22640 entry daha
  • cin egitime, teknolojiye, yenilige, inovasyona inanilmaz deger veren; atilim uzerine atilim yapan; dunya liderligine oynayan ulke.

    biz mehter mersi esliginde ileri geri yerimizde sayarken, cin, sadece 30 senede dunyanin en fakir tarim ulkelerinden biriyken dunyanin en ileri, en zengin, en yenilikci, en iddiali ulkesi haline gelmeyi basardi.

    bu sure icerisinde en az 650 milyon insan fakirlikten kurtuldu - bunun nasil bir donusum ve gelisim oldugunu anlatmaya gerek yok sanirim. dunyanin en buyuk orta sinifi cin'de ortaya cikti.

    cin komunist partisi, kendini inanilmaz yenileyen ve surekli donusturebilen bir organizma. en buyuk gucleri; esneklik, adaptasyon, degisime aciklik, ve liyakat sistemi gelistirebilmis olmalari.

    en etkili guc olan politburo'da 25 uye var. bu uyelerin 20'si ayricalikli degil siradan, halktan, en asagilardan buraya tirmandilar - emeklerinin ve zekalarinin hakkini vererek.

    o kadar koklu politik reform gelistiriyorlar ki; 10 sene onceki cin'i bugun taniyabilmek imkansiz. dunyada bu denli hizli gelisen, degisen, buyuyen, donusen baska bir ulke yok (hindistan'i saymaz isek:)

    cin'in belki de en buyuk hamlesi fason uretim merkezi olmaktan cikip yenilik ve teknoloji uretim merkezi haline gelmeye baslamasi. ornegin yapay zekada cin ciddi ciddi dunya liderligine oynuyor. dunyada en fazla makale basan ulke de artik abd degil cin.

    ben senelerdir ıngiltere'de ve kuzey amerika'da yasiyorum. yuzlerce ogrenciye lisans ve master duzeyinde dersler veriyorum. ornegin, bu sene 500 master ogrencim var. bu ogrencilerin 250'sinden fazlasi cin'den geliyor - dusunun. yaklasik 50si de hindistan'dan geliyor. neredeyse her iyi universitede boylesine buyuk oranlar var. bu ogrenciler dunya vatandasi olarak yetisiyorlar. cok zeki ve yetenekliler - gelecegi kuracak liderler, girisimciler, muhendisler bunlar olacaklar.

    turkiye olarak biz her zamanki gibi her tur firsati kaciriyoruz. turk arkadaslarima cocuklarinizi gelecege hazirlamak istiyorsaniz 'cince' veya sanskritce ogretin dedigimde hepsi burun kiviriyor; isitmedigim laf kalmadi (ıngilizce varken cinceye/hintceye ne gerek var; ikinci yabanci dilleri olacaksa fransizca, ıspanyolca, almanca olsun; cinlileri/hintlileri de hic sevmem; cocugumun cang cing cong/ding dang diye konusmasini istemem ve daha neler). hatta yuzde 80i irkci nefret soylemi kullandi.

    neden cince ve hintce bilen turk bu kadar az?

    firsatlari gorebilmede, dunyayi takip edebilmede neden bu kadar geriyiz?

    neden bu kadar geri kafaliyiz, onyargiliyiz, irkciyiz?

    cin ile veya hindistan ile kultur, ticaret, teknoloji kopruleri kurmada neden bu denli isteksiz, beceriksiz ve atiliz?

    neden, neden, neden?

    (bkz: https://www.economist.com/…entury-is-well-under-way)

    (bkz: https://www.humboldt-foundation.de/web/1090.html)

    (bkz: https://economictimes.indiatimes.com/…/67334194.cms)

    (bkz: https://carnegieendowment.org/…ecialreportchina.pdf)

    (bkz: https://www.rt.com/…4-india-china-relations-rivals/)
  • tarihin en komik savaşlarından biri olan osmanlı'nın şebeş savaşı

    17 eylül 1788 akşamı günümüzdeki romanya sınırları içinde kalan caransebeş (karansebes) kasabasında osmanlı kuvvetlerini arayan avusturya ordusu ile avusturya ordusu arasında geçer bu savaş.

    yaklaşık 100.000 kişilik avusturya kuvvetleri osmanlılarla savaşmak için karánsebes kasabası yakınlarında kamp kurar. avusturya ordusuna ait hussar birliğinden (hafif süvari birliği) keşif için timiş nehrinin karşı yakasına bir grup atlı asker geçer. bir süre nehrin öteki tarafında dolaşmasına rağmen osmanlılardan hiçbir iz bulamaz. bu öncü süvari birliği yolda bir çingene kervanı ile karşılaşır. çingeneler, daha önceki savaşı kazanmış olan avusturya askerlerine schnapps (alkollü likör, bir tür cin) satın almalarını teklif eder. tekliften memnun kalan askerler içki fıçılarını satın alırlar ve oturup içmeye başlarlar.

    bir süre sonrasında asıl birlikteki komutanlar bir grup piyade askerini daha keşif amaçlı olarak nehrin öteki tarafına gönderir. piyade askerler keşif yaparken içki içen süvari birliğiyle karşılaşır. onlar ile birlikte içmek isterler. ama süvari birliğindeki askerler içkilerini paylaşmak istemez. fıçıların etrafını sarıp koruma altına alırlar. tartışma başlar ve tartışma esnasında bir asker silahını çeker ve ateş eder. içkinin de etkisiyle olay çatışmaya döner.

    çatışma sırasında bazı piyadeler, hem süvarileri korkutmak hem de fıçıları bırakıp kaçmalarını sağlamak amaçlı turciii! turciii! (romence: türkler!) diye haykırır. bunu duyan süvariler, türkler geldi zannedip kaçmaya başlarlar. olayı bilmeyen diğer bazı piyadeler de süvarilerin kaçtığını görünce onlar da kaçmaya başlar. (avusturya ordusu lombardlı italyanlardan, balkan slavlarından, avusturyalılardan ve çeşitli azınlıklardan oluşan karma bir ordudur. bu sebeple askerler birbirlerinin dillerini veya şivelerini anlamakta zorlanmaktadır) keşif birliklerinin arasında yer alan subaylar durumu toparlamak için halt ! (almanca:durun!) halt ! (durun!) diye bağırır, fakat almanca bilmeyen askerler de bu kelimeleri allah ! allah ! diye anlayınca işler daha da kötüleşir.

    türklerin geldiğini zannederek asıl birliklerine doğru dörtnala geri koşan süvarileri gören birlik komutanı, osmanlı akıncılarının saldırısına uğradıklarını zannedip, topçularına atış serbest emri verir. ek olarak nehrin öteki tarafındaki çatışma seslerini duyan asıl birlikteki askerlerin bazıları da ne olduğunu anlayamadan siperlerinden geri çekilmeye başlar. siperlerde kalan askerler ise kendilerine doğru gelen her gölgeyi (paniğin de etkisiyle) türk zannedip ateş etmeye başlarlar. aslında ateş ettikleri kendi askerleridir. bu kargaşa esnasında tüm ordu geriye çekilmek durumunda kalır. geri çekilirken imparator ıı. joseph de atını küçük bir dereye doğru sürerken attan düşüp sakatlanır.

    iki gün sonra olay yerine ulaşan osmanlı ordusu 10.000 kadar ölü ve yaralı avusturya askeriyle ve bomboş bir şehir ile karşılaşır. karanşebeş şehrini rahatça ele geçirir.

    <kaynak: arkeo tarih dünya>
  • 1 poşeti petrolden üretmek 100 poşeti geri dönüşümle
    üretmekten daha ucuzdur
    ortalama bir poşet doğada 400 yıl da tamamen yok olur
    türkiye`de ortalama yıllık poşet tüketimi 440 adettir
    bir poşetin kullanım süresi ortalama dünya genelinde 13 dakikadır
    normal koşullarda bir kullanıcı yıllık olarak eski değerlerde poşet tüketse yıllık
    110 tl gibi bir rakamı ödemek zorunda kalır
    şuan ki % 70 lik tasarrufla yıllık 33 lira ödemektedir
    buda yıllık 132 adet poşet kullnımı oluyor
    her büyük markette file yada büyük torba satmak mecburidir
    bu poşetler ancak %20 reklam barındırabilir
    ufkunuz çok katına çıktı ise 0,25 tl ye aldığınız poşetle doğaya 400 yıllık bir
    sorun bıraktığınızı unutmayın
    dünya evrende milyarlarca yıldır var
    şöyleki eğer dunya oluştuğundan beri tüm süreci 1 güne indirsek biz sürecin son 1 dakikasından beri bu gezeğendeyiz dünyayı biz var etmedik biz yok edemeyiz dünya içindeki kendi popilasyonumuzu yok etmekten başka zararımız olmaz dünyaya gerçi zararmı kar mı
    düşündürücü ...
  • günes ışığıyla çalışıp atmosferdeki suyu hapseden cihaz arizona çölü nde denendi ve son derece olumlu sonuçlar elde edildi. suyu emen özel metal-organik bir malzeme kullanılan cihaz, havayı kristalli yapısı üzerinde dolastırdığında su molekülleri içteki yüzeye tutunup hapsoluyor. bu esnada güneş ışınlarıyla ısıtılmakta olan bu malzeme suyu bir yoğunlaştırıcıya yönlendirip sıvı su haline getiriyor ve içilmeye hazır temız su üretiyor.
    detay
  • günümüzde hemen her gün kullandığımız plastik ambalaj ve şişeler,üretimlerinde kullanılan bpa adlı kimyasalın ambalajdan sızıp, içinde korunan yiyecek ve içeceklere de bulaştığını öğrendiğimde, bu zararlı madde çoktan o ürünleri tüketen herkesin kan dolaşımına nüfuz etmişti.
    özellikle biberonlarda kullanılmış olan bpa, temas ettiği gıdaya geçmekle kalmıyor, içindeki gıdanın sıcaklığı arttıkça sızma miktarını da artırıyor. yani bebeğinizin sütünü biberonda ısıtıyorsanız bpa’nın etkisini arttırmış oluyorsunuz!!!
    edit: bilginin kaynağı nedir? şeklinde suserlerden mesajlar aldım.ard arda popular science türkiye dergisinden paylaşım yaptığımdan dolayı bu enteryme kaynak belirtmeyi es geçmişim.bilgi veren suser arkadaşlara tesekkür ederim.detaylı şekilde bilginin kaynağını aşağıya bırakıyorum buyrunuz.
    popular science türkiye sayı 75 sayfa 55
  • 18. yüzyılda kadınlar sirkeyi kurşunla karıştırıp fondöten elde ediyorlardı. aslında bu yöntemin temelleri 16. yüzyılda atıldı. o zamanın solgun cilt görünümü bir varlık ve zarafet simgesi olarak kabul ediliyordu. cildini beyazlatmak isteyenler için en kolay ve ucuz çözümse kurşun kullanmaktı. “venedik fondöteni" olarak bilinen bu makyaj malzemesi, ciltlerinde daha soluk ve pürüzsüz bir görünüm yaratmak isteyen tüm kadınlar tarafından tercih edildi. düzenli kullanımda cildi bozduğundan, sebep olduğu izlerin kapanması için daha fazla kullanılması gerekiyordu. kurşun bazlı fondöteni kullananlar kendilerini yavaş yavaş, hiç farkında olmadan zehirlediler.

    beraberinde başka yan etkiler de ortaya çıktı; zamansız beyazlayan saçlar ve şiddetli karın ağrıları. hatta kurşun zehirlenmesi yüzünden gerçekleşen ölümler de oldu.ingiltere kraliçesi kraliçe elizabeth in de önce dişlerini ve saçlarını kaybettiği, ardından zehirlenerek yaşamını yitirdiği sürecin kurşun yüzünden yaşandığı tahmin ediliyor.“demek ki kurşunun zararlı olduğunu bilmiyorlardı" diye düşünüyor olabilirsiniz. ne var ki radyumun aksine, kurşunun zararları en başından beri biliniyordu. hatta aşın kurşun kullanımının ölümcül olabileceği bile iyi bilinen bir gerçekti.

    kurşun zehilenmesi öyle yavaş gerçekleşiyor ki bazı etkilerinin ortaya çıkması bile zaman alabilir. çoklukla zekâ ve davranış sorunlarıyla kendini bellieden zehirlenmenin gerçekleşmesi içın aslında kurşunun çok küçük bir miktarı bile yeterli.

    kurşunun tedavi yada kozmetik amaçlı kullanımı antik mısır'da başladı. nitekim cleopatra da göz makyajını kurşun içeren boyalarla yapıyordu. tehlikeli olabileceğiyse antik roma döneminde fark edilmiş, hekimler, kurşunun yaygın ve aşın kullanımının gut hastalığı ve anemi ye yol açtığımn kayıtlarını tutmuştu. kurşunun sinsi bir zehir olduğuysa daha sonra fark edildi.

    (bkz: popular science türkiye)
  • ilk insanın dünyada 200.000 yıl önce yaşamış olması.
  • insan derisinin yalıtkanlığı yüksek olan bir madde olması.

    ısı transferi dersinde hocanın bunu sorması ve sonunda dersten kalmak.
  • çarpım tablosu..
  • mu kıtası ve güneş dil teoremi , mustafa kemal atatürk’ün derin araştırma konusu olmuştur.

    atatürk, türklerin kültür kökenini ortaya çıkarmak istiyordu. ve bunun mu uygarlığıyla bağlantılı olabileceğini düşünüyordu. cumhuriyet’in ilk yıllarından ölümüne kadar bu isteğini ve çalışmalarını sürdürmüştür. garip olansa atatürk’ün ölümünden sonra konuyla alakalı resmi olarak doğru düzgün bir araştırma yapılmamış olup, resmi makamlardan da açıklama yapılmamış olmasıdır.

    1930 yılında türk tarih kurumu ‘nun kurulmasıyla o yıllar da türk tarihine dair zengin eserler ve bilgiler ortaya çıkarıldı. yine de türk kültürünün kökenleri açıklığa kavuşmamıştı.

    1932 yılın da emekli general tahsin mayatepek , atatürk’e maya dili ve türkçe arasında benzerlikler olduğunu bahsetmek adına bir ziyaret gerçekleştiriyor. zaten dananın kuyruğu bu ziyaretten sonra kopuyor desem yeridir. ilk olarak güneş dil teoremi fikri burada filizleniyor. atatürk hemen tahsin bey’i mu kıtası ile alakalı araştırma yapması için meksika’ya elçi olarak atıyor. neden meksika? çünkü mayalar meksika’da yaşamışlar.

    tahsin bey akabinde meksika’ya gidiyor. orada kendisine amerikan arkeolog william niven ‘in bulduğu tabletlerden bahsediliyor. çünkü maya dilinin kökeni bu tabletlerdeydi. haliyle tahsin bey bu tabletleri türk diliyle karşılaştırıp benzerlikleri arıyor, konuyla ilgilendikçe yeni bilgiler ortaya çıkarıyordu.

    mesela kendisinin soyadında bulunan maya kelimesi olan tepek, türkçe’de ki tepe sözcüğüyle aynı anlamdadır. soyadı olan maya-tepek ‘in hikayesi de buradan geliyor.

    daha sonrasında konuyla alakalı olarak tahsin bey’in ilgisini ingiliz albay james churchward ‘ın hindistan’da bulduğu tabletler çekiyor. churchward, tabletlerle alakalı 50 yıl boyunca sürdürdüğü çalışmasını ve edindiği tüm bilgileri 5 ayrı kitapta yayınlamış birisidir.

    tahsin bey tüm bu olanları atatürk’e rapor olarak yolluyor. ardından atatürk’ün konuya dair ilgi ve merakı daha da artıyor. ve churchward’ın mu ile alakalı kitapları getirilerek 60 kişilik bir tercüme heyeti tarafından kısa sürede tercüme ettiriliyor.
    lakin araştırdığımda bu kitapların o dönem basılmadığını, daktiloyla yazılmış metinler halinde atatürk’e teslim edildiğini öğrendim. şuan da ise türkçe çevirilerini basılmış olarak bulabilirsiniz.

    bu kitaplardan ikisi halen “ kayıp mu kıtası ve mu’nun çocukları “ anıtkabir kitaplığında 1301 ve 1302 numarasıyla kayıtlıdır. daktiloyla yazılmış çeviri metinleriyse dosyalar halinde anıtkabir’de bulunmaktadır.

    tahsin bey’de çalışmalarını belge ve fotoğraflarla 3 ciltlik defter halinde atatürk’e yollamış. orjinal nüshası türk dil kurumu kitaplığı 56 ve 57 numaralı kayıtlarda tutulduğu bilgisini almıştım. halen aynı yerde mi bilemiyorum. daha sonrasında bu eserler tdk tarafından yayınlandımı onu da bilmiyorum. bilen arkadaşlar yeşillendirsin.

    (bkz: mu kıtası)
    (bkz: tahsin mayatepek)
18962 entry daha
hesabın var mı? giriş yap