33370 entry daha
  • üç yıl önce, 1800'lü yıllara kadar üst soy bilgilerini öğrenmemizi sağlayan e-devlet alt-üst soy bilgisi sorgulama hizmete açılmış ve yoğun ilgi görmüştü. artık isimlerini bildiğimiz atalarımızın, nerede yaşadıkları, neleri yiyip, içip, giydikleri, ne ürettikleri, nasıl eğitim aldıkları ve tedavi oldukları? vs. gibi birçok soruya cevap bulabileceğimiz 36.823 fotoğraftan oluşan önemli bir fotoğraf arşivi, istanbul üniversitesi nadir eserler kütüphanesi tarafından online erişime açılmış. herkesin kendisine ve geçmişine dair önemli ayrıntılar bulabileceği bulabileceği koleksiyona buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. her türlü anahtar kelime girişi (yer, şahıs ismi, teknik terim vs.) ile koleksiyonda arama yapılabilmektedir. ayrıca ikinci abdülhamid tarafından amerikan kongre kütüphanesi'ne gönderilen fotoğraflara da buradan ulaşılabilmektedir.

    ----genel bilgiler----

    19. yüzyılın en büyük görsel arşivlerinden biri olan ikinci abdülhamit fotoğraf arşivi, diğer adıyla yıldız albümleri, ikinci abdülhamid'in emri ile 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyıl başında çekilen yaklaşık 40 bin kadar fotoğrafı içeren bir koleksiyondur. ikinci abdülhamit, memleket veya yabancı ülke gezilerine çıkmadığı için gidip göremediği yerleri devrin yeni teknolojilerinden fotoğrafı kullanarak yıldız sarayı'nda toplamıştır. amerika ve ingiltere gibi ülkelere albümlerden bazı fotoğraflar gönderilmesi, propaganda maksadıyla fotoğrafın araçsallaştırıldığını göstermesi bakımından dikkate değerdir. 1 kasım 1922'de saltanat kaldırıldıktan sonra mustafa kemal atatürk, yıldız sarayı kütüphanesi'nin istanbul üniversitesi'ne nakledilmesini emretmiş ve böylelikle fotoğrafların kaybolması önlenmiştir.

    koleksiyon yalnızca osmanlı imparatorluğu’nu değil, dünyanın çok uzak ülkelerini içine alan geniş bir yelpazeye sahiptir. amerika, avrupa, başta japonya olmak üzere bazı uzak doğu ülkelerindeki şehir ve tabiat güzellikleri, saraylar, fabrikalar, gemi, silah ve çeşitli sanayi ürünleri, din ve devlet büyükleri, müze ve sanat eserleri, albümdeki fotoğraflarda bulunmaktadır. fotoğrafların çoğunluğu ise osmanlı imparatorluğu topraklarındaki şehirler, adalar, kaleler, köprüler, karakollar, çeşmeler, camiler, türbeler, okullar, hastaneler, osmanlı sarayları, köşkler ve kasırlar, şehir panoramaları, sportif gösteriler, törenler, yabancı devlet başkanlarının istanbul ve kudüs’ü ziyaretleri, fabrikalar, gemiler, demiryolları, istasyonlar, sergiler, çiftlikler, haralar, saray mücevherleri, saray tiyatrosu, şehzade ve sultanlar, zabit ve yaverler ile çeşitli kesimlerden grup fotoğrafları gibi çok çeşitli konuları içerir. fotoğraf koleksiyonunda dönemin en büyük fotoğraf ustaları veya fotoğrafhaneleri olarak yaklaşık 263 imza dikkat çekmektedir.

    ----koleksiyondan bazı örnekler----

    cumhuriyetimizin kurucusu mustafa kemal atatürk'ün doğduğu şehir; selanik'ten genel bir görünüm

    manastır şehri genel görünüm

    rumeli'nin kilidi plevne'den genel görünüm

    hive şehri

    buhara kıptileri

    sivrihisar'a bağlı orhaniye köyü bosna muhacirleri iskan edilmiş

    zile'ye bağlı çiçekpınar köyü

    yozgat saat kulesi ve civarının görünümü

    köstence bulvarı

    rodos adası uzgur köyü camii ve civarı *

    üsküp hükümet konağı ve çevresi *

    eyfel kulesi *

    1889 paris uluslararası sergisi'nin büyük britanya şubesinin manzarası

    paris'ten bir manzara

    viyana'dan bir görüntü

    londra'dan bir kare

    londra'da çekilmiş, güney amerika deve kuşu

    the nordenfelt palmcrantz machine gun [silah fabrikası] 5 namlulu makineli tüfek

    berlin kraliyet müzesi (altes müzesi)

    berlin kraliyet operası

    berlin imparatorluk galerisi

    petersbug ermitaj müzesi *

    moskova manzarası

    niagara şelalesi *

    amerika kongre binası

    amerikan yerlileri *, **

    toledo şehir manzarası

    ispanya'da boğa güreşleri'nin yapıldığı bina

    toreador'un boğanın üzerinden sıçrayışı

    japonya'dan bina ve bahçe görüntüsü

    sumo güreşçisi *

    1904-1905 japon bombardımanına karşı çin istihkamlarının savunması *

    şangay şehri panaroması

    bombay (mumbai) şehir manzarası

    osman hamdi bey’in 1897 yılında yaptığı kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılan sayda lahitleri'nden bir fotoğraf

    askeri hastanede üst kata hasta taşımak için kullanılan asansör

    raşitizm nedeniyle ayakları dışarıya çıkarılan hesna hanımın ameliyattan önce ve sonra alınan fotoğraf

    bir kadının sağ omuzundaki ur nedeniyle geçirdiği ameliyattan önceki ve sonraki fotoğrafı

    hereke dokuma fabrikasında boyalı ipek saran kızların fotoğrafı

    izmir milli kütüphanesi genel görünüm

    przemysl; 30,5 cm'lik avusturya motorize havan topu

    kaynaklar; 1/2

    debe editi: teşekkürler.
  • karaoke kelimesi kara orkestra'nın kısaltılmasıdır. kara ise japonca'da boş demektir.
  • coğrafya kader değilmiş, keşke olsaymış :

    - ortadoğu'da sadece 2 ülke,
    - avrupa'da sadece 3 ülke,
    - nato'da sadece 2 ülke

    ingilizce bilmeyen lider ile yönetiliyor:

    https://eksisozluk.com/img/j2em0qji

    (bkz: ingilizce konuşamayan ülke liderlerinin haritası)
  • photo 51 ve rosalind franklin’in hikayesi

    çılgın bir einstein’ın dili dışarıdaki hali, wright kardeşlerin ilk kez uçmayı başardıkları veya yuri gagarin’in vostok 1 içinde ateşlenmeyi beklediği an, bilim tarihine dair aklımıza kazınan fotoğraflardan sadece birkaçı. sayabileceğimiz birçok tarihi anın yanı sıra öyküsü çok daha derin, acıklı ve halen tartışmalara neden olan bir kare daha var: photo 51

    ingiliz kimyager rosalind franklin tarafından 1952 yılında elde edilen photo 51, insan baldır dokusundan elde edilen dna örneğine ait bir x-ray görüntüsü. özelliği ise insanın yapı taşı olan dna’nın çift sarmal şeklini ortaya koyan tarihteki ilk net fotoğraf olması.

    kaderin bir cilvesi, franklin’in not alarak incelemek üzere kenara koyduğu fotoğraf bir meslektaşının eline geçer ve kendisinden habersiz araştırmacılar james watson ve francis crick’e iletilir. franklin gibi dna üzerinde çalışan iki isim, photo 51’in önemini anında fark eder ve kadın meslektaşları analiz sonuçlarını yayımlayamadan çalışmaya koyulurlar. nature dergisinde 1953 yılında yayımlanan makale genetik alanında yeni bir çağın başlangıcı olurken, bilimsel keşiflerin nasıl el değiştirebileceğine dair en ironik örneği oluşturdu.

    genetik alanında birçok atılıma tanık olacak 1950’li yıllarda, iki önemli araştırma ekibi birbirlerinden sadece 80 kilometre mesafe ile çalışmalar yürütüyordu. james watson ve francis crick cambribge üniversitesi’nde, rosalind franklin ve maurice wilkins ise londra’daki king’s college’da çalışıyordu.

    bilim insanları o dönemlerde bir nesilden diğerine genetik bilgiyi aktaran en küçük birim için ‘gen’ terimini kullanmaya başlamıştı ancak neye benzediği hakkında hiçbir fikirleri yoktu. watson ve crick, 1951’in büyük kısmını dna yapısını inceleyerek geçirdi. ekip olarak özgün hiçbir deney yapmayan ikili, bunun yerine genetik alanında sunulan diğer araştırmalardan elde ettikleri verileri kullanarak çeşitli modeller hazırlıyordu. kullandıkları verilerin bir kısmı da rosalind franklin’e aitti.

    wilkins ile 1952’de laboratuvara kapanan franklin ise x-raykristallografi yöntemi kullanarak bir dna numunesinin yüksek çözünürlüklü fotoğrafını elde etmeyi başardı. söz konusu yöntemde x ışınları kristalimsi yapı üzerine yansıtılıyor ve film üzerinde yapının yansımasına ait görüntü elde ediliyordu. franklin, oldukça zahmetli olan yöntemi dna proteini üzerinde başarıyla uyguladı.

    görüntü elde edebilmek için başvurulan x-ray kromatografı yöntemi 100 saatin üzerinde uygulanması gerekiyordu. elde ettikleri x-ray görüntülerinde, dna iki farklı düzende yer alıyordu. bunlar kuru ‘a’ düzeni ile ıslak ‘b’ düzeni olarak tanımlandı. kuru ‘a’ düzeni daha net görüntü sunduğu için franklin ‘b’ düzenini üzerinde daha sonra çalışmak üzere kenara koydu. bunu yapmadan önce net bir şekilde sarmal yapısını ortaya koyan ve çift zincir şekli bulunduran ‘b’ görüntüsünü ‘photo 51’ olarak adlandırdı.

    çıplak gözle bakıldığında da, photo 51 bitlere bölünmüş bir ‘x’ gösteriyordu. ancak franklin, x’in kendisi gibi tüm genetik bilimcilerin en başından şüphelendiği şeyi temsil ettiğini anlamıştı: dna’nın çift sarmalı.

    sebebi kesin olarak bilinmese de, 1950’li yıllarda kadın araştırmacılar king’s college’ın yemekhanesini kullanma hakkına sahip değildi. bu durum, franklin’in öğlen aralarında çalıştığı yeri terk etmesini gerektiriyordu. bu süreçte, ekip arkadaşı olan wilkins ile arası açılmaya başladı.

    wilkins, erkek olmasına rağmen kendisine asistanlık yapmasını beklediği franklin’in dna analizlerinde giderek daha başarılı sonuçlar almasına alınmaya başlamıştı. öğlen aralarında erkek meslektaşlarıyla bir araya gelen wilkins ise erkeklerle arası açılmaya başlayan franklin’e karşı oluşan cephede yer almaya başladı. zamanla, franklin ‘dark lady’ (karanlık kadın) lakabıyla anılmaya başlandı. nihayetinde, gelinen durumdan son derece rahatsız olan franklin 1953’ten itibaren çalışmalarını birkbeck college’da sürdürmeye karar verdi.

    taşınma esnasında, eski çalışma arkadaşına son derece gücenen wilkins, franklin’in haberi olmadan photo 51’in de arasında yer aldığı belgeleri izin almadan watson ve crick’e ulaştırdı. watson, yıllar sonra kaleme aldığı ‘the double helix’ adlı kitabında, photo 51’i gördüğü anı ‘ağzım açık kaldı ve nabzım hızlanmaya başladı’ ifadesiyle anlatacaktı. yıllar boyu oluşturmaya çalıştıkları dna modeli için kesin delil, kıskançlık krizine tutulmuş bir meslektaşları tarafından ellerine tutuşturulmuştu.

    öte yandan, franklin için dna araştırmalarının önü kapanmıştı. çünkü birkbeck college’a transferi için konulan şart, dna yerine virüsler üzerinde araştırma yapmasını gerektiriyordu. franklin yoluna devam etti ve bu viroloji alanında da önemli başarılara imza attı. 1953 ve 1958 yılları arasında tütün mozaik virüsü ve çocuk felci üzerinde yaptığı keşifler, diğer meslektaşları ile modern virüs biliminin temellerini oluşturdu.

    dna’nın çift sarmal yapısının ortaya çıkarılmasıyla, dna’nın diğer parçaları da kolayca yapbozdaki yerine yerleştirildi. watson ve crick, a,t,c ve g nükleotidleri arasındaki ilişkiyi ve şeker fosfatlı zincir yapısının sırrını da çözdükten sonra, 1953 tarihli makalelerini yazmaya koyuldular.

    photo 51 ellerine geçtiği güne kadar watson ve crick dna yapısını ortaya çıkarmak için hiçbir deney yapmamıştı. diğer araştırmalardan topladıkları veriler ile hazırladıkları fiziksel modellerin dışında, crick’in eşi odile tarafından hazırlanan çizimlerle çalışmalarını ilerletmeye çalışıyorlardı. franklin’den yürütülen bilgilerle yolu açılan araştırmaları kapsayan makale ise genetik alanında devrim yapmayı başardı.

    dna’nın çift sarmallı yapısının ortaya çıkarılmasının ardından, bilim insanları hayatın yapı taşı olan genlerin nasıl çalıştıklarını inceleyebileceklerdi. ilk aşama, dna zincirlerinin fermuarını açmasıyla kendilerini kopyalama kendi hücrelerini yeniden üretme özelliğini incelemekti. bu alanda ilk araştırmayı da yine nature dergisinde yayımlanan makalesiyle crick oldu. çalışmasında, ortadan ikiye bölünen dna zincirlerinin tamamlayıcı yeni zincirler için şablonu temsil ettiklerini öne sürdü. genetik bilginin nasıl iletildiğine dair teorileri, 1950’li yılların sonlarında gerçekleştirilen deneylerle doğrulandı.

    çift sarmallı dna

    ancak birçok genetik bilimcinin savunduğu düşünce, photo 51’in watson ve crick’in eline düşmemesi halinde tüm bu keşifleri ilk rosalind franklin’in yapacağı yönündeydi. franklin, 16 nisan 1958’de over kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. kansere yakalanmasının en büyük nedeni, x-ray kristallografi deneylerinde çok uzun zaman harcaması olarak gösterildi. ölümünden dört yıl sonra, nobel ödülü üç bilim adamı arasında paylaşıldı: watson, crick ve photo 51’i izin almadan bu isimlere teslim eden wilkins. ödül sadece hayatta olan bilim insanlarına verildiği için franklin’in adı geçmedi bile.
    elde ettiği başarıyla kendinden geçen watson, 1968’de yazdığı ‘the double helix’ kitabında franklin’i kötü bir karakter olarak tanıtmaktan hiç çekinmedi. kitabındaki ifadelerde franklin’i ‘saldırgan tavırlara sahip olan, kendi verilerini yorumlamayı bile beremeyen bir kadın’ olarak yorumladı. bu satırları yazarken, tarihe geçmesini sağlayan insanın ölmüş olması bile onu rahatsız etmemiş görünüyor.

    kaynak*
  • backster etkisi ...

    1966 yılında, amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı cleve backster, güvenlik görevlilerine poligraf aygıtının kullanımı eğitimini verdiği okulunda uykusuz bir gece daha geçirdi.

    sonra sırf eğlence olsun diye, yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştirdi. yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre, belki bitki de su dökünce seviniyordur diye alaylı alaylı güldü.

    bitkiyi suladığında galvanometre zikzaklar çizerek aşağı doğru indi. oysa yukarı doğru bir hareket bekliyordu backster. yaprağını sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmedi.

    sonunda kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde her şey değişti. bitki çılgınca galvanometrenin ibresini tavan yaptırdı. inanamadı backster. “nasıl yani?” dedi kendi kendine, “bitki düşüncelerimi mi okudu?”.

    insanlık tarihinin önünde yeni bir dünya açılıyordu artık. deneyler deneyleri kovaladı. bitkilerin sadece düşünceleri okumakla kalmayıp çevrelerindeki her şeyi hissettikleri de çıktı ortaya. kaynar suya atılan karideslerin ölümlerini, eline iğne battığında duyulan acıyı da hissediyordu bitkiler.

    hatta kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri de hissediyordu. hatta korkudan baygınlık bile geçiriyordu.

    bir gün şehir dışından gelen bir botanikçi bayan içeri girdiğinde bütün bitkiler sessizleşti. hiç birinden tepki gelmiyordu. sanki hepsi birden sessizliğe bürünmüştü. taaa ki o bayan havaalanından uçağa binip gittikten 45 dakika sonra yeniden tepki vermeye başladılar.

    bayan botanikçinin bitkileri kurutup ölçümler yaptığını öğrendiği zaman anladı backster, bayanı görünce bitkilerin korkudan bayıldıklarını.

    bir deney tasarladı. 6 yardımcısına aynı gece aynı saatlerde yapmak üzere farklı görevler verdi. görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamaktı.

    ertesi gün o gece bitkiyi parçalayan yardımcı içeri girdiğinde bütün bitkiler çılgınlar gibi haykırmaya başladı galvanometrelerin ibrelerinin tavan yapmasını böyle adlandırıyor backster.

    bu deneyden anlaşıldı ki bitkiler sadece hissetmiyor, aynı zamanda hafızaları da var. ve amerika’da bazı adlî vakalarda bitkilerin şahitliğine başvurulmaya başlandı. bitkiler asla yanlış sonuç vermiyordu çünkü yalan nedir bilmiyorlardı.

    bu çalışmalar makale olarak yayınlanmaya başlayınca dünyanın dört bir yanından bilimadamları konu üzerinde çalışmalara başladılar. sonuçlar akıl almaz.

    koparılmış bir yaprak, kendisine güzel sözler söylenmesi durumunda normal yapraktan aylarca daha uzun süre canlı kalabiliyor. 120 km mesafedeki bir acıyı, sevinci hissedebiliyor.

    insanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülük yapanları hafızasına kaydedebiliyor. aynı zamanda bu bilgileri diğer bitkilerle de paylaşıyor.

    kendisine kötü davranılan bitki üzüntüsünden intihar bile ediyor.

    yanındaki bitkinin susuz kalması durumunda kendi suyunu onunla paylaşıyor.

    bitkiler, bütün canlılarla iletişim kurma konusunda bizim hayallerimizin ötesinde bir hassasiyete sahip. her biri doğanın bir parçası. belki bir gün onları daha iyi anlama imkânımız olursa bize tarihin bütün yaşanmışlıklarını bile anlatabilirler. avatar filminin esin kaynağı da bu çalışmalar ve elde edilen sonuçları.

    bilelim ki dünyanın herhangi bir yerinde bir bitkiye kötü davranılırsa, bütün bitkiler bunu hissediyor.

    hani “kirazlı kaz dağı değil” diyorlar ya, emin olun kirazlı’da kesilen bir ağacın acısını sadece kaz dağlarında değil, munzur’daki, kuzey ormanlarındaki, salda’daki, toroslardaki ağaçlar da hissediyor. bir gün biz de hissedeceğiz...

    kaynak: bitkilerin gizli yaşamı, peter tompkins/christopher bird, 1973, sungur yayınları, çev: sulhi dölek. derleyen: osman kutlu
  • backster etkisi tahmin edebileceginiz uzere palavradan ibarettir.

    "there is no objective scientific evidence for the existence of such complex behaviour in plants. the recent spate of popular literature on "plant consciousness" appears to have been triggered by "experiments" with a lie detector, subsequently reported and embellished in a book called the secret life of plants. unfortunately, when scientists in the discipline of plant physiology attempted to repeat the experiments, using either identical or improved equipment, the results were uniformly negative. further investigation has shown that the original observations probably arose from defective measuring procedures"

    "john m. kmetz noted that backster had not used proper controls in his experiments. when controls were used, no plant reactions to thoughts or threats were observed"
  • görsel
    görsel

    havalar ısınmaya başladı. ve yaz aylarının sevimsiz misafirleri sivrisinekler evlerimize konuk olmaya başladılar.
    sivrisinekler ile bulaşan çok sayıda hastalık var. en bilinenin bir dönem ülkemizinde başına bela olan sıtma

    afrika da hala ölen her bin çocuğun 10 tanesi sıtma nedeniyle ölüyor.
    diğer hastalıklara da kısaca bakalım

    chikungunya

    tanzanya da endemik. yerel dilde iki büklüm yapan manasına geliyor. eklem iltahabı hareket kısıtlılıkları ile seyrediyor.
    görsel

    görsel
    dang humması

    kemik kıran humma olarak da beliniyor. çok şiddetli kemik ağrısı yaşanmasına yol açıyor. çok şiddetli dediysem bu çok aşırı çok. kemikler kırıldığında o kadar ağrımaz. ayrıca bu hastalık ilginç biçimde ciddi tansiyon düşüklüklerine yol açıyor. buna bağlı bayılmalar hatta ölümler oluyor.
    görsel

    sarı humma

    panama kanalı inşaatı sırasında tüm dünyanın gündemine gelmiş olsa da afrika ve güney amerika ormanlık alanlarında hala etkili. karaciğeri etkiler. isminin sarı olmasının nedeni insanda sarılık yapması.
    görsel

    zika virüsü

    ilk olarak nijerya da görüldü. ama geçen yıllarda güney amerika da endemik seyretti. dünyanın başına çok büyük bir bela getireceğini öngördüğüm hastalıklardan birisi. anne karnındaki bebekleri çok kötü etkiliyor. bebekler ölüyor ya da ağır engelli olarak doğuyorlar. sivrisineklerin taşıdığı bir virüs ile bulaşıyor. insandan insana bulaş yok. nüfus artış hızının yüksek olduğu afrika için bir nüfus kontrol aracı olarak biyolojik silah olarak kullanılması ihtimali beni hep ürkütür. insandan insana bulaş olmadığı için tüm dünyaya yayılmaz. sadece tropik bölgelerde yaşayan bir sinek aracılığıyla ile bulaşıyor.
    görsel
    görsel

    batı nil virüsü

    bilinen bir aşısı ve etkin tedavisi yok. sinir sistemini etkiler. tek korunma yolu sineklerden korunmak.

    bunlar en bilinen sivrisinek hastalıkları. bir çırpıda aklıma gelenler. literatürde 250 nin üzerinde sivrisinekle bulaşan hastalık tanımlanmış.

    peki ne yapacağız?
    mevcut durumda bile her yıl 1 milyondan fazla insan sivrisinekler ile taşınan hastalıklara bağlı ölüyor. ya corona virüs salgını gibi çok daha öldürü bir virüs mutantı oluşursa?

    tüm dünyayı sinek kovar ile ilaçlayıp tüm ekolojik dengeyi bozacak mıyız?
    görsel

    ya da cibinlik şemsiyeler üretip elimizde onları taşıyarak mı yürüyeceğiz.

    yüz maskesi tüm vücut maskesine mi dönüşecek?

    umarım bunların hiç biri olmayacak. çünkü bilim sadece filmlerde gördüğümüz gibi tüm dünyayı yok edeceğim. nuhaahaha diye gülen karanlık adamların ilgilendiği bir uğraş değil.

    uğur şahin gibi değerli eşi özlem türeci gibi bilim insanları da var. ve onlar şimdiden araştırmalar yapıyor. gen düzenlenme, istemli mutasyonlar üzerine.

    kimi coğrafyalarda onların bu çalışmaları allah'ın işine karışmak, hilkat garibesi oluşturmak, dinden çıkmak gibi görülse de onlar çalışmaya devam ediyor.

    2021 yılında haç vazifesi için sadece 60 bin kişi kabul edilecek.

    islamın farzlarından biri. ama uygulanamıyor. ama onların buldukları aşı ile yeniden farz olan ibadet yapılabilir hale gelecek bir iki sene sonra

    10 sene sonra sivrisinekler ile bulaşan bir hastalık çıktığında yine çözümü bugün bu konu ile uğraşanlar bulacak.
    sonra diğerleri dünya beşten büyük. batılı ülkeler neden aşıdan kar elde etmek istiyor? bu vicdansızlık yorumunu yapacak.

    neyse konumuza dönelim.

    bilim adamları sivrisinekler ile mücadele için yeni bir yöntem üzerinde çalışıyorlar.

    crıspr/cas9 gen düzenlemesi

    california üniversitesi, santa barbara'da moleküler, hücresel ve gelişimsel biyoloji profesörü olan craig montell ve arkadaşları steril sivri sinek projesini deniyorlar.

    erkek üremesinde sorumlu çok sayıda gen var. ama üreme soy aktarımı olduğu için çok hassas bir konu. ve üreme genetiğindeki kusurlar vücut gen kusurlarına göre çok daha az kabul edilebilir oluyor. yani vücut genlerindeki kimi kusurlar (kellik, obeziteye yatkınlık, şeker hastalığı, vs) soyun devamını tam olarak bloklamazken üreme ile ilgili genlerdeki bozukluklar aynı torelansı taşımıyor. henüz ne işe yaradığı anlaşılamamış sessiz kabul edilen genlerdeki değişiklikler bile kısır olunmasına ve bozuk genin aktarılmamasına yol açıyor.

    bilim adamları üreme genetiğinin bu özelliğinden faydalanmaya çalışıyor.

    b2-tubulin (b2t) geni bu konu da en ümit veren gen. erkek sineklerde bu geni crıspr/cas9 gen düzenlemesi ile bozarak çok sayıda kısır erkek sivrisinek üretiyorlar.

    sineklerin spermi var. ama çocuk oluşturmuyor.

    bir deneyde, araştırmacılar 15 mutant erkeği 24 saat boyunca 15 dişiden oluşan bir gruba soktu. sonra b2t erkeklerini 15 vahşi tip mutant olmayan erkekle değiştirdiler ve orada bıraktılar.

    dişi sineklerin hiç birinin çocuğu olmadı. çünkü ilk 24 saatte mutant erkek sinekler verimli olamayan spermleri ile dişiler ile ilişkiye girmiş ve dişilerin cinselliğini baskılamıştı. mutant olmayan normal erkekler kızışmış dişi bulamadıkları için hiç birşey yapamamıştı.

    daha sonra ideal zaman üzerine çalışma yaptılar.

    dişileri b2t erkekleriyle dört saat boyunca birleştirmek, dişi doğurganlığını normal seviyelerin %20'sine indirdi. sekiz saat sonra sayılar %10 civarında dengelenmeye başladı. yüzde 90 ı dişilerin verimsiz sperm ile döllenmişti. yüzde 90 dan yüzde 100 e geçiş göreceli olarak çok zaman alıyordu.

    henüz emekleme döneminde olan bir çalışma. ama ümit veriyor.
    çünkü çok spesifik bir yöntem.
    mesela sıtma sadece anofer cinsi sivrisinek ile bulaşır. ortama yeterli sayıda kısır erkek bıraktığında bir sivrisinek nesli sonra sayıyı yüzde 15 ile 50 arasında düşürülebileceği 8 nesil sonunda sivrisinek popülasyonunu büyük ölçüde yok edilebileceği hesaplanıyor.

    bu yöntemin güzel yanlarından biri hiç kimyasal içermesi. tüm böceklere ya da tüm sineklere değil sadece istenen tek türe yönelik bir mücadele sağlayabilmesi. üstelik 1. döngüden sonra yeni doğan dişi sinek ve sağlıklı erkek sinek sayısı azaldığı için 2. döngüde aynı miktarda mutant sivrisinek ortama saldığında mutant erkek oranı mutant olmayana oranla daha yüksek olacağı için 2. döngüde etkinik daha yüksek olacak. 3. 4. 5. döngü de daha da çok.

    virüsün dolaşımı tamamen engellendikten sonra istenirse enfekte olmayan laboratuvarda saklanan sağlıklı sinek ırklarından yeniden sağlıklı nesiller oluşturulup doğaya salma şansı da var. sinekler uygun koşullarda çok hızlı üretebilen canlılar. 3 4 sene içinde eski popülasyonlarına ulaşabileceği düşünülüyor.

    kulağa oldukça mantıklı geliyor. doğa da işe yarayıp yaramayacağını zaman gösterecek. ama işe yaramasa bile bilim bu şekilde ilerler.
    deneyerek.
    bugün bunu deneyenler yarın çözümü ilk elde edenler olacak. en erken normalleşenler.
    diğerleri ise vücutlarına kutsal inek dışkısı sürerek sineklerden korunabileceğine inanmaya devam edecek.

    kısır sinekler bizi de kısır yapacak mı korkusu taşıyarak ülkelerine mutant sineklerin girmemesini tartışacak.
  • dürüstlüğün tanımı sadece yalan söylememek değildir. dürüstlük; açık ve anlaşılır olma, doğru sözlü olma, etik davranma, güvenilir olma, sözünde durma gibi tutum ve davranışların hepsini kapsar.
  • türk mitolojisinde don değiştirme kavramı nedir ?

    daha ilk başta, don denildiğinde akla, kıyafet türü adı altında, iç giyim olan külot ya da boksır ( boxer ) geliyor. nitekim, binlerce yıl öncesine dayanan türk mitolojisinde kendine yer bulan "don değiştirme" eylemi, türk milletinin ( türk ırkının, evet, o zamanlar kendine has bir ırk olarak söz edilebilirdi. muhtemelen izole edilmiş topraklarda kabile tarzı küçük gruplarla yaşayan saf türk ırkı izine rastlanabilir. ) günümüz modern hayattaki kıyafet değiştirmesine bir atıf olarak evrimleşmiştir.

    türk mitolojisinde ise don değiştirme, fevkalade tarihe sahiptir. don değiştirme eyleminin türk topluluklarına, türk kavimlerine ait olduğunun kanıtlarından birinin, günümüze kadar gelen deyimlerin olduğunu söylemem mümkün olur. çünkü bu deyimler, türk milletlerinin tecrübelerinden, gözlemlerinden, kendi içine dönük yaşantısından çıkardıkları özüttür.

    1- kabul - ma; keloğlan mitolojisinde rastlanan deyimlerden biridir.

    "don değiştirip, kel olma" ifadesi, türk mitolojisinde önemli bir yer tutmuştur. belki, türkiye cumhuriyeti sınırlarında yaşayan bizler için uzak, az duyulmuş bir deyim olabilir. bu söz öbeği, daha çok sagay, labed gibi kuzeyde bulunan türk kavimleriyle, bu kavimlerden aşağıda bulunan kırgızlar arasında görülmüştür.

    kabul - ma; değişme, don değiştirme ile alakalı söylenmesine ek; sihirbazlık anlamında kullanılıyordu. ( kaynak; yuhadin kırgız sözlüğü, s 515 ) şayet mitolojik unsurlara sahip, dizi, film izliyor, oyun oynuyorsanız, şaman adı altında, sorcerer olarak ( wizard değil ) gösterilen karakterle uyuşan bir manasını fark etmeniz mümkündür.

    2- türlenme: don değiştirme için, türk kavimleri içinde söylenen bir diğer söz de budur.

    kelimenin köküne bakıldığında tür kelimesi; başlıca üç anlamda kullanılır.

    a) dış görünüş ve renk
    b)cins, çeşit
    c) örgü, oya, keçe nakış örnekleri kaynak : radlof wörterbuch ııı, s 1555)

    kırgız türklerinde, türlenme ifadesi biçin, şekil verme ve şekil alma olarak kullanılmıştır. insanın yaratılış ve karakteri de yine bu sözle anlatılmak istenmiştir. ( yuhadin kırgız sözlüğü s 772. "türgö kelme" - türdönme )

    anadolu'da türlü sözcüğünü de düşündüğünüzde, kelimenin kökeni hakkında günümüz zamanı içinde ki anlamına köken olarak nasıl da uygun olduğunu anlayabiliriz.

    3 - silkinme : silkinme eylemi ile don değiştirmede, türk masallarında, hikayelerinde sık sık görülür, görülüyordu. bu söz, kazan dışıda diğer kuzey türklerinde görülmüyordu. eski türkçe'de sihirli bir manası görülmüyordu. silkinme ile don değiştirme motifi, daha çok bize yakın olan, güney batı sibirya ile mülüman kazak türklerinde görülüyordu.

    "(yiğid) silkindi ve bey oğlu mirza'nın donuna girdi" (kaynak: proben, ıv s. 67-84 - kara kököl destanı baraba om türkleri )

    "sihirli bir yüzük taaktıktan sonra, silkinip bir doğan oluyor" ( proben, ıvs 103/132 turalı boyu, yangı ani köyü türkleri )

    "ay mergen de, silkinip, kubulup", don değiştiriyordu. ( radlof wörterbuch, ııı s, 1038 sagay ağzı )

    aslında, günümüz türkiye'sinde bir olay olduğunda kimilerimizin sık sık duyduğu, "ya bir silkin de kendine gel" sözümüzün aslında, nasıl da binlerce yıl öncesinde var olan mitolojik unsurlardan geldiğini kavramak tam anlamıyla keyif veriyor.

    bir silkin de kendine gel derken, o an'ın verdiği heyecan, korku, endişe vb şeyler yüzünden, aslında kişinin kendisi olmadığı, başka biri olduğu ve bu yüzden silkinerek, tekrar kendi kişiliğine bürünmesini istememizden başka ne düşünülebilir ki ? *

    4 - giyimini giyme: kırgız masallarında, kozu - körpöş destanında, böyle bir deyişe rastlanır.

    "bir kelin ( taşşanıng ) * * giyimini giyip kel gibi ( taşşaday) oldu. ( radlof, proben ııı, s 282 kozu körpöş destanı )

    buradaki don değiştirme, bir elbise değiştirme şeklinde yorumlanabilir. kırgız türklerinde mitolojik motifler, diğer türk kavimlere göre daha az görülmüştür. ( yoğunluk ve ima bakımından )

    5- süründüm, göründüm; bu deyiş ise anadolu deyimleridir.
    "bedeninde zuhur etme, ali donuyla gelme, sorr-ı muhamed, sırr-ı ali..." ve diğer deyişler, islami düşüncelerdir. bununla birlikte, bürünme ve görünme, eski türk düşüncesi için de manalı sözlerdir.

    don değişmesi, ve ervah,

    anadolu masallarında, bazı insanların ruhu bir süpürge veya kılıçta bulunur. " cadı süpürgeyi yakıp veya kılıcı kınından çıkarınca, o kişi ölür". kılıç kınına sokulunca, adam yine dirilir. ( türk mitolojisi cilt 2, s 174'de kaynak olarak bulunabilir )

    prof. abdulkadir inan, tüspüt adlı bir yakut şamanına göre, bunu şöyle tespit etmiştir; "yakutlarda iye-kul, şamanın hayvan şeklince tecessüm eden canıdır" ( a.inan makaleler s 458)

    kaşgarlı mahmud 11. yüzyılda, "eş" sözü için hem arkadaş hem de "peri-eş" olarak iki yorum yapmıştır. ( kaşgarlı mahmud ı, s 47. düzeltmeler için bk. makaleler s 460 n.1 )

    insanın insan donuna girmesi;

    keloğlan motiflerinde, efsanelerdeki yiğitlerin kel veya daz bir insan kılığına girip, böylece ilahi güçlere sahip olduklarını görmek mümkün. çok uzaktaki kuzey-doğu türklerinden sagaylar, don değiştirmeyi yalnızca giyim bakımından yorumluyorlar ve "kepilenme" diyorlardı. ( kepi - lenme sözü, "kep" yani "kiim, kiyim" giyim sözünden gelmiş olmalıdır. radlof, wörterbuch ıı. s 1188 )

    kuzey türklerinden derlenmiş bir masalda, şöyle deniliyordu: " kara- kökül ( adlı yiğit) silkindi, han oğlu sultan ile bey oğlu mirza'nın, donuna girdi" ( proben, ıv, 67/84, don değiştirmede, aynı olmuyor, "artık" yani fazla oluyor )

    yukarıda bahsedilen, silinkinme ile don değiştirme için bir başka örneği de böylece görmüş, okumuş olduk.

    kuş donuna girme ve kuş gibi uçabilme, birçok insanın hayalini süslerken, ilgilendirirken, türkleri de ilgilendirmiştir.

    gün han, ak han, kara han türk mitolojisinin, kutlu ve büyük tabiat varlıklarının, ünlü sembolleridir. kara han, yaygın olarak, kötülüğün ve yasal olmayan bir düzenin temsilcisidir. kuzey türklerinin bir masalında şöyle denir;

    "... kara-kököl bir kuş olup uçtu ve gün han'ın penceresine kondu. gün han'ın kızıyla konuşmasını dinledi...( gün han'ın kızını düşmanlardan kurtarmak için ), " seni küçük bir kuş yapacağım..., altın ve gümüşümü, kül ile kömüre çevireceğim... halkımı da, karga ve saksağan donuna koyacağım, dedi..." ( proben ıv, s 7/84. seni küçük bir kuş edeceğim diyor. don değiştirme, "etmek, olmak" sözleriyle anlatılıyor )

    güneşe konan kuş

    don değiştirme, bu masalda bütün görkemiyle ortaya çıkıyordu: " kara kököl bu sözleri duyunca, cıvıldayarak uçup, gitti. bu sesi duyan kız, bu hangi kuştur, diye sordu. babası, her halde, güneşekonan küçük kuş olmalıdır, dedi". ( proben, ıv s 68/65 )

    daha fazlası için ek kaynak olarak, türk mitolojisi ıı. cilt, prof. dr. b. ögel kitabından bakılabilir.
8416 entry daha
hesabın var mı? giriş yap