• sıkıntının derdin olmadığını düşündüğüm orkinos balığını aklıma getiren ülke
  • hep güzelliklerinden bahsedilmiş ama hep de güzel değil.

    - çöpler 2 haftada bir toplanıyor (tüketim çok az muhtemelen kimse çürüyen bozulan şeyler atmıyor, hatta tarihi geçmiş şeyleri önce bir kontrol edin bozulduğuna kanaat getirirseniz atın, sadece tarihi geçti diye atmayın gibi kamu spotları var)
    - şehir merkezindeki evler çok küçük. ikeadaki 35 metrekarelik örnek evler doğru.
    - insan gücü işin içine giriyorsa o şey çok pahalı.
    - ustalar işini bilmiyor ( yürür arabayı tamirhanede bozan bunun üzerine de saatlik çalışma ücretini isteyen ustalar var ve bu normal sayılıyor)
    - pahalılık ve iş bilmezlik bir araya gelince bunları kendinizin öğrenmesi gerekiyor. yani tesisat tamiratını kendiniz yapmalısınız.
    - türkiyede neredeyse 7/24 uygun ücretlerle yapabileceğiniz işler örnek veriyorum çıktı almak, pasta almak, traş olmak burada zulüm.
    - ülke zaten pahalı ama alkol ekstra pahalı, %4.5 alkolü olan biranın en leş ve en ucuz olanı markette 29 kron yaklaşık 13 lira. dışarıda ortalama 90 - 100 kron arası.
    - hafta içi 8 cumartesi 6 dan sonra perakende alkol satışı yok. %4.7 üzerindeki alkollü içkiler monopolet denilen yerler dışında satılamıyor.
    - dışarıda yemek yemek lüks ve lokanta yemeği tarzı yemek yok. burger pizza ızgara tarzı yemek var.
    - eve servis yemek neredeyse yok. (edit: bu son yillarda cok degisti)
    - toplu taşıma çok pahalı, arabanız varsa şehirde barındırmak çok pahalı. çoğu şehir düzlük değil ama pahalılıktan yine de bisiklete biniyorsunuz. elektrik motoru olan bisikletler ve çocuklar için özel tekerlekli sepetli bisikletler var.
    - araba pahalı değil ama ehliyet almak zorlu ve pahalı. en az 3500 euro civarında ehliyet ücreti. ve alma süreci bir seneye yakın oluyor.
    - çok basit görünen işler sıkıntı olabiliyor. örneğin taksi gibi anlık lazım olacak şeyler anlık olarak çağırılamıyor.
    - bu sorun mu bilmiyorum ama hava güzelse olur olmaz yerde mangal yapıyorlar. örneğin güzel su kenarı bir çimenliğe yayılmak isterseniz kesin mangal dumanından etkileniyorsunuz. ankarada seğmenler parkında mangal yapmak abes bir şey ama burada normal.
    - hastaneler bir garip çalışıyor. sağlık işlemleri neredeyse ücretsiz ama tatil anında doktor bulmak zor. hazır nöbetçi doktor bulunmuyor.
    - temmuz ağustos ayında ülkeyi kapatıp tatile gidiyorlar. her şey 10 kat daha yavaş işliyor.
    - reklamsız devlet kanalı nrk var ama evinde televizyon olan herkes izlesin izlemesin kablo bağlantısı olsun olmasın senelik 300 euroya yakın bir ücret ödemek zorunda. evdeki televizyonu tespit etmek için türlü çakallıklar yapan ekipler geziyor.
    - otobüste herkes tek oturuyor. tamamen boş koltuk yoksa ayakta dikiliyor insanlar. otobüsün arka tarafına doğru kesinlikle gitmiyorlar. neredeyse her zaman sakin ama oldu ya kalabalık bir ana denk geldiniz insanlar birbirinin yanına oturmadığı veya arkaya ilerlemedikleri için otobüse binemeyebiliyorsunuz.

    başkent oslo'da durumlar nasıl bilmiyorum ama üçüncü büyük kent için bu şekilde.

    en önemli şeyi söylemediğimi farkettim;
    -bisiklet hırsızlığı çok garip bir boyutta. yalnızca bisiklet değil denk geldiğinde tüm parçalar ayrı ayrı çalınabiliyor. en sağlam kilitle bağladığınız bisikletinizin bağlı olmayan tekeri, selesi, hatta gidonu çalınabiliyor. çivili lastikli bisikletiniz varsa çalınma olasılığı çok yüksek. kilit sağlam değilse kaşla göz arasında söküp götürüyorlar. hatta bunun bisiklet piyasasını çok etkilediğini çünkü sokağa bağlamak zorunda kalanların iyi bisiklet almadığını söylüyorlar. ki benim gözlemim de bu yönde, özellikle disk frenli bisikletleri hemen götürüyorlar. eski ama şöyle bir sayfa var. iki nedeni olduğunu düşünüyorum, çok fazla sağda solda kimin olduğu belli olmayan bisiklet var ve ikincisi parça fiyatları çok pahalı, örneğin uyduruk fren pabucu 100 kron (45 lira). aynısını çinden 15 krona sipariş etmek mümkün.

    edit: son yıllarda eve servis yemek olayı değişti, birden bire wolt foodora gibi servis uygulamaları çıktı hatta market alışverişi için de alternatifler var. 2016'da en az iki kişilik yemek söyleyip 5 - 10 euro civarında teslimat ödemek gerekiyordu. şimdi pek öyle değil.
  • çok güzel lan. ara ara aklıma geliyor, çok güzel. ne yapın edin gidin. gitmeden ölmeyin. hele "kampçıyız biz, doğayı severiz" falan filancıysanız, daha da kesin gidin. oslo'dan öte gidin ama. duygulandım yine.
  • 12 kasım itibariyle 10 günlüğüne turistik olarak ziyaret edeceğim ülke. methini çok duyduk efenim. bulunduğum 10 gün içerisinde isveç'i de ziyaret edebilirsem kuzey turumu tamamlamış olacağım.
    ülkenin fiyat etiketinde pahalı olma durumunu çok dinledim insanlardan ama doğru bir planla çok da uçmadan altından kalkılabiliyor imiş sanıyorum.

    uzmanına ve deneyimlisine birkaç sorum olacak.

    1- bütün kültür sitelerinde yazan yerleri haricinde şurayı görmeden sakın geri dönme dediğiniz yerler var mı? (özellikle oslo - bergen hattı arasında olabilirse daha efektif olacak gibi)

    2- hediyelik vb. durumlarda ne gibi şeyler alıp dönüyoruz buralardan? (freeshop alkol kısmına cidden sıcak bakamıyorum şu aralar)

    3- parasal durum açısından direkt türkiye'de kron'a çevirip mi gitmeli yoksa euro uygun oluyor mu?

    bilgisi olan yeşillendirebilirse sevinirim.
  • şu zalimliği deep web 7.seviyede bulamazsınız.

    teorim iskandinav ülkelerinin aşırı ve kontrolsüz özgürlük anlayışı kendi kendini bitirmesinin nedeni olacak. sen daha reşit yaşa gelmemiş vatandaşına cinsiyet değiştirme hakkı verip, kendi öz halkını devlet propagandalı bir şekilde kısırlığa ve nesil devamını sağlayamayan bir konuma itelersen. eninde sonunda halkın yok olur. homosexüelizm de cabası...

    ayrıca isveç ile alakalı şu belgeseli'de izlemenizi tavsiye ederim bu çok liberal demokratik iskandinav ülkeleri kendi üniversitelerine ve gazetecilerine nasıl sansür uyguluyor görün.

    başınıza gelecekleri hakediyorsunuz olan güzel insanlarınıza olacak. ekinlerinize kıymayın da.

    norveç başlığına yazdım ama genel olarak o coğrafyada sık karşılaşılan bir sorun. o yüzden yazdıklarımı hepsine ithaf ediyorum.
  • kendi topraklarında sürekli olarak konuşlandırılacak ilk üç f35 uçağına kavuşan devlet.

    https://www.defensenews.com/…its-first-three-f-35s/
  • en az bir kere gidilip görülmesi gereken ülkedir.doğal güzellikler olarak çok harikadır ve fiyortların manzarası yağlı boya tablolarına benzer.
  • peşin edit: yazıya norveçle başlayıp türkiye ile bitireceğim.

    petrolü var. evet petrolü var ve bunu zeka özürlü ülkeler gibi 1 kişi yemiyor. devlet gelirini halkı ile paylaşıyor. yanılmıyorsam 1.400 dolar işsizlik maaşı var. 2.000 dolar da emekli maaşı olması lazım. 2.400 dolar asgari ücret imiş. bunlar kulaktan dolma ve oraya gittiğimde duyduğum rakamlar(aslında sayı). yanlış olabilir, üzerinde araştırma yapmadım ama tahminim; bu rakamlar olmasa da bu rakamlara yakın olduğu yönünde.

    sağlık ücretsiz, eğitim ücretsiz. tamamen ücretsiz. ü-c-r-e-t-s-i-z. liseye kadar masraflarınız devlet tarafından karşılanıyor. üniversite de duruma göre burs alabiliyorsunuz. bu bilgileri de orada duydum.

    halk muazzam bilinçli. petrol rezervleri yüksek demiştim ama petrolden elde edilen enerjinin ekonomideki payı %5. geriye kalan %80 hidroelektrik santrali ve kalan kısımda güneş panellerinden sağlanıyor. herkesin bisikleti var, sokakların yarısı elektrikli araç. sanırım 2025 veya 2030'da bütün araçlar elektrikli olacakmış.

    ortalama bir norveçlinin geliri en az 3.000 dolar. toplumda orta sınıfın oranı muazzam fazla. zengin ve fakir sınıf neredeyse hiç yok gibi. bunu sadece sokaklarda yürüyerek gözlemleyebilirsiniz, ince bir araştırma yapmanıza gerek yok.

    ekonomileri teknoloji yoğun olduğu için vasıfsız işçiye ihtiyaç yok. yani türkiye gibi değil. bir çok ayak işini makinalar yapıyor. bunu özellikle tarımda çok iyi gözlemliyorsunuz. çöp toplama aletlerinden, mahsul alma aletlerine kadar herşeyi makinalar yapıyor. bu konuyu detaylandıracağım.

    çiftçilerine devlet karışmıyor. onlardan vergi alınmıyor. yani tam bir sosyal devlet yapısı var. ortalama gelir yüksek ve devlet destekli olduğu için çiftçilerde bizdeki gibi amele işi yapmayıp sermaye yoğun tarım yapıyorlar. mesela:
    şunu kuzeyde bolca görebilirsiniz
    şuda türkiyede devletin halkına verdiği değer
    tamam abartmıyim: şu

    gel gelelim sosyal devlet yapısının yok edilip serbest piyasanın fişeklendiği yeni türkiyeye:

    biz istanbulda yaşıyoruz. bi yandan da kuzey egede ailemin zeytin tarlası var. zeytin yağı işi de yapıyoruz. her sene bu zamanlar(şuan mesela) gelir zeytini indirir, sıktırır yağını satar kışlık zeytinimizi yağımızı alır döneriz. şimdi burada köylülerin durumunu paylaşayım.

    uzun ve büyük bir dal parçası alınır. ağacın üst kısımlarına vurulur. dökülen zeytinler toplanarak çuvallanır. merak eden varsa bir sürü elimde video var, youtube'de bulamadım. bu olay antik yunandan beri aynen bu şekilde toplanır. abartmıyorum, teknolojik olarak antik yunandan farkımız taş değirmen değil fabrikada zeytini sıktırıyor oluşumuz. onun dışında herşey aynı.

    daha az kesimin kullandığı bir yöntem ise şudur
    servis bakımı olan nispeten eli yüzü düzgün şu makinanın ortalama fiyatı 4.000 tl. tek bir kişi bu makina ile 800 ton zeytin toplayabilir. sopa ile 200 300 ton toplayabilir. ne yazık ki köylü 4.000 tl'lik şu makinayı alabilecek durumda dahi değil. neden? çünkü sömürü düzeni, devlet sahip çıkmıyor... ancak bizim gibi istanbullu tarla sahipleri veya şirketler alabiliyor.

    muhtemelen norveçte zeytincilik olsaydı şu makina kullanılırdı

    yazın, karadeniz turundan sonra karsa da gideyim dedim. karsın köylerinide gezdim ve karstaki tarımcılık: abartmıyorum . taş devri. net.

    kimse kusura bakmasın. türkiye ortaçağda abi. bu iş, araba almaya, dünyanın en büyük havayolu ağlarından birini kurmaya veya fabrikalarda fordist üretim hattı kurmaya felan bakmıyor. türkiyeden istanbulu çıkartın, geriye ortaçağ derebeyliği kalır. tamam yine abarttım. çünkü sinirliyim.
    ama beyin olarak bronz çağındayız. taş devri diyip hakkımızı yemiyim, abartmış olurum. norveçin tam tersi olarak bizde devlet halkına sahip çıkmadığı gibi üstüne birde halkını sömürüyor. sömürmese, sadece sahip çıkmasa böyle olmayız. bildiğiniz iliklerine kadar sömürülüyorlar. elin devletine gittiğinizde bunu daha iyi anlıyorsunuz. vergi oranlarınıda inceledim, norveçte %25. bizde %20. hatta işletme sahipleriylede konuştum. burada tüketiciden pek vergi alınmaz diyorlar. ama şirketlerden çok fazla vergi alınıyormuş. bizde tam tersi. tüketici yani halktan ağır vergiler alınır, şirketlerde vergi kaçırır. yani tam bir serbest piyasa mantığı.

    peki türkiyede yüksek teknoloji yok mu? var tabiki. ama buda büyük ve yabancı şirketlerin tekelinde. neden? çünkü sosyal devlet denilen şey yok. şirketler dev gibi araziler alıp sermaye yoğun üretimler yapıp sonra ülkelerine götürüp paketleyip şeklini değiştirip türkiye'ye tekrar satıyorlar. yani senin toprağında yetişen zeytini alıp götürüp bi sandvichin içine koyup gelip sana o zeytini 5 misline satıyor. sende mal gibi alıyorsun. yarattığın küçük bir değer elin devletine gidiyor. sonra vay efendim biz özgür ülkeyiz. geçin bunları, şuan katarlıların sömürgesi olduğumuzu tüm dünya biliyor. neyse, aynı şekilde büyük türk menşeili şirketlerde var. bu şirketlerde elin devletinin halklarını değil kendi halkını s*kmeye çalışıyor. vizyon bu kadar neticede, kafa bronz çağı. burada devletin buna izin vermemesi ve aracı kurum görevi görmesi gerekirken, utanmadan birde sıraya geçip bekliyor.

    bakınız burayı iyi okuyunuz. aranızda kapitali okuyanlar vardır. yeni nesil kapital kitabı da çıktı onuda okuyun lütfen. serbest piyasanın yürümediği tarihte görüldü, yaşandı arkadaşlar. serbest piyasa ekonomisi ile toplumlar ilerleyemiyor. ekonomik değer yaratsa bile bu krize gebe oluyor. gelir dağılımı eşit olmuyor. bunu 150 yıl önce yazılan kitaplarda da görebilirsiniz, tarih kitaplarında da görebilirsiniz.
    dünya da soğuk savaş sonrası abd güdümlü serbest piyasaya geçiş trendi oluştu. bu trende kapılan tüm ülkeler şuan krize gebeler. hepsi bunun farkında, bunu ben değil ekonomistler söylüyor. krize karşı önlem amaçlı yeni nesil teoriler geliştiriliyor fakat şunu göremiyor insanlık: serbest piyasa ile bu iş yürümüyor. norveç gibi sosyal devlet anlayışı gelişmiş ve piyasayı devletin kontrol ettiği ülkeler deki refahı gidin görün, yukarıda da yazdım zaten. bu refahı; düzgün çalışan devlet ve devletin sosyal politikaları belirliyor. devlete sormadan 1 ağaç bile kesemezsiniz bu gibi yerlerde. bu ülkeler ve bu ütopik toplum düzeninin altında sosyal devlet anlayışı yatıyor anlayacağınız.. aslında türkiye de kısmen bu sistem kurulmaya çalışıldı. hatta çok başarılı bir dönem olan ilk kuruluş yıllarımız da bu sosyal devlet anlayışına sahiptik. böyle bir coğrafya da bu sistemi gelip kurmaya çalışan elbette ki sıradan bir insan olamaz. ve o kişinin bugün ölüm yıl dönümü. bu modern, demokrat ve güzel sistemi bizlere bahşeden kişiyi saygı ile anıyoruz efenim.

    her ne kadar kurduğun ülke gözünü para bürümüş aç yöneticiler tarafından serbest piyasaya çevrilip sömürge ülkesine dönüştürülse de, seni ve yaptıklarını saygı ile anmaya devam edeceğiz.
  • yüksek lisansımı yapmak istediğim, hasretiyle yanıp tutuştuğum ülke. olur da bir gün gücüm yeter, öğrencisi olursam bu giriyi editleyeceğim.
  • balıkçılarının cilt bakımında hassas olduğu ülke bunun dışında bildiğim birşey yok.
hesabın var mı? giriş yap