• julius fucik'in gestopa'daki tutsaklık dönemi süresince yazdığı kitap.

    kitap fuçik'in yakalanışı ve idama götürülmesinden hemen önceki hapisane dönemini kapsar.

    çok yalın biçimde olan kitap inanılmaz etkilidir.

    kitabın yazımı sağlayan çek bir gardiyandır. sayfaları parça parça dışarı kaçırır, ölüm ihtimaline karşı.

    fuçik, bir komünistin dünyayı nasıl algılaması gerektiğini de enfes bir biçimde gösterir.

    örneğin kendisine yardım eden gardiyanı, en başta haklı olarak süphelense de, daha sonra hangi koşullarda orada gardiyan olduğunu zayıflık iddiası vb. taşımadan yapar.

    hapisane karakterlerini anlattığı bölüm enfes kişilik analizleri ile doludur.

    özellikle, insanı ağlatan, hüzünlendiren 3 bölümü vardır. paylaşmamak olmaz.

    1- cezaevindeki 1 mayıs kutlamaları: 1 mayıs kutlaması yan hücrenin beethoven'nın iki mezürü ile başlıyor. kavhe, süt, kah ve suyla başlıyor geçit resmi. skorepa yoldaş, iki yerine üç dilim ekmek veriyor. sabah jimlastiği yapan kadın yoldaşlar beni görüp sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar.

    derken sıra bize geliyor...bugün 1 mayıs çocuklar, bugün yeni bir hareketle başlayalım. gardiyan ister baksın, ister bakmasın.ilki balyoz sallama hareketi--bir iki, bir iki. ikinci olarak ekinlerin biçilmesi. orak çekiç. anlamaya başlıyorlar. saflarda bir gülümseme yayılıyor. (sf. 46-47)

    2- pesek baba ile birlikte yattığı 267.hücreyi anlatır. biraz uzun ama sonuna kadar okumanızı tasifiye ederim:

    "267. hücre türkü söylüyor. ömrüm boyunca türkü söyledim ben ve ömrümün en sonunda, insanın en yoğun yaşadığı bir sırada türkü söylemekten vazgeçmek için bir neden göremiyorum.

    peki ya pesek baba? o olağan üstü bir olay, türküyü söylemeye öylesine tutkun ki. ne sesi var, ne kulağı ne de ezberleme yeteneği, ama güzelim ve yürekten bir sevgiyle seviyor türküyü. türkü söylemek onu öylesine keyiflendiriyor ki, sesi bir perdeden başka bir perdeye kaydı mı, ya da insan tam bir la sesi beklerken inatla do sesi çıkardı mı, artık işitmez oluyorum.

    neşeli bir gün geçirdik mi, ya da üzerimize özlem çöktü mü, türkü söylüyoruz. belki bir daha hiç göremeyecğimiz, aramızdan ayrılan bir yoldaşa, yol arkadaşlığı etmek için türkü söylüyoruz. doğru cephesinden gelen iyi bir haberleri kutlamak için türkü söylüyoruz.

    insanların yüzyıllardır türkü söylediği ve insanlar var olduğu sürece söylecekleri gibi, biz de neşelenmek yada rahatlamak için türkü söylüyoruz....

    hücremiz kuzeye bakıyor. arasıra, olağanüstü güzel bir yaz gününe rastlarsak, günbatımını görebiliyoruz. bir bilsen , baba *, güneşin bir kez doğuşunu görmeyi ne çok isterdim." (sf. 43)

    3- ve tüm kitabın bittiğ an. fuçik birden bire idama götürülmediği için kitap birden kesilmiyor. fuçik kendi sonunun geldiğini bilebildiği için kitabının sonunu yazabilme şansını yakalıyor. kitapta şu cümlelerle bitiyor:

    "benim oyunumda sona yaklaşıyor. o sonu yazamayacağım, çünkü nasıl olacağını bilmiyorum henüz. bu, artık oyun değil yaşamın ta kendisi.

    gerçek yaşamda seyirci yoktur; herkes katılır yaşama.

    son sahnenin perdesi açıld.

    dostlarım, hepinizi sevdim. nöbeti devrediyorum. "(sf. 128)

    oda yayınları, eylül, 1979, 6.basım.
  • darağacından notlar'da söyle seslenir bize;
    "..vücut dimdik, eller dizler üzerinde kenetli, gözler, eski petçek bankası olan binanın bir odasının sararmakta olan duvarına mıhlanmış, hazır ol durumda oturmak, elbet, düşünmeye elverişli bir durum olmasa gerek. ama insanın düşüncelerini hazır olda durmaya kim zorlayabilir?
    yaşamımın filmini yüz kez, binlerce ayrıntılarıyla gördüm. şimdi onu yazmaya çalışacağım. celladın ipi, ben bitiremeden boğazımı sıkarsa, geride filmin mutlu son’unu yazacak milyonlarca insan var."
  • 2008 ya da 2009'du. bir yayında bu kitaptan bahsedilen bir yazı yayınlanmıştı. sonra arkadaşım baya döküntü bir nüshasını bulmuştu kitabın. iyi hatırlıyorum; sarı kapakları vardı ve üzerinde julius fucik 'in fotoğrafı vardı. çok etkilenmiştim.

    yıllar sonra tekrar okudum ve "az etkilenmişim" diyorum.
  • "sevinç için yaşadım, sevinç uğruna ölüyorum ve mezarımın üzerine kederin meleğini oturtmak haksızlık olur." (s. 35)

    "gerçek yaşamda seyirci yoktur, herkes katılır yaşama.
    son sahnenin perdesi açıldı.
    dostlarım, hepinizi sevdim. nöbeti teslim ediyorum!" (s. 132)
  • yazarı fuçik tarafından gestapo'daki hücresinde bulduğu küçük kağıtlara yaşadıklarını aktaran ve ölümünden sonra yayınlanan kitaptır.
  • yar yayınlarından darağacında röportaj ismiyle çıkmış. çeviriyi maalesef beğenemedim. yazım yanlışlarının göz tırmalamasını geçecerek ısrarla sonuna kadar okudum ama dönemin atmosferi, yazarın sebat ve adanmışlığı, umudu ve diğer bahsedilen şeyleri tam olarak aktaramadı çeviri. en azından bana. üzerinden zaman geçince başka bir çeviriden okuyacağım. eğer kitabı okumaya niyetlendiyseniz, her ne kadar yar yayınlarının sol literatür çevirileri gayet önemli olmasa da başka bir yayınevinden okumanızı tavsiye ederim.

    not: elimdeki 1995 ikinci baskı.
hesabın var mı? giriş yap