• insanların ne kadar pislik olabileceğinin öğrenilmesidir. 18-19 yaşında olan ben üniversitenin ilk yılında yurtta kaldım ve herkesi kendim gibi titiz, dikkatli sanırdım ama öyle değilmiş orda öğrendim. benden yaşça büyük, ikinci üniversitesini okuyan eşşek sıçtıktan sonra sifonu çekmezdi. evet yanlış okumadınız. o mağarada doğmuş medeniyet yoksunu mal tuvaletten çıktıktan sonra diğer oda arkadaşıyla bu sefer sifonu kim çekecek diye birbirimizin yüzüne bakardık... uyarmadınız mı demeyin 2 yaşındaki bebeği o kadar uyarsak o bile sifonu çekerdi. neyse ki daha ilk aydan gönderdik odadan yoksa büyük kavga çıkacaktı. bizden sonra da yurtta en az 7-8 kere oda değiştirdi bir yıl içinde. bana yurt hayatının kattığı ilk şey olmuştu. daha başlar başlamaz insanların ne kadar pislik, vurdumduymaz olabileceğini göstermişti. zaten ilk yıl dolar dolmaz ayrıldım ve tek başıma aparta çıkıp kurtuldum bu yerden. eğer imkanınız varsa kalmayın amk yok tecrübeymiş yok insan tanımaymış. gidin klüplere üye olun en azından kızlarla vakit geçirirsiniz.
  • ev tutsam bile kyk yurdunu 1,5 sene, devamsızlıktan atılana kadar iptal etmemiş biri olarak deneyimlerimi anlatayım.

    uludağ üniversitesi kyk yurdunda kayıt yaptırmıştım ilk sene. sonra ev tutsam da yurdu iptal etmedim. ordaki ortam bana laboratuvar gibi geliyordu. öğrencilikten önce zeytinburnu gibi bir yerde esnaflık yapsak da, çok çeşit insan görsem de burası bir başka idi. devrimci gelenekte yetişen biriydim ben. daha ilk günden teşkilat dedikleri sözde ülkücü tayfa ile papaz olmuştum. sevgilim yanımda olmadığında bazen gider yurtta kalırdım, hem eski arkadaşlarla sabaha kadar batak oynamak ve muzurluk yapmak için, hem de bu laboratuvar ortamında gözlem yapmak için.

    tuvaletin deliğine götünü sildiği iç çamaşırını atıp deliği tıkayanlar, hayatında ilk defa tuvalet görenler, tahmin edemeyeceğiniz kadar pis olanlar, cemaatçiler, teşkilatçı kurtçuklar, abi geçinen kezban kurtçuklar, sahte kazanovalar, büyükşehir hayatını keşfeden gençler, sıcak su geldi diye banyoda yer kapma maratonuna katılmalar, duşta beklerken az asılın amk diye bağırmalar, sabaha kadar batak oynayıp turnuva düzenlemeler, yurdu yakmalar, kavgalar, masa tenisi turnuvaları, rus öğrenciler ve niceleri... hayatımın dolu dolu zamanları idi. çok anı biriktirdim. çok şey öğrendim. her çeşit insan olabileceğini, empatiyi, herkesle bir ortak nokta bulabileceğinizi, sıra kültürünün önemini vs vs... saymakla bitmez. bir level üstü askerliktir. orayı da muhakkak tavsiye ederim. bence kyk yurdunda herkes en az 1 sene yaşamalı. askerliğe de her erkek gitmeli. çok şey katar insana. eskilerin askere gitmeyene kız vermem lafı boş değildir. gidenle gitmeyen insanı hemen ayırt eder zaten azcık gözlemci biri.

    çok anım var, bazılarını anlatayım, gaza geldim:

    * teşkilat dedikleri bu tayfa yenileri çağırır, sindirmeye ve içlerine katmaya çalışır. ben bu toplantıda içi boş laflarını çürütüp cevap veremeyecek hale getirince bunları bana kıl oldular. yıkım ekibi dedikleri sözde adam dövdürdükleri tayfadan biriyle de ramazan gecesi internet cafede sabahlarken sürekli bunu vuruyorum diye küfredince bana kavga etmiştim. 2004-2008 arası okuyanlar "azrail" lakaplı bu beyinsiz çok hücreliyi hatırlayacaktır. bir bok yapamadılar ama hep ters gittik. taa ki o gün gelinceye kadar. benim odada antalyalı bir çocuk vardı. dünyanın en temiz, en kibar, en güzel kalpli çocuğu idi. buna en yakın arkadaşımın tanıdığı piç bir 4'lü arkadaş gurubu yurt şakası yapmış. teşkilattanmış gibi rol yapmışlar, dalga geçmişler, korkutmuşlar. çocuk altına işemiş. odaya geldiğimde ağlıyordu. sordum söylemedi. zorladım, anlattı. o kadar delirdim ki, bastım bunların odasını tek başıma. beni bu dörtlü bir güzel dövdüler. ağzım burnum kan içinde idi. bizim solcu tayfa gördü. meseleyi sordular. anlatmadım çocuğun gururu incinmesin ve olay yayılmasın diye. anlatamam ama çok sıkıntılı bir durum dedim. toplandılar. odalarını basacaklardı. mani olamadım. birkaç saat dövmüşler odada, sonra birbirlerine dövdürtmüşler. sonra da teşkilat dedikleri beyinsizler gelmiş. dayak yerken olayı da anlatmışlar. teşkilat adını kullandıklarından biz de döveceğiz demiş, bizimkiler de zaten dövdüklerinden bırakmışlar. bir de onlardan dayak yemişler. o hafta hepsi yurdu terk etti. bir daha beni gördüklerinde yollarını değiştiriyorlardı. umarım hayat boyu kimsenin gururu ile oynamazlar bir daha. olayı anlayınca tembihlemiştim herkesi. konu hassas olduğundan kimse de bu olayı bir daha dillendirmemişti çocuğu düşünüp.

    * rus öğrenciler vardı bolca. teşkilat bunlara karışmazdı. azman gibiydi hepsi. bir gün teşkilattan birinin kız arkadaşını götürünce bir tanesi, teşkilat odasına götürmüşler. hem korkutacak hem döveceklermiş hesapta. daha o zaman reislerinin odasını basmamışız. neyse bu rus çıkarmış bıçağı, herkes korkmuş. bıçağı kendi bacağına saplamış. "bu kan benden aktı, sizden de akacak" demiş. götü yiyip de kimse dokunamamış çocuğa. hatta hiçbir rus öğrenciye. adamlar dokunulmazlık kazanmış resmen bu olayla.

    * isa diye bir çocuk vardı. makine mühendisliğinde. benim odada kalıyor. zekası yıldız tilbe ile ajdar arası gidip gelen bir organizma. öyle bir pis kokuyor ki anlatamam. onun yüzünden ya arkadaşların yatağında beraber yatardım arkadaşlarla, ya sabahlardım batak oynadığımız bir odada, ya da uykudan sızma kıvamına gelince yatağıma gelir sızardım. sabah beni uyandırmaya arkadaşlar gelip odama giremezdi. öyle bir koku. bazen holde bile durulmazdı. çocuk ne çorabını ne elbisesini değişmezdi. fakir diye üzüleceğim ama marlboro içiyor pezevenk. ona vereceği parayla kıyafet alabilir. fark ettik ki aylardır banyo bile yapmıyor. uyarı ile, kaçmak ile olmuyor dedik ve ibneyi zorla tutup soyduk. sonra kaldırıp götürdük banyoya. yıkadık. hem vuruyoruz hem yıkıyoruz. o güne kadar dolabıma ne koysam bir daha giyilmez hale geliyordu kokudan. öyle siniyordu. tahmin edilemez bir şey yaşamadan anlaşılmaz. totoş banyo yapmayı bir sevdi ki sormayın. gün aşırı banyo yapar oldu. banyodan gelirken de "banyoda daha iyi asılınıyormuş,daha önce keşfetseydim keşke" diye sırıtıyor ama hala kokuyor. çünkü kıyafeti yok başka. kıyafet aldık buna. çorap vs. zorla yıkattırdık falan. koku azaldı ama teni de kokuyordu. leş bir çocuktu. o kokuyu 15 sene geçti hala unutmam. pislik herif. evlendi mi acaba...

    * fetöcü bir çocuk vardı. sene 2004. o zaman biz fetö diyoruz ama herkes o zamanlar hocaefendi hazretleri modunda. tıp okuyor totoş. en yakın arkadaşımın odasında kalıyor. ya derste ya namazda. arkadaşın odasındaki 3 kişide fetöcü ama bu tam fetöcü. gel zaman git zaman fetöcülerden ikisinin sevgilisi oldu. cemaatle araları biraz soğudu. dr olan bunlara küstü. nasıl kızlarla sevgili olursunuz falan diye. ibne, erkeklerle mi sevgili olsunlar? neyse bir gün batak turnuvası yapıyoruz yine gece. malum 115 nolu odada toplanmışız falan. ömer'i gördük. banyoda sıcak su bulamamış. banyo yapmanın yolunu arıyor. dedik noldu deli dana gibi ne dolanıyorsun. namaz saati de değil amk odadan niye çıktın kurt kapar modundayız. gece rüyasında kamyon devirmiş totoş. cenabet diye yanacağını düşünüyor. gusül abdesti alacak. banyo yapması lazım ama yerinde duramıyor. sıcak su yok yarın akşama kadar gelmez dedik. baktık kafa z.kiyor, dedik ki şehirde açık hamam var 24 saat. tarif ettik. bu saatte nasıl gidersin bilemeyiz. ibne gece saat 2-3 falandır muhtemelen. araç da bulamamış. yürüye yürüye kampüsten şehre kadar gitmiş. baya uzun bir yol. kapalıymış hamam. kapıda açılmasını da beklemiş. sonra yıkanmış ve otobüsle dönmüş. döndüğünde öğleyi çoktan geçmişti.

    * kyk yemekhanesinde bir gün tespih sallayıp erkek gibi yaylana yaylana yürüyen kızlar dikkatimi çekti. ben çeksem öyle tespih çekemem. bunları izliyorum ben ne ayak diye. önde mafyalar gibi atkısı serbestçe dolanan bir kız, elinde tespih, arkasında 4-5 kız, bir masaya doğru ilerliyorlar. kızların olduğu bir masaya geldiler. bir şeyler konuştular duyamadım. sonra kız masaya yumruk attı falan. amk gözlerime inanamıyorum. kızın saçını tuttu. o sırada kalktım. ayırmaya gittim. araya girdim. teşkilat denilen kurtçuk erkek tayfası dolandı etrafıma. kız meselesi bu sen karışma diye. kadınların kavga etmesinden zevk mi duyuyorsunuz amk diye bağırmaya başladım. itişme kakışma olunca benim arkadaşlar da geldi. kurtçuk kız tayfası geri durdu. itişme kakışma vs derken güvenlik geldi ayırdı. öğrendim ki teşkilatın kadın reisleri imiş bunlar. beyninizi s.keyim sizin. şimdi n'apıyorsunuz acaba?

    * teşkilattakiler bu antalyalı çocuk yüzünden kavga çıkardık, adam dövdük diye bana daha da kıl olmuştu. yemek sırasında, masa tenisi oynarken vs. her fırsatta salça oluyorlardı. konuşmaya diye çağırdılar. ben sandım ki hem bu internet cafedeki azrail denen beyinsizle olan kavgamızı, hem de diğer olayı konuşacaklar, kendilerince korkutmaya çalışacaklar, ben de atar yapıp gideceğim yine bir olay olmayacak diye düşündüm. bir de tam o aralar kampüste yıllar sonra ilk solcu eylemini tertiplemiştim. rektörlük dahil herkes afallamıştı. kimsenin hoşuna gitmemişti solcu bir eylem. bu da tuz biber oldu diye düşündüm. neyse. gittim odaya. kapıdan bir girdim içerisi şampiyonlar ligi amk. tüm yıkım ekibi orda. yani şöyle diyeyim, kütlesi fazla beyni olmayan ne kadar adam varsa düşünün, hepsini bir odaya tıkıştırın, öyle bir ambiyans. ama masada alkol yerine çay var, kola var. neyse gevşek gevşek konuşmaya başladılar. yok bizden başkası burda adam dövemezler, kimse eylem yapamazlar. ben de baktım kaçarı yok, dedim albastropos zaten dayak yiyeceksin belli ki, o zaman alttan almanın anlamı yok amk. dedim ki, belli ki niyetinizi bozmuşsunuz, ölmezsem tekrar görüşeceğiz. o sırada burdan çıkarsam arkadaşları bulaştırmadan bunları nasıl kol bacak kıracak şekilde en kısa yoldan pert ederim onun hesaplarını yapıyorum. mobilyacıydık biz. inegöl esnafının çoğunu tanırdım. bana da demişlerdi, sıkıntı olursa muhakkak ara diye. kendi kafamdan bunu kurguluyordum. neyse bunlar vurmaya başlayınca erkeklik yapacağız ya amk, ellerimi arkada bağladım, vurun amk der gibi sustum. karşılık vermeyince zevk mi alamadılar, sustum diye gaza mı gelemediler anlamadım. ağzım burnum kanayınca bıraktılar. silmedim bile kanları. burnum da öyle kanadı ki, durmuyor ibne. bildiğin hat çizdi pantolona kadar. bıraktılar beni. odaya geldim ama herkes bana bakıyor. solcu tayfa gördü amk bu ne diye. hemen tuvalete götürdüler. kendimi görünce ben bile korktum amk. sonra herkes gaza geldi. toplandık. herkes ordayken odayı bastık. evire çevire dövdük. yok böyle bir cümbüş. amk solcu olmayanlar bile geldi öyle bir gece. herkes illallah etmiş ama yıllardır kimse karşı koymadığından, yurt yönetimi bunları desteklediğinden köpeksiz köyde at oynatmışlar. öyle bir dayak yediler ki anlatamam. bir ara holde bunları dizdik. düdüğü bir öttürünce bir sıra diğerine, bir daha öttürünce öteki sıra diğerine tokat atıyordu. bunu yapma sebebimiz de bunlar adam döverken aşağılamak için bazı kişilere böyle yapıyordu. ertesi gün reis dediklerinin alayı yurdu terk etti. ev tutacak parası olmayan azrail ve birkaçı kalmıştı sadece. kedi gibilerdi.

    * yurdun ilk günleri idi. 1 tane alafranga tuvalet vardı gerisi alaturka idi. alafranga tuvaletin kapısı yarı açık diğerleri kapalı idi. bu niye yarı açık amk diye kapatmadan önce bir içeri bakayım dedim. bakmaz olaydım. klozet kapağı kapalı ama totoşun biri tam olarak sifon çektiğimiz yere sıçmış. yani muhtemelen hayatında ilk defa tuvalet görüyor. nasıl sıçacağını anlamamış. kapalı kapağa basıp oraya çıkmış, hangi akla hizmet oraya sıçmış anlamadım. muhtemelen bu kişi delikleri sürekli iç çamaşırı ile tıkıyordu. yurt yönetimi her yerde bunu arıyordu. tuvalet nasıl kullanılır oda oda gezip anlatmaya başladılar falan. bir şekilde bunu yakalamışlar. dövmüşler. öğretmişler de. o zaman çok enteresan gelmişti. askerde çok daha fazlasını görmüştüm.

    * bir gün bir çocuğa şaka yapalım dedik. batak oynarken hep ruhtu, cindi, hayaletti hikayeler uydurduk. eskiden buralar mezarlıkmış, kurtuluş savaşında burada düşmanla savaşmışız dedik, bu toprağın altı şehitlerle dolu falan dedik. sonra her gün bir ranzanın altına yere battaniye koyduk. sabah da ilk gören şehitler burda yatmış diye galeyana getiriyordu ortalığı. 1-2 hafta böyle böyle devam etti. yok tuvalette ruh gördümler, ses duydumlar falan. altın vuruşa gelmişti kıvam tutunca. gece ranza dibindeki ranzayı kolonyaladık. duvarları kolonyoladık. yerleri keza. hatta camları bile. önce başladık ruh sesleri çıkarmaya. uyandı bu. duymuyor musunuz diyor, duymuyoruz sus yat modundayız. sonra biri, bunlar sadece kime geldiyse ona görünür dedi. iyice tırstı falan. sonra birimiz ellerini kolonyaladı. dolap arkasına saklanıp sadece elleri görünecek şekilde elini yaktı. çocuk zifir karanlıkta yanan el görüyor. ama kimseye ait değil. aklı gitti. biz bile korktuk amk bile bile süper ambiyans vardı. sonra camlar, duvarlar, dolaplar, yerler vs derken tüm kolonyaları tutuşturduk. hayatımda gördüğüm en güzel ateş cümbüşü idi.yanıyorduk resmen ama gülmemek için altımıza sıçıyoruz. çocuk ağlıyor artık. çat diye kapı açıldı. oda gaz ve duman bulutu içinde kaldı. dışardan görenler ihbarda bulunmuş yangın var diye. yurt müdürü uyanmış ve yangın tüpüyle odayı bastı amk. az kalsın s.kecekti hepimizi. şaka vs dedik ilk başta şokla kızmaya devam etti. nasıl yaptığımızı anlatınca yumuşadı ibne gülmeye başladı. bidaha yapmayın ateşle şaka mı olur, yurdu yakacaksınız dedi. abi biz ayarladık dedik, gitti sonra.

    daha çok anı var ama elim yoruldu. ne günlerdi. sevgilim bursa'da değilken ara ara gider yurtta kalırdım. batak partisi falan yapardık. anı biriktirirdik. teşkilat reislerini dövdükten sonra yurt müdürü kıl oldu. önceleri devamsızlığa dikkkat et diye yol yaptı. ama bir şey yapmadı. sonra ise bir gün içeri girmek istediğimde eşyalarını topla atıldın dedi totoş. batak turnuvaları da yalan oldu tabi.
  • 18-20 yaşlarında ortalama bir erkeğin ne kadar pis olduğunu öğrenirsiniz.

    bizim millette temizlik alışkanlığı diye bir şey olmadığını öğrenirsiniz.

    18-20 yaşın üniversite için çok erken bir yaş olduğunu, erkek çocuklara askerde şöyle esaslıca bir klozet, tuvalet, pisuar yıkatmadan üniversiteye kayıt hakkı verilmemesi gerektiğini savunmaya başlarsınız.

    evet.
  • sebat ve mukavemet
  • insanları tanıma sanatıma yurtta kalmamın olumlu bir katkısı var.
  • en güzel dostluklar yurtta kurulur, ama devlet yurdu olmak şartıyla...
    bölüşülen ekmekler, ortak giyilen kıyafetler, sarılıp ağlamalar, beraber gülmeler...
    aynı odadaki kişiler bir de bakmışsın aile olmuşlar...
  • okulu uzatmadan bitirip kaçma isteği.
  • sabır
    duş alacağın saati iyi ayarlamak :)
  • 1998 yılında kaldığım devlet yurdunda kalabalık bir ortamda uyumaya çalışmayı, soğuk suyla banyo yapmayı, yeterince yorgun olduğumda en kötü yatakta uyuyabileceğimi, yeterince aç olduğumda her yemeğin muhteşem olduğunu, elde yiyecekle yurt bahçesinde yürürsen köpek saldırabileceğini, dişilerin pek çoğunun maalesef çoookkk pasaklı olduğunu, hayatında hiç hamburger yememiş insanlar olduğunu, tahminimden çok daha güçlü biri olduğumu öğrendim.
    bir de siyaset diye bişey varmış, genç genç insanlar sağ sol diye birbirini dövüyordu tenhada kıstırıp.
  • çorap kokusuna dayanıklılık.
hesabın var mı? giriş yap