• eskiden daha dünya görüşü üzerine bıdı bıdılar ailevi durum açıklamaları vs falan pek bir uğraşırdım.. şimdi ''ay kız adam gibi koca mı var ki''diyorum.. sen de haklısın valla diyorlar kısırlarımızı yiyip devam ediyoruz.. (bkz: vil esma ya idi murra)
  • böyle densiz lafları maalesef genelde hemcinslerim kadınlar ederler. "hayatım bu haliyle çok güzel, sana da aynını tavsiye ederim" deyin. şanslıysanız bu konuşma kocasının yanında gerçekleşmiştir. bunu deyip eşine de "öyle değil mi ama?" diye sorun ve göz kırpın. o adamın o andaki bocalama hali evde %100 kavga etmelerini sağlar. siz de bir daha böyle şeyler duymazsınız.
  • "çünkü eldeki imkanların hiçbiri kendini hürrem sultan zanneden kaltakları tatmin etmeye yetmiyor" diye cevaplayabileceğim soru.
  • çünkü;
    dünyanın en zor şeylerinden biri olan, iki ayrı aile iki ayrı kültürde yetişmiş; sulak tarla salatalığı gibi boy atmış iki yetişkin malın bir evde yaşamaya adım atması başlı başına kocaman bir kaos iken, türk'lerde bu adeta viyana kuşatması gibi hazırlıklara sebebiyet veren ve neredeyse hic tanımadığın amcanın kızının oğlunun yengesinin bile dahil oldugu bir surece sebebiyet verme durumunun oluşması.

    yahu bir bismillah dersiniz isteme süreci başlar. yok ne giyeceksin yok elbisenle damadın kravatı aynı renk olacak, ay pasta kare olsun, yok yok bence kesin dikdörtgen olsun damadın annesi de ha bu en köşeye otursun...

    lan zaten saçma sapan bir merasim. 18 ini gecmiş, ada'mla-kadinla kendi kararını verecek aklı melekelere sahip insan evladı bu. kimi neden istiyoruz ? zaten alan almış karar veren vermiş. komşudan şarj kablosu mu istiyoruz? ama yooo neydi bizim temel sloganımız; "elin kızı yaptı, elin oğluna bak " (bkz: ruşen amcanın oğlu sedat)

    tuzlu kahve icin bile fincan üretmiş çılgın sektöre sahip bir ülkenin, über vizyonlu bireyleri olarak buna katlanıp "bitecek sabret" desekte bitiyor mu? artarak devam ediyor.

    sözü, söz yoksa nişanı, kabarık yaş pasta gibi icinde lunapark balerinasina döndüğümüz o muhteşem (!) elbiseleri (o elbiseden giydiğim gün amca dayı demeden hepsini eteğime oturtup döndürmezsem gözüm açık gider) yetmeyen hala her giydiğiniz kıyafete "damadın kravatı da o renk olacakkkk" diyen baldız görümce combosu... yahu pijama diyoruz pijama hey; damadın kravatı ne alaka grinin elli birinci tonuna rastgelesiceler

    evlenmek her kültürde böyle mi inanın bilmiyorum. bildiğim tek sey zaten aşırı anormal olan bir topluma sahipken, zor olan isi hepten zorlaştırıp atom parçalama boyutuna getirtmemiz.

    sırf başkası gerdege gireceği icin deli gibi halay çeken kayınco ve tepinerek panda dansı yapan dayı yuzunden evlenmiyorum. lutfen havai fişekleriniz ve pembe pembe çeyiz kutularinizla birlikte bu sorunuza bir kurdele takip köşenize çekilin.

    tanım: içimi döktüren baslık.
  • aslinda pek cok sebepten,,
    birincisi 28olmama ragmen hala kendimi o olgunlukta hissetmemem. baglilik vs degil evlilik diyince bir gulme geliyor nedense;) aileler, bayram ziyaretleri, dugun sureci fln.
    para sorunu da var tabi, her seyi minimumda tutsan bile yine de yuklu bir miktar odemen gerekiyor 'evlenmek' icin.
    ucuncusu ve en onemlisi bence belki de etrafimda o kadar yalan soyleyen aldatan es gordum ki, evliligin ciddiyetine inancim kacti ya. her gecen gun daha garip seyler duydukca daha da uzaklastim.
    ha bir de okul bittigi gibi evlenen bir tayfa vardir ya, onlar da simdi bosanmaya basladi. hepsinin de dugunlerine gitmistim. gayet musmutlu asik gorunen ciftlerdi. bu da bende bir tirsma yaratmadi degil.
    ...
    oyle iste sozluk evlilik belki de cok cok gerekli bir is degil. ınsanin guvenecegi, asik olacagi, yalan soylemeyecegi, tamamen kendisi gibi olacagi, degistirmeye calismayacagi birini bulmak cok zor. bulunca da bu evlilik mevzusundan geriliyor her sey. ınsaniz ya her seyi zorlastirmak dogamiz. her neyse kendime notum da su, eger bir gun gercekten bu insan cikarsa karsima evlilik, dugun dusunecegim son sey olacak. zaten her sey yolunda giderse de bir imza atilir be kardesim, cok mu zor?
  • etrafınızdaki evli çiftlerin kaçı gerçekten isteyerek evlenmiş ve üzerinden yıl ya da yıllar geçmiş olmasına rağmen sağa sola parmak ısırtacak kadar mutlu? kaç tanesine baktığınızda hala birbirlerine ilk günkü gibi(!) aşkla ya da saygıyla baktıklarını görüyorsunuz? kaç tanesinde kadın ve erkek eşit oranda yıpranmış oluyor? "niye evlenmiyorsun?" sorusundan önce bunlara cevap istiyorum ben.

    ya da "siz neden evlendiniz?" sorusuna cevap versinler önce.

    ortada ideal ya da mükemmel insan/evlat algısı var, bu artık taşlaşmış bir şey ve kırılması mümkün değil. hala büyüklerin değer yargıları ile devam ediyoruz, korumak evet mantıklı, saygı duymak evet, ama esneklik payı kesinlikle yok. ancak yeni nesil olarak tabir edilen kesimin bu tür şeylerle kandırılamayacağı ya da baskı altında tutulamayacağı da aşikar.

    ciddi anlamda kafanın uyduğu, yanında huzuru bulduğun, sevgiden önce saygı duyan ve en önemlisi "bu insanla ömür geçer" dediğin biri karşına çıktığı takdirde, o "ben hayatım boyunca evlenmiciim, hep bekar kalıciiim, bekarlık sultanlık, özgürlüğümden vazgeçmem ben!" diyen insanların patır patır evleneceğini göreceksiniz. bunlara ben de dahilim, evet.
  • --- spoiler ---

    çünkü ben dünyaya herifin birinin yerden leş gibi çoraplarını, banyodan kıllarını temizlemek; anasının dırdırını dinleyip veledinin bokunu temizlemek için gelmedim.

    --- spoiler ---

    bu minvalde düşünen kadınlar çoğunlukta olduğu için evlenmiyorum diyebilirim.

    herkes senin etrafındaki gibi pis pasaklı değil hanımefendi. gel de gör odamı/yaşadığım yeri, senin yüzünden gözünden, hatta kornea'ndan daha temiz pak.

    mary wollstonecraft gibi beyni yanmış feministlerin kitaplarını oku, sonra gel burada feminazilik yap. bütün herkese bok at. biz yapınca cinsiyetçi oluyor, özelden küfür yiyoruz.
  • çalıştığım okulda hep yaşlı, çoluklu çocuklu öğretmenler olduğundan dolayı yıllardır karşılaştığım soru.
    bir çeşit mahalle baskısı.
    bir de güzel, akıllı, kültürlü vs. olduğumdan hayatımda birileri var sanıyorlardı sanırım. ne de olsa bütün özellikler bende! oysa hayatıma kimse girmiyordu, kimseyle tanışmıyordum bile. senede 1 kişi çıkıyordu karşıma yeni ve bekar bir erkek kişi olarak. onları da ben beğenmiyordum açıkcası.

    aile de baskı yapınca bunalıma girdim. ben neden birini bulamıyorum diye. yaz tatilinde de zaten bir daha görmeyeceğim birine aşık olup üstüne tuz, biber ekeledim. sonra kendimi spora vereyim deyip abuk subuk bir şekilde kendimi zorladım. bu durum diz bağlarımın incinmesiyle sonuçlandı. üstüne yetmedi, tam iyileşmek üzereyken kontrol için gittiğim doktor bozuntusu ( 20 yıllık bir de) güya muayene ederken iki dizimi incitti. bu kontrol ettirme mevzusunu da yine okuldakiler çıkarttı. daha iyileşmemiş miyim? bir kontrol ettireyimmiş falan diyerekten endişeye soktular daha beter. eziyetin en başına döndüm. aylarca çektim. bunalımlardan bunalımlara girdim. etkileri 2-3 yıl sürdü. hem fiziksel, hem ruhsal.

    bütün bunlardan öğrendiğim şeyler; sana ne olduğu kimsenin umrunda değil. senin canını sıkmaları onlar için bir eğlence şekli. bundan kötü etkilenip başına işler açman senin sorumluluğun. onlar sadece kendi işlerine gelen şeylerle ilgilenirler. senin kötü durumda olman sadece hoşlarına gider.

    bu yüzden tavsiyem, sizin canınızı sıkan birşey sorduklarında siz de onların canını sıkan şekilde cevap verin. en azından rahatlarsınız.

    ben en sonunda evde kaldığımı söylemeye başlamıştım. en azından onunla bununla gezdiğimi düşünüp adımı çıkarmasınlar diye düşünmüştüm. hem kabul edince daha fazla üstünüze gelmiyorlar.
    doğru düzgün birini bulamadım, yeni insanlarla da tanışamıyorum diyordum. sonra da arkadaş çevremde gördüklerimi anlatıyordum. herkes herkesle yatıp kalkıyor, hiçbir seçicilikleri yok, kimin eli kimin cebinde belli değil diyordum. onlar da 'doğru aslında, hem evlenip de napıcan, biz evlendik de ne oldu' falan geyiği döndürüyorlardı.
    bir tanesi çok ileri gidiyordu ama her zaman. her sene başında'hani yüzüğün? gene mi nişan olmadın?' diye selamlaşıyorduk desem yalan olmaz. en son 'bir sevgiliye ihtiyacın var. hem cinsel ihtiyaçlarını da karşılar' dediğinde söyley ek birşey bulamadım. bu kişi tatlı birşey ikram edildiğinde bana yemememi de söylüyordu. kendileri evliymiş de ben düz duvara mı tırmanacakmışım? sanki kendi cinsel hayatları çok süper de! bunun gibi bir tane daha vardı. o da habire benim bu durumumla dalgasını şakayla karışık geçen biriydi. kendinin de sorunlu bir evliliği vardı. kocası şiddet uyguluyordu bu kadına; ikisi de öğretmen üstelik. kadın en sonunda boşanma aşamasına geldi. evi ayırdı sene sonunda. ortalığı ayağa kaldırdı boşanacak diye. yaz tatilinin sonunda bir baktık barışmışlar. bir de 'tatile gittik, bana şu yüzüğü aldı' falan diye gösteriş yapıyor.

    son biriyle tanıştırıldım aileler vasıtasıyla. nasıl olduysa 2. buluşmamızda kim gördüyse bütün okula yayıldı. nişanlanıyorum dedikoduları çıktı. bir sürü imalar havalarda uçuştu. hiçbirini sallamadım. sekreter utanmayı atıp açık açık sordu , hayır biri yok dedim. aynı hatayı tekrar yapmaya niyetim yok. yani insanları hayatıma karıştırmaya. tek yaptıkları sizinkinin içine karışıp sizi rahatsız etmek. tam olarak mikroplar gibi.
    artık evlenme muhabbeti dönme olayı bitti. zaten fazla muhatap olmamaya çalışıyorum. eskisi gibi herkesle iyi olayım, konuşayım, güleyim yok. bir tarafımı gerçekten öldürdüler. sanki ben yeteri kadar dert etmiyormuşum gibi bu durumu( birini bulamama) bir de bunlarla uğraştım.

    başkalarını unursamayın. kendi mutluluğunuz için birini bulun. birini bulduğunuzda şanslıysanız hayatınız güzelleşir, o kişiyle mutlu bir hayat geçirirsiniz. diğer yadsınamaz faydası ise tabi ki mahalle baskısından kurtulmanız.
hesabın var mı? giriş yap