• ocağın sönsün deyimi, insanın yerleşik yaşama geçmesi kadar eskidir.
    insanlar, ne zaman ki tarıma başladı ve yerleşik düzene geçti, hatta dikdörtgen biçimli barınaklar inşa etmeye başladılar, bizim hikayemiz başladı. yani neolitik çağ'dayız, yaklaşık olarak m.ö. 8 bin.

    artık, besin üretimine dayalı bir ekonomi var; taş temelli, kerpiç duvarlı, gerektiğinde ekleme yapılabilen, genellikle tek odalı evler inşa ediyorlar. evlerin mutfak kısmı da var ve dolayısıyla içine ocak da yapıyorlar. aynı zamanda insanlar ölülerini evlerinin tabanına gömüyorlar ve ata mezarı denilen mezarlar ortaya çıkıyor. bir süre sonra, ölüleri gömecek yer bulamadıklarından evlerine, geçişli ek odalar yapıp, eski kullandıkları bu odaları tamamıyla mezar odası olmak üzere terk ediyorlar.
    bu dönem anadolu'da nispeten uzun sürüyor, yer yer iki bin sene kadar. çatalhöyük'te mesela, 18 katman var. bazı evlerin duvarları 150 kez sıvanmış. kuşak üstüne, kuşak.

    anadolu'daki, ocağın sönsün kullanımı bu dönemden kalma.
    ocak, bir evde yaşam olduğunu gösteren en büyük kanıt. ocak, aileyi temsil etmekle kalmıyor; ataları ve gelecek nesilleri de simgeliyor; çünkü, gelecek nesiller de aynı evde, ölen büyüklerini evlerinin tabanına gömerek yaşayacaklar. ocağın sönsün demek, soyun kurusun demeye eş.

    kelimenin kökenini değilse de, buraya kadar olan tarihsel/mimari kısmı protohistorya okumuş kimseler bilirler muhtemelen.
    "ocağın sönsün" lafının nasıl ağır bir beddua olduğunu ise ışık insanları iyi bilirler. neolitik çağ'dan günümüze, anadolu'nun kucak açtığı onca kültürün tamamen yok olmaması adına, kendilerine çok şey borçluyuz.
  • islamiyet öncesi inanışlarda kutsiyet atfedilen ateşin sönmesi büyük uğursuzluk sayılırdı.
    birinin ocağının sönmesini dilemek edilebilecek en büyük beddualardan biridir.
hesabın var mı? giriş yap