• gecenin bir vakti başka bir evden ders notları * almak için giden ev arkadaşını beklerken kapının çalması, arkadaş döndü sanılarak kapının açılması, kan ter içinde iki travesti ile burun buruna gelinmesi, haydutun biri kovalıyor, bi beş dakka durabilir miyiz demeleri, şaşkınlıkla içeri davet edilmeleri, ev arkadaşının yarım saat sonra döndüğünde evde biri patates soyan, diğeri tavada kızartan iki travesti ve salonda uyuklayan arkadaşı ile karşılaşması.
  • hiç tanımadığınız birinin 3 gün evinizde kalması ve bu durumdan ev arkadaşınızla rahatsız olup başka yerde kalmanız.

    bir gün eve geldik baktık bir kadın oturuyor evde. merhaba dedi merhaba dedik. sonra aynı apartmanda oturan başka bir arkadaş geldi işte bu da bişey söylediğim gibi (söylemedi) sizde kalacak,sorun olmaz herhalde (olurdu) bende kalamaz çünkü ailem geliyor (bize ne?) dedi. biz de ayıp olmasın diye o an tamam tabi dedik. e sonra da tamam demiş bulunduk ama bildiğin salonda oturan bir kadın. koltukta yaşıyor. çay demliyor. lan kadın çamaşır yıkadı kuruttu salonda. ilk gün karşı koltuğa oturduk biz de. demlediği çaydan içtik. sonra baktık kadın rahatsız oluyor yani tip tip bakmamızdan. gittik başka arkadaşta kaldık.

    hayır kadın bize nasıl girdi? girdi neden kaldı? kaldı hiç mi tırsmadı amk biz tırstık. sonra bizim arkadaş mal mı kızı bıraktı gitti? biz mal mıyız evimizi bıraktık gittik? bir öğrenci evinde hiç mi normal olay yaşanmaz? babamın böyle yapmayı öğrendiği pastaya sokayım.
  • bir devlet hastanesinin koridoru. sırtında arkadaşını taşıyan bir üniversite öğrencisi (ben), bir elinde sırtında taşıdığı arkadaşının (taşıdığım arkadaş kürşat) tek terliği, küfürler savurarak başka bir arkadaşını (bunun adı aytekin) kovalıyor ve terliği fırlatıyor, sinirden şakaklarında damarları pörtlemiş. sırtında taşıdığı arkadaşı, bir ayağında terlik, diğer ayağı çıplak, gürültülü kahkahalar atıyor, başka bir köşede bir diğer eleman (selçuk) kenara çömelmiş, yüzünü kollarına bastırmış vaziyette ağlıyor, bir başkası (çağdaş) kenarda hemşirelerle gülüşüyor, öbürünün ise (musa) suratı bembeyaz olmuş, polislerin gelip kendisini almasını bekliyor, diğer eleman (burak) ise elinde kocaman bir tepsi içinde çeşit çeşit yemeklerle hastane koridorunda geziniyor. ben, kürşat, aytekin, selçuk, çağdaş, burak, musa, 7 kişi, 7 tane mühendislik öğrencisi.

    garip bir sahne değil mi? çakal yönetmenler gibi son sahneyi gösterek başladım. isterseniz geri alıp bi daha bu sahneyi görelim, hemen aşşağıda sahnenin oluşumunu dakika dakika izleyebilirsiniz.

    sene 2001. 4 kişilik öğrenci evimizde, evrim teorisini doğrularcasına yaşamaya çalışıyoruz. evet işte o pislikten dolayı böceklerin bile yaşayamayıp terk ettiği öğrenci evlerinden biri. 6 katlı binanın en üst katında devasa (gerçekten devasa, 6'ya 6 maç yapabiliyorduk top aşşağı düşene kadar) bir terasa sahip evimizde gül gibi geçinip gidiyoruz. son final haftası. action!

    kürşat. en çalışkanımız. haliyle finallerini bitirip bütünlemeye kalmayan karakterimiz, daha doğrusu karaktersizimiz. bütünlemeye kalınmaz mı lan? neyse, birazdan öğreneceğiniz üzere cezasını da aldı zaten. son finaline de giriyor, çok sevinçli, biz daha 2 hafta yaban ellerde kalacakken, o bu akşam eşyalarını toplayıp evine dönecek. sevinçle eve geliyor. saat 16.00. anahtarı yok, kapıyı çalıyor fakat dediğimiz gibi saat 16.00, evde kimse yok. "telefon edeyim" diye düşünüyor, kontörü yok. sevinçli demiştik ya... doğru kararlar alamayacak kadar sevinçli. kararını veriyor ve apartmanın içinden çatıya çıkan tahta merdiveni kullanarak çatıya çıkıyor. çatıdan terasa atlayacak ve eve girecek.

    saat 18.00. telefonum çalıyor. arayan aytekin.

    ben: ne var la?
    aytekin: ahahah olum eve gelin lan ahahah kürşat malı çatıdan terasa atlamaya çalışırken düşmüş, ahahah olum kontörü de yokmuş, 2 saattir terasta yatmış ağlıyormuş, 3 kere de bayılmış ahahah
    ben: kötü mü lan?
    aytekin: sağ ayağı gitmiş olum, gelin hastaneye götürelim ahahah mal ya...

    yanımda diğer ev arkadaşım selçuk var, durumu iletiyorum, durum değerlendirmesi yapıyoruz ve burak'ın arabasının olduğunu hatırlıyoruz. bizde burağın telefonu yok, selçuk çağdaş'ı arayıp durumu bildiriyor ve burağı arayıp söylemesini rica ediyor. selçuk telaşlı, tedirgin, ayrıca duygusal bi adam. nasıl aktardığını aşağıda görebilirsiniz.

    çağdaş: alo?
    selçuk: olum kürşat terasa düşmüş, çok kötü lan. burağa söyle de hemen bizim eve gelsin. araba lazım.
    çağdaş: teras? kürşat? lan? tamam!

    çağdaş, aldığı sınırlı bilgilendirmeyle burağı arıyor.

    burak: alo?
    çağdaş: olum kürşat terastan düşmüş galiba. ben hemen evden çıkıyorum. sen de hemen bas gel. selçukla konuştuk, sesi çok kötü geliyodu.
    burak: teras? kürşat? düşmek? 6 kat? tamam!

    evet, işler biraz karıştı, daha da fazla nasıl karışır görelim.

    burak da durum değerlendirmesi yapıyor kendince, hastaneye gidilmesi lazım ama durum ciddi, onun için ambulansa ihtiyaç olacağını düşünüyor, hastanenin hemen yanında oturan musa'yı arıyor.

    musa: alo?
    burak: olum kürşat! ühühühü... kürşaaat :( ühühü düşmüş olum. terastan düşmüş... ühühü :( hemen bi ambulans alıp gel, ben de gidiyorum.
    musa: lan? teras? oha!

    musa da aldığı bu bilgiden sonra ambulans çağırma işini 112'yi aramak şeklinde algıladığı için arıyor ve adresimizi veriyor, evden çıkıp yola koyuluyor.

    bu sırada haftada bir kere falan bize yemek gönderen burağın annesi tepsi hazırlamış, onu burağa veriyor. burak'ta araba yok, o gün babası almış arabayı.

    saat 18:30. bizim ev. kürşat'ı sırtıma almışım, aytekin'i de tembihledim "kürşat'ın sağlık karnesini al" diye, sırtımda kürşat, peşimde selçuk ve aytekin, merdivenleri iniyoruz. apartmanın önünde bir polis arabası, bir de ambulans.

    ben: hayırdır memur bey?
    polis: bir intihar vakası varmış sanırım ama heralde yanlış ihbar. adres burası, görünürde bişey yok.
    ben, kürşat, selçuk, aytekin: vay orospu çocukları... polisi de boş yere meşgul etmişler... kolay gelsin memur bey.

    burak gelmemiş, arabası yok görünürde, mecburen taksiye biniyoruz. istikamet devlet hastanesi. bu arada çağdaş'ı arayıp hastaneye doğru yola çıktığımızı da söylüyoruz, şimdi herkesin istikameti hastane.

    hastaneye geliyoruz. doktor ve hemşirelerin başına üşüşüyoruz. röntgen çekilmesi lazım, kayıt için sağlık karnesini istiyorlar. gözler aytekin'i arıyor, aytekin kayıp. kürşat'ın sağlık karnesini alırken kendi sağlık karnesini de almış, kendine ilaç yazdıracak. kürşat hala sırtımda, yoruldum. hastanede bir kenardan çığlıklar geliyor. bir kadın, eşinin vefat haberi gelmiş, sinir krizi geçiriyor. selçuk bunu görünce fenalaşıyor, kenara geçip ağlamaya başlıyor. çağdaş gelmiş, kürşat'ın bişey olmadığını görüp hemşirelere yazmaya başlamış kenarda, gülüşüyorlar. burak ve musa da geliyor. 112'ye yanlış ihbar yapmanın suç olduğunu, telefon numarasından takip edip polislerin geleceğini bizden duyup buna inanan musa bembeyaz oluyor, burak, elinde tepsiyle peşimizden koşuyor. 15 dakika sonra aytekin'i görüyorum, kendi derdine düşüp ilaç yazdırmasının ne kadar aşşağılık bir davranış olduğunu belirtmek için kovalamaya başlıyorum, kürşat'ın tek terliğini küfür ederek fırlatıyorum aytekin'e, kürşat sırtımda, durumun komikliğine yarılıyor.

    bir devlet hastanesinin koridoru. sırtında arkadaşını taşıyan bir üniversite öğrencisi (ben), bir elinde sırtında taşıdığı arkadaşının (taşıdığım arkadaş kürşat) tek terliği, küfürler savurarak başka bir arkadaşını (bunun adı aytekin) kovalıyor ve terliği fırlatıyor, sinirden şakaklarında damarları pörtlemiş, sırtında taşıdığı arkadaşı, bir ayağında terlik, diğer ayağı çıplak, gürültülü kahkahalar atıyor, başka bir köşede bir diğer eleman (selçuk) kenara çömelmiş, yüzünü kollarına bastırmış vaziyette ağlıyor, bir başkası (çağdaş) kenarda hemşirelerle gülüşüyor, öbürünün ise (musa) suratı bembeyaz olmuş, polislerin gelip kendisini almasını bekliyor, diğer eleman (burak) ise elinde kocaman bir tepsi içinde çeşit çeşit yemeklerle hastane koridorunda geziniyor. ben, kürşat, aytekin, selçuk, çağdaş, burak, musa, 7 kişi, 7 tane mühendislik öğrencisi...
  • üniversitenin ilk yılı olması heyecanıyla bir sene filan kadar evin bkunu çıkarttıktan ve geçen zamanla bıkıp sakinleştikten sonra, üst katta oturan 80+ yaşındaki teyzenin bir gün kapımı çalıp,

    "evladım senin eskiden arkadaşların gelirdi müzik filan dinlerdiniz, çok eğlenirdiniz, niye hiç öyle olmuyo artık?" diye sorması.

    ekleme: dün bu teyzenin vefat haberini aldım. bu da ondan öyle bir anı kalsın burada. huzur içinde yatsın.
  • bir elektronik, bir metalurji, bir gemi inşaat ve bir makine mühendisliği öğrencisinin, anten yapmak amacı ile televizyona sigara kağıdı sokarak patlamasına sebebiyet vermesi. buna mukabil, bir edebiyat, bir kamu yönetimi ve bir uluslararası ilişkiler öğrencisinin eve kaçak kablo tv çekebilmesi. gerçi üst komşu ne izlerse onu izlemek zorunda kalıyorlardı ama neticede beleş.
    eğitim sistemi çarpık diyoruz yıllardır. solcu tırıvırısı deyip geçiyorlar. al işte örnek!
  • bu biraz hüzün, biraz gariplik, biraz şaşkınlık ve çokça da eskişehir soğuğu hikayesidir.
    çoğu öğrencinin yaptığı gibi faturalar (elektrik, doğalgaz, telefon) mümkün olduğu kadar ihmal edilir. elektriğin ya da doğalgazın kesileceğine dair bir ihbarname gelene kadar ödenmez faturalar. bu ihbarname geldiğinde aceleyle para denkleştirilir ve son dakikada ödenen faturalarla deyim yerindeyse son dakika golleriyle yaşam devam ettirilir.
    yine son ana bırakılmış faturalar fakat bu sefer öğrenciler biraz daha umursamazdır. çünkü faturalar ödenmeden ara tatil için memleketlere gidilmiştir. evden ilk dönen vennus olmuştur. ve eve geldiğinde gördüğü manzara ürkütücüdür: doğalgaz borcundan dolayı mühürlenmiştir (olayın ürkütücülüğüne dair şüphesi olanlar bir kış gecesi eskişehir soğuğunda biraz dolaşmayı deneyebiliriler). "yarın para bulur öderim" düşüncesiyle bir gece idare edebileceğini düşünen vennus evde başka hiçbir ısıtıcı olmadığı için bulabildiği tüm battaniyeleri üstüne sararak uyumaya çalışır ve bir yandan da "donar mıyım lan acaba?" diye kendine sormaktadır. o gece gerçekten de vennus'un hayatındaki en soğuk gece olmuştur.
    ertesi gün doğalgaz borcu ödenir, akşama kadar doğalgazın açılacağı öğrenilir. vennus akşam olana dek eve gitmez çünkü okulun boş ve sıcak laboratuvarları vennus için gerçekten iyi bir alternatiftir. akşam eve döndüğünde gördüğü manzara bir gün önceki manzara kadar dehşet vericidir: doğalgaz henüz açılmamıştır. vennus çaresiz biçimde, o soğuk gecelerden bir tanesine daha merhaba demek üzeredir. kafaya geçirilen kapşonlar, üzerine örttüğü battaniyeler lokal bir ısınma sağlamaktadır ama kafa battaniyelerden dışarı çıkarıldığında inanılmaz bir soğuk yüze tokat gibi çarpmaktadır. "dün donmadım ya bugün de donmam herhalde" diyip uyur.
    ertesi gün, doğalgazın ufak bir aksilikten dolayı açılmadığını öğrenir ve doğalgazın artık kesin açılacağına dair güvence almıştır yetkililerden. vennus doğalgazın açılacağından emin bir şekilde akşama kadar gezer dolaşır ve vakit geç olduğunda eve gelir. doğalgaz vanasındaki mühürün kaldırıldığını görür, sıcak bir ev artık vennus beklemektedir (bekle sen). dairenin kapısı açılır. el, lamba düğmelerinden birine uzanır ve o an elektrik çarpmışa döner: elektrikler borcundan dolayı kesilmiştir. o an belki gerçekten elektrik çarpsa çok daha mutlu olacaktır vennus, çünkü ısınması için kombiye, kombinin de elektriğe ihtiyacı vardır. yapacak bi şey yoktur, borcun ödenmesi, elektriklerin tekrar açılması gerekir. o soğuk gecelerden en az bir tanesi daha onu beklemektedir. "keşke bir kutup ayısı, bir penguen olsaydım, başlarım üniversitesine" der ve uykuya dalar. ertesi gün onun için sıcak bi gün olmak zorundadır, çünkü elektrik faturası da ödenmiş, elektrikler tekrar açılmıştır. vennus kombiyi açar fakat ateşleme yapmamaktadır. kullanma klavuzundan kombiye biraz su basıp, su basıncını artırması gerektiğini okur. kombiye giden su borusunun vanasını çevirir fakat hiçbir hareket, gelişme, huzur verici bir su akış sesi yoktur. o an akıllı su sayacının üstündeki şu yazıyı hatırlar: "kredi az"
  • evden dışarı hiç çıkarılmayan kedinin, hamile kalması.. *
  • 7 öğrenci bir eve doluşulur. sürekli "gürültü yapıyorsunuz" "eve geç geliyorsunuz" "merdivenlerde ses yapmayın" "bu kadar kişi eve doluşmayın" uyarılarıyla rahatsız eden apartman sakinleri, "gaz kaçağı var siz iyi misiniz" diye sormaz. tüm öğrenciler ölür. ertesi gün "zaten içiyorlarmış" denir.
    öğrenci evinde yaşanabilecek en dumur olaylar bunlardır.
  • yine evimin baş köşesine oturmuş kitabımı okuyorum. başucumda şarabım, arka fonda da hafif bir müzik, ambiyans o biçim...
    yok yok! mal mal takılıyodum evde, arkadaş aradı:

    ark: mimilo nabıyon hafız ? bi maruzatımız vardı, müsait misin ?
    ben: hiç olmadığım kadar, söyle dinliyorum.
    ark: olm kapıda kaldık lan sana ihtiyacımız var.
    ben: kaan, çilingir olduğumu sanmıyorum ehehehe!
    ark: ya kes amk espiri yapma... sizin kulüpten*iniş malzemelerini alıp gelsene, çilingir hayvan gibi para istiyor. sen iki dakkaya halledersin hadi çabuk!
    ben: ne yapmamı istiyon anlamadım ?
    ark: ya olm üst kattaki komşunun balkonundan bizim balkona inip açıcan işte kapıyı o kadar.

    neyse efendim depodan ipti, kemerdi, karabinaydı* alıp geçtim bunlara. evde iki kişi kalıyorlar, birisi anahtarını unutmuş birisi de malak gibi kampüsün çimlerinde yayılırken düşürmüş. kapı da çelik ve üstten kilitli olunca çilingir sağlam bir fiyat çekmiş bunlara, sonra da beni arıyorlar işte...
    olay basit. üst katta ki komuşuya durumu açıklayıp izin aldıktan sonra, evin herhangi bir noktasına ip ile iniş için ana emniyet noktası kurup, bizimkilerin balkonuna inicez. benim için sıradan bir olay ancak bunu site ahalisine bir türlü açıklayamıyoruz. üstte oturan hacı teyze, nuh diyor peygamber demiyor. düşücen kızanım ölecen, vebali boynuma kalacak falan şeklinde isyanda. uzatmayalım, bizimkiler uzun dil dökme sonucunda ikna edebildiler teyzeyi... bana bir şey olursa komuşlar şahitmiş, teyzenin hiç bir suçu yokmuş vs...
    tabi bu sırada teyzemiz apartmanı ayağa kaldırdığı için herkes noluyo diye kapılara çıktı. sonra da siteye yayıldı.(5 bloktan oluşuyor)

    ben sistemi kurdum, bizim çocukların balkona doğru yavaşça indim ipten çıkmaya hazırlanırken, alkış kıyamet koptu. kafayı bi çevirdim aşağıda rahat 15-20 kişi beni izliyormuş. bi o kadarı da cama döküldü, napıyor bu deli diye.
    velhasıl, büyük çaplı bir tantanın ardından bizimkilerin balkonunda girip, evde unutlan anahtarla kapıyı açtım. ve bunların hepsini 1lt'lik marmara gold karşılığı yaptım.(2 bira demiştim ama böyle daha ucuz oluyor diye buna layık gördüler beni)
    sonuç olarak iyi sükse yaptık sitede. arkadaşlara ne zaman gitsem görenler,
    "tarzan napıyosun beaa?" diye selam veriyor...
  • mutfakta fare görülmesi üzerine, ev arkadaşıyla para toplayıp fare zehiri almaya karar verilmesi; ancak ay sonu olması münasebetiyle de paranın denkleştirilemeyerek eve fare zehiri alınamaması. yaşanan parasızlık sorunu yüzünden gözü dönen ev arkadaşının, aynı günün akşamında, eve sokak kedisi getirmesi ve sokak kedisinin iki gün boyunca evde yaşaması.
hesabın var mı? giriş yap