaş çatılır. çocuğa bağırılır da. bağırmadığını iddia eden ya yalan söylüyordur, ya çocuğuyla az vakit geçiriyordur, ya çocuğu yoktur, ya da çocuğu inanılmaz sakin ve uyumludur. çocuk bir bireyse ve biz devamlı olmamak kaydıyla iletişimde olduğumuz diğer bireylerle de yeri geldiğinde yüksek sesle tartışıyorsak, çocuğumuzu da zaten birey olarak görüyoruzdur.

    ben yüzde yüz ona uyarak yaşarsam ben olmaktan çıkarım. çocuk sahibi olmak benliğini hurçlayıp, içine naftalin atıp kaldırmak değildir. sabahın 6'sında monopoly oynamak istemeyebilirim çünkü bireyim, benim. kitap okumak isteyebilirim, canım oyum oynamak istemeyebilir, yarım kalan resmimi o uyuduktan sonra ve halledilmesi gerekenleri hallettikten sonra gecenin köründe tamamlamak yerine günışığında yapmak isteyebilirim. benim anne olmam kimliğimi öldüremez; ancak bir level üste çıkarabilir. zaten öldürüyorsa orda patolojik bir durum vardır. ben zaten kim olduğumu bilmiyorumdur, belki de hayat bana vakit bırakmamıştır. çocuğum büyüyüp evden gidince ve emekli olunca vaktim kaldığında seramik kursuna yazılır kendimi bulurum. ama ben biliyorum. ben ondan önce bir insandım, o doğduktan sonra bir insan+anne oldum. ben ona güvenli dünyasını yaratıp, temel ihtiyaçlarını ve ötesini, saygıyı, yanında da koşulsuz sevgiyi verdikten sonra kusura bakmayın ama o da bana saygı duyacak.

    eğer ben çocuğumla böyle bir ilişki kurmazsam, o beni kölesi olarak görecektir. sadece benim değil; tüm dünyanın ona biat etmesini isteyecektir. o paşalar, prensesler öyle çıkıyor ortaya.

    onun bana kızmaya hakkı var ve benim de ona kızmaya hakkım var çünkü insanım. tahammül seviyem göklerde ancak benim de zorlandığım günler oluyor, benim de isteklerim, ihtiyaçlarım oluyor.

    ayrıca her çocuk farklı. birine ak dediğinizde oluyor birine kara. o nedenle her şeyin istismar olarak nitelendiği bir anlayış bende yer bulamıyor. emin olun (benden başka birçok ebeveyn eminim bana katılacaktır) an geliyor öyle bir damara basma, inatlaşma, zora sokmak için davranma halleri oluyor ki işte o zaman çocuğun bize yaptığı şey istismar oluyor. ne yapalım?

    ben şahsen folklor gösterisi, istiklal marşı ve kapanış öneriyorum.

    edit: iki farklı yazar arkadaştan çocuğunu kaybettiğine dair mesaj aldım, eğer öyleyse bu bambaşka bir durum. çok üzücü, düşüncesi bile başlı başına travmatik. ben izlediğim, dinlediğim yayınlarında böyle bir bilgiye denk gelmedim. böylesi bir şey yaşadıysa kendisine can-ı yürekten sarılıyorum. ancak bu yalnızca kendisiyle ilgili tanım cümlemi 'bir yazar' olarak sadeleştirmeme neden olacak çünkü geri kalan fikirlerim baki.
  • bir varmış bir yokmuş. eski zamanlarda hayatında hiç şarap içmeyen bir kadın varmış. şarap hakkında dünyada yazılan tüm kitapları okumuş. araştırmış araştırmış. üzümleri tatmış bağları gezmiş. her şeyi öğrendiğinden emin olunca etrafına şarapçıları toplayıp şarabın nasıl içileceğini anlatmaya başlamış. masal bu ya neyzen tevfik de oradaymış. dinlemiş bir süre kadını. ağzından şu cümleler dökülmüş.

    -kırk yıllık şarapçıyım böyle kafa görmedim.

    şimdi bu ablamız twitter'da çevresine bir takım cahil ebeveyn biriktirmiş anlatıyor da anlatıyor. arada bir kaç bilimsel makale sıkıştırıp sallamasyona devam. eline bir bebek ya da çocuk versen bomba diye karakola götürecek kişi çocuk yetiştirmeyi anlatıyor insanlara. tamam okuduklarını anlatsın sıkıntı yok. ebeveynleri suçlu gösterme çabasının altındaki nedene bakmak lazım. iyi ya da kötü çocuk yetiştiren insanları kıskanması neden olabilir. yoksa böyle saldırgan bir dil kullanıp her olayda ebeveyni suçlamasının bir açıklaması olamaz.

    çocuğunu kaybetmiş bir anneyi böyle suçlamak istemezdim ama kendi yaşadığı travmalar yüzünden tüm ebeveynlere sallaması sinir bozucu. sorunun varsa gider tedavi olursun. millete bok atarak acını yok edemezsin. bilirsin nihan, kişiler yaşadıkları travmaları tekrar deneyimlemeye eğilimlidir. winnicott, geçmişteki kötü olayda aslında bir detayın tam anlamıyla tecrübe edilemediğini, kişinin kötü olayı şimdide yeniden yaratarak tecrübe etmeye çalıştığını anlatır. yeniden tecrübe edemiyorsan bazı şeyleri bu kimsenin suçu değil. bunu kafana sok. yaşadığın travma yüzünden insanlara zarar vermek onlara afedersin bok atmak seni rehabilite etmez.

    twitter'da psikologculuk oynayıp atölyelerde kişisel gelişim satmaya benzemiyor hayat. aslında bunu buraya yazmayacaktım ama twitter'da bir gayet efendice bir soru sordum diye laf edip sonra engellediğin için yazdım. burayı okuduğunu da çok iyi biliyorum. okuyup sinirinden bana küfredeceksin sonra twitter'a koşup ebeveynleri suçlayacaksın. eğer benim annem ve babam hakkında bir şeyler atıp tutmak istersen biraz bilgi vereyim. aslında tanıyorsun ama neyse. ikisi de cahil ve gereksiz insanlardı. bence çocuk yetiştirme ehliyeti verilmeyecek tipler. ama evlat mı edindiler yoksa bir mutasyonun sonucu mu bilmiyorum muhteşem bir insan oldum.

    hadi hayırlı tıraşlar.
  • söylediği sözlerde hiç bir yenilik olmamasına karşın çocuk eğitiminin kitabını baştan yazmış gibi davranılan kadın.

    türk okuyucusunun asıl metinleri okumaya üşenip sonra özet niteliğindeki eserleri okuyup bütün payeyi de özet yapana vermesi bana çok garip geliyor.

    öncelikle okuyucularına "siz çocuğunuzu dövmemeniz gerektiğini, onu dinlemeniz ve saygı göstermeniz gerektiğini yeni mi öğrendiniz?" diye sormak istiyorum.

    gerçi anlıyorum... bir takım okuyucuları yorumlarda korkunç çocukluk anılarından bahsediyorlar. belli ki çoktan aşılmış olduğunu düşündüğüm şeyler pek de aşılmamış. o yüzden belki de söyledikleri birilerinin kulağına küpe oluyor, bazı çocuklar sayesinde daha iyi yetişiyorlar.

    öte yandan kendi annesi ile ne yaşadıysa bütün dünyaya o yaşananlar üzerinden bakması kendisini kısır genellemelere mecbur bırakıyor.

    çocuk eğitimi üzerine çalışan herkesin çocuğu olması gerek yok ama bu konu üzerinde çalışanlar genellikle bol bol gözlem yapabilecekleri ortamlarda bulunup uzun yıllar süren araştırmalar yapıyorlar. komşunun kızı , ilkokul arkadaşımın ablası ile sınırlı kalmayan geniş bir çevre üzerinden teorilerini oluşturuyorlar.
    nihan hanımın kısıtlı gözlem olanağı var, ve şahsi tecrübesi de pek yok, (anladığım kadarı çocuk bakımındaki bilgisi kardeşine bakmak zorunda bırakıldığı zaman ile sınırlı.) dolayısı ile söylediklerinin uygulanabilirliği sık sık sorgulanıyor.
    her ne kadar kendisi kızsa da "çocuğunuz var mı?" sorusunun sürekli sorulması boşa değil. çünkü verdiği örneklerin bir kısmı hayatın olağan akışına uygun değil, çocuk bakan bir çok insan bunu görüyor.

    mesela iyi aile yoktur kitabında annesi ile yün satan bir dükkanda dakikalarca annesi beklemek zorunda olan çocuğun sıkılmasından ve o sıkıldığı için ona kızan / sıkıldığı için onu ayıplayan büyüklerden bahsetmişti. orası annenin ilgi alanı, çocuğun değil, beklemek zorunda değil onu bekleterek anne ona haksızlık yapıyor demişti.

    ilk okumada sorun yokmuş gibi görünse de son derece sorunlu bir bakış açısı.

    çünkü anne çocuğu için günün 12 saatini ayırırken çocuğundan yarım saat dükkanda beklemesini istemesi annenin bencilliği değildir. hayatı birlikte yaşama halidir. çocuk orada sadece annesini beklemez, ortak yaşam kurallarını öğrenir. arkadaşı için 5 dk sabretmeyi öğrenir, girdiği yer ilgisini çekmese bile oturup ağlamak yerine çevrede neler varmış bakarak yeni şeyler görmeyi öğrenir. kısacası o "sıkıntılı" zaman içinde çocuk hayatı öğrenir. 7/24 çocuğun istediği yerde, istediği şekilde, istediği gibi emrine amade bir hayat yaşar ve yaşatırsanız. mal gibi bir çocuğunuz olur. hangi şu arkadaş gruplarında "yine gel tipini..." dediğiniz dangalaklar var ya. hah işte onlardan biri olur çocuk.

    ya da çocuğun kaşlarını çatmak bile istismardır, çocuğun beyin yapısını kötü etkiler diyordu.

    bakın çocuğunuzu şiddete maruz bırakmayın, gereksiz yere sert davranmayın. bu zaten nihan hanım uyarmadan da yapmanız gereken bişey. ama çocuğa kızmak istismar falan değildir. insansınız, kızabilirsiniz. çocuk canınızı acıtırsa mesela kızmalısınız. kızınca gidip çocuğu tokatlıyorsanız bir psikologdan yardım alın, çünkü kızmak vurmak değil. ama kızıp sizi mutsuz eden bu davranışı ve bu durum yüzünden biraz yalnız kalmak istediğinizi söyleyebilirsiniz. bu istismar değildir. bu hayatın gerçeğidir. bu gerçeği çocuk sizden öğrenmelidir, okulda burnunu kırdığı arkadaşından değil.

    nihan hanımda beni rahatsız eden bir başka konu pervasız genellemeleri. onun eğitiminde bir insanın daha ince olmasını beklerdim. mesela şöyle bir yazısı var.
    "en mutlu insanlar evlerinde oturup bir şeyler üretmekle meşgul olanlardır. mutsuzlar dışarı çıkar, güzel kıyafetler giyer, kafelere, gece kulüplerine gider, eğlenir, dostlarla sohbet ederler. mutsuzluğun semptomu mutsuzluğun kendisi değil eğlenme ihtiyacıdır"
    ben de evde oturmayı seven, eller havaya olayından hoşlanmayan bir insanım ama şu cümledeki kibir, yargı, genelleme beni benden alıyor. evet, evet introvertler mutlu extrovertler mutsuz, hı hı çok haklısınız :)
    yahu sen hoşlanmıyorsun diye eğlencesini dışarda, kabalıkta yaşamak isteyen insan neden mutsuz oluyor? kendi mutluluk anlayışından başkasını yargılamak da neyin nesi?

    her neyse konu çok dağıldı.

    en başta da dediğim gibi ben okuduklarım arasında yeni hiç bir düşünce bulamadım. eskiden söylenenleri güzel bir dille yenilemiş.

    genellemeleri kendi eğitiminde birisine yakışmayacak kadar inceliksiz.

    savunduğu düşünce güzel olmakla birlikte verdiği örnekler dengesiz bir anne / baba çocuk ilişkisine yönlendirecek şekilde. sağlıksız.

    okul konusundaki önermeleri eksik. konuyu anlatıyor ama tam bilgi vermiyor. yine kitabında çocuklar ve bakıcı ile ilgili kısmı okuyan çalışan anneler kendilerini nasıl hissettiler düşünmek bile istemiyorum.
    hem kurtlar tarafından yetiştirilen kadınların özgürlüğünden falan bahsedip sonra da çocuk bakımının paylaşılmasının aslında tamamen anne bencilliğinden kaynaklı ve çocuğu nasıl da hırpalayan bir sistem olduğunu anlatması bence korkunç.

    kitabın sonlarına doğru anne düşmanlığı (kimse kusura bakmasın ama sadece kutsal anne değil anne kavramına da düşman...) o kadar ileri gidiyor ki annesi ile yakın ilişkisini sürdüren kadınların orgazm konusunda sıkıntı çektiğini bile söylüyor :)

    bu anne ne bela bir şeymiş yahu, herkes annesi ile küsse de rahatlasa :))

    sonuç olarak:
    okuyun, okumak güzeldir. eleştiren gözle okuyun. metinlerin aslını okuyun. her söylenen afilli sözü düstur edinmeyin. aynı insandan hem doğru hem de yanlış düşünceler çıkabileceğini unutmayın.

    her ne kadar eleştirsem de yaralı çocuklukları olan ve nihan hanımın bahsettiği kavramları yeni duyan bir çok insan aydınlanıyor ve çocukları için daha güzel bir gelecek hazırlayabiliyorsa ne güzel, ne mutlu.
  • yarasının ekmeğini yemekte ısrarcı kurbanlar için çok donanımlı bir rol model.

    bu orantısızca acımasız yorumumun sebebi kendisi. iyileşmeyi reddediyor.

    bana ve pek çok kişiye çılgınca yardımı dokundu ve dokunuyor. bin kere müteşekkirim tuttuğu alan ve şahitlik için.

    kimseye bir açıklama borcu da yok eyvallah fakat dağın tepesinde aydınlanıp halkın arasına karışmayan keşiş gibi, tüm eleştirel sesleri susturarak, "yaram da yaram" diye bağırıyor.

    - nihan hanım, sizin yaraya bi su tutsak, tentürdiyot filan sürsek de hiç olmazsa şu enfeksiyon geçse?

    + çok bilmiş, ataerkil aparatların uşakları! beni yanlış anlamakta ısrar eden zalimler! ben akıl istemedim sizden. yaramı da bi zahmet sizden iyi bileyim yani...

    - pki.

    -

    gülben ergen'in ennn anne olması gibi, nihan hanım da "ennn yaralı" ödülünü sırtlamış gidiyor.

    bizi de dövdüler ablam. biz de duygusal şiddete maruz kaldık. sana "offf aynennnn yhaaa mükemmel anlatmış cidden ve aşşşırı haklı bi kadın. en haklı bi kadın!" demeyene, şiddetin başka bir yüzünü gösteriyorsun, sözel terlikle yapıştırıyorsun tokadı maalesef. canın yandı diye ortalığın ağzına sıçmak nedir?

    ben anlamadım bu hanfendiyi. dediğim gibi, ailesiyle derdi olan herkese, ben dahil, katkısı, şahitliği çoktur fakat kendisinin eleştiriye ya da nezaketle gelinse bile aykırı bir sese zerre tahammülü yoktur.

    kendisi, bir gün içindeki çocuk iyileşirse de önemli ve değerli bir insan olmaya devam edecek; bunu hatırlamasını diliyorum.

    ve elbette kendisine iyileşmek için izin vermesini...

    amin.
  • bilmiyorum ama bu kadinda cok degisik bir hava var. her sey mi travma olur kardesim? yeni bir ebeveyn olarak kafam iyice karisti. cocuk konusunda asiri hassas biriyim normalde ve kesinlikle birey olduklarini kabul ederim ve kararlarina saygi duyulmasi gerektigi taraftariyim; ama neredeyse ogluma "zati alileriniz kahvaltida ne yemek isterler?" ya da " estagfurullah evlat beycigim benim kusurum, ne ettiysem ben eseklik etmisimdir de olmustur" vs gibi cumleler kuracagim. annelik babalik hatalari ortulsun diye kutsallastirilmis falan yaziyordu bir kitabinda. vallahi oglum beni oldururse haklidir dusuncesine kapiliyorum o derece kendimi silik ve vasifsiz hissediyorum yazilari karsisinda. bilmiyorum. bilemiyorum altan. bu kadar mi kotu anne baba olmak? ama dur kitaplarini da okuyayim da edit ederim dusuncelerimi.
    edit: takip etmiyorum artik. onu reddedenlere bile laf soyluyor hic acik kapi birakmiyor.
  • modern zamanların peşrevsizi.

    en iyisine ben vakıfım tavrı, alakasız veriler, çok kesin ve keskin ifadeler, abuk sabuk genellemeler ve mantık safsatalarından gücünü alan ve pozitif yaklaşım içermeyen sunumlarla yol alıyor.

    ya siyah ya da beyazdan bahsediyor. açık ve koyu gri alanları yok sayıyor. onları görmezden geliyor. çünkü tezlerine uymuyor. temel veriyi, kendi sunumuna doğru sündürüyor. gerçeği çekiştirip düşüncelerine meze ediyor.

    sportif müsabakalardan hayli rahatsız oluyor, örneğin tenis maçında bir oyuncunun diğer rakibini ezmeye, köşeye sıkıştırmaya, karşı tarafı zor durumda bırakmaya, yenip ondan üstün olduğunu göstermeye çabalamasını normal bulmuyor.

    şaka yapmıyorum arkadaşım, ciddiyim. bu sabah iki yumurtayı birbirine çarpıp kıracakken nihan hanımın bu ulvi düşünceleri aklıma gelince yumurtalara şiddet uygulamayı bıraktım. artık yumurta da yemiyor, çocuklarla beraber halıfleksi kemiriyoruz. naif, hassas ve açız.

    neyse devam ediyorum. nihan hanım, öyle olmadığı halde psikolog/psikiyatr gibi davranıyor. içinden, "kendisi üzgün olmayan çocuk annesini üzmez" gibi cümleler fışkırtıyor. çocuklar heyecanlanıyor, işte bu diye alkışlıyorlar. kaşlarımı çatıyorum, istismar bu diye mırıldanıyorlar.

    "en iyi anne baba bile zarar verir çocuğuna. bu zararı örtbas etmek için anne - babalık kurumsallaştırılır ve kutsallaştırılır" buyuruyor. aile kavramının tarihini baştan yazıyor.

    mutlu çocukluk olmadığını, mutlu bir çocukluk yaşadığını zanneden insanların yanıldığını, mutlu bir çocukluk diye bir kavramın mümkünatının bulunmadığını, çocukluğunun mutsuz geçtiğini sanan insanların da aslında daha mutlu olduğunu söylüyor.

    velhasıl hepimizin çocukluğunu, hayatını en başından beri biliyor. maşallah, şişkin egosuna bağlı saygısızlığı arşa değiyor. kibri, ceviz iriliğinde dolu halinde yağıyor. mihriban, kader ağlarını örüyor.

    bir insanın, bir başka insana yemek yapıp sunmasını eleştiriyor, başkalarına hizmet edilmesini doğru bulmuyor, saatlerce yemek hazırlanmasına karşı çıkıyor, haşlanmış nohut mercimek fasulye vb. yiyerek bir yaşamın sürdürülebilir olduğunu iddia ediyor.

    kafasındaki toplum da, tüm insanlığın sürekli kitap okuyup sanat ve bilim ürettiği tek tip insanlardan oluşuyor. bunun sonucunda elbet kısa bir zaman diliminde herkes açlıktan ve susuzluktan vefat ediyor.

    hanımefendi birbirini tamamlamayan ve uyuşmayan alıntılar ile gerçek olması mümkün olmayan hayali bir dünya yaratmaya çalışıyor.

    çocuğu da yok. bir evlat sahibi değil. ki aslen konudan bihaber. sahadan uzak. pratiği natamam. bilgisi, deneyimi, tecrübesi olmayan bir çocuğa sınırsız özgürlük vermenin, o çocuğa ne denli bir yıkım getireceğini dahi bilmiyor. bilemiyor.

    tanzimat odalarında çevirdiği evraklardan öğrendikleri ile yeni bir osmanlı kurmayı hayal eden katipleri andırıyor.

    bilmediklerini hiç susmadan, araya virgül koymadan, nefes almadan anlatmaya uğraşıyor. insanı çok yoruyor.

    bir nihan kaya kolay yetişmiyor.

    ~

    (bkz: nilgün bodur/@m for revolution)
  • kafanızı kullanın...
    bu kadının yazdıklarının arkasındaki yoğun bunalımı ve bu bunalım yüzünden koruyamadığı sağduyuyu farkedin.

    bu sağduyusuzluk ve sakatlanmış analiz kabiliyeti ile ortaya dökülen tavsiyeleri (tavsiye de değil bayaa düpedüz direktif) kaale falan almayın.

    gereksiz kişileri ünlü etmeyi de bırakın.

    bu hanımefendi de gitsin çocukluk travmalarını ve ailesiyle olan meselelerini çözmek için gerekeni yapsın.
    çözene dek, o meselelerin gölgesiyle arızalanmış talkımları bıraksın.
  • attachment parenting / dogal ebeveyinlik cevrelerinde ilahlastirilan cogunlukla pseudoscience kategorisinden olan cocuk yetistirme ile ilgili gorus ve fikirlerini her konu ile ilgili her pratigi istismar olarak damgalayarak paylasan yazar. bu uclardaki goruslerinin etkisiyle ve dogal ebeveyinlik kulvarinda koseleri tutmus bir takim instamom / psikoloji egitimi dahi almadan danismanlik veren ne idugu belirsiz 20-30k takipcili tip sayesinde orada burada ucreti mukabil “atolye”ler duzenleyerek muthis fikirlerini sacmaya devam eder. son donemde bir “sihirli cocuk” tur tutturdu.. biraz arastirdiginizda bilimsel cevreler tarafindan tamamen dislanmis yalanlanmis “baba cocuga dusunce gucuyle kan akisini dahi durdurtabilir” gibi safsatalarla dolu bu kitabi adeta kutsal kitaplastirdi. pek reputable olmasa ve dershaneden bozma olsa da bir universitede ders veren bir hocanin azicik da olsa bilimsellige deger verdigini gorsek keske. ebeveyinlere tavsiyem bu kadin yerine adem gunesi bile takip etseniz daha cok sey ogrenirsiniz. berbat bir adam ama en azindan ne oldugu belli...
  • “çocuğa yüzme öğretmemek istismardır” tivitini ilk gördüğümde fake hesap sandım. birisi nihan kaya ile dalga geçmek için onun adına hesap açmış ve o yazmış sandım. o kadar gerçek dışı ki çünkü o cümle. gerçek olduğunu anlayınca dehşete kapıldım. bence çok kasmaya gerek yok, zaten direk çocuk doğurmak istismardır nihan hanımcım, tek tek her eylemi yazmayalım ahaha.

    bu kadına kimsenin edebiyat camiasından silinsin, kitap yazmasın fln dediği yok. bu kadından beklenen tek şey psikolog gibi davranmaması. çünkü değil. de-ğil. müge anlı gibi, sen beni çıldırtmak mı istiyorsun, senin psikoloji lisans diploman yok ki demek istiyorum. elli tane uzman, psikoloji konusunda bu kadının bir otorite olmadığı ve ona itibar etmemek gerektiği ile ilgili şey paylaşıyor bu hanımefendi her bir yeni meseleyi travma olarak adlandırıldığında. ama kendisi hala ısrarla yetkili merci imiş gibi davranmaya devam ediyor. ablacım sen kitap yazıyorsun, sadece bu kadar, bitti. bi sal artık anne babaları.

    bunun haricinde eşiyle ilgili attığı tivit de bi o kadar gerçek dışı. enneagram 5 mi. ahahah. cidden dalga geçiyor olmalı ya. insan bunu ciddi ciddi yazamaz yahu. eşiyle ilgili yazdığı tivite verilmiş en iyi yorum instagram’da ebrar güldemler’den geliyor; yeni kitap: iyi koca vardır. ahdıkfkwşs. keşke koca meselesine değinse de şu çocuklar bi nefes asla artık.
hesabın var mı? giriş yap