• sovyetler birligi artik ortadan kalktigina, soguk savas bittigine gore nukleer silahlardan artik korkmamiza veya bunlari onemsememize bir sebep kalmadi, degil mi?

    yanlis. sovyetler birligi, dunyamiza yaklasik 40.000 tane nukleer baslikli silah miras birakmistir. bu silahlarin hepsi halen daha butun insanligin kokunu kurutabilecek derecede buyuk bir guce sahiptirler. 40.000 tane silah, tek bir canlinin hayatta kalmamasina sebebiyet verebilecek kadar gucludur. yani istersek her an kendimizi yok edebiliriz.

    rusya ise her zaman amerika’ya tekrar sirtini donebilir. ikinci korfez savasi’nda oldugu gibi rusya, buyuk olcude amerika’dan destegini cekmistir. ancak tabii ki bu buyuk bir savasa sebebiyet verecek boyutta degildir. yoksa pire icin yorgan yakmak olur ki hicbir mantikli devlet bunu yapmak istemez. yine de her an amerika’ya sirtini donme ihtimali mevcuttur. cin halk cumhuriyeti ve kuzey kore’yi ise saymak bile istemiyorum. fakat diplomasi trafigini artik buyuk bir olcude degistirdikleri bir gercektir.

    nukleer silahlar kendi caplarinda essizdirler. yokedici gucu o kadar fazladir ki, insan sadece adini soylerken urperebilir. bir el cantasina sigip butun sehri yok edebilecegi gibi, aninda yok etme kabiliyetleri nedeniyle de yaklasik 30 dakika icerisinde, gerek rusya gerekse abd’nin ellerinde bulunan icbmler ile butun dunya yok edilebilir.

    bu noktada da bir nukleer kis (fallout, apocalypse, ne derseniz diyin) insanin aklina gelmektedir. boyle bir durumda yer yuzunden kalkacak olan tonlarca toz, gunes isiginin dunyaya gelmesini engelleyecek, dunyadaki butun hayati yok edebilecek bir olaya sebep olacaktir. volkanik patlamalar ve benzeri olaylar da beraberinde gelebilecek seyler olarak belirtilmektedir. radyasyonu ise saymiyorum artik.

    oyle ki bu silahlar, hicbir zaman kullanilmayacaklari bilindigi icin yapilmaktadirlar. bu silahlara karsi hicbir sekilde bir savunma mevcut degildir. fiziksel olarak bir savunma dusunulemez. bir icbm’e karsi buyuk bir ordu ile yapilabilecek ne vardir ki?

    nukleer silahlar, tamamiylen savunma maksadi ile kullanilir hale gelmislerdir. amerika’ya saldiracak olan herhangi bir kimseye karsi rahatlikla kullanilabilecegi bas bas bagirilsa da, bu muammadir, fakat amerika’ya karsi nukleer silah kullanimi karsisinda, amerika’nin da bunu yapmasi an meselesidir.

    burda ise onem kazanan sey, silahlarin caydirici gucudur. caydiricilik (deterrence), bir kimseyi, birseyi yapmaktan, daha buyuk bir ceza verme gibi bir tehtid unsuru kullanarak alikoymaktir. vaktinde sscb, amerika tarafindan avrupa’ya saldirmamasi icin caydirilmistir.

    bu caydiricilik politikasinda onemli olan, verilmesi olasi olan cezanin gercekten bir sebebinin ve buyuk bir sonucunu olmasi, “vallahi pire icin yorgan yakarim” mesajini karsi tarafa iletecek kadar da suca oranla daha buyuk bir ceza olmasi gerekmektedir.

    karsi taraf, bu silahlarin kullanilma olasiligi hakkinda iyi bilgilendirilmelidir. bir sekilde daha guclu olundugu degil, ne kadar ciddi olundugu onemlidir. klasik hollywood filmlerindeki “bizim saka yapmadigimizi anlamalilar” tarzindaki cumleler edilmelidir; nukleer silahlarin maksadi hakikaten de budur. bir ulkenin dusmaninin, sizin hakkinizda ne dusundugu daha onemlidir, yani psikolojik bir oyun halini almistir.

    ancak caydirma politikalarinin ne kadar basarili oldugu her zaman bir muammadir. halen daha kimse sovyetler’in aslinda bu silahlari kullanmakta istekli olup olmadigini bilmemektedir. yani, sscb’nin avrupa’yi isgal etmeyisinin sebebi gercekten bu caydiricilik politikalarinin eseri midir, yoksa baska birseyin urunu mudur, bu hicbir zaman tam olarak bilinmeyecektir.

    burada olay artik mutually assured destruction halini almaktadir. kisaca, “sen beni yok edersen, yemin ederim ben de seni surundururum” mantigi vardir.

    nukleer silahlar, herhangi bir saldiri aninda kullanilabilir durumda da olmalidir. bir devletin en son isteyecegi sey, karsi tarafin nukleer silahlari ile kendi nukleer gucunu yok edip savasi daha baslamadan bitirmesidir. caydiricilik icin mutlaka silahlarin bir sekilde “yokedilemez” olmalari sarttir. oyle ki bir silahin, diger silahi yok etmek icin kullanilmasi, en ufak catismada bile caydiricilik icin cok kotu bir adim olacaktir. kulaga her ne kadar igrenc gelse bile, bir hastanenin veya bir ilkokulun hedef alinmasi, nukleer silahlarin hedef alinmasindan cok daha bariscil bir cozum olarak gorulmektedir.

    maksimum seviyede insan kaybi saglamak da aslinda onemli degildir. eger daha ilk bastan bir kimse sizi silahsiz birakiyorsa, gercekten de kotu bir durumdasinizdir; bundan cikmak icin silahlarinizi iyi kamufle etmeniz sarttir.

    gerek abd’nin, gerekse sscb’nin vaktinde ellerinde olan silahlar (ve gunumuzde halen daha rusya’nin ve abd’nin ellerinde olan silahlar) soyle siralanabilir:

    - b52, b1 ve b2 bombardiman ucaklari: halen daha gecerli bir atom bombasi tehtidi iken, bunlarin yok edilmesi de daha kolaydir.
    - icbm: inter continental ballistic missile adi verilen bu fuzelerin herhangi bir sekilde yok edilmesi imkansiz gibi gozukmektedir.
    - slbm: submarine launched ballistic missile adi verilen bu olay ise, denizaltilardan roket firlatmak icin tasarlanmis olup, herhalde en basarili kamuflaji sagladigi gibi, en “yokedilemez” silah olarak da varligini surdurmektedir.

    icbmler, bir “karsi koyma” silahi olarak gorulmektedirler. cok isabetli olduklari gibi, cok da iyi korunmaktadirlar. bir kere firlatildiklarinda once atmosferi terkeder, daha sonra da balistik fizigini kullanarak hedefe dogru dusmeye baslar. yerden birkac metre yuksekte patlayip en buyuk hasari vermeyi hedefler. fakat yine de bir sekilde hassastirlar, zira her iki taraf da “silo” adi verilen bu firlatma rampalarinin nerede olduklarini iyi bilmektedirler. bir silahin ateslenmesi icin iki gorevli bulunmaktadir ve bu gorevliler, iki anahtari ayni anda cevirmek sureti ile silahi ateslerler (bu gercektir, filmlerde gordugunuz gercektir evet)

    slbmler ise cok daha farklidirlar. bir denizalti, yaklasik olarak 24 tane tasiyabilmektedirler. en “yokedilmez” olarak gorulmelerinin sebebi ise, denizaltilarin nerede oldugunu bilmenin cok zor olmasinda yatmaktadir. her an yer degistirebilirler. oncelikle denizaltilar, su yuzeyine yaklasip, tam olarak suyun ustune cikmadan bu roketleri atesleyebilir, daha sonra da tekrardan suyun derinliklerinde kaybolabilirler.

    slbmlerdeki en buyuk problem ise iletisim eksikligidir. ya amerika’nin iletisim agi tamamen cokerse, bu nukleer silahlari tasiyan denizaltilara kim emir verecektir? iste bunun icinse ilginc bir cozum yontemi bulunmustur; belli araliklarlan bu denizaltilara “saldirma!” emri verilmektedir. eger bu emir kesilirse, bu iletisim aginin coktugune isaret olarak kabul edilir ve silahlar ateslenir. bir denizaltinin yaklasik dort personelinin ortak insiyatifi ile bu silahlar ateslenebilmektedir.

    bombardiman ucaklari ise, soyledigim gibi gayet savunmasizdirlar ve kolaylikla dusurulebilirler, o yuzden ikinci dunya savasi’nda kullanilanlar haricinde artik kullanilmamaktadirlar, fakat halen daha birer opsiyondurlar.

    cruise missile adi verilen fuzeler ise cok isabetli olmaklan birlikte cok kucuk ve asiri hizlidirlar. ancak bir icbm kadar hizli olmadiklari gibi, vurulma ve dusurulme imkanlari mevcuttur.

    soguk savas yillarinda abd’nin toplam 10.000 tane nukleer silahi bulunmaktaydi. gunumuzde bu rakam 5000’e dusmustur. sscb’de ise yaklasik 14.000 silah mevcuttu. gunumuzde rusya’nin sadece 4000 tane silahi vardir. amerika’nin avantaji, nukleer denizaltilarinda ve hava kuvvetlerinde yatmaktayken, sscb’de ise daha guclu icbmler bulunmaktaydi. ancak rusya’nin silahlarinin “daha iyi” olmasinin sebebi, daha buyuk olmalarinda yatmaktadir. bunun amerika’nin bakis acisina olan iliskisini de hemen freudyen kuramlarlan aciklayabiliriz sanirim.

    soguk savas yillarinin sonlarina dogru gelistirilen ve gunumuzde halen daha kullanimda olan mervs adi verilen de buyuk bir problem mevcuttur. problemdir, cunku her iki tarafta da bu sistem vardir. olay, bir icbm’e birden fazla nukleer baslik takilmasi ile ilgilidir. yani, bir tarafin ilk adimi atip savasi baslatmasi durumunda, diger tarafi 30 dakika icerisinde yok etmesi cok daha olasi hale gelmistir. savasi cok, cok, cok daha olasi kilan bu yeni sistemden dunyayi yine denizaltilara yerlestirilmis nukleer silahlar kurtarmistir.

    artik buyuk olcude nukleer silahlar, genel anlamda tartismalara neden olan unsurlar olarak mevcutturlar. oncelikle, en azindan bir devletin kendini koruyacak derecede nukleer silahlarin olmasi iyi olarak kabul gormektedir bazi cevrelerde. bir savasin cok buyuk kayiplara neden olacagi da goz onunde bulundurulacak olursa, aslinda katliamin varligi cok iyi birseydir; zira boylece nukleer silahlarin mantiksizligi anlasilir ve hicbir zaman kullanilmaz. yine de bir silahi, diger silaha yoneltmektense sivil halka yoneltmek, cok gaddarca gelse de, daha mantikli bir cozum olacaktir.

    fakat bazi insanlar, nukleer silahlarin o kadar da ulke iliskilerini degistirmedigini savunmaktadirlar. nukleer silahlarin, tipki savas olgusunun kendisi gibi tamamiylen manyaklik oldugu konusunda hemfikirdirler. bu yuzden nukleer silahlara karsi belli savunma mekanizmalarinin olusturulmasini bile ongorurler. fakat bu problemler yaratacaktir; eger silahlara karsi korunan bir sistem yaratirsaniz, caydiricilik politikasi da suya dusecektir. hicbir sekilde bu koruma sistemini gelistiren ulkeye guvenemezsiniz. ote yandan, nukleer silahlar ile bir devleti caydirmaktansa, konvensiyonel savas ile karsi tarafi caydirmanin daha mantikli oldugunu dusunenler de her zaman olacaktir.

    soguk savas sona erdigi halde bu silahlarin halen daha buyuk bir tehtid unsuru oldugu dogrudur. sscb artik gitmistir, ancak geride bir suru silah birakmistir. hicbir sekilde rahatlamaya olanak vermemektedir bu. herhangi bir saldiri, eskisine nazaran cok daha guclu olabilir. izinsiz saldirilar gerceklesebilecegi gibi, silahlar para karsiliginda teroristlere satilabilir, calinabilir, vs.

    butun bunlarin onune gecmek icin anti ballistic missile treaty adi verilen bir antlasmaya imza atilmistir. oyle ki, bu anltasmaya imza atan hicbir ulke, kendisine yoneltilen icbm saldirilarina karsi bir koruma sistemi kuramayacaktir. boylece “teknolojiye karsi teknoloji” problemi ortadan kaldirilacaktir. fakat bunu yapmak cok zordur, zira cok pahalidir. hatta karsi tarafi da daha fazla silahlandirma tehlikesi bile mevcuttur.

    silahsizlanma nicin dusunulmez? basit; cunku bir sekilde karsi tarafin da tamamen silahsizlanacagindan hicbir sekilde emin olunamamaktadir.

    asil soru ise, “eger nukleer silahlar barisi sagliyorlarsa, butun demokrasilere nukleer silah verilmesi, dunya barisini saglar mi” olmalidir. iste buna pek bir cevap verilememektedir. bir ulkenin nukleer silahinin olmasi, o ulkenin ufak bir ordusu olmasi nedeniyle olabilecegi gibi, guvenlik nedeniyle de olabilir, ancak en buyuk etken tabii ki de prestijdir. yine de butun ulkelere nukleer silah vermek pek akillica gozukmemektedir.
  • sanıldığının aksine sahibine kazandırdığı avantaj olası bir savaşı kazanma değil, kendi isteği olmadan savaşa girmeme garantisidir. soğuk savaş'ın soğuk kalmasını, üçüncü dünya savaşının çıkmamasını sağlayan da nükleer silahlar ve süpergüçler arasındaki nükleer caydırıcılıktır. taraflar "şimdi ben bunun kafasına çakarım bombayı çakmasına ama, o da benim ecdadımı siker" düşüncesiyle savaştan kaçınmışlardır.

    nükleer caydırıcılık savaşın ilerleyen dönemlerinde iki yolla aşılabilecek gibi gözükmeye başlamıştır; rakibin nükleer silahlarından çekinmemek için ya muazzam bir saldırı gücü ya da güçlü bir savunma sistemi gereklidir. ilk durumda ilk saldırıyı yapan öyle büyük bir saldırı kapasitesine sahip olmalıdır ki saldırı bitince rakip devlet dümdüz olsun, nükleer saldırıyı yiyince kolunu kaldıracak hali kalmasın ve bir misilleme yapamasın. ikinci durumda ise sdi gibi bir nükleer füze kalkanı oluşturup rakibin nükleer saldırısını etkisiz kılmak amaçlanmıştır.

    fakat nükleer caydırıcılığın bu iki yoldan biriyle ortadan kaldırılması iki süpergücün "ben bu nükleer savaştan sağ çıkarım hacı" şeklinde bir özgüvene kapılmasına ve olası bir nükleer savaştan çekinmemelerine yol açabilirdi. fakat bu karşılıklı bir şeydi ve iki süpergüç de rakiplerinin nükleer savaştan çekinmemesini istemedi. yani ne amerika birleşik devletleri ne de sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği "çıkacağı varsa çıksın savaş, nasıl olsa onun ümüğünü sıkarım ben" diyebildi, ikisi de "ben korkayım ama o da korksun" durumunun devamını tercih etti.

    nükleer caydırıcılığın yok olmaya başlaması devletin hayatının tehlikeye girmesi demekti, bu yüzden bu dönemi salt- start konuşmaları izledi.
  • amerika ülkesinin "yalnız bende olsun, başka kimsede olmasın, istediğimin tepesine indireyim" istediği patlangaçlar.
  • şehirleri ya da orduları topyekün yoketmek amacı güden klasik destrüktif nükleer silahlar dışında bir de taktik nükleer silahlar vardır ki bunlar caydırıcılık unsuru olmaktan çok direkt anlamda konvensiyonel silahlar gibi kullanılabilme özelliklerine haiz küçük çaplı bombalar, mayınlar, bitmiş uranyum kılıflı mermiler şeklinde çin ordusundan nato kuvvetlerine çeşitli orduların arsenallerinde yerlerini almışlardır. insanlığın geleceği için asıl tehlikeli olan bunlardır, zira kullanılması için ordular açısından fazla düşünüp taşınmaya gerek yoktur. konvansiyonel patlama etkisine hafif bir de nükleer serpinti aroması vererek yıkıcılığı arttırırlar. bir topyekün savaş durumunda megatonluk atom ve hidrojen bombaları kolay kolay kullanılmayacak olsa bile, bu taktik silahların bol miktarda kullanılması sonucu doğaya yayılacak olan nükleer radyasyon, yeterince üç gözlü balık ve kanserli insan ortaya çıkaracaktır.
  • "hayatta iki şeyin sonsuz olduğuna inanıyorum; evren ve insan aptallığı. gerçi ilkinden o kadar da emin değilim." diyor albert einstein.

    modern dünyayı görüp, nükleer silahların haline vakıf olsaydı, böyle incelikli bir dokundurmaya kaçmayacağını sanıyorum. "insan aptallığı sonsuzdur ve dünyayı o yönetmektedir" şu manzara karşısında çok daha isabetli olur. bakınız o manzara şu, yapılan bir araştırmaya göre [*1] 100 megatonluk bir nükleer güç dünyadaki insan yaşamını tamamen yok ediyor.

    ve şimdi bunun temel nokta olduğu durum şöyle:

    şu an dünyada kullanımda veya potansiyel olarak kullanılabilecek toplam nükleer bomba sayısı: hemen hemen 30.000. bunların 17.500 tanesi operasyonel.

    1945 yılından beri dünyada üretilen nükleer başlık sayısı: 128.000+
    bunun %55'i amerika birleşik devletleri tarafından, %43'ü rusya tarafından üretilmiş. [*2]

    rusya'nın sahip olduğu ve kullanılabilecek nükleer bombaların toplam gücü: 2900 megaton. yani dünyadaki yaşamı 29 kere yok etmeye yetiyor.

    amerika birleşik devletleri'nin sahip olduğu ve kullanılabilecek nükleer bombaların toplam gücü: 1800 megaton. yani dünyadaki yaşamı 18 kere yok etmeye yetiyor. [*1]

    içinde bulunduğumuz çılgınlığın manzarası budur. dünyadaki yaşamı toplamda yüzlerce defa yok etmeye nail bu güç, hemen elimizin altında duruyor. her gün gerçekten dünyadaki yaşamın yok olmasının şafağında yaşıyor insanoğlu.

    ne için? ulusal güvenlik. ulusal güvenliğin, dünyayı yüzlerce kez yok etmekle sağlanması sanrısı kadar aptalca bir sanrının varlığı hepimize eza vermelidir. şu çok açık, nükleer bombaların kullanılması halinde hiçbir ulusal güvenlik sağlanamayacaktır. zaten bu nedenle, nükleer bomba kullanımı ile ilgili hiçbir ülkenin ulusal güvenlik stratejisi bulunmamaktadır.

    dünyadaki tüm yaşam yok olduğu zaman hangi ulustan, hangi güvenlikten bahsedeceğiz? bu koşullar altında nükleer bombaların "ulusal güvenlik" ile tek bağlantısı caydırıcı güç olarak varolmalarında kendini bulur. ancak bu caydırıcı gücün maliyeti de bize kitlesel aptallık hakkında fikir vermektedir.

    robert mcnamara'nın beyan ettiğine göre amerika birleşik devletleri'ndeki nükleer bombaların kullanım emrinin verilmesi prosedürü aşağı yukarı şu şekildedir:

    ".... abd'nin sahip olduğu ortalama bir nükleer başlık, hiroşima'ya atılan bombanın 20 katı bir güce sahiptir. 8000 aktif nükleer bombadan 2000 tanesi yarı tetiklenmiş bir durumda herhangi bir alarmdan 15 dakika sonra ateşlenme imkanına sahip durmaktadır.

    bu silahlar nasıl kullanılır? abd hiçbir zaman 'asla ilk olarak kullanma - no first use' politikasını benimsememiştir. buna benim de bakan olduğum 7 senelik dönem dahildir. biz çıkarlarımız gerektirdiğinde nükleer güce sahip veya değil herhangi bir düşmana karşı, bir tek kişinin -başkanın- emriyle nükleer bir harekat yapmaya hazırlıklıyız. senelerden beri, abd nükleer gücü, karşı taraftan gelecek bir ilk saldırıyı absorbe etmeye ve sonra saldırgana kabul edilemez bir hasar vermeye muktedirdir...

    benim milli güvenlik bakanı olduğum zamanlarda, abd stratejik hava kumandanlığı (sac) kumandanı; yanında, nereye giderse gitsin, 24 saat, haftada 7, yılda 365 gün, gizli ve güvenli bir telefon taşırdı. üssü omaha, nebraska'da olan kumandan'ın telefonu cheyanne dağlarında bulunan, yeraltındaki kuzey amerika güvenlik kumandanlığı'na ve nerede olursa olsun amerika birleşik devletleri başkanı'na bağlıdır. başkan, her zaman 'football' olarak adlandırılan nükleer bombaların kullanım kodlarını ihtiva eden bir çanta taşıyan abd askeri görevlisi ile beraber dolaşır.

    sac kumandanına verilmiş emirlere göre, kumandan yanındaki telefonu en geç üçüncü çalışından sonra açmak zorundadır. kendisine nükleer bir saldırı olduğu haber verildiği zaman 2-3 dakika içerisinde alarmın doğru olup olmadığını araştırmak ve doğruysa amerika birleşik devletleri nasıl karşı koymalıdır buna karar vermek zorundadır. bundan sonra 10 dakika içerisinde başkana ne önermesi gerektiğini kararlaştırmak ve öneride bulunmak durumundadır. başkan bundan sonra 2 veya 3 danışmanı ile (ulusal güvenlik bakanı vs.) görüşür ve kararını, nükleer kodlarla beraber, nükleer silahların ateşleneceği merkezlere gönderir. başkan 2 seçeneğe sahiptir, amerikan saldırısını bir müddet bekletmek ve daha sonra saldırıya başlamak veya hemen o anda amerika birleşik devletleri'nin sahip olduğu nükleer silahların düşman askeri ve endüstriyel merkezlerine yapacağı bir saldırıya emir vermek. moskova'da bulunanlar da muhtemelen aynı şekilde bir düzenlemeye sahiptir.

    bütün bu düzenleme son derece akıl dışı ve inanılmazdır. işe gittiğimiz herhangi bir gün başkan 20 dakika içerisinde dünyadaki en yok edici silahın kullanımına karar verme sorumluluğundadır. herhangi bir savaş ilanı kongre kararı gerektirirken, nükleer bir kırım başkanın ancak 20 dakika içerisinde vermek zorunda olduğu bir karara bağlıdır. ve bu bizim 40 senedir yaşadığımızın özetidir. bir kaç küçük değişiklikle de sistem aynı şekilde devam etmektedir." [*3]

    bu güne kadar yaklaşık 20 adet yanlış alarm verilmiştir. [*4] yani dünya takriben 20 kere, 20 dakikalık bir karar sürecinin bütün kaprisleri ile yüzleşmek, amerikan başkanları 20 kere bütün dünyayı yok etmek ile yok etmemek arasındaki ince çizgide yürümek zorunda kalmışlardır. bunun rusya için de aynısı olduğunu söylemek lazım gelir.

    bütün dünyanın kaderinin bahis konusu olduğu bu 20 dakikalık dönemde yanlış bir karar çıkma riskinin büyüklüğü düşündürücüdür. bugün, şu an, ben bu entryi yazarken dahi aynı risk bulunmaktadır.

    yani caydırıcılık gerekçesi ile kullanılan bu bombaların varlığı, herhangi bir nükleer güce sahip ülkenin dünyayı yok edecek bir katastrofiyi başlatması riskini ortalama 20 dakikalık bir sürümcemeye bağlamıştır. bu caydırıcılık konsepti içerisine sığmayacak kadar büyük bir risktir.

    caydırıcılık ile ilgili ikinci bir husus ise, nükleer güce sahip olan ülkelerin nükleer güce sahip ülkelere karşı böyle bir saldırıyı başlatmasının mevcut şartlarda manasızlığındadır. zira nükleer gücü başlatacak olan ülke, dolaylı olarak kendi yok oluşunu da hazırlamaktadır.

    bu durum en başta caydırıcılık temelli olsa dahi, kullanılmayan bu silahların varlığı bu riski beraberinde getirmektedir. ikinci bir husus, nükleer silahların boyutunun bu halde olması dünyanın yok olmasına eş değerken, mevcut konseptler içinde silahların belirli bir sayıya kadar azaltılması da herhangi bir çözüm getirmemektedir. zira herhangi bir ulus silah sayısını bire düşürse dahi, bu durumda diğer ülke sayının azlığından dolayı ondan 1 fazla nükleer silah yapacak, bu neden-sonuç ilişkisi bizi tekrar dünyadaki yaşamı yüzlerce kez yok edebilecek bir nükleer silah deposunun ortasına atacaktır.

    dahası, herhangi bir nükleer silahın kullanılması, sayı ne kadar az olursa olsun korkunç sonuçlara gebedir. bugün nükleer silahlar askeri ve endüstriyel merkezlere yönelmektedirler. askeri ve endüstriyel merkezler genelde sivillerinde içinde bolca yaşadığı şehirledir. herhangi bir şehre atılan ortalama bir nükleer bomba o şehrin tamamını, içindeki sivillerle beraber, yoketme gücüne sahiptir. herhangi bir savaş durumunda, nükleer gücün kullanılması bundan milyonlarca insanın bir anda ölümüne eş değerdir.

    caydırıcı olarak yalnızca bulundurulan bu bombaların maliyetide korkunçtur. insan aptallığı için ödenen bu paraların izdüşümü şu şekilde:

    amerika birleşik devletleri'nin 1940 ile 1995 seneleri arasında nükleer bir savaş için harcadığı kaynak: 3.5 trilyon dolar.

    amerika birleşik devletleri'nin her sene nükleer silahlar için harcadığı kaynak: 27 milyar dolar.

    1000 adet icbm ateşleme ünitesi yapımı, depoları ve destek ünitesi maliyeti: 14 milyar dolar.

    bu maliyetin rusya tarafından da ödendiği kabulü ile insan aptallığına iki ülke tarafından harcanan paranın 7 trilyon dolara yaklaştığını görürüz ki bu iki ülkedeki, eğitim, sağlık, adaletten dolayısıyla insan refahı ve mutluluğundan kesilmiş korkunç bir meblağdır.

    caydırıcı güç olarak kodifiye edilmiş bu silahların bulundurulması manasız, kullanımı imkansız, harcanan kaynak korkunç iken bu silahların testleri ve sonuçları da göz önüne alınmalıdır.

    bugüne kadar yalnız amerika birleşik devletleri'nde 1030 adet nükleer test yapılmıştır. amerikan enerji bakanlığı tarafından, nükleer silah üretimi ve testlerine yönelik açılan davalarda davacılara ödenen para ise 97 milyar dolardır.

    1963 yılında nobel ödülü sahibi linus pauling yaptığı konuşmada testlerin sonuçlarını şu şekilde izah ediyor:

    "tahminlerime göre 1952 ile 1963 arasındaki nükleer bomba testleri sırasında ortaya çıkan cesium 137 ve diğer füzyon üretimleri yüzünden 100.000 çocuk büyük oranlı fiziki ve mental zararla doğacak. bu şekilde devam ederse 1.500.000 ve daha fazlası (......) testler sırasında ortaya çıkan karbon 14 yüzünden büyük oranlı zararla karşı karşıya kalacak. füzyon üretimleri yüzünden 1.000.000 çocuk, emryonik, neonatal veya çocukluk dönemi ölümlerinden, 15 milyon kadarı ise karbon 14ten ölecek. " [*5]

    1030 test sonucunda insanlarda oluşabilecek tahribatın boyutları bundan çok daha büyüktür. rusya, hindistan, israil, pakistan gibi ülkeleri de bunun içine alırsak, "caydırıcı güç"ün insanlığa verdiği zararın boyutlarına daha iyi vakıf oluruz. muhtemelen milyonlarca insan, testler sırasında ortaya çıkan radyoaktivite vesair sonuçlar yüzünden büyük oranlı fiziki ve mental tahribata sahip olmuştur. gene binlercesinin bu testler sırasında doğrudan veya dolaylı olarak öldüğünü söylemek de mümkündür.

    "caydırıcı gücün" maliyeti, bununla sınırlı değildir, elde bulunan güç asla kamuoyu baskısı veya doğal sonuçları nedeniyle kullanılamayacağından, ulus devletler bu gücü saklamak ve korumak için her sene milyarlarca dolar harcarken, bu kaynakların düzgün harcanmaması veya rusya'da olduğu gibi kısıntılar, eski teknoloji kaynaklı veya teknolojinin yenilenmemesi kaynaklı mekanik sorunlara da gebedir. bu sorunlardan bir tanesi nükleer silahların aniden ateşlenmesi ve dünyayı bir kıyametin eşiğinde bırakmasıdır.

    kimi ulus devletler için caydırıcı güç argümanı arkasına sığınılarak devam edilen nükleer silahlanma, nükleer silahsız toplam 171 ülkenin kaderini derinden etkilemektedir. [*6]

    171 ülkenin bu kadar bariz ulusal çıkarları bahis konusu iken ve insanlık ateş altındayken ses çıkarmaması ise ancak cinnet ile açıklanabilir.

    yapılması gereken kati ve hızlı bir nükleer silahsızlanmadır. nükleer silah sahibi ülkeler hızla ve acilen silahlansızlandırılmalıdır. bu tam ve net bir silahsızlandırma olmalıdır ve birleşmiş milletler gözetiminde, birleşmiş milletler öncülüğünde, birleşmiş milletler kontrolünde yapılmalıdır.

    nükleer silahlanmada ısrar eden ülkeler kanaatimce silahsız bütün ülkeler tarafından ambargo ile tehdit edilmelidir.

    uluslararası toplum bu konuda harekete geçmeli, potansiyel olarak nükleer silahlanabilecek bütün ülkelere uluslararası toplumun yaptırımları cari olmalıdır.

    nükleer silahsızlanma insanlığın çıkarınadır. nükleer silahlanan ülkeler bu kaynakları ülkeleri içindeki refah ve mutluluğa harcarken, diğer ülkeler de nükleer bir yok oluşun şafağında yaşamama ayrıcalığına erişeceklerdir.

    içinde bulunduğumuz bu çılgınlığın müsebbibi kanımca ortadadır. buna ulus devlet diyoruz. ulus-devletler kendilerini insanlığın tamamından üstün görme ve onun çıkarlarına aykırı hareket etme ayrıcalığına sahip sanmakta, birbirlerine karşı yarattıkları sanal korkular hasebiyle, insanlık ailesini bölmekten başka onu tamamen ve toptan yok etme gibi bir açmazın ortasına bırakmaktadırlar.

    ancak yapma yaratma olarak ortaya çıkartılmış bütün ulusların kaderi insanlık ailesinin kaderiyle ortak ve ondan ayrılmazdır. ne kadar iddia edilirse edilsin, herhangi bir ulusun çıkarları tüm dünyadan ayrılamaz zira her ulus en nihayetinde bir kültürel giysidir. bu giysiyi giyen insanın çıkarları giysinin kendi çıkarlarından, venom tarzı yaşamından üstün ve aşkındır.

    nükleer silahların varlığı, insanlık ailesinin bölünmesini desteklemekte, onu yok etmekle tehdit etmekte, koca bir ulusal güvenlik sanrısı içerisinde "ulus" adı verilmişlerin de yok olmasını garanti altına almaktadır.

    aklı başında her insanın yapacağı en akil şey, ulus devlet paranoyaları ardına sıkışmış nükleer silahlanma ve militarizme karşı durmak ise bunun tam ve yek nedeni, militarizmin insanlığa hergün, şimdi dahi, verdiği zarardır.

    insanoğlu, ulusundan, milletinden, dininden öte birşeydir. insanoğlu, nükleer silahların gölgesinde, bir takım sınırlar altında yaşamayacak, yaşamak zorunda kalmayacak kadar hür olmalıdır. bütün sınırlar, bütün silahlar insanın kendisi için ise, insan yarattığı bu düzlemde bu sınırların da bu silahların da kendisine hiçbir fayda sağlamadığını, trilyonlarca dolarlık kaynakların, hiçbir bedelle ödenemeyecek test sonuçlarının, şuradan şuraya giderken karşılaştığı vize alma yükümlülüklerinin zulden başka bir şey olmadığını idrak etmelidir.

    ancak ve yalnız net hedefi, nükleer silahsızlanma, demilitarizasyon ve ulus-devletin yok olması olan insanlık, yüzlerce kere kendisini ve dünyadaki yaşamı yok edebilecek gücün gölgesinde yaşamama ve insanlık milletinde yaşama ayrıcalığına, dünya devletinin vatandaşı olma lüksüne kavuşacaktır. ancak ve yalnız o zaman insan insan gibi yaşamaya nail, insan olarak adlandırılmaya da müstehak olacaktır.

    kaynakça:

    [*1] http://www.wagingpeace.org/…_babst_consequences.htm

    [*2] http://www.cdi.org/nuclear/facts-at-a-glance.cfm

    [*3] http://www.foreignpolicy.com/…cms.php?story_id=2829

    [*4] http://www.nuclearfiles.org/…rweapons/anwindex.html

    [*5] http://nobelprize.org/…es/1962/pauling-lecture.html

    [*6] http://www.thebulletin.org/nuclear_weapons_data/
  • dünya genelinde pek çok ülkenin son koz tedbiri diye ellerinde bulundurdukları kitle imha silahları.
    resmi kaynaklara göre abd avrupa'da 480 dolayında nükleer bomba bulunduruyor. türkiye’de de incirlik üssünde de 90 nükleer bomba var. merkezi abd’de bulunan doğal kaynaklar savunma konseyi (natural resources defense council-nrds) adlı sivil toplum örgütünün abd resmi belgelerine dayanarak oluşturduğu son rapora göre, gerek abd, gerek nükleer bombaların topraklarında bulunmasına izin veren ülkeler, uluslararası nükleer silahsızlanma anlaşması'nı (npt) ihlal ediyor. 1970'te yürürlüğe giren ve şimdiye dek aralarında 5 nükleer silah üreticisinin de bulunduğu 187 ülkenin imzaladığı anlaşma, nükleer silah üreticisi ülkelerin bu silahları nükleer güç sahibi olmayan ülkelere transfer etmesini ve nükleer güç olmayan ülkelerin de bu silahları edinmesini yasaklıyor. abd'nin müttefiki ve nato'nun üyesi olup da, topraklarında nükleer bomba bulunmasına izin vermeyen ülkeler de var: ispanya, danimarka, norveç ve yunanistan nükleer kulübün dışında duruyorlar. yunanistan, topraklarında nükleer silah bulundurmama kararını 2001’de almıştı.

    doğal kaynaklar savunma konseyi 'nin abd bilgi edinme yasasından yararlanarak elde ettiği belgelerden, askeri yayınlardan ve ticari uydu görüntülerinden derlediği rapora göre, ingiltere'de 110, almanya'da 150, türkiye ve italya'da 90'ar, belçika ve hollanda'da ise 20'şer nükleer bomba bulunuyor.

    ingiltere
    nükleer silah sayısı: 200
    nüfus: 59,4 milyon
    savunma bütçesi: 35.8 milyar dolar
    npt’yi (nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşması ) imza tarihi: 1968
    ikinci dünya savaşı sırasında ingiltere, ilk atom bombasını üretmek için abd'yle işbirliği yaptı. savaşın ardından da, abd'nin diğer ülkelerle bilgi paylaşımını durdurmasının ardından da, kendi nükleer silahlarını yaptı.
    1952 ila 1991 yılları arasında ingiltere 45 nükleer silah test etti. ingiliz stratejik savunma belgesi, ulusal güvenliğin nihai garantisi olduğu gerekçesiyle ingiltere'nin nükleer silahlara sahip olmaya devam etmesini tavsiye ediyor.

    fransa
    nükleer silah sayısı: 350
    nüfus: 59,3 milyon
    savunma bütçesi; 29.5 milyar dolar
    npt’yi imza tarihi: 1992
    fransa, 1950'lerin sonunda nükleer silah üretti ve ilk bombayı 1960'ta test etti. soğuk savaşın sona ermesinin ardından nükleer caydırıcılığını küçülterek, bazı füze sistemlerini söktü. fransa 1960 ila 1996 yılları arasında 200 nükleer test gerçekleştirdi.

    rusya
    nükleer silah sayısı: 8.600
    nüfus: 146 milyon
    savunma bütçesi 50 milyar dolar
    npt’yi imza tarihi: 1970
    rusya ilk atom bombasını 1949 yılında geliştirdi ve test etti. abd'yle yürüttükleri rekabet sonunda silah sistemlerini silah sistemlerini soğuk savaş döneminde geliştirdi.
    sovyet nükleer güçlerinin gelişmesi, 1950'ler ve 1960'larda yapılan dev teknoloji yatırımlarına dayanıyordu. 1953 yılında, dönemin sovyetler birliği ilk hidrojen bombasını patlattılar ve izleyen yıllarda, balistik füzelerle bilgisayar ve güdümlü füzeler geliştirdi.
    sovyetlerin cephaneliği 1986 yılında doruğa ulaştı. 1989 yılında eski sovyet cumhuriyetleri, depolarındaki füzeleri ve silahları moskova'ya iade etti.

    hindistan
    nükleer silah sayısı: 45-95
    nüfus: 1,07 milyar
    savunma bütçesi: 13.2 milyar dolar
    npt’yi imzalamadı
    hindistan'ın havadan ve füze sistemleriyle nükleer silahları 2.500 kilometre menziline ateşleme kapasitesi var. menzili arttırmak için çalışmalar yaptığı gelen haberler arasında.
    nükleer kapasiteye 1974 yılında ham nükleer malzemesini test ederek ulaşan hindistan, bu test sırasında kanada'nın yardımıyla kurulan nükleer reaktörde elde edilen plütonyumu kullandı.
    1998 yılında da 3 ayrı test gerçekleştirdi. hindistan sivil amaçlı nükleer enerji programında rusya'dan yardım alıyor. bazı uzmanlar, aynı teknolojinin nükleer silah geliştirilmesinde kullanılmasından endişe ediyor.

    iran
    nükleer silah sayısı: 0
    nüfus: 66,9 milyon
    savunma bütçesi: 6.4 milyar dolar
    npt’yi imza tarihi: 1970
    iran, uranyum zenginleştirme programına geçtiğimiz yıllarda arttırdı ve bazı uzmanlar, bunu başarmasının daha uzun yıllar alacağını düşünüyor. uluslararası düzeyde kaygı yüksek düzeyde.
    ingiltere, fransa ve almanya iran'ı nükleer teknolojisini barışçı amaçlar için kullanmaya ikna etmeye çalışıyor.
    iran'ın nükleer hevesi aslında eskilere uzanıyor. rusya, iran'a nükleer santral kurulması konusunda yardımcı olurken, iran'ın kısa ve orta menzilli füze üretiminde yardım aldığı ülkeler, çin, kuzey kore ve yine rusya.

    israil
    nükleer silah sayısı: 100-200 (tahmini)
    nüfus: 6,7 milyon
    savunma bütçesi: 9,9 milyar dolar
    npt’yi imzalamadı
    israil'in açıklanmamış nükleer devlet olarak statüsü muğlak ve karmaşık.
    uzmanlar, israil'in 100 ila 200 arasında füzeye sahip olduğuna inanılıyor. ayrıca, israil ordusunun savaş başlıklarını savaş uçakları ve sahip olduğu üç denizaltıdan biri aracılığıyla ateşleyebileceği sanılıyor.
    israil’in nükleer programının 1950’lerin başında başladığı ve ilk bombayı da 1967 yılında ürettiği tahmin ediliyor. 1986 yılında, mordehay vanunu adlı nükleer mühendisinin anlatımları sonucu, israil'in nükleer programının sanılandan daha ilerde olduğu ortaya çıktı.
    arap dünyasının olası tepkisine ilişkin kaygılar, israil toplumunun çeşitli katmanlarından gelebilecek olası kaygılar ve amerika birleşik devletleri'nin nükleer silahsızlanmaya yönelik taahhütleri, israil'in nükleer kapasitesini kamuoyu önünde kabul etmemesinin nedenleri arasında sayılıyor.

    abd
    nükleer silah sayısı: 10.640
    nüfus: 293 milyon
    savunma bütçesi: 399 milyar dolar
    npt’yi imza tarihi: 1970
    abd, dünyanın ilk nükleer gücü ve hiroşima ve nagazaki'ye attığı bombalarla, savaşta bu silahları kullanan tek ülke. soğuk savaş döneminde, abd, rusya'yla birlikte nükleer silah kapasitesini hızla arttırdı.
    sovyetler birliği'nin çökmesinin ardından, rusya'yla sahip olduğu sıcak ilişkiye rağmen, abd hala 10 binden fazla nükleer başlığa sahip. 1945 ila 1992 yılları arasında abd 1030 nükleer silah testi yaptı. son dönemde, abd, daha küçük, taktik amaçlı nükleer silah üretimini ele aldı.

    pakistan
    nükleer savaş başlığı: 30-55 (tahmini)
    nüfus: 152 milyon
    savunma bütçesi 3,7 milyar dolar
    npt’yi imzalamadı
    pakistan 1998 yılından bu yana beş nükleer test yaptığını söylüyor. havadan ateşleme ve füzeyle silahları kullanma kapasitesi var. bazı uzmanlar füzelerle başlıkların tam olarak monte edilmediğini, savaş başlıkları ana parçadan ayrı bir yerde depolandığını söylüyor.
    son yıllarda pakistan, hem askeri hem de sivil amaçlı kullanmasına olanak sağlayacak teknolojiye ulaşmaya çalıştı.
    pakistan'ın hindistan'la yaşadığı sorunlar, uluslararası toplumun zaman zaman endişeye yöneltti.
    eski bir nükleer mühendis olan a. khan'ın 2004 yılında yaptığı, pakistan'ın iran, libya ile kuzey kore'yle nükleer teknoloji paylaştığı iddiaları ciddi kaygılar yarattı.

    çin
    nükleer silah sayısı: 400 (tahmini)
    nüfus: 1,3 milyar
    savunma bütçesi: 30 milyar doların üzerinde
    npt’yi imza tarihi:1992
    çin, nükleer silah üretimine 1950'lerde, sovyetler birliği'nin yardımıyla başladı. sovyet yardımı 1960'larda sona erdi, ama pekin yönetimi, hem ulusal güvenlik kaygılarıyla hem de çin'in uluslararası saygınlığını sağlamak için nükleer planlarını sürdürdü.
    şu ana kadar gerçekleştirdiği 46 testten ilki 1964 yılında yapıldı.
    çin'in 20'si uzun menzilli kıtalararası ve menzilli 13 bin kilometreye ulaşan balistik füze olmak üzere 400 nükleer silaha sahip olduğu belirtiliyor.
    çin, ayrıca 60 orta menzilli füze ve 150 bombardıman uçağına sahip.
  • sivillerin eline geçmediği sürece dünyada bulunması şart olan silahlardır. büyük devletlerde bu tarz silahların bulunması misillemeyi doğuruyor. bu misilleme sayesinde de büyük devletlerin çarpıştığı büyük savaşlar önlenmiş oluyor. eğer nükleer silahlar gibi geniş çaplı ve çok güçlü silahlar olmasaydı dünya çapında büyük savaşlar olmaya devam edecekti.

    şu anda da büyük devletler el altından savaşıyorlar ancak etkisi gerçek bir savaş kadar sert değil.
  • ilk olarak abd tarafından üretilen ve ilk testleri new mexico çöllerinde yapılan silahlar. bir çok ülke bu silahların yapımının bokunu çıkarttığından dünyanın sonunu getirecek olan silahlar.
  • iran da 1-2 yıl içerisinde bu stratejik üstünlüğe sahip dünyadaki yalnızca 10 ülkeden biri olacak gibi gözüküyor. bu arada türkiye'de de nükleer başlıklar var; ancak bunlar nato üslerinde bulunuyor ve kontrol tsk'da değil.

    https://nationalinterest.org/…mb-within-year-162211
  • kontrolünün asla ve asla burjuvazinin elinde olmaması gereken kitlesel imha silahlarıdır.

    işçi sınıfı, tüm dünyada, iktidar aygıtı ile birlikte nükleer silahların kontrolünü de burjuvaziden almalı; tüm dünyada sosyalizm tesis edildikten sonra da hepsini yok etmelidir.
hesabın var mı? giriş yap