• nunc est bibendum'dan farklı olmak üzere zaman ve mekân uyumunun, hatta eşitliğinin sağlandığı bir cümle olarak karşımıza çıkıyor. seneca'nın "nunc est resurgendi locus" diyerek aktarmaya çalıştığı mesajda zaman ve mekân öyle birbirine eşitlenir ki, arada olmayan virgüller yapının bu şekilde yani çok biçimli şekilde tasarlandığını gösterir. nunc "şimdi", locus "yer" olmak üzere resurgendi gerundium tertibi ve terkibi olarak "yükselme(nin)" est de locus ile nunc'u birbirine bağlayan olmak fiilinin ilgili çekimidir. bu yapıyı şu şekild etürkçeleştirmek mümkün: işte şimdi yükselmenin yeridir!

    seneca bunu fight club'dakine benzer şekilde bir dibe düşme felsefesi olarak dile getiriyor. filozof bu yapıyı kurarken zaman ile mekân eşitlemesi yaparak söz konusu yükseliş eylemini hemen zaman hem de mekân olarak kişinin mevcut durumunu işaret ediyor. peki, nasıl oluyor da zaman ile mekân eşitlenebiliyor? bana kalırsa buradaki eşitlemenin iki sebebi var: birincisi söz konusu yükseliş eyleminin "ilk" yükseliş olmaması, re- önekiyle "yeniden" anlamını kazanarak en azından "ikinci" yükselişi göstermesidir. zira surgere fiili "yükselmek, doğmak, kalkmak, zuhur etmek, meydana gelmek, tamamlamak" anlamlarındayken resurgere fiili de önekinden ötürü bu anlamların "yeniden" zarfıyla beslenmiş olanını akla getirir. o halde filozofun burada bahsettiği kişinin "yeniden yükselmesi" durumudur. demek ki zamanında bir yükselişi daha olmuş, ne zamandı o yükseliş? doğumunda olabilir mi? "zuhur etme" ve "ayağa kalkma" anlamında düşünürsek insan gerçekten de, bu nasihatleri dinlemeye başlamışsa, o erginliğe ulaşmışsa zuhur etmiş ve ayağa kalkmış ancak devamını getirememiş olsa gerektir. demek ki kişi bir zaman ayağa kalkmış ve omurgasını dikerek yaşama katılmışsa da zaman içinde bu niteliğini unutmuş ya da uyuşmuş kafasıyla en azından bilincini kaybetmiştir. bu yüzden içinde bulunulan zaman ile mekân uyumsuzluğunu gidermek adına filozof yeniden yükseliş yerini zamana eşitlemeye çalışıyor olabilir.

    ikinci sebep şu olabilir: ifadenin geçtiği yerde (naturales quaestiones iii. p.8) bahsedilen husus kişinin talihin (fortuna) yanar-dönerliğine kapılmaması gerektiğidir: "niçin böbürleniyorsun böyle? seni zirveye taşıyan talihin, yine seni ne zaman aşağıya çekeceğini (relictura) bilmiyorsun ki: o kendisine göre bir son ayarlayacak, sana göre değil. niçin perişan haldesin? dibe çöktün: işte yükselmenin yeridir!" o halde talih ile onun yalan hediyelerine kanan zihnin zamanı farklı işler. aradaki zaman uyumsuzluğu filzoofa bir "doğru zamanı gösterme" imkânı tanır. bir ölçülülük (moderantia) telâşı bu ahlâk filozofunun tüm felsefesine sinmiş durumda olduğuna göre burada da ölçünün tutturulması gerekliliği önem arz eder.

    kişinin talihin zaman biriminden alınıp "yeniden" kendi zaman birimine taşınması gerekir. bu kişinin bir yerden başka bir yere geçmesi yani yer değiştirmesi gibi bir şeydir. bu yüzden "resurgendi locus" yani "yeniden yükselmenin yeri" nunc'a yani "şimdi"ye eşittir. bu kişinin tüm farklı zamanların zincirinden sıyrılarak anı kavraması anlamına gelir, çünkü insan yaşadığını ancaki içinde bulunduğu anda yani nunc'ta hisseder. bu bir his meselesi; anlayış, düşünce, idrak, ölçüp biçme, kendini anlama ve "yeniden yükselme" meselesi. zaten n.q. ziyadesiyle bu yükseliş meselesini konu edinir. burada talihin verdikleri ve aldıkları dünyevî ihtiraslara bağlı birtakım geçici şeylerdir. bu stoacı duyuş sonra hıristiyanlıkta dünyanın göçüp gitmeye yazgılı krallıklarına karşılık tanrı'nın krallığını müjdeleyen bir yapıya kendini teslim etmiştir. isa da bu decretum'a uygun olarak tanrı babasının yanına "yeniden yüseldiği" düşünülen bir rol modele yani ideale dönüşmüştür.

    gerçekten de isa tasarımı düşünüldüğünde, ondan, resurgerendi locus'unu nunc'a bağlamış daha iyi bir modelle karşılaşılmasının güçlüğü anlaşılır: yeni ahit, elçilerin işleri 5.31: "israil'e, günahlarından tövbe etme ve bağışlanma fırsatını vermek için tanrı o'nu önder ve kurtarıcı olarak kendi sağına yükseltti." isa'ya atfedilen bu yükseliş fikrinin de stoacı olduğunu ve yukarıda söylediğim gibi dönemin baskın ekolü olmasından ötürü hıristiyanlığı bu yönde etkilediğini düşünüyorum. zira hatırlanacağı gibi kazancakis'in romanına da konu olup martin scorsese delice çektiği last temptation of christ'te olabilecek en hissî şekilde verilmiş olan isa'nın çölde 40 gün boyunca şeytan tarafından denendiği hikâyesi (yeni ahit, markos 1.13: "et erat in deserto quadraginta diebus et tentabatur a satana...") aslında kişinin bu dünyada talihin verdiği yani yukarıda söylediğim gibi dünyevî armağanları es geçerek zihnî yükseliş amacını gerçekleştirme fikrine dayanır (şurada detaylı bir şekilde işlemiştim: #14441917). isa bu yüzden dinî olduğu kadar bir etik modeldir de.

    isa'nın şeytan tarafından denenmesi (temptatio) aslında kişinin yükselmeden önce oynadığı son oyun gibi düşünülür. bu, kişinin tüm yaşamına denk düşen bir müsabakadır. sonunda "yeniden" zihnî yükselişle birlikte cennete gidileceği düşünülmüştür, bunun için kişnin kendi nunc'una uygun bir locus'ta bulunması düşünülür. kolumuzdaki saatten taşıp zihnimizdeki saate göre davranmamız gerektiği, bu dünyadan vazgeçmek yani aslında kendimizden vazgeçmek anlamını taşımıştır. bu düşünce tarzı materyallerin özünde mana olduğu fikrine dayanan polinezya ya da malenezya tipi totemist inanç tiplerinin tam zıddını teşkil eder. öyle ya maorilerin gök-tanrısı gündüş güneşiyle doğup akşam güneşiyle birlikte ölen bir kutsallığı temsil ederken, beri yandan ilahî tanrı tüm haşmetiyle maddenin nunc'undan taşmıştır. onda ifşa edilecek ne bir sır ne de bir mana vardır. kişi burada sırra ermez aksine kendi nunc'unu yani şimdi'sini bularak buradan vazgeçer ve hakikî mana olan göklere yükselir. böylece örneğin güneş'le sınırlanmamış olan kutsallık gibi, kişi de buradaki maddî kimliğiyle sınırlanmamış olur.

    bütün bu düşünce tarzı, seneca'nın etrüsklerin tanrı iuppiter'in yıldırım oku fırlatmasıyla ilgili inançlarına dair yaptığı açıklamada da geçtiği sadece buradaki başı-bozukları ya da çok daha geniş düşünürsek günaha meyilli insan doğasını dizginlemek için de olabilir. eskiden ama çok eskiden yaşamış olan birtakım bilgeler ve yasa-koyucular birtakım toplum ideallerinin korku ve dayatmalar olmaksızın gerçekleşemeyeceğini görmüş olmalıdır. sapıttırmaya yatkın insan doğasını sapkınlık potansiyeline özgü nunc'tan alıp huzura kavuşacağı, bir nevi placebo etkisi yaratan ulvî görünüşlü bir nunc'a yerleştirmek istemiş olabilirler. böyleyse bu düşüncenin bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde besleyip büyüttüğü seküler ahlâkın bir gün onun gözünü oyacağını ya düşünmemiş olmalıdır, ya da amaçladığı şey tam da budur.
hesabın var mı? giriş yap