• türkiye ısı yalıtım ve mantolama pazarında oldukça büyük bir bilinirliğe sahip şirket. yeşil xpsden yapılmış ısıpan levhalarını mahallenizde 1-2 yapının cephesine kaplanırken görmüş olabilirsiniz.
    (bkz: ode ısıpan)
  • (bkz: ode yalıtım)
  • bir attila jozsef şiiri;

    [1]

    i am alone on these glittering crags.
    a sinuous breeze
    floats delicious, the infant summer's
    suppertime simmer and ease.
    i school my heart into this silence.
    not so arduous--
    all that is vanished is aswarm in me,
    my head is bowed, and my hand is
    vacuous.

    i see the mane of the mountain--
    each little leafvein
    leaps with the light of your brow.

    the path is quite deserted,
    i see how your skirt is floated
    in the wind's sough.
    under the tender, the tenuous bough
    i see you shake out your hair, how it clings,
    your soft, trembling breasts; behold
    --just as the szinva-stream glides beneath--
    the round white pebbles of your teeth,
    and how the welling laughter springs
    tumbling over them like fairy gold.

    [2]

    oh how much i love you, who've given
    speech to both the universes:
    the heart's caves, its trickweaving deepenings,
    sly involute lonelinesses--
    and starry heaven.
    as water glides from its own thunderous fall
    you fly from me and we are cleft and parted,
    whilst i, among the mountains of my life, still call,
    still kneel, and sing, and raise the echo with my cry,
    slamming against the earth and sky,
    that i love you, step-nurse, mother-hearted!

    [3]

    i love you as a child his mother's breast,
    as the dumb caves their own bottomlessness,
    as halls the light that shows them best,
    as the soul loves flame, as the body rest!
    i love you as we who marked for death
    love the moments of their living breath.

    every smile, every word, every move you make,
    as falling bodies to my earth, i press;
    as into metal acids eat and ache,
    i etch you in my brains with instinct's stress,
    beautiful shapeliness,
    your substance fills the essence they partake.

    the moments march by, clattering and relentless,
    but in my ears your silence lies.
    even the stars blaze up, fall, evanesce,
    but you're a stillness in my eyes.
    the taste of you, hushed like a cavern-pool,
    floats in my mouth, as cool;
    your hand, upon a water-glass,
    veined with its glowing lace,
    dawns beautiful.

    [4]

    ah, what strange stuff is this of which i'm made,
    that but your glance can sculpt me into shape?--
    what kind of soul, what kind of light or shade,
    what prodigy that i, who have long strayed
    in my dim fog of nothingness unmade,
    explore your fertile body's curving scape?

    --and as the logos flowers in my brain,
    immerse myself in its occult terrain! . . .

    your capillaries, like a bloodred rose,
    ceaselessly stir and dance.
    there that eternal current seethes and flows
    and flowers as love upon your countenance,
    to bless with fruit your womb's dark excellence.
    a myriad rootlets broider round
    and round your stomach's tender ground,
    whose subtle threadings, woven and unwound,
    unknit the very knot whereby they're bound,
    that thus thy lymphy cellbrood might abound,
    and the great, leaved boughs of thy lungs resound
    their whispered glory round!

    the eterna materia goes marching on
    happily through your gut's dark cavern-cells,
    and to the dead waste rich life is given
    within the ardent kidneys' boiling wells!

    billowing, your hills arise, arise,
    constellations tremble in your skies,
    lakes, factories work on by day and night,
    a million creatures bustle with delight,
    millipede,
    seaweed,
    a heartless mercy, gentle cruelty,
    your hot sun shines, your darkling north light broods,
    in you there stir the unscanned moods
    of a blind incalculable eternity.

    [5]

    so falls in clotted spatters
    at your feet this blood,
    this parched utterance.
    being stutters;
    law is the only spotless eloquence.
    my toiling organs, wherein i am renewed
    over and over daily, are subdued
    to their final silence.

    but yet each part cries out--
    o you who from the billioned multitude,
    o you unique, you chosen, wooed
    and singled out, you cradle, bed,
    and grave, soft quickener of the dead,
    receive me into you.

    (how high is this dawn-shadowy sky!
    armies are glittering in its ore.
    radiance anguishing to the eye.
    now i am lost, i can no more.
    up in the world i hear it batter,
    my heart's old roar.)

    [6]

    (envoi)

    (now the train's going down the track,
    maybe today it'll carry me back,
    maybe my hot face will cool down today,
    maybe you'll talk to me, maybe you'll say:

    warm water's running, there's a bath by and by!
    here is a towel, now get yourself dry!
    the meat's on the oven, and you will be fed!
    there where i lie, there is your bed.)

    (1933)
  • latin edebiyatında horatius tarafından da kullanılmış bir yazı biçimidir. söz konusu sair, bu siirlerinde o zamana kadar latin sairleri tarafindan pek kullanilmamis aiolik (aiolis) lirik vezinlerini kullanmistir.

    (bkz: sappho) (bkz: alkaios)

    grek vezinlerinin latin siirinde kullanilmasi pek kolay degildir. iste bu noktada bu yasli sairimizin becerisi on plana cikmaktadir. bunu basarabilmistir.

    ornekleyelim;

    odes i, 3

    kibris 'ta saltanat suren tanrica
    ve helene' in kardesleri parlak yildizlar
    ve ruzgarlarin babasi seni oyle iletsin ki
    iapyx 'ten baskasini zincire vurup

    ey gemi, sen ki sana emanet edilen
    vergilius 'u bize borclusun, attika kiyilarina
    onu sapasaglam ulastirasin - yalvaririm-
    ve ruhumun yarisini koruyasin.
    ..
  • ing. ağıt
    (bkz: ode to melancholy)
  • (bkz: ode, intimations of immortality)
    (bkz: william wordsworth)

    en önemli ve en güzel eseridir william wordsworth'un ve gerçek bir şaheserdir.
    anlatımı komplike kullandığı dil sade değildir. bu yüzden çok fazla bilinen ve anlaşılan bir yapıt olamamış, yazıldığı dönem dışında hakettiği değeri bulamamıştır. orta çağ incilleri gibi anlaşılmadan kenarda durmaktadır. halbuki söyledikleri ve tahlilleri dudak uçuklatır niteliktedir.

    küçük yalnız bir çobana seslenmektedir ve aslında onun kişiliğinde tüm insanlarla ve tüm tabiattan uzak yaşayanlarla konuşmaktadır.

    çobana der ki..."sen aslında yeryüzündeki en şanslı insansın çünki tabiatın içindesin, orda bir ışık var ve sen bu ışığı görmektesin"... sürekli vurguladığı bu ışık ve renk kavramı onun için farklı bir ülkeyi, farklı bir dünyayı anlatmaktadır ve basit birşey değildir. ve şiirin tüm mesajı burda yatmaktadır.

    bu dünya, tıpkı platon'un idealar dünyası gibi görünenden çok uzakta, görünen dünyanın başka bir atmosferde saklı bulunan aslı ve orjinalleridir.

    bir zamanlardır ki tabiat, ağaçlar yeşiller, kır çiçekleri, ırmaklar… hepsi tanrısal bir ışık "celestial light" giyinmiştir. gökkuşağı renklidir, çiçekler parlamaktadır, ırmakların sesi bir şarkı gibi dağlara doğru tırmanır ve kuzular oyun oynarcasına neşe içinde koşuşurlar. tüm bu imgeler cennetvari bir atmosfer yaratır "a joyful festival". ama bir zamanlar…artık değil...artık yoktur... ve bu noktada, bana göre, şiirin en güzel mısraları gelir:

    "the pansy at my feet doth the same tale repeat: whither is fled the visionary gleam?
    where is it now, the glory and the dream?"

    ve cevap verir: "dünya hayatı sadece bir uykudur, bir unutmaktır " forgetfulness"

    nasıl?... neden?...

    işte renklerin ve ışıkların görüldüğü, pırıltılı bu zamanlar çocukluk zamanlarıdır. insan bu dünyaya gelmeden başka bir dünyada , tanrı’nın yanında bulunmuştur ve bir çocuk için herşey ona çok yakındır,tanıdıktır, tüm bunları kollaylıkla görebilir çünki o tanrı'nın yanından, bu şekillerin, renklerin, ışıkların muhteşem asıllarının bulunduğu ülkeden henüz gelmiştir ve çünki henüz hiçbirini unutmamıştır, o büyülü dünyanın hatıraları hala sürmektedir ( heaven lies in our infancy ) !

    ancak ve ancak büyümekle büyü gider, zamanla çocuk bunu kaybeder, yavaş yavaş uzaklaşır…ve tüm bu güzellik tüm bu saf mutluluk yok olur. herşeyi unutur. büyümek insanı tüm gerçek güzelliklerden uzaklaştıran onu anlamsız ve karanlık bir çirkinliğin içine atan bir roller yüküdür ve insan bunu yaşam sanmaktadır oysa yaşam aslında orjinal gerçekliğinden uzak, asıl gerçeğin basit yetersiz ve çok küçük bir uzantısıdır.

    fakat bu çoban çocuk hala bu atmosferin içindedir ve yeryüzündeki tüm bu büyüyü yaşamaktadır (a prophet of a lost truth, access to the origins). o yüzden ona seslenir ve der ki: "sen işte, gerçekten çok şanslısın… ben bu dünyanın varlığını biliyorum ama göremiyorum duyamıyorum koklayamıyorum ve hissedemiyorum" "something that is gone..." ama sen hala görüyorsun…çünki sen hala hatırlıyorsun…

    wordsworth bir panteisttir. tabiatın yaratıcı gücüne inanmaktadır. ancak tabiat ve tanrı arasında da kuvvetli bir bağ kurmuştur. tanrı'nın tabiatta görülüp bulunabileceğini ve güzel bir tezat ve büyüleyici bir anlatım ile de tabiatın da aslının, tüm güzelliklerin aslının tanrı'da bulunduğunu söyler. yaşama, yaşamaya, varoluşa bambaşka, bilindik dışında gizemli ve mistik bir bakış açısı açar ve etkileyici, otantik bir yorum getirir.

    "life on earth is a dim shadow of an earlier, purer existence, dimly recalled in childhood and then forgotten in the process of growing up"
  • ordinary differential equation (ode)
  • sanılanın aksine ağıt değil, övgüdür. birisine, bir canlıya veya nesneye methiyeler, övgüler düzen şiir türüdür. ağıt için (bkz: elegy).
  • mono'nun ismiyle tam müsemma, grubun diğer hemen hemen bütün şarkılarında olduğu gibi sizi duygulardan duygulars koşan şarkısı.

    önce dingin, üzgün. sonra öfkeli, isyankar. bitişte de sanki bir kabullenmişlik var. sonuçta hayat devam edecek. kötü olan da bu zaten. devam ediyor. olanlara rağmen devam ediyor.
hesabın var mı? giriş yap