• asperger sendromu, otizm, adhd gibi hastalıkların aslında hastalık olmadığı, bunların sadece beynin farklı çalışma biçimleri olduğu ve hiçbir beyin tipinin diğerine üstün olmadığı anlayışından yola çıkan bir sosyal hareket.

    herkes bazı konularda yeteneksiz, bazı konularda ise daha yetenekli olabilir. birinin kafası matematiğe basmıyodur ama çok iyi dil öğreniyor olabilir. matematiği de özel ders alarak, sınıfı geçecek kadar geliştirebilir. kimse de bu kişiye anormal gözüyle bakmaz. ama birisi sosyal konularda yeteneksiz ise, göz teması kurmakta, konuşmakta vs zorlanıyor ise, başka konularda çok yetenekli olsa bile toplumdan dışlanabiliyor. okuldan atılmak, iş bulamamak, yeteneklerini kullanamadan yalnız bir biçimde bir köşede ölmek... halbuki bu insanlara doğru eğitim verebilirsek ve dışlamazsak hem yeteneklerini toplumun faydası için kullanabilmelerini hem de daha mutlu bir hayat kurmalarını sağlayabiliriz.

    önemli olan herkesi yeteneklerini doğru kullanacak şekilde bir araya getirebilmektir yani. toplumun sağlığı bu farklı beyinlerin bir araya gelerek çalışabilmesinden geçer.

    biraz klişe de olsa güzel bir örnek einstein'dır. einsteinın sosyal konularda yeteneksiz olduğu bilinir. 4 yaşına kadar konuşmamış. okulda her zaman asi ve biraz kaba olmuş ve öğretmenlerle sık sık sorun yaşamış eğer es kaza bir noktada bu sebeplerden okuldan atılsa veya sosyal hayatında çok fazla dışlanmış olsa belki de bugün einstein fiziğinden bahsedemiyor olacaktık. türkiye'de doğsa ne olurdu düşünmek istemiyorum bile. belki aramızda böyle pek çok insan var ve biz farketmeden harcanıp gidiyorlar. işte nöroçeşitlilik bunu önlemeye ve toplumu daha sağlıklı bir yapıya kavuşturmak için ortaya çıkmış bir hareket.

    bu konuyla ilgilenenlere steve silberman'ın neurotribes isimli kitabı ve kendisi de otistik bir dahi olan temple grandin'in kitapları tavsiye olunur.
  • siz hiç kalp ritm bozukluğuna 'kardiyolojik çeşitlilik' diyen bir kardiyolog duydunuz mu?

    siz hiç kanser hastalığına 'hücre üretimi farklılığı' diyen bir onkolog gördünüz mü?

    peki söz konusu zihinsel - ruhsal anomaliler / bozukluklar / hastalıklar olduğunda neden 'farklılık', 'çeşitlilik' tanımlamalarına gerek duyuyoruz?

    burada sözü edilen her bireyin standart kalıplarda bir vücuda ve beyne sahip olması gerekliliği değil. elbette her vücut, her zihin, her kişilik başka başka.

    fakat kişinin hayatının büyük kısmında veya tamamında işlevsizliğe, uyum ve davranış problemlerine, hayatını tek başına idame ettirememeye sebep olan nörogelişimsel anomalilere hastalık, bozukluk yerine 'çeşitlilik', 'farklılık' ve hatta 'zenginlik' yakıştırması yapmanın gerçekçiliği sıfırdır.

    dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, otizm, özel öğrenme güçlüğü gibi mefhumların dereceleri vardır. herkeste aynı şekilde seyretmez. ortak özellikleri olsa da etki derecesi aynı değildir.

    evet, bazıları için otizm yüksek işlevselliği beraberinde getirir ancak çoğunluk otizmin zihinsel gelişim geriliği, öfke krizleri, saldırganlık, kendine zarar verme, öz bakım becerilerini kazanamama, dürtü kontrol bozukluğu gibi çok ağır yüzüyle yaşamak zorundadır. evet, bazıları için dehb yüksek enerjiyi verimli bir şekilde kanalize etme fırsatıyla gelir, ancak çoğunluk dehb'nin ani duygu değişimleriyle, öfke patlamalarıyla, akademik başarısızlıklarıyla, iş ve sosyal hayatta yaşattığı çalkantılarıyla mücadele etmekten dolayı krizi fırsata çeviremez. evet, leonardo da vinci de disleksiydi ancak her disleksi mucize beyinle yaşamıyor.

    peki nöroçeşitlilik kavramı nereden çıktı? engellilerin, dezavantajlı koşullara sahip insanların, hasta olanların toplumca eşit kabul edilmesi gerekliliğini tamamen yanlış yorumlayan insanların bu kavramları yumuşatmaya ihtiyaç duymasıyla ortaya çıktı. bir sorunu tüm yönleriyle tespit edip ihtiyaca uygun şekilde hareket etmek için ortada bir sorun olduğunu kabul etmek gerekir. nöroçeşitlilik ortada var olan durumu sorun olarak kategorize etmenin yaftalayıcı, kısıtlayıcı olduğu görüşünden yola çıkıyor ve ruhsal/zihinsel hastalıkları/bozuklukları olan insanlara diyor ki "hayır, siz hasta değilsiniz. farklısınız. tedavi edilmeye ihtiyacınız yok. anlaşılmaya ihtiyacınız var. bu bir bozukluk değil, farklılık. hatta zenginlik."

    nöroçeşitlilik yanlıları otizm, dehb, özel öğrenme güçlüğü, bipolar bozukluk gibi durumlar hakkında genetik araştırmaların yapılmasına dahi şiddetle karşı. bunun öjenik bir tutum olduğunu iddia edip bu 'farklılıklara' tedavi bulmaya çalışan insanları nazi olmakla suçluyorlar. aynı şekilde çocuğu için tedavi arayan ailelere çocuklarını her şeyiyle kabul etmeyi reddeden anne babalar olduklarını söyleyerek bu ebeveynlerin çocuklarına duydukları sevgiyi sorguluyorlar. hatta yetişkin olup bu sorunları için tedavi olmak istediğini belirten kişileri bile toplum baskısını içselleştirmekle, kendilerine nefret duymakla itham ediyorlar.

    nöroçeşitlilik yanlıları genelde bu hastalıkların kaymak tabakası diyebileceğimiz, aman aman sorun yaşamayan, hatta ancak 30lu yaşlardan sonra tanı alacak kadar kendi hayatını idame ettirebilen, üniversite/yüksek lisans/doktora mezunu, kariyer ve aile sahibi insanlar oluyor. evet, sosyal hayatta ve akademik anlamda onlar da sorun yaşıyor ancak bunlarla başa çıkabilecek öz kaynaklara, çevresel desteğe sahipler.

    bu avantajlarının sadece azınlık bir kesim için geçerli olduğu gerçeğini es geçen nöroçeşitlilikçiler, kendileriyle hiç ilgisi olmayan insanları sırf aynı tanıya sahip oldukları için iddia ettikleri çeşitlilikten çok uzak ifadelerle tek bir çatı altında genelleme hakkını kendilerinde bulabiliyorlar. bu topluluklarda 30 yaşındaki ağır otizmli oğlunun altına hâlâ bez bağlamak zorunda kalan ebeveynleri göremezsiniz çünkü nöroçeşitlilikçiler için ağır otizmli diye bir şey yoktur! otizm otizmdir. aspergerli de altı bezli gezen otizmli de birdir. sadece toplumdan farklılardır.

    ancak aynı olduklarını iddia ettikleri ağır otizmlileri 2 nisanlarda onların yanında göremezsiniz. belki çağırmak akıllarına gelmiyordur bilmiyorum tabii.

    şu bir gerçek ki hastalık, bozukluk kavramlarına lanetliymişçesine bir tutum sergileyenler tedavi arayanlar değil, tam tersine bu çeşitlilikçi arkadaşlar. hastalığı, bozukluğu ayıp, utanılacak bir şeymiş gibi görüp bunu yumuşatma gereği duyan maalesef kendileri. farklılığım, zenginliğim diye sahiplendikleri nöroçeşitlilikleri de maalesef bir reklam malzemesi.

    işin acı yanı 'nöroçeşitliliklerin' eziyetini her allah'ın günü yaşayan ailelerin ve bireylerin bu nöroçeşitlilikçi, yaftalama karşıtı, aşırı duyarlı güruha tek kelime bile edecek zamanı yok. bu yüzden de yine en çok bu güruhun sesi çıkıyor ve yine bu yüzden bu nöroçeşitliliklerin asıl durumu, asıl ihtiyaçları bir türlü gün yüzüne çıkamıyor.
  • hastalık tanımının sınırları verili ekonomik/sosyal/kültürel yapı tarafından belirlenir. popülasyonda bazı varyasyonlar bir dereceden sonra "hastalık" olarak tanımlanır. avcı-toplayıcı topluluklarda az rastlanan veya rastlansa bile popülasyondan kısa sürede elimine olan ve yine belki bazıları da kabilenin şamanı olabilen kişiler kapitalist, bireyci, piyasa toplumunda (tarihin bu anında elde olan bu.) yaşamlarını destek olmadan sürdüremez. bu durum "sevebilir ve çalışabilir olmak"* ile çelişir ve sorundur. sorun olmaklığı tarihi bir durum olsa da vakıadır. tanımın değiştirilerek, yani "hastalık" yerine "çeşitlilik" konularak sorunların çözülmesi söz konusu değil.

    her şey bir yana, genç işsizliği %25.
  • işte zarfa değil mazrufa bakmak lazım. biz hangi ismi takarsan takalım, ister deli diyelim, ister hasta diyelim, ister akıl hastası diyelim, ister engelli diyelim, istersek de nöroçeşit diyelim, önemli olan içeriğinde ne olduğu. bununla birlikte, bu taktığımız isimlerin hepsi bu içeriğin belirlenmesinde rol alan bir takım tarihsel kültürel yüklerle de geliyorlar. bunun da ötesinde, içinde bulunulan tarihsel kültürel bağlam da bu üstlenilecek anlamın belirlenmesinde rol oynuyor. ortaçağ anadolusunda bir köy hayal edelim, delisini sevip, sahip çıkıp, ihtiyacını giderip, rahat ettiriyor ve köyün bereketi olarak görüyor olmaları oldukça olasıdır. 18. yy. ortasında avrupa'nın bir büyükşehrinde bir akıl hastanesi hayal edelim, muhtemelen hakkında hiçbir fikir taşımadıkları akıl hastalıklarını tedavi etme iddiasıyla delileri bağlıyor, hapsediyor ve gün ışığı göstermiyorlardı. cahil köylüler küçültücü bir anlam taşıyan deli tabirini kullanmalarına rağmen karşılarındakini bir insan olarak görürken, doktorlar tüm eğitimlerine rağmen hasta dedikleri insanlarla ilgili en insanlık dışı tedbirleri alabiliyorlardı. bu farkın sebebi şüphesiz müslümanlığın insaniyeti filan değil, burjuva toplumuyla feodal toplumun yapıları arasındaki farklardı.

    dolayısıyla bu gibi tanımların ortaya çıkışının tarihsel, kültürel sebepleri vardır. nöroçeşitlilik kavramının ortaya çıkışı, bizim beğenip beğenmemizle değil, buna duyulan ihtiyaçla ilgilidir. açıkçası çevremde olmayan, tanımadığım insanların ihtiyaçlarıyla ilgili ahkam kesecek halde değilim. burada değinildiği gibi yakının gerçekliğiyle yüzleşemeyen insanların bir savunma mekanizması, ya da daha işler durumdakilerin kendilerini topluma kabul ettirme ihtiyacıyla ilgili olabilir. fakat akıl hastalıklarıyla ilgili ön yargılar, yaftalama ve stereotipleştirme düşünülünce, böyle bir tabirin ortaya çıkmasını gerektiren başka bir çok sebep de olabilirmiş gibi geliyor. tabire itiraz da edilecek olsa anlamak, o başka ihtiyaçları da gidermek lazım.
  • başlıkta ekseriyetle nöroçeşitliliğe her azınlık hareketinde olduğu gibi "%99'u müslüman bir ülkede" kafasıyla, sürüden olma rahatlığıyla sallandıkça sallanmış. "farklı falan değilsiniz, bozuksunuz işte, bozuk" falan yazılmış, insanlar da favlamışlar sjfksks

    benim takip ettiğim kadarıyla nöroçeşitlilik, "özbakım becerisini geliştiremeyen asd'liler spektrumun diğer ucundaki biliminsanları ile aynı farklılığa sahiptir ve en az onlar kadar minnoştur ve eşit haklara sahip olmalıdır" propagandası yapmaktan ziyade "bu 'bozukluk'lar sandığınızdan farklı tecrübeler olabilir. üstelik düşündüğünüzden daha yaygın. son derece de normal" bilinci yaratmaya çalışıyor.

    belli ki "sen bozuksun, sen hastasın" diyenlerin değil, "ben bu 'bozukluk'a sahibim, günlük hayatta çok basit konularda belli sıkıntılar çekiyorum, varlığımı tanır ve buna saygı duyarsanız çok mutlu olurum" diyebilen arslan parçalarının desteklediği/yürüttüğü bir hareket. yirim.
  • otizm ve dehb beynimde aynı anda yaşıyorlar ve çok iyi anlaşamıyorlar. çünkü çok benzer oldukları halde bir o kadar da farklılar. dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (dehb) ve otizm arasında birçok ortak belirti bulunmasına rağmen, genellikle farklı şekillerde ortaya çıkarlar.

    dehb beynim ve otizm beynim arasındaki farklar:

    göz teması:
    dehb beyni: "dikkatim dağılıyor, aşırı farkındayım, etrafımda olup biten her şeyi fark ediyorum. aşırı tetikteyim, çok gözlemciyim, herkesin beden dilini ve yüz ifadelerini okuyorum."

    otistik beyin: "rahatsız olduğum duyusal uyaranları fark ediyorum (bu parlak ışıklar ve yüksek sesler gibi), nörotipikler için göz teması kurmak için yapmacık davranıyorum, ama aslında dudakları okuyorum çünkü işitme sorunum var."

    erken erginleşme dönemi:
    dehb beyni: "dürtüselim, yoğun duygular yaşarım, bu duyguları düzenlemekte zorlanırım, düşünmeden hareket eder ve tepki veririm. otistik beyin, bu özelliklerin bir kriz durumunda harika olduğunu düşünse de, geri kalan zamanlarda pek harika olmadığını düşünür."

    otistik beyin: "duyusal aşırı yüklenme yaşıyorum. çok gürültülü. çok sıcak. çok parlak. çok soğuk. çok ıslak. çok kuru. çok fazla değişim. beklenmedik değişim. insan kalabalığı fazla! keşke dehb biraz sessiz olabilse."

    sosyal anksiyete:
    dehb beyni: "aman tanrım. neden bunu söyledim? gerçekten bunu mu söyledim? onlar bunu benim kastettiğim gibi mi anladılar? neden onlara bunu söyledim? neden sadece susamıyorum? neden çok konuşuyorum? yine mi onları kesintiye uğrattım?! bir kez olsun, sanırım otistik beyin haklıydı, evde kalmalıydık."

    otistik beyin: "onlar bunu mu demek istediler, yoksa nt koduyla mı konuştular? ironik miydiler? şaka mı yapıyorlardı? niye sadece kastettiklerini söylemezler?! (neyse ki, en azından dehb ve ben bu konuda hemfikiriz)."

    hareket etme vs. stimming (özel uyarım)
    dehb beyni: "uyarıma ihtiyacım var. dikkatimi sürdürebilmek için hareket etmem gerekiyor, aksi halde düşüncelerim dağılacak. dur. lanet. onlar ne dedi? kaçırdım. sanırım otistik beyin doğru düşünüyor..."

    otistik beyin: "ugh. sinirli hissediyorum. aradığım şeyi bulamıyorum. *tık tık.* parmaklarımı tıkırdatmak, düzenimi korumama yardımcı oluyor. heyecanlı hissettiğimde stimming iyi hissettiriyor. dehb biraz gevşemeli ve bu kadar öz bilincim olmamalı, kimin umurunda ki başkalarının ne düşündüğü?

    rutin
    dehb beynii: "düzen ve rutine ihtiyacım var, ama spontaneliği ve yeniliği özlem duyuyorum." (bazen otistik beyin biraz moral bozucu olabilir.)

    otistik beyin: "rutin ve öngörülebilirliğe ihtiyacım var. düzeni özlüyorum." (genellikle spontanelik ve yeniliği sevmez. sanırım dehb bir takvim edinmeli.)

    aşırı odaklanma vs. inada takılma
    dehb beyni: "oooh, bu yeni şey çok güzel! her şey hakkında araştırma yapacak ve her şeyi öğreneceğim. […2 gün sonra]…. o eski şey şimdi sıkıcı, bir sonrakine geçelim! otistik beyin yetişmeli, o özel ilgi artık modası geçmiş."

    otistik beyin: "bu şeyi seviyorum. her gün onun hakkında yeni bir şey öğreniyorum. insanlara bu şey hakkında anlatmak istiyorum, ama çok ilgilenmiyor gibi görünüyorlar. bana aşırı takıntılı olduğumu söylüyorlar, bu yüzden onlara anlatmayı bırakıyor ve kendime saklıyorum, ama bu şeyi yıllarca seveceğim. sanıyordum dehb de ilgileniyordu, ama onlar hemen geçmişler. neyse, tekrar özel ilgime dönüyorum."
  • otizm spektrumundaki birçok kişi, disleksikler, dehb'liler bu şemsiye altına düşüyorlar.
    (bkz: nörodiversite)
    (bkz: neurodiversity)
    1998 yılında literatüre kazandırılmış bir ayrım.

    öğrenme ve iletişim alanlarında zorlanan kişilerin hasta değil, sadece toplum genelinden farklı olduğunu savunur ve haklıdır da.

    dünyada hemen hemen tüm ülkelerin eğitim sistemleri nörotipikler için yapılandırılmış olduğundan (ana akım eğitim sistemleri), bu kişiler eğitim hayatlarında epey zorlanırlar ve hatta çoğu ülkenin sistemi tarafından yok sayılırlar. nörotipikler nasıl öğreniyorsa, onların da o yöntemlerle öğrenmeleri beklenir -ki bu imkansızdır. zira beyinleri toplum genelinden farklı çalışır.

    dünyada herkesin şan eğitimi almasını şart koşmak gibi bir şey.
    sesi olmayanlar ölsün kafasına denk geliyor şu anki eğitim sistemleri.
    ve maalesef türkiye bu konuda en geriden gelenlerden biri.

    bazı ülkelerde nörodivertik çocuklar/ergenler için ayrı okullar var. kişinin öğrenme yollarını anlayıp, eğitimini o yolun etrafında şekillendiren. tabi ki belli bir eğitim sistemi ortaya koyup herkesin o sisteme uyacağını varsayan okullardan çok daha pahalılar, ama en azından varlar. sikik bir ortadoğu ülkesi haline getirilmiş olan ülkemizde bu tabi ki yok.
  • adhd'den selamlar, nörotipikler ölsün.

    çok şey borçluyum adhd'ye, nörotipikler bir konuda onların sınırlarını çizen eğitim sistemine takılmış kalmışken, kutunun dışından bakıp (içinden bakmak çok zor geldiği için) çözümü onlara gülerek görmek nasıl bir mutluluk, nasıl bir mutluluk, bir bilseniz.

    bilimsel anlamda insanlığın eksenini değiştirip bugünlere gelmiş olmamızda atipik insanların rolü sandığınızdan çok fazla.
hesabın var mı? giriş yap