• "allah göklerin ve yerin nurudur. o'nun nuru içinde kandil bulunan bir oyuk(tan yayılan ışığa) benzer. o kandil ki sırça fanus içindedir; o fanus ki, inci (gibi parıldayan) bir yıldızdır sanki! ve o kandilin yakıtı, ne doğuda ne de batıda eşine rastlanmayan mübarek bir zeytin ağacından alınmaktadır. ve o ağacın yağı (öyle arı duru, öyle parlak ki) neredeyse ateş değmeden de ışık verecek: nur üstüne nur! allah, (erişmek isteyeni) nuruna eriştirir; işte (bunun içindir ki) allah insanlara örnekler vermektedir; çünkü her şeyi bütün boyutlarıyla (yalnızca) allah bilir." - muhammed esed

    öyle bir ayet-i kerime ki, sıkıntıdan uykuya dalamadığında, içine çeşit çeşit darlık girdiğinde hatırlanması suretiyle ferahlatır insanı. sırf o nurun mâhiyetini düşünmek, tüm kâinatı kapladığını hissetmek bile kâfidir.
  • babil mitolojisinde tanrı marduk'un göğün üstünde bir tapınağı vardır. bu tapınakta bir ışık (nur) vardır. bu ışıkta elmaşu(elmas) taşının içindedir. katmanlar halinde ışık içinde ışık vardır.

    nur 35 diyanet vakfı meali : allah, göklerin ve yerin nûrudur. o'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. o lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (bu,) nûr üstüne nûrdur. allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. allah her şeyi bilir.
  • ayasofyanin da kubbesinin tavanina islidir.
  • ampule benzetilmiştir. hani böyle hale hale halkalar. elektrik de işte ne doğuya ne batıya aittir falan.

    islamcılar kuranın bilimle ilişkisine örnek verirler sıklıkla bu ayeti.

    lamba, fitil, yağ, fanus kavramları o zamanki arap toplumunda vardı, bu tasvir çok yeni değildir dinleyici için.

    peki halkına bir diskur çeken devlet başkanı peygamber bunu söylediği zaman nasıl bir sonuç hasıl olacaktı? bu tabiki "dünya beşten büyüktür" tarzı asertive bir çıkış değil, "türk milleti çalışkandııır" tarzı coşturucu bir hitapdır.

    ha nurun ala nur çok vurucu bir sembolizmdir, o ayrı mesele.
  • bu ayette geçen;
    - kandil (zücâc)
    - meşale (sirâc),
    - hüdâ'nın nuru (nûrü'l-hüdâ) ve
    - nur üstüne nur (nûrun alâ nûr)

    gibi kelime ve ifadeler, erzurumlu kadı darir'in siyer-i nebî'sinde hz. muhammed'in doğum anını gösteren bir resme konu olmuş.
    (bkz: #130539824)
  • aydınlanma'ya da gönderme olabilir. diyor ya tanrı istediğine nuru verir.

    hani aydınlanma da böyle basamak basamaktır. biraz düşüne düşüne ortaya çıkar. ağacı da felsefenin hikmet ağacı'na benzetebiliriz. tabiki bu aydınlanma ne doğuya ne batıya aittir. aydınlanmanın oluşum süreci sürekli olduğu gibi , bir kere ortaya çıkınca da kullanılmakla azalmaz.
  • "nur" kendisi görünen ve eşyayı görünür kılan şeydir. insan zihni, nuru bu anlamıyla düşünür. nurun yokluğu karanlık, görünmezlik, ve geçilmezliktir.

    öte yandan görünebilirlik olduğu ve eşya göze göründüğü zaman, insan nur (ışık) vardır der. allah'a bu temel anlamıyla "nur" denmiştir, yoksa -maazallah- saniyede 186.000 mil hızla giden ve ağ tabakayla göz sinirini harekete geçiren ışık şuası anlamında değil. ışığın bu anlamının, insan zihninin ışık dediği anlamın gerçeğiyle hiçbir ilişkisi yoktur, ışık kelimesi fizikî dünyada duyularımıza hitap eden tüm ışıklar için kullanılır. insanın allah için kullandığı tüm kelimeler, fizikî çağrışımlardan uzak temel anlamlarıyladır. sözgelimi, allah'la ilgili olarak "görme" kelimesini kullandığımız zaman, bu hiçbir zaman allah'ın insanlar ve hayvanlar gibi kendisiyle gördüğü gözü bulunduğu anlamına gelmez. aynı şekilde, allah "işitir", "tutar, yakalar" dediğimiz zaman, bu da o'nun bizim gibi kulaklarıyla işittiği ve elleriyle tuttuğu veya yakaladığı anlamında değildir. bu kelimeler mecazî anlamda kullanılmakta olup, ancak zayıf akıllı bir adam, işitme, görme veya tutmanın, bizim algıladığımız sınırlı ve dar anlam dışında mümkün olamayacağı yanılgısına düşer. yine "nur" kelimesini, ışıklı bir cisimden çıkan ve ağtabakaya çarpan fiziki ışık anlamında kullanmak kısa görüşlülük olacaktır. bu kelime allah hakkında dar ve sınırlı anlamıyla değil, ancak mutlak anlamıyla kullanılır. yani kâinatta yalnızca o, tezahürün, görünmenin, ortaya çıkmanın gerçek ve asıl nedenidir, aksi halde kâinatta karanlıktan başka hiçbir şey olmaz. ışık veren ve başka şeyleri aydınlatan herşey ışığını o'ndan alır, hiçbirşeyin ışığı kendinden değildir.

    "nur" kelimesi bilgi anlamında da kullanılır, dolayısıyla cehalete karanlık denir. allah bu anlamda da kâinatın nurudur. çünkü, hakikat ve hidayetin bilgisi yalnızca o'ndan gelir. o'nun nur'una başvurmadan, dünyada karanlıkla cehalet ve sonuçta kötülük ve şerden başka bir şey olmayacaktır.

    tefhimul kuran'dan
  • zeytinin ne batıya ne de doğuya nispet edilemeyeceğini ifade eden ayettir. gerçekten de ne doğu asyada ne de amerika kıtasında zeytin ağacı bulamazsınız. ekilse bile yetişmiyor. bu sebeple; o zaman amerika kıtasının keşfedilmediğini de hesaba katarak, ayetteki açık mucizeyi görebiliriz.
  • açık açık yağlı kandil anlatan bu ayetten elektrik anlamı çıkarabilmek için kaç yıl duraksız badeletmek gerektiği merak konusudur.
hesabın var mı? giriş yap