*

  • tüm latinlerde olduğu gibi ruslarda da kısa bir isim görmek mümkün olmadığından asıl adi "nikolai alekseyevich nekrasov"dur.
    dönem itibariyle tipik rus edebiyatcılari gibi sıradan halkın sıradan yaşayışini konu alan eserler vermiş, dergilerde falan filan yazmiştır.ilgi çekici olan dostoyevski'nin de övüp övüp bitiremediği desteğini esirgemediği bir şair olmasıdır.
    hatta dostoyevski, aşmış eseri yeraltından notlarda bir de zatin muhteşem şiirini koyarak bir nevi co-branding yapmiştir. bu güzel eserin sözlerini de yazalim tam olsun.

    o kötü yolun karanlğından,
    ateşli sözlerle kandırarak,
    düşmüş ruhunu çıkardığım zaman
    derin üzüntülerle doluydum hep.
    sen, kolunu kırarak lanetledin
    seni saran ayıbı;
    unutkan vicdanını
    anılarınala cezalandırmak isteyerek,
    sen bana anlattığın zaman
    herşeyi, benden önce olan herşeyi,
    birden ellerinle yüzünü kapadın;
    utançla,korkuyla dolu,
    gözyaşlarınla boğuluyordun sen,
    öfker içinde sarsılarak...vb..vb....
  • ağıt

    yanar döner kalemler, yazıyor bir düzüye,
    ''halkın derdi'' konusu artık eskidi diye;
    bu zamanın şairi unutmalıymış onu,
    kanmayın sakın gençler; hiç eskir mi bu konu.

    ah keşke eskiseydi, cennet olurdu her yer
    yılların geçmesiyle... ne yazık ki milletler,
    cılız sürüler gibi kırbaçla sürüldükçe,
    çorak kırlarda böyle aç çıplak süründükçe,
    yalnız musa onların derdine çare bulur,
    yeryüzünde en güzel, en sağlam birlik budur...
    kendileri gülerken, halkın çektiklerini,
    güçlülere anlatır, uyandırır hepsini,
    gözlerini boyuna millet üstüne çeker,
    şiir bundan daha iyi neye hizmet eder?

    bağışladım millete elimdeki sazı ben,
    ölüp gitsem de yanmam beni asla görmeden.
    ödevimi bitirdim rahattır artık gönlüm,
    savaşta bütün erler düşmana saçmaz ölüm,
    ama herkes savaşır. hayat savaştan doğar,
    bir gün gördüm ne mutlu, rusya'da hürriyet var.
    bol bol sevinç gözyaşı döktüm, ürperdi içim
    musa'nın dürtmesiyle birden kendime geldim:
    ''coşup taştığın yeter, ileri gitmelisin,
    gerçi hür oldu millet, ama rahat mı dersin?''

    altın buğday biçen kız, güler, türkü söyler mi,
    ihtiyar rahat rahat tarlasını sürer mi,
    yiyecek götürürken çiftteki babasına,
    gülüp oynar mı çocuk çayırlarda bir başına,
    ses verir mi oraklar, hışırdar mı tırpanlar,
    kafamı kurcalayan daha nice soru var;
    ''son yıllarda kimbilir köylünün binbir derdi
    hiç çekilmez mi oldu, yoksa biraz dindi mi?
    sürüp gider mi böyle bizde kölelik yine,
    çıkar gelir mi dersin bir gün onun yerine
    hürriyet, köy kızının sevinçli türküsünde,
    yaslar mı bürür yoksa bu türküyü o gün de?...''

    artık hava karardı, yapayalnız kırlarda,
    hayallerime dalıp yemyeşil çayırlarda,
    akşam serinliğinde düşünceli gezerken
    bir ezgi perde perde dalgalandı içimden;
    canlandı bu ezgide demin düşündüklerim
    köylünün emeğine başarılar diledim,

    onu çiğneyenlere hep lânetler yağdırdım
    ''bu halkı kurtar'' diye yaradana yalvardım.
    uğuldayan türkümü vadiler de tekrarlar,
    yankısını çınlatır uzakta yalçın dağlar.
    orman karşılık verir, tabiat beni anlar,
    ama asıl türkümü söylediğim biri var,
    millete sundum sözde bütün şiirlerimi,
    yazık ki dinlemiyor, anlamıyor o beni...

    cev: oguz peltek
  • nekrasov'un dilinde ülke içindeki karmaşalar vardır, içinde yaşadığı toplumun gözünden eserler vermiştir. protest, sosyal, duygusal bir tema görülebilir. öyle bir şair ve yazardır kendisi. editörlük, eleştirmenlik yapmıştır aynı zamanda.
  • her ne kadar babası alexei sergeyeviç nekrasov oğlunun asker olmasını istemiş olsa da, nikolai alekseyeviç nekrasov rus şiirinin dingin atmosferine taze bir soluk, diri bir kan getiren ve gerçek anlamda putları ve tabuları yıkan şair olarak ortaya çıkmıştır. puşkin ve lermontov'un yolundan şaşmamış, aynı zamanda belirli kalıplara da bağlı kalmadan kendi emeğinin şiirlerini yaratmıştır.
    etkileyici bir tarzı vardır. "uyu bebek uyu" adlı şiiri rus imparatorluğu'nun çöküşünün ipuçlarını verir.
  • adı zikredildiğinde aklıma kendisinden önce dostoyevski'nin geldiği şair, dostoyevski'nin deyişiyle halk ozanıdır. dostoyevski'nin rusya'daki yenilikçi düşünceleri irdelediği çoğu eserinde adı geçer. gözlem gücü yüksek, aydın kesimden bir insandır.
  • dostoyevksi'nin ilk romanı olan insancıklar yapıtını kendi edebiyat dergisinde yayımlayarak dostoyevski'yi edebiyat dünyasına kazandıran rus şair.
  • 1821-1878 yılları arasında yaşamış rus yazar, sanat eleştirmeni, şair.

    aşağıdaki metin alıntıdır:

    dostoyevski'yi üne erdiren olayı bilir misiniz? özlü bir olaydır. biraz bu yüzden, biraz da bu büyük adın verdiği kolaylıktan ötürü yazıyorum, yoksa hiç tanınmamış birinin de başından geçseydi, değerinden gene bir şey yitirmez, anlamı değişmezdi.

    yerli yerine anımsamıyorum pek, hele kişilerin adları hiç kalmamış usumda. dostoyevski ilk romanı "yoksullar"ı yazıyormuş. o vakitler gönüldeşi tarihçi grigoriev'le otururlarmış. grigoriev, romanın karalamalarını aylarca görmüş masanın üzerinde, ama romanı ancak basıldıktan sonra okuyabilmiş. çok sevmiş; dostoyevski'nin haberi olmadan kitabı, o çağın ünlü eleştirmeni nekrassov'a götürmüş. ertesi gün, gece yarısı saat üçte dostoyevski'nin kapısı çalınmış.
    grigorievle nekras-sov gelmişler, sarılıp öpmüşler dostoyevski'yi. o güne dek dostoyevski'yle tanışmamış olan nekrassov: "rusya'nın umudu sizde" demiş dostoyevski'ye. bir iki saat konuşmuşlar... konulan hep romanmış. şafak sökerken ayrılmışlar. o geceyi, yaşamının en mutlu gecesi sayan dostoyevski pencereye dayanmış, arkalarından bakarken tutamamış kendini ağlamaya başlamış.

    nerede okuduğumu anımsamıyorum şimdi, ama o geceki duygulanmasının özünü dostoyevski şu sözlerle belirtmişti aşağı yukarı:

    "bunlar ne yetkin insanlar! ne iyi, ne soylu kişiler! oysa ben ne bayağıyım. görebilselerdi içimi! anlatmaya kalkışsam, inanmazlar ki!"

    dostoyevski'nin onlara benzemek istemesi, sonradan uydurulmuş, bir sapıklık; belki yenilmek istemeyen gençliğin son sözü etmek tutkusudur..

    hem bu anlattıklarımla da bir ilintisi yok. bu küçük öykünün büyüsünü, usa sığmayan yanının ne olduğunu sezinleyebiliyor musunuz sevgili bayan milena?

    şöyle sanıyorum ben: nekrassov'la grigoriev genel bir görüşle dostoyevski'den daha üstün değillerdi elbet, ama bırakalım bu genel görüşü şimdi, dostoyevski de o gece önem vermemiş bu genel görüşe, bir işe de yaramaz bu genel görüş tekcil olgularda; dostoyevski'nin dediklerine bakalım, nekrassov'la grigoriev'in gerçekten üstün olduklarına, ama dostoyevski'nin sonsuz bir bayağılık içinde olduğuna inanırız. hiçbir vakit grigoriev'le nekrassov'a erişemeyecektir. hele hak etmediği o büyük iyiliklerinin karşılığı hiçbir zaman ödenemez.

    pencereden uzaklaştıklarım görür gibi oluyor insan, uzaklaşmalarıyla erişilmezliklerini de belli ediyorlar. yazık ki, bu öykünün anlamı siliniyor dostoyevski'nin büyük adının altında...

    bakın uykusuzluğum nerelere götürdü beni.

    boş sözler ettim, bağışlayın.

    sizin franz k.

    franz kafka
    milena'ya mektuplar
hesabın var mı? giriş yap