• işte bu benim en büyük keyfim... buna yaklaşan bir şey varsa o da 80lerin sonunda 90ların başında çocuk olmak hakkında konuşmak. hatta yaşlılığımı öyle bir iple çekiyorum ki, "2000lerde genç olmak" diye bir mevzu dönerse şak diye "uludağ marka limonata içebilmektir" diyebileyim. millet yaşlanıyorum paranoyasına kaptırır, ben ise "lıkır lıkır uludağ limonata içebilmekti 2000ler... sawyer ile jack'i karşılaştırabilmekti fütursuzca..." diye devrik cümleler kurarım diye heyecanla bekliyorum. hatta şu aralar tiksindiğim türk filmlerini bile ileride nostaljik değere kavuştukları için sempatik bile bulacağım. böyle değişiğim ben de.

    evet işte... ben de böyle zevklere sahibim. sonuçta yüksek beğenilerim beni bunlara sürüklüyor. sözlük yazarı olmanın da etkisi olabilir.

    bunda uludağ limonata'nın bir suçu var mı? hayır. zaten limonatanın neyde suçu olabilir ki? hem onu ülker çıkarsa idi fazla şekerli bulduğum için almazdım bile belki. ama farkımı koyacak bir nokta yakaladığımda ben ucunu bırakmayacak bir insanım.

    banu güven severim mesela, millet işte demet akalın filan beğenirken. neden? çünkü benim zevklerim bayağı değil. elite kaçıyor.
    ha banu güven'in zekasına ya da kültürüne mi hayranım? hayır. güzel buluyorum.
    aaaaa, türkiye'nin geri kalanı da demet akalın'ı güzel buldukları için mi seviyor? ama olsun, onların beğenisi "na burada"ysa, benim beğenim ise "na şurada"... bi kere ben böyleyim. farklı işte. karakter meselesi.

    clementine ve tsubasa. bunların konumuzla bir alakası yok. ama yine de adlarını söylemek istedim.

    eskiden daha özgürce pink floyd sevgimi ortaya koyabiliyordum. şimdi koymakta zorlanıyorum. çünkü çok koyuldu ortaya bu sevgi. böyle 1-2 sene daha koyulsun ortaya, sonra ben de sevmemeye başlarım belki. okan bayülgen'i de öyle sevmemiştim zaten. ama pink floyd hakkında nasıl "çok bozdu" diyebileceğim onu bilmiyorum. neyse uydururuz bir şeyler.

    başkaaa... hah dedim ya, lost izliyorum, dexter izliyorum, house md izliyorum. filanca falanca. bunlar zekice diziler, bayağı dizileri sevmem ben. (buna ilaveten her fırsatta bütüüüüün amerikalılar'ın ne kadar salak olduğundan bahsederim, ama bu dizilerin orada rating rekorları kırdığını ise es geçerim. bu da bana ayrı bir nüans katıyor kanaatimce.)

    kendime "özgün bir kar tanesi" demem. çünkü o fight clubda çok geçiyordu ve piyasa oldu. keşke daha "underground" bir filmde çokça geçseydi. o zaman derdim belki. uzak doğu sineması olabilirdi.

    bir ara sosyomat'a çok tepkiliydim. boşuna sinirlenmişim hemen unutuldu. şimdi facebook'a tepkiliyim ama bir yandan da içindesin zor oluyor.

    neyse işte. fazla satılmaya başlanınca uludağ limonatadan bıkacağım kanaatindeyim. zaten geçici olarak piyasaya sürüldüğü belli olan bir ürün. o zaman da başka bir şey çıkar, oncu olurum. sonuçta her marka nutella olacak diye bir kaide yok.

    önümüzdeki tüketim nesnelerine bakacağız.
  • (bkz: combo çakmak)
  • akabinde tim burton için ayin düzenlemekle sonlanan eylemler dizisi.
  • aynı anda başlıkları alt alta okumak farzdır. yoksa bir boka yaramaz.
  • aynı anda götünüze fiskobirlik fındık ezmesi kavanozu sokmazsanız eksik kalacak olan şölen.
  • bi yandan da kedi sevmemiz gereklidir, amanin ne tatlı şeyler bu kediler ya..
  • leblebi tozu yiyip tursu suyu icerken binbir gece seyretmeye tercih etmeyecegim eylem.
  • circirin bir saat oncesidir. akabinde, ic organlar zicilirken bir sonraki bolumdeki konusmalar klozette otururken dinlenir.
  • 3 bölüm sonrasını tahmin etme, hatta nutella kabı bittikten sonra final bölümü dahil tüm sezonun flashforward gibi izlenilmesine neden olabilir.

    1 bölümde 1 sezon keyfi...
  • overdose altın vuruş'tur kanaatimce
hesabın var mı? giriş yap