15434 entry daha
  • ıspanağın aslında, neredeyse hiçbir yararının olmaması aksine ortaya atılan bir iddiaya göre o zamanlar fransa'da kıtlık meydana geldiği için halk yiyecek sıkıntısı yaşıyor ve ıspanak gibi bir yiyeceği çocuklara, halka sevdirmek için temel reis adlı çizgi filmi sürüyorlar piyasaya.

    hikaye olaydan çok daha sonraki dönemlerde 1870 yılında erich von wolf isimli kimyacının yeşil sebzelerin içerisinde bulunan demir miktarını ölçme çalışmasıyla başlıyor. fakat bu sırada ondalık rakamlarda yapılan bir hata sonucu 100 gramında 3,5 miligram demir bulunan ıspanağımız kendisini bir efsaneye dönüştürecek bir yazım yanlışıyla 35 miligram olarak yayına hazırlanıyor. yine de bu ıspanağı sevilmesine veya lezzetine herhangi bir gölge düşürmüyor tabii ki.

    bir hata nasıl popüler olur?: ıspanaktaki demirin hikayesi ve temel reis
    hem de ne yaratılma...1930'ların başında amerikan ıspanak tüketimini 3 katına çıkarmış bir etki bahsettiğimiz. ıspanak yiyerek süper güçlü ve süper sağlıklı olma fikri birdenbire popülerleşerek hem temel reis hem de ıspanağın müthiş faydalarını hayatımıza sokuyor . sonunda birileri yeniden deneyi kontrol etmeyi akıl adiyor ama artık iş işten geçmiş oluyor. 1937 yılında tekrar edilen bir deneyde ıspanaktaki demirin abartıldığı gerçeğiyle yüzleşen bilim insanları rakamları ve deneyi tekrar tekrar kontrol ediyorlar ama sonuç aslında kocaman bir hayal kırıklığı. 67 yıl boyunca ıspanakta vaatedilen miktarlarda demir olmadığı gerçeğini açıklayan makale yayına alınıyor ve bilim dünyasını dönemine göre oldukça sallıyor. artık çok geç. bilim adamlarını şok eden bu gelişme halkı o kadar da etkilemiyor tabii ki. artık efsanenin geri dönüşü için çok geç, sadece amerika'da değil tüm dünyada artık temel reis ve ıspanağı fenomen oluyor.

    düzenleme: yanlış tarih düzeltildi, uyarısı için altıncı nesil çaylak'a teşekkürler
  • thinsulate isimli kış ekipmanları (bere, eldiven, vs. vs.) markasının isminin thermal insulationdan gelmesidir.
  • haneke'nin benny's video filmindeki çocukla funny games filmindeki psikopat eleman aynı kişiler. ilginç.
  • milyarder filminde münir özkul mahmut hocanın devamını oynuyorsa şener şen de badi ekremin devamını oynuyordur
  • prize takılı olup da kullanılmadan "stand by"da bekleyen elektronik cihazlar, 12 elektrik santralinin ürettiği kadar elektrik tüketiyor.

    açma-kapama düğmesi olan çoklayıcı prizleri ve yine açma-kapama düğmesi olan uzatma kablolarını kullanılarak hem tasarruf yapılabilir hem de ilkimdeğişikliğinin yavaşlamasına katkıda bulunulabilir.

    birlikten kuvvet doğar.
  • tükenmez kalem yapmanın zor olması.

    hatta çin'in "tamamen yerli" tükenmez kalem yapmasının 5 sene sürmesi.

    http://mashable.com/…ina-manufactures-ballpoint-pen

    düşün ey okuyucu, dondan dolaba, telefondan uyduya her boku üretebilen çin, tamamen yerli tükenmez kalemi 5 sene uğraştıktan sonra başarıyor.

    vay amk.
  • insanın uzun bir süre tek böbrek, tek akciğer, midesiz ve dalaksız yaşayabildiği halde karaciğersiz bir dakika bile yaşayamadığını öğrendiğimden bu yana enginar yemeği, enginar salatası ve enginar çayı tüketiyorum.
  • alman pastasinin almanyayla, almanla bir alakasinin olmamasi, almanya'ya gidip bunun cennetine duseceginizi zannetmeyin.
    ılgili baslikta dile getirildiği gibi sam german abd'li bir pastaci abinin soy adinin ve pastasinin bize gelene kadarki hali.
    https://en.m.wikipedia.org/…i/german_chocolate_cake
  • bal arılarının * "oğul verme süreci"nde (yani bir grup arı, yeni bir yere yerleşmek, yeni koloni oluşturmak için eski kraliçe arıyla birlikte kovanı terk ettiğinde) kovana yeni kraliçe seçilirken kafes usulü uygulanması.

    --- alıntı ---

    oğul verme süreci

    oğul vermeye hazırlık, büyük bir sükûnet içinde cereyan eder. ekseriya mayıs da, işçiler, birkaç kraliçe odacığı yaparlar. içinde özel bir besleme ile genç kraliçeyi yetiştirirler. oğul vermek için, bir kraliçe kâfidir. ancak arılar, bir tek kraliçenin, ölme ihtimalini düşünerek, birkaç kraliçe yetiştirirler.

    oğul vermeye istekli kolonilerde, anaya artık bol besin verilmez. bunun sebebi, oğul verme sırasında uçabilmesini sağlamaktır. hatta anaarı, işçi arılar tarafından itilip kakılır, petekler üzerinde arkasından kovalanır. uzun uçuşlara hazırlanır. nektar ve polen toplama işi yavaşlamıştır.

    yeni kraliçe hücresinden çıkmadan bir hafta evvel, arı toplumu, kovandan ayrılır. burada da yine oğul verme süreci, önce işçilerden başlar. işçiler, kovandan ayrılmadan birkaç gün önce, işlerini bırakırlar ve eğer toplulukları kalabalık ise, kovanın uçma deliği önünde toplanırlar. bundan sonra, hep birden karar vermiş gibi, büyük bir heyecanla, kovanın bal odalarına hücum ederler ve midelerini bal ile doldururlar. bu beslenmenin sonucunda ,bir kısmının karınları öylesine şişer ki; vücut esnekliklerini kaybederler. iğnelerini kullanamazlar. besin için çiçekleri dolaşmaya vakitleri yoktur. kendilerine yeni bir barınma yeri bulmak zorundadırlar.

    odacıklarına hapsedilmiş kraliçeler, bu ufacık deliklerden beslenirler.
    bundan sonra, hep birden uçma deliğinden dışarı çıkarlar ve daireler çizerek, bir bulut gibi yavaş yavaş havaya yükselirler. bunlarla birlikte eski kraliçe de, kovanı terk eder. yeni topluluğu kokusuyla yöneten kraliçe, her hangi bir ağaç dalını veya buna benzer bir yeri seçer.

    gözcü arılar, hatta oğuldan birkaç gün önce, dört tarafa; bazen uzaklara uçarak, kendilerine uygun bir yuva ararlar. böyle bir yer bulunca, oğul toplumunu, bulunan yeni yere doğru harekete geçirirler ve yeni bulunan yuvaya yerleşirler.

    şayet arı topluluğu yalnız bir defa oğul verirse, ilk kraliçeden çıktıktan sonra, yedek diğer kraliçelerin odacıkları, işçi arılar tarafından yok edilir. eğer arı topluluğu, ikinci oğlu verecekse, o zaman işçiler, diğer genç kraliçeleri hayatta bırakırlar. ancak bunlar, kendi odalarından dışarıya çıkamazlar. çünkü yönetici kraliçe, onları öldürmek isteyecektir. kraliçeler, odacıklarının ufak deliğinden, ancak hortumlarını dışarıya çıkarırlar ve işçiler tarafından beslenirler.

    bu sırada yönetici kraliçe, tüte diye bir ses çıkarır. hapsedilmiş kraliçelerde, buna benzer bir sesle cevap verirler. bu ses, kapalı odacıklardan dışarıya, kuvak kuvak gibi yankılanır. bu sesler duyulduğu müddetçe, hapsolundukları odacıklardan dışarı çıkmazlar.

    --- alıntı ---

    kaynak: http://www.yaklasansaat.com/…r/arilar_uremeleri.asp
  • özünde genel insan davranışlarının hepsi bir tek şeyi işaret eder; sonsuzluk arzusu. üreme, mülk edinme, ahiret inancı hepsi bir şekilde yok olma bilincini bastırıp sonsuzluk algısı yaratmak için geliştirilmiş, yaşamın devamlılığını sağlayan yegane simülatif unsurlardır. aksini düşünsenize; bir gün tamamen yok olacaksınız, hatta o derece bir yok olmak ki bu, yok olduğunuzu anlamaya dahi asla fırsatınız olmayacak. düşünemediniz değilmi. çünkü sonsuzluk arzusu o derece sarıp sarmalamıştır biliçlerimizi. tarih boyunca en ilkel biçiminden en sistemli düzeyine evirip neredeyse birkaçtane bıraktığımız tanrı'lardan binlercesine inanırken bugün bile yaklaşık 4 bin din yeryüzünde taraftar bulmaktadır. bu dinler insanların yaşadığı coğrafya, üretim biçimi ve sosyal ilişkikere göre değişkenlik göstererek sürekli kendini yenilemiştir. ancak nekadar kompleks yada ilkel/ilksel olursa olsun hiç bir din yoktur ki ölümden sonra bir hayat tahayyülü olmasın. bu size birşey hatırlattı mı? evet, sonsuzluk arzusu. her nekadar bir ölümden sonra yaşam arzusuna hepimiz inanmak istesekte, henüz diğer tarafa gidip gelenimiz olmadığı için bazı şeylerden emin olmak adına en azından bu dünyada işimzi garanti altına almak için üremeyi keşfetmişiz. nasıl yani üreme iç güdüsel değilmi yani daha önceden bölünerek mi çoğalıyorduk filan diyenler var içimizde. az sabırlı olsunlar onlar için açıklama vereceğiz. tabi bölünerek çoğaldığımız zamanlar olmadı değil birkaç milyar yıl önce ancak o ayrı bir konunun tartışması olsun. biz şimdilik üremeyi keşfetme kısmına tekrar dönelim. üremeyi keşfetmekten kastettiğimiz şeyin aslında sistemli üreme olduğunu kafası basan arkadaşların hemen kavradığını gözlerinden okuyorum. ama anlamayanlar için kısaca açıklayacak olursak sistemli üremeden anlayacağımız şey; üretken sağlıklı genleri tercih etmemiz, hayatta kalma olasılığını hesaba katarak olabildiğince çok üreyip genlerin yetişkin olma şansını artırmamız,( bu kısım modern tıbbın aşıları ve modern ekonomi politiğin dayatmaları yüzünden yerini tek çocuğa bırakmış gözükmekte) birde üreyeceğimiz kişiyi seçerken doğacak çocuklara sağlıklı besin kaynağı sağlayabilecek güçte olan eşler seçmemizdir. bu yüzden kadınlar güçlü kuvvetli erkekleri tercih ederken erkeklerde çocuğun doyma oranını tabiki bilincinde olmadan hesaba katarak iri memeli kadınları tercih ederler. burada kısa bir not düşmek gerekirse; yine " modern" hayatın getirileri sayesinde artık kadınlar cüzdanıda en az kendisi kadar şişman erkekleri tercih ederken ( çünkü doğacak çocuklara en çok hamburgeri ısmarlayabilecek baba adayı odur) erkeklerde kadının olabildiğince sarışın olanını tercih ederler çünkü esmerlik alt tabakaya ve doğulu olana işaret eden bir durumdur. hemen kızmayın bunu ben demiyorum, o yere göğe sığdıramadığınız kadın dergileri söylüyor, hayır hayır söylemiyor çünkü modernizim söylemez; modernizim işaret eder, anlamları kodlar ve biz o kodları içten içe onaylarız zamanla tek gerçek olarak kabul ederiz. durun bir dakika konudan uzaklaşmadan kafamızdaki soru işaretine geri dönelim; iyi ama tüm bunların ölmekle yada sonsuzluk arzusuyla ne alakası var? genler; genlerimiz, bizim dışımızda fakat bize en çok ait olan şeylerdir. ve onlar çocuklarımızda, torunlarımızda ve dünya var oldukça onların torunlarında hep var olmaya devam edecek olan şeydir. devam etmesi ise her kuşağın kendi üzerine düşeni yapıp genlerini dünya üzerine bırakmayı başarmasıdır. işte size alternatif bir sonsuzluk reçetesi daha.

    peki mülk edinme; nedir bu insanlardaki bitmek tükenmek bilmeyen mülk edinme çılgınlığı. doymak bilmeyen yedikçe acıkan bir canavar gibi ne kadar çok şeye sahip olursak olalım hep daha daha daha fazlası... peki neden? işte en çok hoşuma giden kısım bu, favori sonsuzluk arzusu reçetem. çünkü dünyadaki sahip olunan tüm mülklere karşılık gelen en müthiş ve en çılgın icadımız olan para; o kimin elindeyse, son nefesine kadar bütün güç onun elinde . bir kere para demek ekstra zaman kazanmak demektir, sizin yerinize başkaları sizin bütün işlerinizi yapar. akşam yemeği yemek için mutfakta 2 saat geçirmeniz gerekmez, hizmetçiye akşam ne yemek istediğinizi söylemeniz yeterlidir. hatta yeterince paranız varsa akşam ne yemek istediğinizi anlayıp sizin yerinize mutfağa talimat veren sadık bir uşağınız olabilir. otobüs durağında yarım saat, doğal gaz kuyruğunda 15 dk. 5 lira otopark ücretinden yırtmak için saatlerce park yeri aramaz yada hafta sonunuzu para harcamamak için uyuyarak geçirmezsiniz. kendi hayatlarınızdan bu örnekleri istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz çünkü eğer bu yazıyı okuyorsanız fakirsiniz demektir. eğer zengin olsaydınız danışmanınız sizin için çoktan okumuş ve sizin zamanınızı almaya değecek bir yazı olmadığına karar vermişti. sıradan bir işçinin para kazanmak için her gün sadece 8 saati varken eğer siz bir patronsanız ve hatta irice bir patronsanız sizin her gün para kazanmak için 24 çarpı fabrikanızdaki 10 bin işçi kadar vaktiniz vardır. bu da demek oluyor ki eğer irice ve sulak yerde yaşayan bir patronsanız her gün 240 bin saat para kazanabilirsiniz.
    ikincisi para demek kalite demektir; zoraki yaşamaz, yaptığınız herşeyden zevk alırsınız, örneğin bu biraz rahatlamak için üstadın deyimiyle " pis bir gemici barında" kafanızı şaraba sokmak yerine, şömine karşısında şımarık kızların kahkahaları arasında şampanya patlatma imkanı verir size. hepsinden öte iyi bir eğitim imkanı verirki işte bu kalbimi sızlatan kısımdır; siz biyerlerinizi yırta yırta ulaşmaya çalışırken bir düzeye, o velet ailesinden miras olarak alır sizin hayatınız boyunca öğrenemeyeceğiniz kadar bilgiyi, işte buna burjuva habitusu deniyor. yediğiniz içtiğiniz şeylerin kalitesi örneğin o derece artarki tuvalete girdikten sonra hızla sifonu çekip, anasından terlik yemiş çocuk gibi kaçmaya çalışmazsınız. mesafeleriniz kısalır, dünyanın heryerine uçarsınız. evet zengin olunca uçmak oluyor o. uçakla gittim fakirler içindir çünkü muhtemelen ilk kez uçağa binmiştir ve uçağa bindiğini vurgulayarak söylemeyi tercih eder. mülk edinmenin üremeyle olan bağına yukarıda kısaca değinmiştik ama yeniden hatırlatacak olursak; ne kadar çok hamburger ısmarlama gücünüz varsa işte o kadar iyi genlere sahip bir kadınla/ erkekle üreme fırsatını yakalarsınız. mülk edinmek kök salmaktır. giderek dünyaya yerleşme fikrini benimsetir size ve yerleştikçe ölüm bilincinden uzaklaşırsınız. hayatınız değerlenir, spora başlar, koruma sayınızı artırırsınız. araba alırken kaza anında ölüm riski oranı en düşük olan markayı tercih edersiniz. yemeklerin kalorisini hesaplatır, sağlık kontrollerinizi aksatmazsınız. evet buna yakın şeyler olur çünkü hayatınız değerlidir, güzel vakit geçiriyorsunuzdur ve bu rüyanın bitmesini elbette istemezsiniz. uçsuz bucaksız yemyeşil bir golf sahasında konuk olmuşsanız eğer, o gün öğleden sonrası tanrı'nın yemyeşil cenneti pekte ilginizi çekmemiş olacaktır. ya da akşam evinizde ülkenin en güzel kalçalı ve göğüslü (biz onlara kısaca gen diyoruz) kadınlarınının davet edildiği çılgın bir parti veriyorsanız eğer tanrı'nın cennette sunacağı 70 kadar huri sizin için reddilemeyecek bir teklif değildir. yani öldükten sonra kavuşulacak olan hediyeler, yani ölmek. gördünüz mü bak öldükten sonrası yeteri kadar ilginizi çekmiyorsa ölüm fikrinin kendisininden de oldukça uzaksınız demektir. işte bu zenginlerin ölüme, ölümünde fakirlere hükmettiği bir dünyadır..
26353 entry daha
hesabın var mı? giriş yap