• türkiye de tanınmadan demode olmuştur bile. 1984 tarihli soziale systeme de toplumsal düzenin kurulmasının önkoşulları ve düzenin nasıl kurulup işlediği konusunda savlarını dile getirmiştir. kitap, içinde bulunulan bağlam içinde değerlendirince anlamlıdır. 1984 soğuk savaşın bitmeye yüz tuttuğu ama hala sağ-sol tartışmalarının devam ettiği, demir perde ülkelerinin varolduğu bir dönemde yazıldığından luhmann iletişim üzerinde ısrarla durmakta ve toplumsal düzeinin temeli-gereği olarak iletişimin altını çizmektedir. dönem henüz iletişilemeyen bir dönemdir. cep telefonu yok, internet yok, e-posta yok. türkiye de tek bir tv kanalı var. vs. şimdi olsa luhmann belki de aşırı iletişim, bilgi yağmuru, dezenformasyonun yarattığı yorgunluk ve bıkkınlıktan bahsedecek ve toplumsal düzeni iletişimin yıkabileceğinden dem vuracaktı.
  • niklas luhmann postmodernizm geyiklerinin döndüğü bir dönemde, yani işte marksizm "büyük hikaye"olmuş, ama artık büyük hikaye kalmamış, olamazmış, tarihin sonu geldi mi? gerçek anlamda doğru bi bilim yoktur, paradigmalar vardır, bilim paradigmalar savaşıdır filan gibi durumlar yaşanırken tüm bunlardan uzakta, hiçbir üniversitenin çağrısına (meşhur zettelkasten'ı yüzünden) icabet etmeyip bielefeld'de tek başına takılıyor, üzerinde 1960ların başından beri uğraştığı kapsamlı toplum teorisinin ilk yapıtaşı olacak soziale systeme'yi yazıyordu.

    ben çok bilmesem de postmodernizm, poststrüktüralizm vs dediğimiz ve marksistlerin sevmediği şey bana şu açıdan önemli geliyo: klasik marksist, paradigma lafına marksizmi görecelileştirdiği, "sadece bir bakış açısı" boyutuna indirgediği için karşı çıkıyor. tabii liberaller coşuyor, oley işte ispatlandı artık marksizm bir dogmaymış sadece bir bakış açısıymış vs diye. öte yandan postmodernizmi kendine çekmeye çalışan liberalin esgeçtiği şu: kendi yaptığı da çok farklı değil, dahası bişeyin "büyük bir hikaye" olması büyük hikayelerin küçüklerinden daha etkisiz olduğu manasına gelmiyor. postmodernizmi bi refleksiyon aşaması olarak görmek neden mümkün olmasın arkadaş? yani bundan sonra ortaya bi teori atacaksan, ortaya attığın teorinin gerçekliği kavramak için bir çeşit alet olduğunu kabullenerek atacaksın diyor. yani diyorum ki postmodernizm sana sanatçı olamazsın diyor. doğru bilgiye sahip olduğunu iddia edemezsin diyor. elindeki teori efektivitesine, dünyayı ve bilgiyi yorumlama gücündeki kompleksiteye, ayrıntıları görebilmesine, veya politik açıdan enstrümentalize edilebilme kapasitesine göre kendine bi yer bulur diyor.

    işte fransa'da özellikle böyle düşünceler tartışılırken niklas luhmann bunlardan uzak kendi başına takılıyor. fransızlara baktığımızda bi yıkılış görüyoruz. elde avuçta bişey kalmaması üzerine, eline aldığının unufak olması üzerine bir düşünme biçimi var. yukardaki koşulları, yeni bilgileri eskiye uyguladıkça, eski yıkılıyor paso.

    niklas luhmann için şunu diyebiliriz: bu yeni, hiçbir ontolojinin, tözün, elde avuçta elle tutulur bir bilginin olmadığı dönemde, tam da bu yeni koşullara uygun bir süper-mega-gigantik- toplum teorisi yapmış bir adamdır. bunun nasıl olduğunu merak ediyosak, ona da geliriz gülüm herşey zamanla.
  • (bkz: #21979409)
  • talcott parsons'un şakirdidir denilebilir. ama hemen ardından şerh düşülmelidir ki, talcott parsons'un organik sisteminden ilham almış osla da luhmann'ın teorisi ne organiktir ne de bildiğimiz anlamda bir sistemdir. sadece sistemleri çevredkei karmaşıklığı indirgeme ve kodlama fonksiyonu ile tanımlama noktasında parsons dan yola çıkar. ona göre sistemler çevrelerindeki karmaşıklığı kodlanabilir hale getirmek için kendi içlerinde karmaşıklık üretirler.

    her yeni sosyal teori kurma girişimi gibi (bkz: bruno latour) luhmann da işe "sosyal" olanı yeniden tanımlayarak başlar işe. luhmann a göre insanların fikirlerinin, niyetlerinin (weber), toplumsal gerçeklerin (durkheim), dilin (yapısalcılık) vb sosyolojinin nesnesi olması düşünülemez bile. sosyal olan ancak gözlemlenebilendir ki o da iletişimdir. luhmann ın terminolojisninde iletişimin insanlar arası etkileşime indirgenemez; modern toplum hukuk, siyaset, ekonomi gibi birbirinden otonom kodlara sahip iletişim sistemlerinden oluşmuştur. ve insanlar arası etkileşimler ancak bu sistemler tarafından kayd edildiklerinde iletişim olurlar.

    luhmann kullandığı terimleri başta tanımlar ve okurken o anlamları akılda tutmanız gerekir. kendi teorisi bünyesinde kendi terminolojisini oluşturmuştur. teorisinin kapsamadığı şey yok gibidir. diğer sistem yaklaşımlarının da alamet i farikası olan zaman boyutu luhmann da da çok ön plandadır. sitemsel evrim -luhmann da evrimin hiç bir normatif yanı yoktur, lineer değil bilakis contingent dır- kaçınılmazdır ve yine kaçınılmaz olan paradoxların gizlenmesi için elzemdir. paradoxları kapatamayan sistemler çöker ve yerlerini yenileri alır.

    bir kaç paragrafta luhman ı anlatmak imkansızdır. luhmann kendi kuramı ve terminolojisi ile hukuktan dine kadar bir çok sistemin analizni yapmıştır ve analizleri ufuk açar. hata denilebilir ki luhmann ın kuramı tüm materyalizmine rağmen bulabileceğiniz belki de en kapsamlı sosyal teori modelidir. bir yerde toerik fizikçilerin unified teori çabalarını anımsatır.

    ilk okumaya başaldığınızda luhmann ın azameti gözünüzü hem kamaştırıp hem de tırstırabilir ve kendinize ben bununla ne yapabilirim ki diye sorabilirsiniz lakin bir kere doğru şekilde uygulamayı öğrendiğinizde ne kadar ödüllendirici olduğuna şaşarsınız.

    nihayet en büyük eksiğinin her sosyal teori girişimi gibi batı merkezcilikten muzdarip olduğunu belirterek bitirelim.
  • akademik dünyada her konuya el atmayı başarabilmiş alman sosyolog. gerçekten akademik geçmişi araştırıldığında böyle çeşit çeşit alanlarda yazılmış birçok makaleye rastlıyorsunuz. social systems üzerine yazdığı yazı beni ilk okuduğumda derin düşüncelere sevketmişti. fakat yine de okumayı bitirdiğimizde arkadaşımla birlikte "ee yani?" sorusunu sormadan da edememiştik kendimize. luhmann'ın yazdıklarını anlamaktan ziyade özümsemesi oldukça zor, ama yine de sosyoloji dünyasına el atmış arkadaşlarımın kendisine bir göz gezdirmesi tavsiye edilmektedir tarafımdan.

    şu anda da elimde "risk: a sociological theory" isimli bir kitabı var okunmayı bekleyen. yine ekonomiden sosyolojiye, politikadan psikolojiye yardırmış gibi gözüküyor ilk göz gezdirmede. sosyolojiyle, ama özellikle bu işin teori kısmıyla ilgileniyorsanız (ilgileniyorsanız zaten luhmann'ı biliyorsunuz demektir yüksek ihtimal) luhmann'ı bir kaynak, referans olarak kullanın derim. sosyal sistemler üzerine yazdığı yazı beni sosyoloji dünyasına itti, oldukça düşünmüştüm üzerine, eleştirmiştim kendimce, haksız yanlarını bulmuştum kendi bakış açıma göre. bugün sosyoloji üzerine uzmanlaşmak istiyorsam luhmann bir şekilde beni pozitif yönde etkilemiştir, önemlidir yani. taşaklı adam vesselam, okuyun yani.
  • mantığı jacques derrida'yla birçok noktada kesişir.

    inanmayan hem luhmann'ın hem de derrida'nın eserlerini okusun.*
  • toplumun en küçük yapı taşı olarak bireyi görmeyen iletişim sistemlerini gören alman sosyolog. sosyal yapı birbirinden bağımsız sistemlerden oluşur. bu sistemler birbirinden farklılaşmıştır. modern dünyanın en büyük sorunları bu sistemlerin bütünleşmemesinden kaynaklanmaktadır. aile, ekonomi, din, siyaset, hukuk, eğitim ayrı bir sistemdir ve kendine ait iletişim kodları ve algısı vardır. bu sistemler birbirlerinin diline indirgenemez ama eşdeğer yapılar aracılığıyla birbirine yaklaştırılabilir. üniversitele ekonomi ve eğitimi, anayasa hukuk ve siyaseti birleştiren yapılardır. iletişim bilinçli insanı aşar iletişimin kendi doğası vardır biz insanlar bu doğanın bilinçsiz konuklarıyız. tıpkı tarih gibi yarattığımız şeyin kontrolu bizde değildir. onu bireysel olarak anlamlandırabiliriz ama sosyal sistem diline dönüştürmedikçe onu anlatamayız.
  • akademik hayatında zettelkasten metodu ile 40 kitap 400'den fazla makale yazarak erişilmesi güç bir üretkenliğe erişmiştir. halbuki bilgisayar kullanmaz, tek aracı kalem, kağıt ve daktilosudur. bunu nasıl yapmıştır diye soracak olursanız cevabı burada:

    https://writingcooperative.com/…uctive-997e4e0ca125
  • sistem teorisi çok ilginç içgörüler sunmasına rağmen nedense türkiye'de popüler değildir. bunun sebebi belki de eserlerinin türkçe çevirilerini bulmadaki zorluk olabilir diye düşünmeden edemedim.

    luhmann'ın teorisinin en ilginç yanlarından biri, ki zaten temeli bu, bilişsel bilimlerde sıkça kullanılan autopoiesis teorisini sosyal sistemlere uygulamış olmasıdır. autopoiesis biyoloji'den alınmış bir kavram olmakla birlikte sistemlerin varlıklarını sürdürmesi ve yenilemesi anlamına gelmektedir. varela ve daha doğrusu hocası maturana tarafından bilişsel bilimlere uyarlanmıştır.

    luhmann gazetecilik, reklamclılık ve genel olarak medyanın iletişim sistemleri olarak toplumların varlıklarını devam ettirme ve yeniden üretme aracı olarak kullanıldıklarını ileri sürer. tüm sistem teoricileri gibi iletişime daha doğrusu etkileşime odaklanmaktadır.
  • sistem üzerine çalışmış alman sosyolog. luhmann'a göre her sistem bir çevrede bulunur ve o çevreden de bir sınırla ayrılmaktadır.karmaşıklık kavramı önemlidir. dünya eylem ve etkileşim için sayısız odak sunduğu için karmaşıktır. sosyal sistemler, dünyanın karmaşıklığını indirgemeye başladıklarında ortaya çıkar. karmaşıklığın indirgenmesi, sistem ve çevresi arasındaki farkı ortaya çıkarmaktadır. sistem her zaman çevresinden daha az karmaşıktır.

    sistem çevresiyle kuracağı ilişkiyi, ögeleri seçerek yapar. sistem böylece sınırları çizer. ancak böyle yaparak bazı parçaları göz ardı eder ve kendini tehlikeye atar. sistem çevresel değişimlere uyum sağlayabilir. bu ise sistemlere tesadüfi bir özellik kazandırmaktadır. tesadüf, sistemin organizasyonunun koşullara bağlı olduğu ve sürekli değişime açık olduğu anlamına gelmektedir. sistemle ilgili önemli kavramlar vardır:

    autopoiesis: sistemlerin kendilerini yaratması, türetmesi, organize etmesi anlamına gelir. kendisi ve geri kalan dünya arasında sınır çizdiğinde kendisini yaratmış olur. sosyal sistemler kendi kendilerini referans gösterirler. kendilerini denetleyip, geri bildirim mekanizması ile çalışırlar. sistemler yapılar yaratırlar, sürekli kendilerini ve yapılarını kontrol ederler. sistem kendini yaratan ögeleri de yaratmaktadır. aupoetik sistemin oluşumu hiç bir zaman garanti değildir.

    sosyal hayat bireylerin süregiden eseridir. davranış ve eylemleri ile insanlar, daha geniş ölçekte de sosyal sistemler, içinde bulundukları yapıları yaratırlar. bunun sonucunda da çevrenin değişimi ve talepleri doğrultusunda bu ögeleri yeniden yaratabilirler.

    ayrışma: sistemin ayırt etme süreçleridir. iki temel ayrım vardır:
    1. sistem ve çevresindeki ayrımdır.
    2. sistemin kendi içinde yaptığı, içsel ayrımdır.

    sistem kendisini ayrıştırdığında alt sistemler oluşmaya başlar. zamanla sistemler karmaşıklaşıp, daha fazla içsel ayrım üretebilirler. içsel karmaşıklığın büyümesi sistemi zengin ve dinamik yapar.

    bölünerek ayrışma: sistemi eş işlevleri tekrar tekrar yerine getirerek parçalara böler.

    tabakalaşarak ayrışma: hiyerarşik bir ayrışma biçimidir. her katman sistem için belli ve ayrı bir işlevi yerine getirir.

    merkez-çeper ayrışması: sistemin içinde, çeperdeki ögeler ve merkezdeki ögelerin ilişkilerini koordine eden unsuru anlatmaktadır.

    işlevsel ayrışma: sistemin her işlevi belirli bir birime bağlıdır. bir sistem görevini yerine getimezse tüm sistem yok olabilir. her birim görevini yerine getirdiği sürece farklı bölümler giderek bağımsızlık kazanabilir. bölünerek ayrışmada bir sistem işlevini yerine getirmediğinde bu sistemi tehdit etmez. işlevsel ayrışma da ise işlevi yerine getirmeme sorun yaratır ve sistemi yıkabilir.
hesabın var mı? giriş yap