• doğru düzgün bilgi sahibi olmadan bok atılan enerji santralidir.

    bazıları biz türkler bir şeyler yaparsak illaki yüzümüze gözümüze bulaştırırız diyorlar. ilkokulda öğretilen 2 bombalık işimiz var öğretisinin üzerine insanların bunu düşünmesini normal kabul ediyorum gerçi biz buna öğrenilmiş çaresizlik diyoruz. bunlara diyecek tek sözümüz bu santrali türk firmaları değil bu işin erbabı olan rus firmaları yapacak. yani bizim olmayan teknolojimizle değil bu konuda rusların uçmuş teknolojisi ile yapılacak. ayrıca denetimleri uluslararası atom enerjisi kurumunca yapılacağı için bu konuda rahat olabilirsiniz. kaza durumunda sonuçları tüm dünyayı etkileyeceğinden bu konuda sizin gözünüzden biz beceriksiz türkleri kendi başımıza başımıza kimse bırakmaz. ayrıca inşaatı yapan elemanlar üretimini de yapacaklar ki mühendislerini bile şimdiden rusya'ya göndermeye başladılar.

    atıklarına gelince aklınıza bulunduğunuz şehrin çöplüğü gelmesin bu santraller günlük tonlarca çöp çıkaran santraller değildir. ayrıca az miktardaki atıkları da değerlidir. değişik amaçlar için başka alanlarda kullanılırlar mesela nükleer tıp.

    alternatif enerji kaynakları meselesine gelince adları üzerinde alternatif enerji kaynakları onlar ana enerji kaynakları değiller. rüzgar güllerinin ve güneş panellerinin de ayrıca pek doğa dostu oldukları söylenemez. birde verim meselesi var ki orası evlere şenlik.

    tarihte ki kazalara çernobil kazasında ki mühendislerin olağanüstü dallamalığı bir daha gerçekleşmez. isteyen kazanın ayrıntılarını araştırabilir. o olay ancak bir kere olur. gerekli dersleri alındı o kazadan. fukuşima nükleer santrali 9.0 şiddetindeki bir depremi yani neredeyse kıyameti görmüş ve bu durumdan kurtulmuştur, ancak oluşan tsunami sonucu kaza meydana geldi. bu kazada zaten depremden dolayı değil tsunamiden dolayı gerçekleşti. bir diğer nokta yeni santrallerin güvenlik önlemleri bu olayları göz önünde bulundurularak yapılacak olmasıdır.

    bir diğer mesele almanya'nın nükleer santralleri kapatıyor olması. zaten gören sadece almanya'yı görüyor ama santral inşa eden ya da yapmayı düşünen abd, fransa, finlandiya, rusya, japonya, isveç, isviçre, kanada, israil gibi ülkeleri görmüyor. aralarından sadece israil orta doğu ülkesi ve onunda geri kalmış olduğu söylenemez tıpkı diğerleri gibi.

    bir diğer konuda devlet hes yapmasın doğaya zararlı, nükleer santral yapmasın patlayabilir, termik santral yapmasın havayı sikiyor, enerji ithal edilmesin. alternatif enerji kaynakları da süreklilik sağlamıyor ve üretimleri az. şimdi bu devlet ne yapsın aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık.

    ya da neyse eksileyin gitsin.
  • nükleer deyince böyle atomlar matomlar vızır vızır, çok komplike bir iş yapılıyor herhalde derdim eskiden. eskiden derdim çünkü o santrallerde nükleer enerjiyi su ısıtmak için kullanıyorlarmış. bildiğin çaydanlık yani.
  • her isin oldugu gibi, bu isin de ilmi var, bilimi var, oyle subjektif bir konu degil. insanlar oturup bunlarin risk analizlerini yapiyorlar ve bu islerin standardizasyonuyla ugrasiyorlar. cok sukur internet var, biz de bu calismalarin sonuclarin ogreniyoruz on dakikalik bir okumayla. aksi halde, tartisma cogu zaman oldugu gibi "cevreci duyarliliginin" subjektif eyyamciligina endeksleniyor ve inanilmaz tutarsizliklar sergilenebiliyor.

    ornegin komur santralleri, birakin greenhouse gazlarini, salt radyoaktif atik bakimindan dahi nukleer santrallerden daha tehlikeliler, bu bir. ikincisi, nukleer meltdown tarzi kazalarin su anki reaktorlerdeki risk degerlendirmeleri, santral basina her sene milyonda bir ile yuz milyonda bir arasindaki oranlarla olculuyor(mus). ucuncusu:

    "in their comparison, deaths per twy of electricity produced are 885 for hydropower, 342 for coal, 85 for natural gas, and 8 for nuclear. air pollution from fossil fuels is argued to cause tens of thousands of additional deaths each year in the us alone. however, wind power was not included in this study, and is reputed to have caused no deaths at all." http://en.wikipedia.org/…ar_and_radiation_accidents

    bu tip veriler isiginda samimi ve mantikli bir cevrecinin -ki bu gruba sanirim her akliselim insan dahildir, olmalidir- nukleer santralden once katbekat siddetle karsi cikacagi sittin tane enerji uretme yolu var ki, daha isin fayda-maliyet analizi kismindan bahsetmedik bile, o zaman bilimsel veri eksikliginden ileri gelen cifte standartlar iyice meydana cikiyor.
  • yaklasik yuzyil once, 1896'da, fransiz bilimci becquerel'in radyoaktiviteyi kesfi insanlik tarihinde yeni cag acti. iki yil sonra 1898'de, yine fransiz bilimciler bayan ve bay curie radyoaktif element radyumu yalitmayi basardilar. 1938'de alman bilimciler hahn ve strassman, nukleer fizyonu kesfetti. 1942'de ise italyan asilli enrico fermi ve arkadaslari, abd'de chicago universitesi'nde ilk nukleer reaktoru calisir hale getirdi. bu insanligin atom enerjisinden kontrollu bir sekilde yaralanabilecegini gosteren ilk deneysel nukleer reaktordu. artik doganin temel guclerinin insanligin kontrolunde oldugu iddiasi uc yil sonra 1945'de ilk atom bombasinin abd'de imal edilmesi ve japonya'da denenmesi ile kanitlandi.

    1953 sonlarinda, baskan eisonhower, "baris icin atom" adi verilen programi resmen baslatti. o gunden bu yana atlantigin her iki yakasinda sivil amacli nukleer guc, super devletlerin askeri nukleer silah programina politik ve ekonomik olarak bagli kalarak, soguk savasin olmazsa olmaz bir dayanagini olusturmustur. askeri ve sivil nukleer sanayi, arastirma, gelistirme, personel ve finansmani paylasarak bugune dek yan yana calistilar.

    gunumuzde sivil guc tesisleri dunya uzerine dagilmis durumdadir, dunya uzerinde calismakta olan "430" nukleer tesis bulunurken, 40 kadari da yapim halindedir. uluslararasi atom enerjisi kurumu'nun (iaea) 1992 kayitlarina gore, fransa'da elektrigin %70'ini ureten (68 adet), abd'de %22'sini ureten (108 adet), japonya'da %24'unu ureten (44 adet), ingiltere'de %21'ini ureten (36 adet) ve tayvan'da %38'ini ureten (6 adet) reaktor bulunmaktadir. yikilan sovyetler birligi de (44 adet) reaktore sahipti ve bagimsiz devletler toplulugu'nun elektrik ihtiyacinin %13'unu karsilamak uzere (25 adet) yeni reaktor daha insa edilmektedir. cin'de su anda (15 adet) reaktor calismakta, fakat elektrik uretiminin %0,3'unu karsilamaktadir. guney kore'de elektrigin %40'ini karsilayan (12 adet) reaktor bulunmaktadir. yukaridaki elektrik ureten nukleer santrallere ek olarak nukleer yakit zenginlestiren - ureten, (yaklasik 100 adet) askeri ve sivil amacli nukleer tesis, amerika, rusya, avrupa ve uzakdogu ulkelerinde faaliyet gostermektedir.

    diger yandan endustrilesmis bati ulkelerinde son 10 yildaki durum soyledir:
    12 adet nukleer santrali bulunan almanya'da yeni nukleer tesislerin kurulmasi yasaklanmistir ve tum mevcut tesisler 2010 yilina dek devre disi birakilacaktir. ayni durum 2005 yili itibari ile isvec icin de gecerlidir. ayrica avusturya, ispanya, danimarka ve italya artik nukleer reaktor insa etmeme karari almistir. sozkonusu ulkelerin bu kararlari almalarinda, gelecek nesillerin yasamlarini surdurebilmelerine yonelik endiseler onemli rol oynamistir. nukleer programlarini devam ettiren fransa ve japonya gibi ulkelerde ise bir dizi ciddi teknik ve mali sorunun yani sira gun gectikce buyuyen nukleer karsiti kamuoyu hareketleriyle yuzlesilmektedir. abd'de ise 1978 yilindan beri yeni reaktor siparisi verilmemistir. 1978'de verilen 2 reaktor siparisi de zaman icinde tamamen iptal edilmistir.

    1986'daki cernobil nukleer kazasindan sonra yapilan arastirmalarda nukleer tesislere karsi halkin tepkisi finlandiya'da %33'ten %64'e, almanya'da %44'ten %82'ye, ingiltere'de %65'ten %83'e ve (nukleer enerjiye en buyuk sempati duyulan ulkelerden biri olan) fransa'da ise %59'a cikmistir.

    zihinlerdeki bu degisimin uzerinde biraz durmak gerek: zira buradaki belki en onemli nokta, cernobil kazasinin –yasanan diger olumsuzluklar ve gun isigina cikartilmamis kazalarin aksine- kamudan saklanmasin mumkun olmamasidir. 1992'de rio de janerio'daki dunya zirvesi’nde ukrayna cevre bakani dr. yuri scherbak, ulkesinde cernobil kazasi sonrasi yaklasik 6000 kisinin oldugunu ve olu sayinin 40.000 varacagini ayrica 100.000'lerce insanin da kansere yakalanacagini soylemistir. bugun, cernobil nedeniyle civardaki cok genis bir alanda (sscb, balkanlar, turkiye, dogu ve orta avrupa, yakin asya, ortadogu’nun bir bolumu) korkunc bir artis kaydedilen kemik ve kan kanseri vakalarini, dunya tum aciligiyla bilmektedir.

    nukleer enerjinin isiltisini yitirmesinde, cernobil’in yani sira, (ozellikle abd'deki nukleer sektor krizinde de gozlenebildigi gibi) gun isigina cikan cikan ekonomik yanilgilar onemli rol oynamistir. gercek su ki; neredeyse sonsuz ve bedava bir enerji kaynagi olarak tanitilan nukleer yolla elektrik uretiminin, geriye donuk analizi yapildiginda (milyarlarca dolarlik devlet subvansiyonlarina ragmen) klasik enerji kaynaklarindan elde edilen elektrikten birkac kat pahali oldugu anlasilmistir. bu durum, ozellikle gunumuzde artan guvenlik harcamalari dolayisiyla butun santraller icin gecerlidir.

    bugun nukleer enerji yoluyla elde edilen elektrik, dunya capinda uretilen elektrik enerjisi toplaminin yaklasik %15'ini olusturuyor. 70’li yillarda hazirlanan bilimsel (?) raporlarda ise 2000'ler icin bu rakamin iki kati tahmin ediliyordu. nitekim, turkiye atom enerjisi kurumu eski baskanlarindan nejat aybers, 70'lerin sonunda baslayacagini tahmin ettigi elektrik enerjisi sikintisini asmak uzere turkiye'ye tek alternatif olarak nukleer enerjiyi gosteriyordu. (ayrica, henuz bir kac yil once karsimiza cikmis benzer lakirdilar icin (bkz: mobil santral)) yine, 2000’li yillarin baslarinda da istatistiksel verilerin saptilarak ifsa edilmesi ve nokta atisi elektrik kesintileri gibi ufak tefek hileli cabalarla halkin yuregine karanlikta kalma korkusu salinmasi ve her firsatta "iste yakinda elektriginiz boyle aniden kesiliverecek, nukleer enerji olmazsa olmaz" lakirdilari karsimiza cikmaya devam ediyordu.

    konu uzerine, prof. dr. tolga yarman ise soyle konusuyor:

    ceyrek yuzyil onceki nukleer sav zamanla curumustur. bu sav o siralar dunya enerji analiz cevrelerinde sikca basvurulan bir yaklasim sablonunu baz almaktaydi. buna gore:

    once gelecege donuk bir -enerji talep tahmini- yapilirdi. bundan sonra -soz konusu olacak enerji gereksinmesinin, eldeki mevcut, sonlu (yani belli bir sure sonra tukenecek) petrol, komur, dogal gaz gibi klasik enerji kaynaklariyla ne olcude karsilanabileceginin bir degerlendirmesi- yapilirdi.

    daha sonra -yenilenebilir- ya da daha pratikce -sonsuz- gunes, ruzgar, fuzyon gibi -klasik olmayan kaynaklarin, gelecekteki enerji ihtiyacinin ne kadarini karsilayabileceginin bir kestirimi- cikartilmaya calisilirdi.
    bilancoya bakilinca, mevcut ve giderek buyuyen bir acik gorunurdu. bu acigi karsilamak icin ise yalnizca ve yalnizca (teknolojisi hazir olan ve o gun icin -guvenirliginden- kusku duyulmayan) -nukleer enerji- secenegi gorunurdu.

    oysa, zaman icinde ortaya cikan gelismeler bu formullerin kabul edilebilirligine golge dusurdu...

    bir defa -talep tahminleri- dunyada da ulkemizde de yaklasik -bir'e iki- yanilgili cikti.

    oncelikle petrol soklarindan sonra ortaya cikan -enerji tasarrufu ve verimliligi- girdi devreye; yenilenebilir kaynaklar umutlari karsilamaktan uzak olsalar bile azimsanmayacak katkilar yaptilar.
    bu arada biri 1979'da pennsylvania'da, digeri 1986'da cernobil'de iki buyuk kaza oldu, guvenilirlik oldukca sarsildi. bu vesile ile nukleer reaktorler icin on gorulen guvenlik harcamalari katlanarak arttigindan, maliyet egrisi degisti.

    bir de ozellikle ulkemizin enerji konjonkturu degisti ve nukleer enerjiyi tek alternatif olarak goren akademik sav anlamsizlasti. dogalgaz kavramiyla tanistik. rusya'dan gelen dogalgaz disinda, azerbeycan ve kazakistan petrolu ile turkmenistan dogal gazi kapida. irak petrolu icin yapilan hat yillar once devreye girdi, akdeniz'e baglandi.(katar dogalgazinin da avrupa'ya ulkemiz uzerinden gecmesi gundemde.)

    kisaca toparladigimizda su ortaya cikmaktadir;bazi cevrelerin gecersizlesmis kelepir formuller ile savunduklari ve siyasi iktidarlarin zaman zaman elektrik kesintileriyle yarattiklari korkular gercek degildir, yapaydir ve uzun bir zamandir da nukleer enerji zorunluluk olmaktan cikmistir.

    en basindan itibaren nukleer enerjinin tarihcesi takip edildiginde sunu acikca gormek mumkun ki; gelismis devletler nukleer silahlari da kullanabilmek amaciyla ihtiyac duyduklari hammaddeleri, sivil nukleer tesislerde islemisler, maliyetini halka fatura etmislerdir. bugun gelinen nokta itibariyle ise soguk savasin beklenmedik sekilde sona ermesiyle, nukleer silah ihtiyaci durmus ve riski yuksek oldugundan yeni reaktor siparisleri de ortadan kalktigindan, sektorun batmamasi icin 3. dunya ulkelerine ihrac devri baslatilmistir.

    ikinci dunya savasi'nin bitimiyle baslayan surecin amacinin nukleer silahlanma oldugunun anlasilabilmesi icin basta dunyanin deklare edilmis nukleer silahlara sahip olma hakki olan bes ulkesi olmak uzere -abd, rusya, ingiltere, fransa ve cin- dunya devletlerinin nukleer potansiyellerine bakmakta yarar var:

    deklarasyon sahibi bu bes ulke nukleer silah programlari icin yaklasik 250 ton yuksek saflikta silah sinifi plutonyum 239 uretmislerdir. bu miktarin 120 tonu eski sovyetler birligi'nde, 110 tonu ise abd'dedir. 1990 yili itibari ile fransa, belcika, rusya, hindistan, abd'ye ingiltere'deki sivil isleme, zenginlestirme tesisleri, japonya, hollanda, almanya gibi ulkeler icin enerji uretimi maskesi adi altinda 118 ton yuksek saflikta plutonyum 239 uretmislerdir.

    su anda yurutulen projelere dayanarak 2000 yilina kadar ornegin japonya, 54.97 ton ayristirilmis plutonyuma, guney kore reaktorlerindeki kullanilmis yakitlardan 31.4 ton plutonyum 239'a, kuzey kore eger nyongbyon yeniden isleme & zenginlestirme tesislerini acabilirse 3 ton plutonyum 239'a, tayvan ise kullanilmis yakit cubuklarindan 18.6 ton plutonyuma sahip olacaktir. ozetle, butun dunyada calisan reaktorlerden cikan yakit cubuklarindan yaklasik 500 ton daha ayristirilmaya hazir plutonyum-239 bulunmaktadir.

    yukarda resmi ve gayri resmi olarak gosterilen yaklasik 250-500 ton civarindaki ayristirilmis hali hazir yuksek saflikta plutonyum 239 uretmek icin gerekli fiziksel ve kimysal islemler sonunda ortaya cikan ve yuksek seviyeli sr-90 cs-137 gibi kanserojen radyoaktif elementler iceren atiklarin dagilimi ise soyledir: rusya'da (bilinen) 30.000 metrekup asidik sivi atik, 162 ton kati atik. abd'de yaklasik 8.500 metrekup asidik sivi, 390 ton kati atik. ingiltere'de 1.430 metrekup asidik sivi atik. fransa'da 1.400 metrekup asidik sivi atik. ayrica japonya, cin, almanya, belcika, hindistan ve israil'de henuz uluslararasi kuruluslar tarafindan rapor edilmemis buyuk miktarda radyoaktif atik oldugu tahmin edilmektedir.

    nukleer santrallerde normal olarak 3-5 yillik bir isletim suesinin ardindan, kullanilmis yakit cubuklarinin reaktorden cikarilarak santral civarindaki havuzlarda veya gollerde sogutulmasi gerekmektedir. bu tonlarca kullanilmis yakit cubugu, reaktorlerin calisma suresi boyunca devam eden nukleer reaksiyonlar sonucunda ortaya cikan ve bozunma omurleri yuz binlerce yil olan binlerce yeni radyoaktif izotopu icerir. yani bu atiklar, reaktorden cikarildiklari zaman yaklasik bir milyon defa daha fazla radyoaktiftirler ve hala yeni uretilen izotoplarin radyoaktif bozunmalarindan dolayi isi uretmektedirler. bu atiklar icindeki en onemli yeni izotop ise yakit cubuklarindaki uranyum-238'den notron bombardimani sonucunda elde edilen plutonyum239'dur. plutonyum-239'un diger atiklardan ayristirilmasi icin tonlarca yakit cubugu yeterli derecede sogutulduktan sonra yeniden isleme tesislerine gonderilerek nitrik asitte cozdurulur. geriye kalan ve sivilastirildigi icin 200.000 kat fazla hacim kaplayan (milyonlarca metrekupluk) yuksek seviyeli sivilastirilmis radyoaktif atiklarin da, celik tanklarda cevreden binlerce yil yalitilmasi gerekmektedir.

    fakat bu celik tanklar 10-15 yil icerisinde yuksek duzeyli, asidik etki ve surekli radyoaktif isinim sonucunda catlar. abd'de hanford nukleer kompleksinde oldugu gibi cevreye sizarak, su ve besin zincirine katilir, bazen de 1957'de ve 1993'te rusya'da chelyabinsk ve tomsk-7 nukleer komplekslerinde oldugu gibi patlar. ayni nedenlerden dolayi, camlastirilan atiklarin da belli bir sure sonra mikroskobik catlaklara yol actigi ve camin yapisini bozarak cevrede sizintiya neden oldugu isvec'teki son uygulamalarda gorulmustur.

    kisaca netlestirirsek;

    gunumuzde nukleer atiklarin zararsiz bir bicimde dogadan yalitilmasini saglayan bir yontem veya teknoloji bulunamamistir!

    gunumuzde nukleer atiklarin zararsiz bir bicimde dogadan yalitilmasini saglayan bir yontem veya teknoloji bulunamamistir!!

    gunumuzde nukleer atiklarin zararsiz bir bicimde dogadan yalitilmasini saglayan bir yontem veya teknoloji bulunamamistir!!!

    nukleer enerji guvenlidir” diyenlerin gormezden gelmekte israr ettigi, 1957'den bu yana gerceklesmis bircok nukleer kaza bizlere kazalari onlemenin mumkun olmadigini ve radyasyon yayiliminin onune gecilemedigini defalarca ispatlamistir. dunyada, yogun yerlesim kusagi diye tanimlanan alaska'dan japonya'ya kadar uzanan kuzey yarimkurenin 20. ve 60. paralelleri arasinda yaklasik 600'den fazla askeri - sivil nukleer santral calismaktadir. binlerce atom bombasina denk radyoaktif madde iceren bu reaktorler bir insan hatasi, bir hatali gosterge veya vana, bir dogal afet veya terorist saldirisi sonucunda tetiklenmeye hazir nukleer bombalar olarak beklemektedirler.

    kaynaklar: prof.dr. hayrettin kilic, (elektrik muhendisligi dergisi), prof.dr. tolga yarman, ozgur tacer, (koyaanisqatsi, kfanzin).
  • cernobil faciasinin votkayi fazla kaciran teknisyenlerin gereken denetimi yapmamasindan kaynaklandigi dusunulurse, bizim gibi denetim mekanizmalarinin asla calismadigi bir ulkede kurulmadan once iki kere dusunulmesi gereken enerji santrali turu. ayrica, hangi cokuluslu sirkete peskes cekilecegi de ayri bir tartisma konusudur.
  • yaklaşık 3.5 cent/kw fiyata elekrtrik üretebilen teknoloji. karşılaştırma yapılabilmesi için diğer yöntemlerin yaklaşık maliyetlerini vereyim.

    hidroelektrik: 0.5 cent
    termik santral (kömür): 1.5 cent
    nükleer enerji: 3.5 cent
    doğalgaz santrali: 4.0 cent (bize maliyet - bursa çevrim santrali)
    güneş enerjisi veya rüzgar enerjisi: 8-12 cent civarı (iyimser bir tahmin)

    hidroelektrik için çok geniş alanlar kaplayan barajlar yapılması gerekiyor. yani da pek çok endemik türün yaşam alanlarının yok olması demek ve bu, tamamen geri dönüşsüz bir süreç. iklime vs etkilerini saymıyorum bile.

    termik santralin savunulacak bi tarafını göremiyorum. ama yine de bizim yaptığımız gibi değil de modern teknolojiyle, toz haline getirilmiş linyiti çok daha yüksek sıcaklıklarda yakılması ve baca gazlarının da adam gibi arıtılmasıyla doğalgaz kullanımına yakın bi kirlilik düzeyine ulaşabilmek mümkün. hem de yalnızca yerel kaynaklarla.

    doğalgaz nispeten temiz ama tabi yine de bir fosil yakıt. karbondiyoksit emisyonu sonucu hala küresel ısınmaya katkıda bulunuyor. ayrıca yanma reaksiyonunun sonucu olarak az mitarda azot oksit emisyonu var. ve tamamen dışa bağımlıyız. eğer çok iyi bişey olsaydı zaten, doğalgazı hemen hemen bedavaya mal eden rusya nükleer enerji yerine bunu kullanırdı.

    güneş ve rüzgar enerjisi gerek teknoloji olarak gerekse maliyetleri bakımından nükleer enerjiye alternatif oluşturamıyor. ama temiz enerji uğruna belki nükleer enerjiye göre %50 daha fazla maliyet bile kabul edilebilir. ama yine de güneş ve rüzgar enerjisinin maliyeti 5 cent civarına inmediği sürece kesinlikle mantıklı bir alternatif değiller.
    ha aradaki farkı biz öderiz diyorsanız neden olmasın.

    yine de en azından konutlar için güneş veya rüzgar enerjisi kullanılarak ve enerji tasarrufuna yönelik tasarımla %80 gibi bir oranla konutu, şehir elektriğinden bağımsız hale getirebilmek mümkün. bu alanda güzel uygulamalar var ve bence desteklenmeli. belki şehir dışı yerleşim yerlerinde yaygınlaştırılabilir. şehir içlerinde toplu konutlarda falan uygulanması zor görününyor. biraz pahalı ama yine de iyi bir başlangıç olabilir.

    ancak sanayi için, şehirler için falan güneş ve rüzgar enerjisi kullanmak, komik derecede uygulanamaz şeyler. burlarda çok -gerçekten çok- ve ucuz elektriğe ihtiyaç var. bunu güneş veya ruzgar enerjisiyle sağlamaya kalksak, mliyeti düşünmesek bile bu miktarda elektriği sağlamak için dağları ovaları güneş panelleriyle kaplasak veya bütün sahil şeritlerini on binlerce pervaneyle donatsak bundan başta siz çevreci demagoglar memnun olacak mısınz? hani bir iki pervane, temiz enerji sembolleri olarak iyi güzel de...

    sonuçta kaçınılmaz bir şekilde nükleer enerjiye mecburuz. ve füzyon enerjisi işlevsel olana kadar fisyon enerjisi en temiz seçenek. bu arada nükleer enerjiyle ilgili gerçek dışı argümanlar uçuşuyor bu sayfalarda, onları da düzeltmem gerekli:

    1_yeni reaktörler patlamıyor. bu artık bir gerçek.
    2_uranyumun birmesi gibi bişey söz konusu değil.doğal uranyumda %0.7 oranında bulunan u-235 kullanılıyor. geri kalan uranyum u-238. u-235 bittiğinde u-238'i plütonyuma dönüştürüp aynı u-235 gibi kullanabilmek mümükün. (bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/fast_breeder_reactor)
    o da biterse -ki bitmez- sıra toryuma gelir. candu tipi reaktörler, zenginleştirmeye gerek duymadan doğal uranyumu kullanabiliyor. hatta aynı türkiye gibi zengin toryum rezervlerine sahip olan hindistan yıllar önce kanada'dan aldığı reaktörleri kopyalayarak kendi nükleer teknolojisini geliştirdi. şimdyse bunu toryum kullanacak hele getirmeye çalışıyor. peki biz ne yapıyoruz?..
    3_nükleer atıklar, önce camlaştırılıyor, sonra su geçirmez kaplara konularak jeolojik olarak yer altı suyu hareketinin neredeyse hiç olmadığı bölgelere gömülüyor. diğer tüm güvenlik önlemleri devre dışı olsa bile, sadece o camsı atık suda yüzse dahi çevreye yayılacak radyoaktivite doğada zaten bulunan miktarın üzerine çıkmaz. bugün bir termik santralden çevreye yayılan radyoakivite nükleer enerjiden yayılandan daha fazla. (sadece kömür içinde buluna doğal uranyumdan dolayı) veya doğada zaten doğal uranyum çok miktarda var bugün eskişehir'in ` :bildiğimiz eskişehir`altında 9000 ton uranyum ve 300.000 ton civarı toryum olduğu tahmin ediliyor. ve eskişehir'de yer altı suyu hareketi de gayet fazla. zaten direk uranyum üstünde otuyoruz. tartıştığımız şeye bakın!

    ama bu arada da temiz enerjiye yatırım yapılmalı. sonra temiz enerji işlevsel olduğunda onun da teknolojisini ithal etmek zorunda kalacağız. mesela geçtiğimiz yıllarda deneysel füzyon reaktörü olan iter projesinin fransa'da yapılmasına karar verildi. 10 milyar dolarlık proje. katılımcılar: abd, rusya, avrupa birliği, japonya, hindistan, çin, portekiz. yani gelecek 50 yılda gelişme niyetinde olan tüm ülkeler. ve tabi ki biz yokuz. fena mı olurdu bi 500 milyon dolarla projeye katılsak, bizim de nükleer fizikçilerimiz orada çalışmalar yapsalar. geliştirilecek teknolojilere ortak olsak. savaş uçağı projelerine bilmem kaç milyar dolar yatırılacağına...

    (bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/iter)

    edit: doğalgaz çevrim santrali için verdiğim 4 cent/kw değeri, petrol 40$ civarı bir fiyattayken geçerliydi. petrol şu sıralar 90-100$ arasında seyrediyor.

    edit2: petrol fiyatlarının 140$'ın üzerine çıkmasıyla, doğalgazdan elde edilen elektriğin kw fiyatı 15-16 cent civarına çıkmış. (rte'ye göre)
  • nükleer enerji uranyum çekirdeğinin bölünmesi sonucunda ortaya çıkan enerjidir. ancak bu bir elektrik enerjisi değil, ısı enerjisidir. elde edilen ısıyı elektriğe dönüştürmek için, nükleer güç santrali (ngs) adını taşıyan birbirine bağlı çok sayıda sistemin bir araya gelmesinden oluşan bir tesisin kurulması gerekir.
    ngs’de elektrik enerjisi üretim süreci şöyle gelişir ; reaktör kalbine uranyum-235 izotopunca zenginleştirilmiş, uranyum dioksit (uo2) yakıt demetlerinden oluşan nükleer yakıt yerleştirilir. reaktörün çalıştırılması ile uranyum-235 çekirdekleri nötronlarla etkileşerek bölünür ve büyük bir enerji ile iki ya da üç adet yeni nötron ortaya çıkar. bu yeni nötronlar en yakındaki uranyum-235 çekirdekleri ile etkileşerek onları bölerler ve yine büyük bir eerji ile iki ya da üç nötron ortaya çıkar. bu olay zincirleme bir şekilde devam eder. zincirleme reaksiyonu kontrol altında tutmak için nötron yutucu maddelerden oluşan kontrol çubukları kullanılır. reaktör operatörü kontrol çubuklarını kalp içine aşağı-yukarı hareket ettirerek bu reaksiyonu güvenli sınırlarda tutar. tüm kontrol çubukları kalbe sokulduğunda reaksiyon tamamen durur. nükleer reaksiyon sonucu ortaya çıkan enerji güçlü pompalar yardımıyla kalbe pompalanan soğutucu tarafından emilir. kalpten çekilen yüksek ısı enerjisi ile su buhara dönüştürülerek türbine gönderilir. oluşan buhar türbin kanatlarına yönlendirilerek türbinin dönmesini sağlar. türbin şaftı ve elektrik jeneratörünün döner bobini birleşik olup, türbin şaftı dönmeye başlayıcınca jeneratör bobini de döner ve jeneratörün sargı tellerinde elektrik meydana gelir.
    ngs’nin ısı enerjisini elektrik enerjisine dönüştürmesi ısıl verim ile ölçülür. nükleer güç santrallerinin ısıl verim oranı yaklaşık %30-35 civarındadır. bu da demek oluyor ki, üretilen ısı enerjisinin sadece 1/3’ü elektrik enerjisine dönüşmektedir. peki geri kalan enerji neeye gidiyor ? bu ısı soğutma elemanları ile sistemden çekilmektedir. türbinden çıkan kullanılmış buharın suya dönüşmesini sağlayan yoğuşturucu başlıca soğutma görevini üstlenmiştir. yoğuşturucuda ngs’nin buhar devresi ile dışardaki su kaynağı arasındaki ısı transferini sağlayan ayrı bir su hattı bulunmaktadır ve dış soğutma devresi adını taşımaktadır. soğutma kuleleri dış soğutma devresinin bir elemanıdır. soğutma kulelerinde kullanılmak üzere su havuzları yapılmaktadır. bu havuzlardaki su yoğuşturucudan geçerek buhardaki ısıyı alıp soğutma kulelerinin üst kısmına pompalanır. su, soğutma kulesinin üst kısmından ince akıntılar halinde aşağıya doğru akarken, yukarıya doğru çıkan hava ile temas edip soğumaktadır. bu esnada bir kısmı da buharlaşmaktadır. dolayısı ile soğutma kulelerinin üzerinde görülen beyaz duman, bildiğimiz su buharından başka bir şey değildir. özellikle belirtmek gerekir ki; soğutucu havuzlardan alınan ve sonrasında soğutma kulelerinde buharlaşan su, radyoaktif suyla doğrudan temas etmediğinden radyoaktivite içermez.
    peki ngs ile nükleer bomba arasındaki fark nedir ? nükleer santralde zincirleme tepkime kontrol altında tutulmaktadır, bu yüzden ısı kademeli olarak üretilip sürekli olarak soğutucu ile uzaklaştırılmaktadır. gerektiğinde reaktör kapasitesi arttırılır, gerektiğin de ise bölünme tepkimesi durdurulabilir. bunun aksine, nükleer bombada kontrolsüz zincirleme tepkimesi çok hızlı ilerlemekte ve çok büyük enerji çok kısa zaman içinde açığa çıkar. bu patlamanın tam olarak kendisidir. nükleer reaktörde patlama prensip olarak mümkün değildir; çünkü patlamanın gerçekleşmesi için uranyum-235’in %80 üzerinde zenginleştirilmiş olması, nötronları yutacak maddenin olmaması ve uranyumun aşırı derecede sıkışması gerekmektedir. günümüz reaktörlerinde nükleer yakıt çok az zenginleştirilmektedir (%3 - %5) ve kalp içinde sürekli olarak kontrol altındadır. bunun yanı sıra reaktörde nükleer yakıtın bulunduğu ince etli borular patlama için gerekli basıncı sağlayacak güçte değildir.
    çernobil’de gerçekleşen patlama nükleer patlama değildir. reaktör içindeki patlama ani olarak artan buhar basıncından meydana gelmiştir. fukushima’da ise hidrojen ile oksijen karışımının yoğunlaşıp patlamasıyla meydana gelmiştir. bu iki patlamada atom bombası patlamasıyla kıyaslanamayacak kadar küçüktür ve nükleer patlama kapsamında değildir. problem sızan radyoaktivitedir.
    ngs’ elektrik üretim maliyeti (ilk yatırım hariç) kömür, gaz ve mazot yakıtı kullanan termik santrallere göre daha düşük olmakla beraber rüzgar, güneş ve gelgit enerjisi gibi alternatif enerji kaynaklarına göre çok düşüktür. elektriğin kw-h maliyetindeki yakıt payı, ngs’de daha düşüktür. (nükleer %18-25, kömür %45, gaz %65). bunun yanı sıra ngs’lerin inşaat maliyet ve süresi diğer tesislerden daha fazla olmasına rağmen maliyet kurtarma süresi de daha uzundur. bu sebeple yeni reaktörler uzun süreler güvenle çalışacak şekilde tasarlanır.(min 40 yıl) ancak kurulacakları bölge şartları normal bir santralin kurulumuna göre daha dikkatli yapılmalı, jeolojik aktivitelere uygun şekilde projelendirilmelidir.
    ancak ngs’nin çalışması sonucunda tıpkı tıbbi ve endüstriyel tesislerin çalışması esnasında olduğu gibi değişik aktivite, fiziksel ve kimyasal hallerde radyoaktif atıklar meydana gelir. bu atıklar kaynağı ne olursa olsun halkın kabulleneceği ve ekonomik yöntemlerle yönetilmelidir. ancak bu tüm dünyada hala tartışılan ve kesin çözümü sabitlenmemiş bir meseledir ki ngs’lerin en büyük problemi budur.
    sonuç olarak nükleer güç; kitabına ve standardına uygun şekilde işletilebildiğinde son derece güvenli ve verimli ama türkiye gibi ülkeler için maalesef büyük bir tehlikedir.
  • http://www.taek.gov.tr/…kiyede-neden-yapiliyor.html

    tüm cehalet ürünü tezler bir yana, bugüne dek hiç nükleer santral yapılmasaydı dünyada kurulu bulunan toplam 373.673 mw'lık (yazıyla üçyüzyetmişüçbin altıyüzyetmiş megawatt) nükleer enerji, bunun yerine hangi kaynaklardan hangi emisyonlar pahasına üretilecekti diye sorasım geliyor.
  • isviçreli bilimadamlarının yaptığı araştırmaya göre türk halkının farklı tepkiler verdiği enerji santralleridir.

    misal 100 kişiye sorulmuş,

    mutfak tüpü mü? yoksa nükleer enerji santrali mi diye?
    99 kişi ben evde tüp kullanıyorum ama elektrik ucuz olursa elektrik kullanırım demiş.

    sonra bilimadamları ( biliminsanı mı desek? ) yanlış anlaşıldığını düşünerek soruyu değiştirmiş.

    mutfak tüpü mü tehlikelidir? nükleer enerji santrali mi ?
    99 kişi mutfak tüpü demiş. evde alev alırsa allah korusun demiş. patlar matlar demiş. öyle olunca zaten biz pencereden aşağı atıyoruz sorun olmuyor demiş.
    nükleer enerji santralini görmedikten sonra sorun yok demişler.

    sonra bilimadamları bir soru daha sormuş. ( bu kafirlerin, bu evrimcilerin başka işi yok zinhar. )

    peki mutfak tüpü mü? yoksa baz istasyonu mu?
    99 kişi hemen paniklemiş. kanser yapıyor o. yakınımızda olmasın. zira cep telefonunu da yatarken uzak bir yere koyuyoruz radyasyon yayıyormuş.

    bilimadamları biraz saf olduklarından bir soru daha soralım demişler.

    nükleer erenji santrallerini küçül de cebime gir mantığı ile böyle bir soba boyutuna indirdik. evinizde mutfak tüpü mü yoksa bu minik nükleer enerji santralini mi kullanırsınız? diye sormuşlar.
    99 kişi rengi mobilyalarımıza uygunsa, üstüne dantel koyabileceksek neden olmasın demiş.

    efendim o sorulara 1 aklı evvel cevap vermemiş.
    soruyu soran bilim adamlarına "van minut van minut, ananı da al git" der dururmuş rivayete göre.
  • bazıları vardır ki 8.9 'luk bir doğa üstü felakete, tsunami bile yaratan şiddetteki bir depreme, bir ülkeyi ortadan ikiye bile ayrıabilecek şiddetteki depreme dahi dayanabiliyorlar.

    onlar ki, kıyamette bile yeryüzünde kalabilecek yegane yapılardır.
hesabın var mı? giriş yap