• obez bir kadının otopsisi (hassas bünyeler izlemesin)

    https://youtu.be/dg3sgjaypvu
  • çağın hastalığı büyük bir tehdit yaratan ve ölüme kadar götürmektedir.
  • amerika'yla ticaret anlasmasi yapan ulkelerde anlasmayi izleyen yillarda ciddi artisin goruldugu hastalik. anlasmayla beraber ulkeye rahatlikla akabilen fast food, gazli icecekler ve yuksek fruktozlu misir surubu* bu olguyu tetikleyen en guclu etkenler olarak gosteriliyor.

    meksika'da 1994 yilinda yapilan anlasmayi izleyen 1996-2012 yillari arasinda amerika'dan hfcs ithalati %1200 artiyor. 2013 yilinda meksika, en obez ulke olarak amerika'yi geride birakiyor. [1] [2]

    kanada'da 1989'daki anlasmayi izleyen yillara yonelik yapilan arastirmaya gore gunluk erisilebilen kalori miktari 170 kcal artiyor. bu fazlalik kanadalilarda ortalama 1.8 ila 12.2 kg arasinda bir kilo artisina sebep oluyor [3].

    samoa'da ise durum daha karisik. 2. dunya savasindan sonra amerika'da hizla artan hindi tuketimi geride bircok yenilemeyen hindi parcasi birakiyor. hindinin kuyruk kismindaki, tuylerini parlak tutmaya yarayan oldukca yagli bir doku da buna dahil. hindi ureticileri bu kismi cope atmak yerine samoa'ya ihrac ediyor. o zamanlar proteinden yoksun olan samoa halkinin hindi kuyrugu tuketimi 2007'de yilda ortalama 20 kg'i geciyor (bu rakam amerika'nin 3 kati. ulkemizde ise yilda yaklasik 23 kg et tuketiliyor). bu artis samoa icin oldukca iyi bir firsat gibi gozukse de dortte ucu yag olan bir besinin bu kadar yaygin olarak tuketilmesi beraberinde %56'ya varan obezite oranlarini getiriyor. dahasi, samoa 2007 yilinda hindi kuyrugunu yasakladiginda dunya ticaret orgutu*'ne alinmamakla tehdit ediliyor ve bu yasagi kaldirmak zorunda kaliyor [4].

    amerika ile ticaret anlasmasi olan 20 ulkenin (turkiye bunlardan biri degil) obezite ortalamasi %23, dunya ortalamasi %14, turkiye ortalamasi ise %32 [5].

    edit: burada bahsedilen etki bir entry'de mantik yuruterek kanitlanamayacak bir durum. bu etkiyi arastirmak icin bilim insanlari senelerce calisma yapmis. bu entry'de de o arastirmalarin ozetleri ve referanslari verildi ki causality var mi yok mu (var [3]) merak eden yazarlar daha detayli okuyabilsin. tabi ki butun faktorleri gozardi edip sadece ve sadece amerika ile anlasma yapmak obeziteye sebep oluyor demek mumkun degil. haliyle bunun tersi (amerika ile anlasma yapmamak obeziteyi engelliyor) de dogru degil. bu nedenle turkiye'de anlasma olmamasina ragmen obezitenin bu kadar yuksek olmasi herhangi bir celiski teskil etmiyor. turkiye'de obezite oraninin bu kadar yuksek olmasinin sebepleri hakkinda da eminim bircok akademik calisma yapilmistir. bir ozet yazan olursa merakla okunur :)
  • "günümüz dünyasının bir çelişkisi. bir yandan gıda kaynakları tükenir, küresel ısınma ve nüfus artışı ile açlık ve kuraklık sorunu ciddiyet kazanır, gdo'lu ürün tartışmaları giderek popülerleşirken; diğer taraftan devasa şişmanlık sorunu obezite'nin çağın ciddi yaygın sağlık sorunlarından biri haline gelmesi..." (*)
  • aşağıya linkini bırakacağım videoda leptin adlı bir hormonun obeziteye etkisi çok güzel anlatılıyor fakat bu konu zaten yukarıdaki entrylerden birinde bahsedilmiş. videonun asıl ilgi çekici olan kısmı beyin görüntülemesi yaptıklarında ortaya çıkan sonuç. insanlara iki farklı fotoğraf gösteriliyor. biri yemekle alakalı ki bu hamburger de olabilir brokoli de, diğeri de yemekle alakası olmayan bir fotoğraf ki bu da bir araba olabilir. bu leptin hormonu normalin altında olan insanlara yemek fotoğrafı gösterildiğinde beyinlerinin bağımlılık ve ödül ile ilişkilendirilen kısmı deli gibi aktive oluyor ve bu aç olup olmamalarından bağımsız bir şekilde oluyor. yani bu insanların asıl sorunu iştahlarının hiç kapanmaması ve bu yağ dokusundan beyine gelmeyen ya da beyine giremeyen leptin hormonu yüzünden beyinlerinin sürekli yemek yüzerine düşünüyor olması. bu leptin hormonu az olanlara insanlara üç günlük bir leptin tedavisi uyguladıklarında ise beynin bu kısmında bir aktivasyon gözlenmiyor. sadece üç günde! bu her obez hastası için geçerli bir sebep olmasa da beyni yemek yemekten başka bir şey düşünemeyen birinin yerine kendimizi koyup ona göre konuşmak bazen çok yararlı olabilir diye düşünüyorum.
    link de burada efenim.
    leptin hormonunun obeziteye etkisi
  • hastalıktır.
    şu sıra özellikle sosyal medyada dönen "beden olumlama" olaylarının özellikle obezite çevresinde toplanması son derece üzücü. bunun olumlanacak bir yanı yok çünkü yukarıda da belirttiğim gibi bu bir hastalıktır.
    öncelikle belirtmek istiyorum ki hayatının belli dönemlerinde kilolu olan biriydim. bmı 25'in üstündeydi, bazen 30'a yakındı. aşırı kilolu ve sınıf 1 obez kategorisini yaşamış biri olarak yazıyorum bu yazıyı. aynı zamanda bir sağlıkçı olarak.
    şayet bmı değeriniz 25'ten fazlaysa, özellikle 30 ve üstündeyse "vücudumla barışığım, kendimi seviyorum ve böyle olmaktan mutluyum" demek aynı zamanda "benim insülin direncim olabilir hatta şeker hastası da olabilirim. her gün kendime her öğünden önce insülin iğneleri yapabilirim. kollarım,bacaklarım, göbeğim bu iğneler yüzünden morarır belki ama sorun yok. damarlarım da tıkanır muhtemelen, tansiyon yüksekliği de çok olası tabi. organ yağlanması gibi nedenler cabası. böylesine hor kullandığıma göre 60'a gelmeden ölmüş olurum üstelik muhteşem kalitesiz bir 60 yıldan sonra ölmüş olurum. sorun yok ben gayet mutluyum" demektir. uzun vadeli bir intihar yöntemi.
    elbette bazı hastalıklar kilo alımını kolaylaştırıp kilo vermede bireyi oldukça zorlamaktadır. hipotiroidi, polikistik over, diyabet gibi hastalıklar başı çekmektedir. ama bunların hiçbiri günümüzde obeziteyi mazur kılmıyor çünkü hepsi için izlenmesi gereken tedavi yöntemleri net. bu hastalıklardan birine sahipseniz evet muhtemelen kilo verme serüveniniz biraz daha sancılı ve yavaş bir yolculuk olacak ama imkansız değil. zira verilen 1 kilo bile vücudunuz için çok değerli.
    klişe ama bir o kadar da doğru olan örnek de açıkca belirtiyor. elinize 5 veya 10 kiloluk su şişeleri alın ve tüm gün onları taşımayı deneyin,hiçbir fark yok. ağırlığınızın yaklaşık %10'unu kaybettiğinizde çok çok daha net göreceksiniz bunu.
    duygusal yeme bozukluğu ve özellikle aileden süregelmiş yeme alışkanlıklarının getirileri kilo verme yolunda fizyolojik durumlardan daha çok zorlayıcı oluyor. şayet bir beslenme uzmanıyla çalışılıyorsa ve yine de beklenen verim alınamıyorsa mutlaka bir psikologdan yardım almak gerekir. yukarıda belirttiğim "kendimi seviyorum böyle süperim" gibi bir durum söz konusuysa bence yine bir psikolog yardımı şart.
    toparlayacak olursam. obezite bir hastalıktır şanslıyız ki tedavisi olan bir hastalıktır. uzun vadede vücuda zararları değerlendirip "ben kendime bunu yapamam, özsaygımı korumam gerek." diyerek bir an önce 'tedaviye' başlamak gerek.
  • vücuttaki yağ dokusunun fazlalığıdır. normal kilon sınırının üstünde olmak fazla kilolu şeklinde ifade edilir.obezite sadece görsel bir sıkıntı değil tıbbi yardım alınıp kilo verilip mutlaka tedavi edilmeli.
    latince obesitus yani “yemekten dolayı” demek, şişmanlık anlamı da var
    iç organları saran bölgedeki yağ doku meğersem salgı yapan bir organmış. eskiden sadece enerji fazlalığı deposu olarak bilinirmiş.
    bu yağ doku hormon ve molekül salgılar,
    örnek: leptin hormonu. bu hormon kilo azaltıcı ve iştah baskılayıcı özellikte ve insülin salgısını düzenleyip veya etkilemeden kan glikoz seviyesini düşürür.
    lipid dengesini de düzenleyebiliyor bu yağ doku.
    aşırı olursa yine yukarıdaki hastalıklara yol açar
    obezite ve insülin direnciyle kronik hastalıklar ortaya çıktı diyelim, hala kilo vermek önemli bir adımdır en azından hastalık seyri hafifler ve ilaçlar daha faydalı olur
    alınan enerji gerekli olan ve harcanan enerjiden çok fazla olursa glikojen ve yağ şeklinde depolanır- aşırı yağ dokusu- obezite
    kalori limiti aşılmamalı.
    düzenli ve basit egzersizler yapılmalı.
    alınan gıdaların içeriği zamanı ve sıklığı önemli hepsi doğru yapılmalı
  • karantina sürecinde obez olmaya karşı elimizde güçlü bir koz var. - spoiler -yememek- spoiler -
hesabın var mı? giriş yap