• 15 sene kadar once de a$iri bombeli, 8 kanalli modeli bircok eve ilk alinan renkli televizyon olmu$tu.
  • o yillardaki reklamında, evinde nordmende televizyon izleyen bir ailenin izlediği filmde, çölde susuz kalmış bir adam ölmek üzereyken ev sahibinin masasının üzerindeki sürahiyi alarak televizyonun içine girmesi ve adamın suyu bir dikişte içmesi konu edilir, nahanda bizim televizyonumuz bu kadar gerçekçidir mesajı iletilmek suretiyle reklam izleyen kitle kilit edilirdi. 7-8 yaşlarında olan ben bu olaydan çok etkilenmiş ve nordmendemizi çeşitli defa taciz etmişimdir.
  • babam bu televizyonu ilk cıktığı zamanlarda alıp eve getirmisti * benim okulda sağda solda bizim evde 67 ekran televizyon var hem de renkli diye güya hava atmamı sağlamıstır kendisi.ancak yıllar sonra aletin tüpü bitince * her ne kadar ben karsı cıksam da arcelik in değistirme kampanyasına kurban gitmistir.hala özlemekteyimdir.
  • dayaktan anlayan bir televizyon modeliydi.. ne zaman görüntüde bir karlanma veya başka bir bozulma olsa, gidip üstüne avuç içinizle vurunca hemen kendine gelirdi ve düzelirdi.
  • ben diyim 15 sen de 20 sene kadar önce, bu televizyonun, icinde "star wars" görüntüleri kullanilan bi reklami vardi...tek kanalli televizyon zamani...öyle her gün bin tane kanalda bin ayri film oynamadigi gibi, star wars tarzi filmleri televizyonda 15 günde bir görmek hayal ancak...

    o cocuk aklimla ne vakit bu reklami görsem ic gecirir, bi nordmendemiz olsun isterdim. nordmende'de her daim star wars oynuyo ya hesapta...

    iste diyecegim; bizim telefunkenimiz vardi 67 ekran. bugun bir jedi olamadiysam hep o telefunken yüzünden haci...

    - güc seninle olsun
    - güc mü biraktiniz aminakoyiim lan, ben olmusum plazma...
  • ayarlama cubugu kaybolmu$sa kibrit cöpü ile de kanal ayarlanabilen "kullanici dostu" televizyon markasi.
  • itt schaub lorenz'le birlikte bir dönemin efsanesi. vhf'den uhf'ye geçerken ayarlama çubuğu sertçe bastırılır ve kırılacak hissi uyandırırdı ama asla olmadı böyle birşey.
  • alışık olmadığı bir ortamdı,ürküyordu...zaten fazlasıyla içedönük yapısı ile “sıcak” bir yüz arayışındaydı,bu arayış onu bulunduğu ortamdan daha da uzaklaştırıyordu...ne gerek vardı ki kahvaltılıkların masanın ortasına konup herkesin itina ile kendi tabağına alarak yemesine? “söğüş” bütünlüğünü oluşturan domates ve salatalıklar dahi nizam ve intizam abartısından dolayı papyonla çıkmışlardı tabağa;onları da öyle alelade alamıyor adeta kendine ayrılan tabağa davet ediyordu.bu çabalar onu yoruyor,yemekten alması gereken kaloriyi de masada bırakıyordu...oysa ki buraya geliş sebebi üç aylık uzun tatil anıları içerisine “deniz-güneş-kum” ahbap çavuşlarını ekleyebilmekti...ama “yakın” akrabanın yazlığı her zaman dünyanın en rahat mekanı olmuyordu işte...
    üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçmiş,dördüncü sınıfı merak eder gibiydi ama bu merak asla birinci sınıftan ikinciye geçerkenki kadar olamazdı;üçten dörde geçmek sıkıcı bile denebilirdi hatta... “tatil kitabı”nı aldı eline ama sıkıcı “öğretici” bölümleri değil de bilmece,bulmaca, oyun sayfalarıydı ilgisini çeken,bir de sevimli köy hikayeleri...o kısa hikayeleri çok seviyordu,her hikayede kafasında bir dünya yaratıyordu;renkli bir dünya...
    siyah-beyaz televizyon vardı evinde...hep hayallerinin en güzel televizyon olduğunu düşünürdü,ta ki ilk renkli televizyonu görene dek...şaşırdı;kim boyamıştı ki camı?ya da nasıl oluyordu da bu televizyonlardaki insanlar siyah-beyazdakine göre daha mutlu görünüyordu?renkler mutluluk mu veriyordu?eğer öyleyse neden tüm bu renkli giysilerine rağmen mutsuz hissediyordu?bunları düşünmekten yoruldu,deniz kenarına indi...kumsalda, bisikletlerini gösterme uğruna kumda pedal çevirmeye çalışan çocukları gördü;aynı o filmde gördüğü minik bir “kafesimsi tekerleği” çeviren fareler geldi aklına... güneş; resim derslerinde çizilen gülen yüzünü,ısıran yüze çevirmeye başlayınca eve doğru yola koyuldu...banyoya girdi,ayaklarından ve şortundan düşen kum taneleri zemine çarparak ona evde betona düşürdüğü misketlerinin çıkardığı sesi çağrıştırdı;öylesine gerçekçi bir çağrışım oldu ki bir an misketler gitmesin diye yere bakar oldu,düşenlerin kum taneleri olduğunu görünce rahatladı...
    yıkandıktan sonra banyodan çıktı ve kendisine yasaklanmayan odaya giderek çekyata uzandı ve yine renkli hayallerine daldı...aniden kapı hışımla açıldı,giren teyzesiydi:
    -niye dikkat etmiyosun her tarafı kum yapmışın! banyoya da dökmüşün,tıkanırsa naapıcaz!
    -özür dilerim (gözleri dolmuştu,bağırmaya anlam veremiyordu körpe beyni,bir an annesini yanında istediğini fark etti,ama o şu anda uzaktaydı)
    hüznünü besleyen bir hafta dolmuştu,evine bırakıldı...öylesine mutluydu ki,buzdolabına koştu,zevkine hitap eden ne varsa didikleyecekti,ne de olsa annesi en fazla biraz azarlardı o kadar...o azarlanma o kadar ona aitti ki...
    akşam babası kucağında büyükçe bir kartonla içeri girdi...karton salona,emektar siyah beyaz itt-schaub lorenz televizyonun yanına getirildi...kutu açıldı, içerisinden başka bir televizyon çıkarılarak emektarın yerine konuldu...babası televizyonu fişe taktı ve açtı:bu bir renkli televizyondu!televizyonun sekiz adet kanal düğmesinin solunda “kanal arama çubukçuğu” vardı,babası o çubukçuğu çıkararak kanal aramaya koyuldu,bir süre sonra sıkılmıştı zira kanal bir türlü bulunamıyordu,oysa ki anten kablosu da dahil her şey yerli yerindeydi...aniden ekranda bir görüntü belirdi!bu tastamam “şeker kız candy” idi! evet evet oydu! ne kadar da farklı görünüyordu renkli ekranda!kötü adam boris bile daha sevimliydi ama henüz “karizmatik” kavramının anlamını bilmediği için boris’in renkli televizyonda karizmasından çok şey yitirdiğini fark edemedi... büyülenmişcesine saatlerce ekrana baktı,ta ki gözleri yanana kadar,zaten o sırada “kanal kapanış askercikleri” de “rap rap rap” yürümeye başlamışlardı...yatağına yollandı; artık hayallerinin renkleriyle başa baş mücadele edebilecek bir televizyona sahipti...bir ara gözleri odasına alelacele konulmuş kartona ilişti: “nordmende 56 ekran renkli televizyon” ...
  • hoparlöründeki arıza nedeni ile şuuruna iki yumruk yemeden düzelmeyen evimizin demirbaşı. kurtlar vadisi nin eski bölümleri yayınlanmaya başladığında ilk bölümlerde polat alemdar daki dublaj farkının sorumlusu olarak bu aleti suçlamışlığım vardır. affetsin.
  • itt'lerin kırmızı ayarlama çubuğu, açılan bir kapağa takılıydı. bu nordmendelerinki ise basılınca çıkan çıtçıtlı bir mekanizmadan size sunuluyordu. adeta yoktan var oluyordu o çubuk. bizim evde itt vardı, arkadaşlarda nordmende. o kadar çok severdim ki o çubuğun kaybolmasını, sonra tekrar ortaya çıkmasını; oynaya oynaya bozmuştum. arkadaşım da haliyle babasından dayak yedi. epey bi küsmüştü bana. çocukluk işte.

    o değil de, bu eski televizyonlara takılabilen uzaktan kumandaları üreten insan evladı ne para kazandı arkadaş..
hesabın var mı? giriş yap