22506 entry daha
  • windows 7 işletim sistemi yüklü bilgisayarınıza, ağ üzerindeki diğer bilgisayarlar 0x80070035 hata koduyla erişemiyorsa "january 8, 2019—kb4480970 (monthly rollup)" güncellemesini kaldırın. kaldırın ki bir buçuk saat abuk subuk ayarlarla, registiry editor zırıltılarıyla,bağdaştırıcı ayarlarıyla uğraşmak durumunda kalmayın.
    ilgili update
  • -------challenger uzay mekiği patlaması------

    nasa uzay mekiği challenger, 28 ocak 1986'da, kalktıktan sadece 73 saniye sonra patladı ve uzay aracının görevine yıkıcı bir son verdi. afet, uzaydaki ilk sivil olan new hampshire'dan bir öğretmen olan christa mcauliffe de dahil olmak üzere, gemideki yedi astronotun yaşamını yitirmesine sebep oldu.

    uzay mekiği programı
    1976'da ulusal havacılık ve uzay dairesi (nasa), dünyanın ilk yeniden kullanılabilir insanlı uzay aracını tanıttı.

    beş yıl sonra, columbia uzay mekiği 54 saatlik bir göreve başladığında uçuşlar başladı. iki katı roket güçlendiricisi ve harici bir tank tarafından başlatılan uçak benzeri mekik, dünya'nın etrafındaki yörüngeye girdi.

    görev tamamlandığında, mekik hızı düşürmek için motorları ateşledi ve atmosfere indikten sonra bir planör gibi indi. ilk mekikler uydu ekipmanını uzaya götürdü ve çeşitli bilimsel deneyler gerçekleştirdi.

    challenger neden patladı ?

    görevin florida, cape canaveral'daki kennedy uzay merkezi'nden başlatılması hava ve teknik sorunlar nedeniyle altı gün ertelendi.

    28 ocak (1986) sabahı alışılmadık derecede soğuktu ve mühendisler bazı bileşenlerin (özellikle de mekiğin katı roket güçlendiricisinin bağlantılarını birleştiren kauçuk
    halkaların) düşük sıcaklıklarda kırılmaya karşı savunmasız oldukları konusunda uyarıda bulundular. ancak, bu uyarılar dikkate alınmadı ve saat 11: 39'da, challenger kalktı.

    yetmiş üç saniye sonra, yüzlerce kişi, mekik bir duman ve ateş topuna döndüğünde gökyüzüne bakakalmıştı. milyonlarca insan,bu trajediyi canlı olarak televizyonda izledi.birkaç saniye içinde uzay aracı parçalandı ve okyanusa düştü, tüm mürettebatını öldürdü,bu olay ülkeyi sarstı ve nasa’nın mekik programının askıya alınması ihtimali konuşulmaya başlandı.

    rogers komisyonu
    afetten kısa bir süre sonra, başkan ronald reagan, challenger'da neyin yanlış gittiğini belirlemek ve gelecekte alınabilecek önlemleri geliştirmek için özel bir komisyon atadı. eski eyalet sekreteri william rogers başkanlığındaki komisyonda eski astronot neil armstrong ve eski test pilotu chuck yeager yer aldı.

    araştırmaları, challenger’ın soğuk havalarda kırılgan hale gelen katı roket güçlendiricisi üzerindeki "o-ring" contasının patlamaya sebep olduğunu ortaya koydu. alevler daha sonra yükselticiden ayrıldı ve dış yakıt deposuna zarar vererek uzay aracının patlamasına ve parçalanmasına neden oldu.
    komisyon ayrıca, roket güçlendiricileri tasarlayan şirket morton thiokol'un olası konularla ilgili uyarıları göz ardı ettiğini tespit etti. nasa yöneticileri bu tasarım sorunlarının farkındaydılar ama aynı zamanda harekete geçemediler.
    meşhur, komisyon üyesi olan bilim adamı richard feynman, "o-ring" halkalarının kusurunu sadece buzlu su kullanarak göstermeyi başardı.

    patlama sonrası
    kazadan sonra nasa, mekiğin bazı özelliklerini yeniden tasarladığı için iki yıldan fazla bir süre boyunca astronotları uzaya yollamaktan kaçındı.
    uçuşlar eylül 1988'de discovery'nin başarıyla fırlatılmasıyla yeniden başladı. o zamandan beri, uzay mekiği hubble uzay teleskobu'nun onarımı,bakımı ve uluslararası uzay istasyonunun yapımı dahil olmak üzere çok sayıda önemli misyon gerçekleştirildi.
    challenger felaketinden on yıl sonra, uzay gemisinden iki büyük parça florida sahilinde karaya çıktı. kalan enkaz cape canaveral'da bir füze silosunda saklanıyor.

    büyük düşüncelerin, büyük projelerin,küçük ihmalkârlıklarla nasıl yerle bir olacağını o küçük kauçuk parçalar tüm insanoğluna tekrar hatırlattı.

    her şeyin sebebi "o-ring" halkalar:

    https://upload.wikimedia.org/…mons/1/12/o-rings.jpg

    patlama anı: https://www.cbsnews.com/…allenger-shuttle-disaster/

    hayatını kaybeden 7 astronot :

    https://upload.wikimedia.org/…_flight_51-l_crew.jpg

    belgeselide şöyle bırakayım : https://www.youtube.com/watch?v=ixriankc3dk

    ----alıntı bilgisi----

    https://www.history.com/…/1980s/challenger-disaster

    https://en.wikipedia.org/…uttle_challenger_disaster
  • güneşi kafeslemek: dyson küresi
    enerji… insanlığın bitmeyen ihtiyacı. kişi başına düşen enerji tüketimi, gelişmiş ülkeleri gelişen ve gelişmemiş ülkelerden ayıran bir mihenk taşı. örneğin dünya nüfusunun %5’ini bile oluşturmayan abd tüketilen tüm enerjinin %25`ini harcıyor. aynı şekilde uygarlıkları da tükettikleri ya da elde ettikleri enerjiye göre sınıflandırmak mümkün. ismini duymuş olabileceğiniz kardashev cetveli tam da bunu yapıyor. tip ı olarak adlandırılan uygarlıklar üzerinde yaşadıkları gezegenin tüm enerjisini kullanabiliyor. tip ıı, çevresinde dolaştıkları yıldızın enerjisinin neredeyse tamamını kontrol altına almış uygarlık olarak tanımlanıyor. tip ııı uygarlıklar ise içinde bulundukları galaksinin enerjisini kontrol edebiliyor.

    insanoğlu olarak kurduğumuz uygarlık daha tip ı bile değil. michio kaku insan türünün 100-200 yıl içinde tip ı olabileceğini, birkaç bin yıl içinde de tip ıı’ye ulaşabileceğimizi öngörüyor. o kadar enerjiye ihtiyacımız olacak mı diye düşünüyorsanız bir de şöyle bakın. dünya üzerindeki herkes bir abd’li kadar enerji tüketmeye başladığı anda dünya’daki enerji tüketimi en az 5 kat artacak. nüfus artışının ve teknolojik ilerlemenin genelde daha çok enerji tüketimi anlamına geldiği düşünüldüğünde, 100 yıl sonra yıldızlararasında enerji arıyor olmamız hiç de sürpriz değil.

    bir yıldızın enerjisini doğrudan toplama konusuna ilk değinen 1937’de star maker isimli romanı ile olaf stapledon olmuş. bu kavramı popülerleştiren ise, 1960 yılında science dergisinde yayımlanan makalesiyle freeman dyson. dyson küresi, bir star trek: tng bölümünde de karşımıza çıktığı gibi, bir yıldızın enerjisini toplamak için onu üç boyutlu olarak kuşatacak şekilde inşa edilen megalitik bir yapıdır. eğer “yerel” olarak konuşacak olursak, mevcut teknolojimizle güneş’in etrafını çevreleyecek bir yapı inşa etmek bizim için imkansız.

    güneş’ten dünya kadar uzaklıkta, onu tamamıyla çevreleyen bir kürede ya da larry niven‘in halka dünya‘sı gibi alabildiğine geniş bir alanda yaşamak çok ilginç olabilirdi. bu uzaklıktaki bir kabuk, yüz milyonlarca dünya kadar bir yüzey alanına sahip olurdu. peki bu kadar büyük bir alanı oluşturacak maddeyi nereden bulacağız? güneş sistemindeki maddenin çoğu güneş’in kendisinde bulunuyor. güneş sisteminde geri kalan hidroyen ve helyum olmayan tüm maddeyi bir araya getirirsek, güneş-dünya uzaklığı (1 astronomik birim, 1au) kadar uzaklıkta ve kalınlığı ancak 10-20 cm kadar bir kabuk oluşturabiliyoruz. aslında bildiğimiz herhangi madde ve inşaat tekniğiyle güneş’in toplam kütleçekimine ve kendi kütlesinin oluşturduğu basınca karşı koyacak bir yapı yapmamız mümkün değil. içiçe konmuş dönen küreler ve halkalar ile ilgili teoriler var, ama şu an için hepsi uzak bir hayal.

    ikinci bir sorun daha ortaya çıkıyor. bu kürede dünya’daki gibi bir yerçekimi olmayacak. peki küre dönerse merkezkaç kuvvet, yerçekimi yerine geçemez mi? hayır. ekvatorda yerçekimi tam olur. fakat dönme ekseninin kutuplarında yerçekimi sıfır olacaktır. bu fikir belki bir halka dünyada işe yarayabilir. dünya benzeri bir yerçekimi için güneş’e ortalama dünya kadar uzak bir halka dünyanın saatte 5 milyon km hızla dönmesi gerekecek. anlayacağınız, tam yerçekimine ulaşmak biraz zaman ve enerji gerektirecek. ayrıca yörüngeye yerleştirmek veya hızlandırıp bırakmak yeterli olmayacak çünkü hem küre hem de halka çok kararlı değil. meteor çarpması gibi bir dış etken hassas dengeyi bozabilir. sürekli kontrol altında olması şart. bu arada dünya üzerinde güneş enerjisini çok verimli toplayamadığımızı; şu an %10 civarında bir verim alabildiğimizi de ekleyelim.

    madem böylesine büyük bir yapı yapmak hem çok zor hem de ilk bakışta göründüğünden çok fazla sorunlu, daha küçük yapılar inşa ederek güneş’in etrafında yörüngeye oturtamaz mıyız? dyson sürüsü (swarm) adı verilen bu yaklaşım çok daha gerçekçi. yeterince büyük bir dyson sürüsü’nün her bir elemanını kararlı bir yörüngeye oturtursak güneşin hemen hemen tüm enerjisini toplayabiliriz. dyson sürüsü’nün ilk elemanını inşaya başlamak için önümüzde hiçbir ciddi teknolojik engel de bulunmuyor. hatta stuart armstrong tarafından sunulmuş bir plan dahi var. tek kötü tarafı merkür’ü harcamamız gerekiyor. hem de bozuk para gibi. merkür’ün merkezindeki demir ve kabuğundaki oksijen ilk yapı malzememiz olacak. otonom madenciliği, kendini kopyalayan robotları da eklediğimiz zaman kilometre çapında içbükey aynalardan ve enerji toplama ünitesinden oluşan ilk elemanı tamamlamamız muhtemelen on yıl kadar sürecek. en büyük kısıt enerji olduğu için, enerji elde edilmesiyle her şey çok daha hızlanacak. robotlar kendini kopyalayacak, daha çok maden çıkarılacak, daha çok robot ve dyson sürüsü elemanı yapılacak. 70 yıl sonra güneş’ten önemli oranda enerji elde eden bir sürümüz olduğunda merkür’den geriye sadece çakıl taşları ve hatıralar kalacak.

    bu yaklaşımın olumsuz tarafları da yok değil. örneğin birbirine yakın yörüngeler kesişmeye başlayabilir. ufak bir dış etki kontrol edilemeyecek salınımlar başlatabilir. bu planda bile güneş sistem’inin önemli bir kısmını hammadde için parçalamamız gerekecek.

    dyson küresi’nin farklı versiyonları var. hepsinin de kendine göre avantajları ve dezavantajları var. ama tip ıı uygarlığa geçişin tek yolu dyson küresi değil. güneş’teki füzyon reaksiyonları evrendeki en verimli süreç sayılmaz. karşı madde veya kara delikleri kullanarak daha verimli bir şekilde enerji eldesinin mümkün olduğu düşünülüyor. fakat muhtemelen bu süreçler çok fazla miktarda başlangıç enerjisi gerektirecek. bu enerji de kısmi bir dyson küresi’nden veya sürüsü’nden elde edilebilir gibi görünüyor.

    kısacası, dyson küresi uygarlığımızın geleceği için tek yol değil, ama muhtemelen iyi bir başlangıç.

    dyson küresi hakkında çok daha ayrıntılı bilgiye aşağıdaki link üzerinden ulaşabilirsiniz.

    https://khosann.com/…sorununa-5-adimda-kesin-cozum/
  • şaşırdın ve hemen burada paylaştın bu bilgiyi 28. kez bu başlık altında paylaşıp bizi bilgilendirdiğin için teşekkürler...

    edit: ben bilginin yanlış olduğuna değinmemiştim bile, ama sağolsun alttaki arkadaş da işin o boyutunu izah etmiş.
    zaten başlığın en büyük iki sorunu kulaktan dolma yanlış bilgiler ve gereksiz tekrarlar...
  • (bkz: #85414362) en azından bu bilgiyle ufuklar açılmaz. ingilizce "news"in north, east, west, south ile uzaktan yakından alakası yok. "bilgi"ye ulaşmak bu kadar zor mu? elinizin altında büyük bir nimet var, en azından şuraya bir şeyler karalayana kadar ingilizce etimoloji sözlüklerine bakılıp kelime nereden geliyormuş diye teyit edilmez mi? bu saçmalıkları kim çıkartıyor ve nasıl kabul görüyor şaşıyorum doğrusu.

    https://www.etymonline.com/…/news#etymonline_v_6906

    https://en.oxforddictionaries.com/definition/news

    demek ki neymiş, "news" kelimesi "yeni" anlamıdaki latince "nova"dan gelmekteymiş.
  • hani burada çok bilmiş ekşi sözlük yazarları öğretmenlere sallıyorlar ya! ben de bu konuda onlara aydınlatıcı bir bilgi aktarmak istedim. pisa testlerinde çıkan sonuçlara göre okuduğumuzu anlamadığımız hepimizin malumu.

    bir çocuk okul çağına gelmeden önce ne kadar çok kitapla haşır neşir olursa daha sonraki yaşantısında okuduğunu anlama oranı o kadar yüksek oluyor. kitapla büyüyen çocukla kitapsız büyüyen çocuğun arasındaki okuduğunu anlama oranı tam anlamıyla uçurum. yapılan araştırmalara göre kelime dağarcığı bakımında en dip yüzde yirmi beşlik dilimde anaokuluna başlayan çocukların hem kelime dağarcığı hem de okuduğunu anlama konusunda diğer anaokuluna başlayan çocukların gerisinde kaldıkları tespit edilmiştir. 6.sınıfa geldiklerinde ise bu öğrencilerle diğer öğrenciler arasında fark tam olarak 3 sınıf olmaktadır. bu farklar çok ciddi farklardır. kapatılması kolay olmayan çok ciddi bir çalışma gerektiren şeylerdir.

    kitabın ne kadar önemli olduğunu gösteren bu araştırmanın sonuçları ülkemizin pisa testi sonuçlarını da gösteriyor aslında. suçlu hepimiziz ne yazık ki!
  • bir ürüne sırasıyla %10 zam ve %10 indirim yapıldığında fiyatının ilkinden daha düşük olması. ufku iki katına çıkarmasa da ilk duyulduğunda garip geliyor
  • bağımlılığa ne sebep olur? çoğunuz uyuşturucu diyecektir. peki bu ne kadar doğru? gelin birlikte bakalım.
    eğer 20 gün boyunca eroin kullanırsanız 21. gün vücudunuz daha fazlasını isteyecektir çünkü içinde bağımlılık yapan maddeler bulunmaktadır. bağımlılık da budur. ama ters giden bazı şeyler vardır, eğer kalçanızı veya herhangi bir yerinizi kırarsanız hastaneye kaldırırsınız ve haftalarca size diamorfin verirler. diamorfinise bir eroin çeşididir. piyasada satılan *diğer eroinlerden çok daha kaliteli ve etkilidir. çünkü satıcılar genelde eroinleri suyla karıştırıp satarlar fakat çevremizde olan çoğu hastanelerde her dakika daha fazla kaliteli ve saf eroin çeşidi veriliyor. e ama o zaman hastanede yatan cogu kisinin bağımlı olması gerekir değil mi? incelenmiş fakat böyle bir şeye rastlanmamış. neneniz kalça kırığı yüzünden eroinmana dönüşmedi değil mi, peki neden?
    20. yy başında bu konu hakkında deneyler yapılıyor.
    bir deney faresi kafesin içine konuluyor ve 2 adet suluk konuluyor, sulardan birinin içinde eroin var, deney her yapıldığında fare eroini suluga kafasını sokuyor ve ölene kadar bu suyu içiyor.
    ama 1970'lerde, bir psikoloji profesörü olan bruce alexander bu deneyle ilgili ilginc bir seyler farkediyor: fare her zaman tek başına kafese konuyordu ve yapacagi herhangi bir sey yoktu ve hoca deneyi farklı bir şekilde yapmayı tercih etti: bir 'fare cenneti' kurdu. bu parkin icinde renkli toplar, oynayacagi cesit cesit oyuncaklar ve ciftlesebilecegi bir sürü fare vardı. yani bir farenin isteyebileceği her şey... tabii suluklar da vardı. deney ilginçti 'fare cenneti'nde, nadiren fareler eroinli suyu içiyorlardı. çok az orada takiliyor, ölecek kadar içmiyorlardı.
    belki bu deney sadece farelerde mi işe yarıyordur? hayır, insanlarla da yapılmışı var: vietnam savaşı. amerikalı askerlerin %20 si yüksek düzeyde eroin kullanıyordu. geride kalanlar çok endiseliydiler çünkü savaş bittiğinde amerika sokaklarında binlerce eroinmanin dolaşacağını düşündüler. ancak eve dönen askerlerde çarpıcı bir şey görüldü: savaş sonrasında yüksek doz kullanan askerlerin %95 i evlerine, ailelerine yani 'fare cenneti'ne kavuştuğunda eroini bir daha kullanmadı.
    bu çoğu eroin hakkındaki çalışmalara ters geliyor olabilir fakat bruce alexander çalışmasını biliyorsanız bu size mantıklı gelecektir. eğer tanımadığınız korkunç bir ormana salınıp, tek başınıza kalırsanız, tanimadiginiz insanlari öldürmek zorunda birakildiysaniz zaman geçirmek veya sakinleşmek için eroini kullanmak mantıklı gelebilir.
    mesele, kimyasallar değil; mesele, sizin kafanızdaki kafesiniz. insanoğlunda doğuştan gelen bağlanma ihtiyacı vardır. bizi mutlu eden seyleri cevremizdekilerle paylasma ve onlarla daha yakin olmak isteriz fakat bir travma gecirdiginizde veya cevreden soyutlandığınızda sizi rahatlatan seylere baglanmaya ihtiyac duyarsiniz. bu telefonunuz olabilir; video oyunlari, kumar veya kokain. ama illaki bir şeylerle bağ kuracağız, çünkü bu bizim doğamızda var.
    yakın zamandan beri yapılan çalışmalara göre insanlar arasındaki yakın arkadaşlık bağları zayıflıyor, evlerimizdeki boş alan sayisi artıyor. eroin bağımlılığıyla yapılan savaş her dönem artıyor ama bunun yanında bağımlıları toplumdan dışlıyoruz. onların iş bulmalarını zorlaştırıyoruz, istikrarlı bir hayat sürmelerine engel oluyoruz, etiketleyip hayattan nefret etmelerini sağlıyoruz. daha sonra onları hapishanelere atıyoruz, yani kafeslere.
    buraya kadar hep bagımlılıktan bireysel kurtulmaktan bahsettik ama simdi baska seyler yapmaliyiz. mesela sosyal kurtulma... 'fare parkı' gibi sosyal alanları daha çok kurmalıyız. kesinlikle soyutlanmış kafesler değil. bağımlılığın tersi bağlantıdır. sosyal bağlantıları kurup aramızdaki mesafeleri azaltmaliyiz.
    video için: kurzgesagt-in a nutshell youtube sayfası addiction videosu
  • haberlerin ingilizcesi olan "news" kelimesinin aslında north-east-west-south kelimelerinin baş harflerinden oluşması.
  • cmabridge üinversitesinde yaıpaln bir arşaıtrmaya gröe, bir kleimedkei
    hafrlrein hnagi sıarda didizlikleri dğeil, ilk ve son hafrlrein dğoru
    yedre olamalrı öenm tşamıatkadır. geirsi taammen kamradaşır ve ynie de
    surosnuz olraak okubanilir. buunn sbeebi isnan benyinin her hafri tek tek
    dieğl kemileelri bir btüün oralak omukadısır.
19276 entry daha
hesabın var mı? giriş yap