• hollywood yıldızlarının oynadıkları filmlerde kullandıkları kelime başına * para kazanmaları. az konuşan haliyle kelime başına daha fazla kazanıyor. valla ben demiyorum kaynak diyor.
  • dünyaca tanınan insanlar ve onların fobileri.

    hemen hemen çoğu insanın korkuları vardır. örümcek korkusu (araknofobi) gibi daha küçük şeylerden, insanların daha ciddi korkusuna (sosyofobi) kadar uzanabilirler. her insan gibi fobilerden muzdarip birçok ünlü ve tarihi figür de vardır. birçoğu basit şeylerden korkarken, bazıların korkuları biraz daha aşırı. dünyaca ünlü pek çok kişinin bilinen fobilerini paylaşalım.

    1- george washington - taphephobia (diri diri gömülme korkusu)

    amerika birleşik devletleri'nin ilk cumhurbaşkanı george washington, ölüm yatağı üzerinde ziyaretçilerine “sadece gidiyorum. beni uygun bir şekilde gömün ve öldükten üç gün sonra vücudumun tabuta konmasına izin vermeyin" demiştir. hâlâ hayattayken kazayla gömümekten korkuyordu.

    2- woody allen - panofobi (herşeyden korkma durumu)

    hepimizin korkuları var ancak woody allen korku scalası hayli geniş. 74 yaşındaki oyuncu ve senarist neredeyse her şeyden korkuyor. yüksekliklerden, kapalı alanlardan ve böceklerden korkmasına neden olan normal fobileri olmasına rağmen, daha anormal korkuları da var. garip korkuları arasında parlak renkler, hayvanlar, asansörler ve damağına yapışan fıstık ezmesi korkuları var. sayısız fobisine ek olarak, duş tahliyesinin merkezden ziyade bir köşede olmasını ve muzunu her sabah tahılına koymadan önce tam yedi parçaya ayırması gibi takıntılı davranışlara sahip olduğunu da kabul ediyor.

    3- richard nixon - nosokomefobi (hastane korkusu)

    watergate skandalındaki rolünü ile bilinen abd'nin 34. basşkanı aşırı hastane korkusu yaşadı. bir hastaneye gidecek olsaydı, asla iyileşemeyeceğine inanıyordu. 1974'te kan pıhtısı sorunu yaşadı ama tedavi için hastaneye götürülmeyi reddetti. bununla birlikte, gitmezse öleceğini ve gitmesi gerektiği söylendi. bu korku insanlar arasında oldukça yaygındır.

    4- alfred hitchcock - ovaphobia (yumurta korkusu)

    psycho ve vertigo gibi filmlerle tanınan ünlü bir hollywood yönetmeni ve yapımcısı alfred hitchcock'un aşırı yumurta korkusu vardı. tüm hayatı boyunca hiç yumurta tatmadığını ve onların etrafında olmayı bile istemediğini belirtti. ona hiçbir şeyin daha fazla rahatsız etmediğini iddia söyledi. hitchcock gibi bir adamın neden bu kadar rastgele bir korkuya sahip olduğu bilinmiyor.

    5- sigmund freud - silah ve eğreltiotu korkusu

    psikanalist psikiyatri okulunu kuran ve dünyayı değiştiren birçok teori oluşturan nörolog sigmund freud, silahlardan korkuyordu. sık sık silah korkusunun gecikmiş cinsel ve duygusal olgunluğun bir işareti olduğunu söyler. ayrıca, insanların silahlardan korkması yaygındır. eğrelti otları fobisine gelince, bu çok yaygın bir korku değildir. bunun nereden gelebileceğini bilmek zordur, çünkü onun hakkında çok az şey söyledi ve hakkında çok az ayrıntı var. çocukken eğrelti otları ile travmatik bir deneyim yaşaması pek olası değildir. ancak, onu tanıyanlar eğrelti otlarından korktuğunu ve asla yemeyeceğini kabul etti.

    6- oprah winfrey - sakız çiğneme korkusu

    gündüz televizyon kuşağının kraliçesi oprah, sakız çiğneme fobisine sahiptir. bu onun için, büyükannesinin sakız toplayıp bir dolapta biriktirdiğini gördüğü erken yaşta başladı. oprah o kadar rahatsız oldu ki, hayatının geri kalanında sakızdan korkmasına neden oldu. sakız çiğnemekten o kadar rahatsız ki televizyon stüdyosunda yasakladı.

    7- natalie wood - hidrofobi (su korkusu)

    34. sokakta mucize ve batı yakasının hikayesi gibi filmlerle ünlü olan bu aktris, sudan, özellikle de suyun içinde olmaktan korkuyordu. bu fobinin nasıl başladığı bilinmemekle birlikte, natalie’nin annesinin onu bir film için bir köprüde durması için kandırdığında başladığı söylentileri var. köprü, natalie'nin aşağıdaki suya düşmesi için ayarlanmıştı. bunun natalie'nin genç olduğu zaman gerçekleştiği söyleniyor, bu yüzden korku onunla ömür boyu var oldu. ironik bir şekilde, yattan düşüp boğularak vefat etti.

    8 - billy bob thornton - çoklu korkular

    bu aktör, yönetmen, müzisyen ve yazarın birçok korkusu var.ilk olarak kromofobiden veya parlak renklerden korkuyor. ancak, dahası var! antika mobilyalar korkusu var! 1950'lerden önce yapılan tüm mobilyalar ona tamamen düşkünlük veriyor. ona göre, bir zamanlar antika mobilyalarla dolu bir restoranda bulunuyordu, burada yemek yiyemedi, içemedi ve hatta nefes alamıyordu. son olarak, aynı zamanda, coulrophobia olarak da bilinen palyaçolardan korkuyor. bu palyaço korkusu johnny depp tarafından da paylaşılıyor.

    9- nikola tesla - mikroplardan ve mücevherlerden korku

    nikola tesla, elektromanyetizma ve elektrik konusundaki çalışmaları ile tanınan ünlü bir mucitti. insanlara dokunmaktan ve mikrop içeren herhangi bir şeye dokunnmaktan kaçınan tesla'nın ellerini çok sık yıkadığı biliniyordu. germafobisine ek olarak, mücevherlerden, özellikle de inci içeren küpelerden çok korkuyordu. inciler onu çok yüksek derecede rahatsız etti. korkularına ek olarak, her şeyi üç ya da üç kat olarak yapmayı tercih etti. örneğin, üçe bölünebilen otel odalarında kalmak konusunda kararlıydı.

    10- napoleon bonaparte - ailurofobi (kedi korkusu)

    büyük fransız napolyon bonapart, büyük askeri ve siyasi lider kedigillerden korkuyordu. ancak, neden onlardan korktuğu bilinmiyor. ancak bilinen şey, bir kedinin görüşünün onu panik moduna sokmasıdır. ve bu sadece napolyon değil! dünyayı yönetmeye çalışan birçok lider, hitler, mussolini ve julius caesar da dahil olmak üzere kedilerden korkuyordu.

    kaynak
  • yakın tarih ile alakalı oldukça ufuk açıcı televizyon programlarından birisi olan ve dönemin tanıklarının da iştiraki ile hazırlanan, altan öymen, taha akyol ve mehmet ö. alkan'ın sunduğu sağım solum tarih programından 21 adet muhtelif konulu yayın:

    • 35 yılın ardından öncesiyle sonrasıyla 12 eylül darbesinin bilinmeyenlerini ve demokrasi tarihimizde baskına uğrayan gazeteleri masaya yatırılıyor.

    • atatürk ve inönü’den, erdoğan ve davutoğlu’na kadar türkiye’de cumhurbaşkanı-başbakan ilişkileri mercek altında. programın ikinci yarısında ise dünden bugüne basına sansür, baskı ve saldırılar masaya yatırılıyor.

    • tarihte gazetecilere yapılan suikastlar ve saldırılar ne zaman başladı? saldırıların hedefi neydi? siyasette hoşgörü, nezaket ve saygı eskiden nasıldı? liderler birbirlerine nasıl hitap ederdi, kendi karikatürlerine nasıl bakardı?

    • toplum olarak neden kutuplaşıyoruz?

    • çetin altan kimdir? türkiye'nin seçim tarihinde neler yaşandı?

    • türkiye seçim tarihi ve seçimlerden sonra türkiye'yi neler bekledi?

    • geçmişten günümüze anayasalar tarihi.

    • terör, ortadoğu, avrupa ve türkiye meselesi.

    • rusya-türkiye ilişkileri, gazeteci tutuklanmaları ve siyasi cinayetler

    • 1.dünya savaşı’nda osmanlı’nın baş düşmanı, lenin döneminde türkiye’nin en yakın destekçisi, stalin döneminde türkiye’den toprak isteyen rusya ile ilişkiler bugün nereye gidiyor?

    • nükleer silahlar ilk olarak nasıl ortaya çıktı, nasıl kullanıldı? musul lozan’da nasıl konuşuldu, sonra nasıl kaybedildi?

    • birinci dünya savaşı sonunda osmanlı parçalanırken israil’in temelleri nasıl atıldı? ikinci dünya savaşı’nda 12 adalar türkiye’ye teklif edildiği halde ismet inönü neden kabul etmedi? hitler, gizli mektubunda inönü’ye ne dedi? dünden bugüne türkiye’nin dış politikası.

    • ismet inönü, nasıl bir aile babasıydı? atatürk’le hangi konularda anlaşmazlık yaşadı? cumhuriyetin kuruluş aşamasında, demokrasiye geçiş sürecinde ve siyasi gerginlik anlarında hangi kritik kararları aldı?ismet inönü’nün kızı özden toker orjinal günlüklerle, belgelerle ve tanıklıklarıyla anlattı.

    • yılbaşı kutlama geleneğinin tarihteki kaynağı ve türkiye’deki ilk resmi yılbaşı kutlamaları.

    • celal bayar chp’den neden ayrıldı? demokrat parti nasıl kuruldu? inönü’yle ve menderes’le ilişkileri nasıldı? tarafsız bir cumhurbaşkanı olabildi mi? bayar’ın idam cezası nasıl kaldırıldı? emine gürsoy naskali belgelerle ve tanıklıklarıyla anlattı.

    • tarihte chp kurultaylarında neler yaşandı? ismet inönü genel başkanlığa nasıl seçildi? “ebedi şef” ve “milli şef” unvanları nasıl ortaya çıktı? "ortanın solu" fikri chp’de hangi değişimleri getirdi? inönü ile ecevit’in yarıştığı kurultayda neler yaşandı? tarhan erdem anlatıyor.

    • turgut özal ekonomide devrim mi yaptı, yoksa vahşi kapitalizmi mi getirdi? özal’ın politikaları muhafazakar mıydı, liberal miydi? 24 ocak 1980 kararlarının ardından türkiye’de neler değişti? özal’ın başbakan yardımcısı kaya erdem anlatıyor.

    • milli mücadelede kazım karabekir’in rolü neydi? karabekir, atatürk’e neden muhalefet etti? 1926’da hangi sebeple tutuklandı? pınar feyzioğlu akkoyunlu, dedesi kazım karabekir’i anlatıyor.

    • türkiye işçi partisi nasıl kuruldu? mehmet ali aybar liderliğinde 15 milletvekili ile meclis’te temsil edilmeyi nasıl başardı? parti hangi fikirleri savundu, hangi konulara muhalefet etti? türkiye’de sosyalistlerin amacı devrim yapmak mıydı? tarık ziya ekinci anlatıyor.

    • yüz yılı geride bırakan sarıkamış faciası, sağım solum tarih’te masaya yatırılıyor. sarıkamış’taki büyük felaket neden gizlendi, nasıl unutturuldu, ne şekilde ortaya çıktı?harekatın amacı neydi? on binlerce asker nasıl şehit oldu? sorumlular kimlerdi?

    • 27 mayıs’ın artçı şokları nelerdi? talat aydemir’in 1962 ve 1963’teki darbe girişimlerinin canlı tanıkları yaşanan süreçleri ve yaşananlar.
  • kimisini muhtemelen ilk kez duyacağınız bilgiler: faydalı olması ümidiyle;
    ( karışık gideceğim aklıma ne gelir ise )

    osmanlı imparatorluğu'nda ilkler ve bunlar hakkındaki bilgiler:

    ilk padişah: osman gazi

    ilk sadrazam: çandarlı kara halil hayrettin paşa

    ilk vezir: alâeddin bey

    ayrıca kendisi sarayın ilk damadıdır.

    osmanlı devleti'nin ilk savaşı: ermeni beli savaşı

    kağıt üzerinde osmanlı ile savaşı hâlâ devam eden tek ülke: san marino'dur.

    birinci dünya savaşı'nda bize savaş ilan etmiş; lozan barış görüşmelerinde de bulunmadığı için savaşı sonlandırmamıştır!

    ilk fethedilen kale: karacahisar kalesi. kolcahisar da denir.

    aynı zamanda osman gazi adına ilk fetva burada okunmuş ve osmanlı, resmen kurulmuştur!

    ilk fethedilen ada: imralı adası

    ilk kaptan-ı derya: saruca paşa

    ilk şeyhülislam: molla fenâri

    ilk beylerbeyi: lala şahin paşa

    topun ilk kez kullanıldığı savaş: birinci kosova savaşı.

    düşmanı, top sesiyle korkutmak amaçlanmıştır! henüz öldürme kabiliyeti yok! top ocağını kuran padişah da birinci murad'dır.

    şehit edilen ilk ve tek padişah: murad hüdavendigar

    öldürülen ilk şehzâde: savcı bey

    ilk ciddi osmanlı yenilgisi: ploşnik muharebesi

    ilk kez toprak kaybedilen antlaşma: karlofça antlaşması

    yalnız bu mevzu yanlış anlatılıyor. öncesinde de kaybedilen topraklar var. buradaki asıl cümle şu olmalı:

    osmanlı'nın toprak kaybettiğini bir antlaşma ile resmen kabul etmesi! evet, bu antlaşma sayesindedir.

    idam edilen ilk sadrazam: çandarlı halil paşa

    azledilen ilk şeyhülislam: çivizâde muhyiddin efendi*

    idam edilen ilk şeyhülislam: ahizâde hüseyin efendi*

    kurulan ilk medrese: iznik medresesi*

    ölmeden tahtı birakan ilk padişah: ikinci murad

    isyan sonucu öldürülen ilk padişah: ikinci osman

    hacca giden ilk ve tek erkek hanedan üyesi: cem sultan

    alınan ilk dış borç: kırım savaşı sırasında ingiltere'den.

    kamu malı sayılan ilk ve tek hayvan: ayı

    osmanlı dönemi kurulan ilk hayvanat bahçesi: ikinci abdülhamid'in yıldız sarayı bahçesine kurdurduğu hayvanat bahçesi diye geçer neredeyse her yerde. yanlıştır!
    çok daha önce kanunî, aslan ahırı adı altında bir hayvanat bahçesi kurdurmuş ve dönem dönem halkın ziyaretine açtırmıştır.

    ilk denizaşırı sefer: suğdak seferi

    ilk kapitulülasyon: fransızlara verilmiş diye öğretilir. yanlıştır!
    ilk kapitülasyonlar orhan gazi tarafından ragusa cumhuriyeti'ne verilmiştir.

    istanbul'a inşa edilen ilk osmanlı sarayı: saray-ı atik*

    esir düşen ilk ve tek osmanlı padişahı: yıldırım bayezid

    ankara savaşı'nda timur'a.

    istanbul'a inşa edilen ilk türk hamamı: acemoğlu hamamı

    asırlık tarihinde istanbul'da ilk kez cuma namazı kılınan yer: ayasofya camii

    tarihimizdeki ilk seçim: 1833 bolu muhtarlık seçimleri

    evet, bu konuda da seçimlerin 1876 birinci meşrutiyet'i ile birlikte başladığı yönünde yanlış bir bilgi var maalesef.

    çin'i , türkler'e karşı tutumundan dolayı ilk kez uyaran padişah: yavuz sultan selim

    iki aslan ve iki gergedan gönderir. bu çin sarayında hakaret olarak kabul edilecektir.

    ilk nüfus sayımını yaptıran padişah: ikinci mahmud

    ilk divan teşkilatını kuran padişah: orhan bey

    osmanlı'nın ilk başkenti: söğüt

    afrika'da kaybedilen ilk toprak: cezayir

    şiilerin de hacca giderken sünnîlerin kullandıkları güzergahı kullanmalarına izin verilen ilk antlaşma: nasuh paşa antlaşması

    ilk gazetemiz: takvîm-i vekâyi

    ilk dergimiz: vekâyi-i tıbbiye

    osmanlı topraklarında gerçekleşen ilk otomobil kazası: 28 mart 1910'da beşiktaş'ta.

    ilk osmanlı bankası: bank-ı dersaadet

    uçuş gerçekleştiren ilk türk uçağı: 1912'de mehmed reşad'ın cülûsunda yeşilköy'den havalanmıştır.

    osmanlı'da ilk matbaa: ibrahim müteferrika değildir ilk matbaayı açan! bu da yanlış öğretilmekte.
    ilk matbaa; ibn david adıyla iki yahudî tarafından ikinci bayezid döneminde açılmıştır.
    müteferrika; ilk türkçe basım yapan matbaayı açmıştır.

    ilk kıyafet kanunu: ikinci mahmud döneminde yayımlanmıştır. bu kanuna göre sarık ve cübbeyi ilmiyye sınıfı giyecektir ve memurların fes, pantolon ve kaput giymeleri zorunlu kılınmıştır!
    bu kanunnâmeden sonra ikinci mahmud'un adı " gavur padişah " olacaktır bazı kesimler nazarında!

    dünyada bilinen ilk araba vapuru: suhulet. sultan abdülaziz döneminde hizmete başlamıştır.
    aynı zamanda çanakkale savaşı nda da kullanıldığı için " gazi " ünvanı verilen ilk vapurdur.

    ilk osmanlı padişahı heykeli: sultan abdülaziz tarafından yaptırılmıştır. beylerbeyi sarayı'nda sergilenmektedir. padişah, at üstündedir. heybetlidir. sanırsın devletin en şaaşalı zamanları!

    ilk devşirme sadrazam: zağanos paşa

    osmanlı'da bastırılan ilk para: orhan gazi tarafından 1326 senesinde bursa'da bastırılan akçe.

    osmanlı'da ilk elektrik: ikinci abdülhamit dönemi. bir fransız şirketi ile anlaşılmış ve istanbul'da sokak lambaları dikilmiştir.

    ilk elektrik santrali: 1902, tarsus elektrik santrali.

    ikiz doğdukları bilinen ilk padişah çocukları: şehzade kasım ve atike sultan. sultan ahmed'in çocuklarıdır.

    ikiz doğdukları bilinen ilk şehzâdeler: ikinci ahmed'in şehzâdelerinden selim ve ibrahim.

    ilk cülûs bahşişi veren padişah: yıldırım bayezid

    tek eşli olan ilk ve tek padişah: yavuz sultan selim.
    eşininin adı nebahat çehre'dir. yani ayşe hafsa sultan.
    ilk kez valide sultan ünvanıyla anılan osmanlı padişahı anasıdır kendileri ayrıca.

    ilk yeniçeri isyanı: buçuktepe isyanı'dır. " mehmed'i istemezük " diyerek geleceğin fatih'inin tahttan inmesine ve babası ikinci murad'ın tekrar tahta çıkmasına sebep olmuştur.

    avrupa'ya düzenlenen ilk deniz seferi: otranto seferi. *

    ilk osmanlı - rus savaşı: moskof seferi. 1676 - 1681 osmanlı - rus savaşı.

    ilk osmanlı - ispanya savaşı: cerbe deniz muharebesi. haçlı ittifakına karşı olsa da çoğunluk ispanyol armadasına aittir.
    osmanlı'nın büyük zaferlerindendir.

    ilk osmanlı - iran savaşı: otlukbeli muharebesi.

    çaldıran savaşı, ilk değildir. akkoyunlular yerine safevîler gelmiştir yönetime iran'da ve çaldıran savaşı, safevîler ile yapılan ilk savaş olma özelliğini taşımaktadır.

    istanbul'da doğup istanbul'da ölen ilk padişah: ikinci selim. ayrıca ordu ile savaşa çıkma geleneğini ilk kez yerine getirmeyen padişahtır.

    yenilmez denilen napolyon'un ilk yenilgisi: cezzar ahmet paşa'ya karşı akka kalesi'nde.

    osmanlı tarihinde " bilinen " ilk boşanma işlemi: bursa'da gerçekleşmiş. yeniçeri mehmet yasak olmasına rağmen evlenmiş, ancak karısı baba evine gitmiş ve karısını almaya gelen mehmet, bursa'da dönemin ünlü tüccarı hüseyin efendi tarafından dövülmüştür. olay kadıefendiye ulaşınca vaziyet şeriyye sicillerine kaydedilmiş ve kaydedilene göre boşanma işlemi gerçekleştirilmiş; yeniçeri de dayak cezasına çarptırılarak yeniden dövülmüştür.

    cariyelikten gelip bir padişah ile nikâhlanan ilk hâtun: hürrem sultan

    sultanahmet camii'nde ilk hutbeyi okuyan kişi: aziz mahmud hüdai

    oğlunu idam ettiren ilk padişah: murad hüdavendigar

    oğlunu idam ettiren ilk sultan: kösem sultan

    ilk kağıt para: kaime adıyla sultan abdülmecid döneminde basılmıştır.

    bilinen ilk özel eczane: iki kapılı eczane adıyla 1757 senesinde bahçekapı'da açılmıştır.

    dünyanın ilk hayvan hastanesi: gurabahane-i laklakan.

    19. yüzyılda bursa'da açılmıştır.

    istanbul'un bilinen ilk seri katili: hrisantos.

    istanbul'un ilk kadısı/ belediye başkanı: hızır bey

    türkler tarafından çekilen ilk film: ayastefanos'taki rus abidesinin yıkılışı. yönetmen, fuat uzkınay'dır.

    osmanlı'da sergilenen ilk opera: belisario. 1842 yılı.

    ilk kuluçka makinesi: 1732'de osmanlı'nın kahire vilâyetinde yapılmıştır.
    ingiliz seyyah melton'un seyahatnâmesinde okumuştum.
    ayrıca yumurta, en eski ihracat ürünlerimizdendir.

    ilk ticaret lisesi: hamidiye ticaret mekteb-i âlisi

    ilk türk futbol takımı: 1899'da kurulan black stocking adlı takımdır. kendilerine " siyah çoraplılar " demişlerdir. takımın isminin ingilizce olma sebebi istanbul'un ingiliz işgali altında olması sebebiyle dikkat çekmek istemeyişleridir.

    ilk bisiklet yarışı: 1897 selanik yarışları.

    ilk at yarışı: 1856 izmir koşusu.

    ilk öğretmen okulu: 1848, fatih'te açılan dârûlmuallimin.

    ilk kız öğretmen okulu: 1. dârûlmuallimat. 1870'de kurulmuştur.

    ilk türk kadın gazeteci: selma rıza feraceli

    ilk feminist dernek: teali-i nisvan cemiyeti ( kadınların vaziyetlerini yükseltme cemiyeti )

    kurucusu halide edip adıvar'dır.

    osmanlı döneminde istanbul'da ezan okunmayan ilk ve tek gün: 29 eylül 1730'da gerçekleşmiştir. sebep: patrona halil isyanı

    kerbelâ'da bulunan hz. hüseyin türbesini ilk ziyaret eden ve yenileyen osmanlı padişahı: kanunî sultan süleyman.
    daha sonra üçüncü murad zamanında türbe yeniden yapılacak 1801'de ise 12.000 civarı vahhabi tarafından türbe yağmalanıp yıkılacaktır.

    kandil gecesi uygulamalarını başlatan ilk padişah: ikinci selim

    camilerde kandiller yakıldığı için bu isim verilmiştir.

    istanbul'da yeni bir kilise yapımına izin veren ilk antlaşma: küçük kaynarca antlaşması. ruslara, beyoğlu'nda kilise inşa etme izni verilmiştir.

    ilk defa asker olarak kullanılan maymunlar: ikinci bayezid döneminde her gemide bir gözcü maymun bulundurma zorunluluğu ile var olmuşlar ve kendilerine de ganimetten pay ayrılmıştır.

    sünnet olurken ölümden dönen ilk ve tek padişah: dördüncü mehmed.

    henüz sünnet olmadan tahta çıkan çocuk padişahlar derhal sünnet edilirlerdi ve bu esnada padişahın şeyini tutma görevi haremağasının idi.
    dördüncü mehmed'in anası turhan sultan ile büyük anası kösem sultan arasındaki rekabet sebebiyle kösem sultan bir plan yapmış ve sünnet esnasında haremağası ibrahim ağa'ya emir vererek usturaya zehir sürmesini istemişti. lâkin padişah zor da olsa ölümden kurtarılmış, haremağası ise aynı ustura ile saçları tıraş edilirken deriden sızan kana zehir karışması sonucu ölmüştür!

    .....

    sevgilerimle...
  • lütfen yanılıyorsam düzeltin, dolar'ın 1.15 olduğu zamanlar türkiye'de uygulanan faiz oranı ortalama %18 civarında.

    şimdi dolar 7 lira, uygulanan faiz %9. resmen doları çayıra salmış gibiyiz.

    bu ne demek? dolar güçsüzken biz güçlü para politikası izleyip bir şekilde insanları tl'de tutmayı başarmışız. ama bana o zaman uygulanan faiz çok gibi geldi. yorumlayamadım.

    https://www.tcmb.gov.tr/…aiz oranlari/faiz-oranlari

    https://www.hurriyet.com.tr/…de-altina-indi-8009703
  • icat edildiği tarihten ikinci dünya savaşı'na kadarki süreçte süngünün ve süngü hücumunun tarihi ile birlikte, dahil olduğumuz birinci dünya savaşı ile kurtuluş savaşı'mızdaki önemi;

    (yazımın görsel destekli hali için historeal blogumuza bekleriz)

    "biz bu vatanın sınırlarını süngülerimizle çizdik!"

    ulu önder mustafa kemal atatürk'ün bu sözü öyle alelade bir söz değildir. ülkemizin her bir karış toprağı için askerimiz savaştı, yaralandı veya can verdi. süngü -özellikle cihan harbi dönemi-, piyade için en önemli askeri donanımlardan birisidir. çanakkale cephesi'nden tutun, kurtuluş savaşı'mızdaki muharebelere kadar bütün savaşlarımızda, kahraman türk ordusu tarafından kullanılmış ve özgürlüğümüzü kurtarmamıza büyük katkılar sağlamıştır. o dönemler için, bir savaşta verilebilecek en önemli, en zor, en gerekli emirlerden birisidir. büyük taarruz'daki kurt kapanı yunanın üzerine kısılırken, kapanın dişleri, süvarilerimizle birlikte kahraman türk ordusunun süngü hücumuna kalkmış piyadeleri idi. süngü hücumu ile birlikte süngünün tarihi;

    süngünün 17. yüzyılın sonlarında kullanıma başlanmasıyla birlikte, süngü hücumu yaygınlaştı. özellikle 19. ve 20. yüzyılda, piyadenin ana hücum taktiği haline geldi. 19. yüzyılın başlarında bu taktik, çoğunlukla göğüs göğüse muharebe olarak sonuçlanmazdı; bunun yerine, bir taraf genellikle süngü çarpışması vuku bulmadan önce kaçardı. süngülerin takılması, cephanenin tükenmesiyle veya temel olarak piyadenin moraliyle ilgiliydi. piyadenin, düşmanı öldürmeye ne kadar istekli olduğunun ve toprağını, vatanını korumasının veya düşmanın vatanını işgal etme isteğinin bir kanıtı gibiydi. süngü hücumu daha sonraları, özellikle birinci dünya savaşı döneminde, bir komutanın verebileceği en zor kararlardan birisi haline gelmişti. aylar süren siper savaşlarıyla birlikte siperlere iyice yerleşmiş düşman kuvvetlerine süngü hücumuna kalkmak, intihar ile eşdeğer bir eylemdi ancak kilit noktaların ve hakim tepelerin alınması için yapılması elzem olan bir taktikti. ikinci dünya savaşı'nda, özellikle almanların geliştirdiği blitzkrieg gibi önemli bir savaş taktiğinin ana karakterlerinden olan tanklar henüz birinci dünya savaşı'nda etkin olmadığı için, süngü hücumu o dönemde çok sık görülmüştür. nitekim almanları, blitzkrieg'i keşfetmeye iten de aylar süren siper savaşlarıdır.
    büyük cihan harbi'nin özellikle batı cephesinde tıkanıp kalan ittifak ve itilaf kuvvetlerinin taarruzları, devasa kayıplara rağmen çok ufak kazanımlar sağlıyordu.

    süngü* tabiri, 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanır, ancak o zamandaki süngülerin ateşli silahların uçlarına takılabilen bıçaklar mı, yoksa sadece bir bıçak türü mü olduğu açık değildir. örneğin, randle cotgrave'in 1611'de yazdığı fransızca-ingilizce sözlüğünde süngü, "bir tür küçük düz cep hançeri ya da kuşağa asmak için harika bir bıçak" olarak tanımlanır. aynı şekilde kimyager ve botanikçi pierre borel'in 1655'de yazdığı notlarında da, fransa'nın bayonne bölgesinde, süngü denilen bir tür uzun bıçağın yapıldığı yazmaktadır.

    tıkaç süngü
    bir süngünün ilk kaydedilmiş örneği, 1606 yılında yayımlanan çin askeri tezinde bulunur. 57.6* cm boyutundadır ve silaha takılı haldeyken silahın toplam uzunluğu 1,92 m (6 ft 4 inç) olur. savaş, hem barutu hem de mermileri tükettiğinde devreye girmekteydi, "namluya yerleştirilebilen kısa bir kılıç" olarak tanımlandı ve "silah kılıcı" olarak adlandırıldı. kuvvetler yakın çevreye kapandığında ya da bir pusuya düştüğünde, silahın barutu kısa sürede yüklenemezse, takıldığında silahı 3,2 metrelik uzunluğa ulaştıran ayrı bir süngü de, mızrak işlevi görmesi adına kullanılırdı.

    ilk süngüler doğrudan tüfek namlusuna yerleştirilen "tıkaç" türündeydi. süngü, hafif piyadelerin ağır piyadelere dönüştürülmesine ve süvarilere karşı defansif bir pozisyona geçmesine olanak tanımaktaydı. doğrudan tüfeğin namlusuna giren yuvarlak bir sapa sahipti. bu, doğal olarak silahın ateşlenmesini önlüyordu. avrupa savaşları tarihinde süngü kullanımının bilinen ilki, puységur vikontu jacques de chastenet'in anılarında yer almaktadır. anılarında fransız piyadelerini, otuz yıl savaşları sırasında yaklaşık 1 feet (0.30 m) tıkaç süngüleri ile donanmış olarak tarif ediyordu. bununla birlikte, 1671 yılına kadar adı tekrar geçmese de, general jean martinet'nin ordudaki avcı piyade birlikleri için süngüyü standart hale getirmesiyle literatüre iyice girdi. süngü ayrıca, 1672’de kurulan bir ingiliz dragoon* alayına da envanter olarak verildi.

    soket süngü
    tıkaç süngüleri ile ilgili en büyük sorun; takıldıklarında, ateş etmeyi imkansız hale getirmeleriydi ve askerlerin süngüleri takmaları için bir yakın dövüş öncesinde mümkün olan en son ana kadar beklemeleriydi. 1689'daki killiecrankie savaşı'nda highlandlilerin çıkardığı jakobit ayaklanması'na karşı, william of orange'a* sadık güçlerin yenilgisi (diğer şeylerin yanı sıra), tıkaç süngü kullanımından kaynaklanıyordu. highlandliler, william'ın kuvvetlerine 50 metreye kadar yaklaştılar, yaylım ateşi yaptılar, derhal tüfeklerini bıraktılar ve baltaları ile, süngüleri sabitlemeye zamanları kalmayan düşmana karşı davrandılar. bu durumdan ders alan mağlup lider hugh mackay'ın, bir soket süngü icat ettiğine inanılmaktadır. sonraki senelerde soket süngüleri, soket bağlantı parçalarını ve tüfek namlusunun çevresine uyan bir ofset bıçağı içermeye başladı ve bu, süngü takılıyken tüfeğin ateşlenip yeniden yüklenmesine olanak tanıdı.

    1690'daki fleurus muharebesi'nden sonra gözden iyice düşen misket mermisi ve musketeerlar*, kendilerini benimsemeyi reddeden kral xiv. louis'nin huzurunda soket süngüleri ile başarısız bir deneme yaptılar. ryswick antlaşması'ndan kısa bir süre sonra ingilizler ve almanlar, mızrak ile kargı kullanımını kaldırdılar ve soket süngülerini eklediler. ingiliz soket süngüleri, 15 inç* uzunluğundaydı. bu süngüler, göğüs göğüse muharebe vuku bulmadan evvel silahın ağzına hızla takılabiliyordu ve ateş imkanını da beraberinde sağlıyordu.

    kılıç süngü
    19. yüzyılda, kılıç olarak da kullanılabilen, tek ya da çift ağızlı uzun kanatlı bir silah olan kılıç süngü ortaya çıktı. ilk amacı, süvari saldırılarını engellemek için piyadelerin, düzgün bir savunma alanı oluşturabilmelerini sağlamaktı. bir kılıç süngülü tüfeğin en erken örneklerinden biri, daha sonra baker tüfeği* olarak bilinen 1800-1840 arasındaki ingiliz piyade tüfeğidir. tüfeğin kabzası, tabanca namlusuna kılıç süngüsünü yerleştirmek için modifiye edilmiş bir eğim mekanizmasına sahipti. bir kılıç süngü, bir side arm** olarak savaşta kullanılabilirdi. tüfeğe bağlandığında, neredeyse tüm uzun silahları mızrak kadar etkili bir hale dönüştürmekteydi ve sadece hücum için değil, imha işlemi için de uygundu.

    ingiliz ordusu nihayetinde kılıç süngüyü tedavülden kaldırdı, soket süngü de 1854 yılından sonra geliştirildi. yeni tüfek ve süngüsü için, fransız kilitleme halkası sistemi kaynak olarak kullanıldı. yeni süngü, rus imparatorluğu ordusunun bu süngüden korkmayı öğrendiği kırım savaşısırasında, alma savaşı'nda ve inkerman savaşı'nda değerini kanıtladı.

    1869'dan itibaren bazı avrupa ülkeleri, polis ve askerlerin kullanımına uygun yeni tüfeklerle (chassepot gibi) kılıç süngüleri geliştirdi ve seri üretimine başladı. süngüyı kısa bir kılıca dönüştürme kararı, bazıları tarafından, süngülerin ateşli silah teknolojisindeki yeni gelişmeler karşısında bir silah olarak öneminin azaldığının bir kabulü olarak görülüyordu. komitenin bu yeni kılıç süngüsünü üretmesiyle, süngülerin bundan böyle eski zamanlardaki gibi bir saldırı ve savunma silahı olarak kullanılmadığı; kolluk kuvvetler için asayiş sağlama gibi daha genel bir fayda için araç olarak kullanılacağı düşünülmüştür.

    çok amaçlı süngü
    bu çok amaçlı tasarımlardan biri, bıçağın omurgasına takılabilen testere dişleri içeren testere süngü idi. testere süngü, bir silahın yanı sıra genel amaçlı bir yardımcı araç olarak kullanılmak üzere tasarlanmıştır; dişler, dikenli tel direkleri gibi çeşitli savunmaları aşmak için, kasaplar için ve ahşabın kesilmesini kolaylaştırmak içindir. ilk başta 1865 yılında alman devletleri tarafından kullanıldı; birinci dünya savaşı ortasına kadar, toplam süngülerin yaklaşık % 5'i testere süngüsüydü. 1868'de belçika, 1869'da büyük britanya ve 1878'de isviçre, testere süngüyü kullanmaya başladı. orijinal testere süngüleri genellikle kılıç tipindeydi. alman testere süngüleri, fonksiyonel testereden bir farkla, derece göstergeli idi. bu süngü tipi, savaşta kullanılabilecek bir kesici alet olarak etkisizdi ve sonuçları vahşiceydi. kısa bir süre sonra askeri gelişmelerden mahrum kaldı; çoğu ülke 1900 yılına kadar kullanımını azalttı. alman ordusu, 1917'de testere süngülerinin kullanılmasını, tırtıklı bıçağın sabit süngü olarak kullanılmasının gereksiz yere ağır yaralara neden olduğunu protesto ettikten sonra durdurdu.

    mala veya kürek süngüsü, hem bir silah olarak, hem de siper ve tünel kazmak için aracı olarak kullanılması amaçlanan, başka bir çok amaçlı tasarımdı. abd ordusu 1870’te, springfield armory’ye, abd ordusu subayı ve iç savaş gazisi albay edmund rice’ın tasarımına dayanarak, piyade alayları için mala süngüleri üretmesini emretti. hem sabit bir süngü hem de kazma aracı olarak kullanılmasının yanı sıra mala süngü, kışlık kesimler için kütük kulübelerine ve taş bacalara sıva yapılmasında kullanılabilir, bir kenarı keskinleştirilmiş olması ile de çadır direklerini ve pimlerini kesebilirdi. on bin adet üretildi ve tasarım, 1877 nez perce savaşı sırasında hizmete girdi. albay rice, 1877'de mala süngüsünü avrupa'daki birçok ülkeye göstermek için izin aldı. avrupalı bir piyade subayı, bir ordunun savaş aletlerinin, savaşta kullanılmadan önce övülmemesi gerektiğini belirterek, diğer tüm tasarımlardan bu süngünün hariç tutulmasını tavsiye etti. mala süngüsü, abd ordusu tarafından aralık 1881'de modasının geçmesi ve gereksiz olması sebepleriyle askeri kullanımdan kaldırıldı.

    yakın mesafeye ulaşmak üzerine*
    birinci dünya savaşı'ndan önce süngü doktrini, büyük ölçüde menzil kavramı üzerine kuruluydu; yani bir askerin, son derece uzun bir tüfek ve sabit bir süngü kullanarak, bir düşman askerini, onun bıçağının yakınına yaklaşmak zorunda kalmadan süngülemesidir. düşman piyadelerinin tüfeği ve takılı süngüsünden daha uzun bir kombine tüfeğin ve süngünün, savaş alanında kesin bir taktiksel avantaj sağladığı düşünülüyordu.

    1886'da fransız ordusu, lebel model 1886 için, 52 cm uzunluğunda, dört köşeli bir epee süngüsü geliştirdi ve silah süngüyle birlikte 1.8 metre uzunluğa ulaştı. alman mühimmat makamları, fransız ordusunun bu yeniliğine, model 1898 mauser tüfeğine, 29 inç namluya sahip olan uzun bir kılıç süngüsü ekleyerek cevap verdi. seitengewehr 98'e eklenen yeni süngü ise, 50 cm bıçağa sahipti. toplam uzunluğu 1,75 m. olan alman ordusunun tüfek/süngü kombinasyonu, genel süngü uzunluğu adına, fransız lebel'inden sonra en uzun ikinci süngülü silah oldu.

    1900'den sonra isviçre, ingiltere ve abd, namlu uzunluğundaki tüfeklerine göre daha kısa, ancak carbine'e göre daha uzun namlulu tüfekler geliştirdi. bu yeni tüfekler, hem piyade hem de süvari tarafından genel kullanım için tasarlanmıştı. namlu uzunluğunda azalma nedeniyle, ekli süngü ile yeni kısa tüfeklerin genel uzunluğu azaltılmış oldu. britanya'da bu durum, ingiliz ordusunun 1904'te kısaltılmış bir lee – enfield tüfeği olan smle'yi* üretmesiyle gerçekleşti. sonuç olarak, takılı kılıç süngüsü ile alman m1898 mauser tüfeği, on iki inçlik bir bıçak kullanan ingiliz smle ve p1903 süngüsü birleşiminden tam sekiz santim daha uzundu. ingiliz p1903 ve benzer selefi p1888, hizmetleri boyunca iyi işler başarmış olsa da, boyutu bir tartışma sebebi olmuştu. tartışma; alman süngüsü, ingiliz süngüsüne karşı 8 santimetre avantaja sahipti ve her iki asker de eşit beceride olsa da, ekstra sekiz santimin, savaşı almanların lehine çevirdiği argümanına dayanıyordu.

    1905'te alman ordusu, 37 santim uzunluğundaki bir süngüyü, öncü birlikler için seitengewehr 98/06'ya ve 1908'de sınırlı bir şekilde üretilen carbine model 1898az'ye entegre etti. bununla birlikte uzun namlulu 98 mauser tüfeği, birincil piyade silahı olarak hizmette kaldı. alman askeri makamları, piyade süngüsü doktrinlerinde, belirgin bir şekilde öne çıkan bir kavram olan daha uzun bir tüfek/süngü kombinasyonu ile savaş alanında rakibini aşma fikrini desteklemeye devam etti. doktrin, çömelerek ya da yatarak atışı ve ofansif imha saldırısını içeriyordu. alman piyadesi, bu taktiği yarı-çömelir pozisyonda kullandığında, tüfeğini ve süngüsünü göğsüne yakın bir konumda tutar. piyade, bu pozisyonda hücuma geçerken dikelir, tüfeğinin süngülü ucunu ileri doğru uzatır, sonra yarım bir adım atar ve destek eliyle düşmana süngüyü saplar, aynı esnada sağ elinde tuttuğu silahın kabzasını da sertçe itmektedir. bu taktik, süngü hücumunun azami öldürme bölgesi'nde on bir feetlik etkileyici bir artış sağladı ve daha sonra abd ordusu da dahil olmak üzere diğer askeri kuvvetler tarafından kabul edildi.

    süngü ve süngü hücumları tarihi
    napolyon savaşları
    süngü hücumu napolyon savaşlarında kullanılan yaygın bir taktikti. etkin bir saldırı türü olmasına rağmen süngü hücumu, büyük ölçüde zayiata neden olmamıştır. 18. yüzyıldan kalma ayrıntılı savaş kazası listeleri, tedavi edilen tüm yaraların yalnızca % 2'sinden daha azının süngülerden kaynaklandığını göstermiştir. napolyon döneminde pek çok orduda görev yapan ünlü bir askeri yazar olan antoine-henri jomini, süngü hücumlarının çoğunun, düşmanla temas edilmeden önce bir tarafın kaçmasıyla sonuçlandığını belirtir. süngü hücumunun beraberinde getirdiği göğüs göğüse muharebe, çoğunlukla küçük çapta ve ancak düşman birimlerinin tahkimatlarının basılması veya bozuk arazideki pusu çatışmaları gibi, sınırlı bir ortamda meydana gelmekteydi. kitlesel yaylım ateşinin yapıldığı silah çağının başlarında, rastgele açılmış isabet orani düşük ateşe kıyasla, süngü tehdidi çok daha somut ve tehlikeliydi. her iki taraf da bu hücuma devam ederse, çarpışmanın korkunç bir sonuca varması garantiydi. bütün bunlar, askerleri, hatlar göğüs göğüse gelmeden önce kaçmaya teşvik etmekteydi. bu yüzden süngü, düşmana nadiren bir yara vermek için kullanılmasına rağmen, düşmandan toprak ele geçirmek için son derece yararlı bir silahtı.

    amerikan iç savaşı
    amerikan iç savaşı sırasında süngü, modern savaş düsturunun artık oturması ile, savaş alanında meydana gelen ölümlerin % 1'inden daha azından sorumluydu. süngüyü, düşmanı geri çekilmeye zorlamak için kullanmak, savaşta yakın mesafede bulunan sayısız küçük birim tarafından başarıyla kullanıldı çünkü çoğu eğitimli asker, silahını yeniden doldurulurken geri çekilirdi. her ne kadar bu hücumlar eser miktarda zayiata neden olsa da, çoğu zaman ani müdahalelerle önemli savunma noktalarının el değiştirmesinde büyük rol oynadı.

    gettysburg meydan savaşı'nı, birlik* orduları arazi ve kitlesel topçu ateşi kombinasyonu nedeniyle kazanırken, muharebenin ikinci gününde savaşın sonucunu tayin eden bir an vardır. 20. maine gönüllü piyade alayı’nın tüfek mühimmatı azalmıştır ve hakim tepeyi kaybetmemek adına, yokuş aşağı hücuma kalkarlar. bu hücum, 15. alabama ve diğer konfederasyon alaylarının askerlerinin çoğunu sürpriz bir baskınla itmiştir ve iç savaşın dönüm noktasıdır.

    büyük cihan harbi*
    birinci dünya savaşı’nın popüler imajı, süngüleri sabitlenmiş ve no man's land topraklarına doğru, düşman ateşi yağmuru altında hücum eden bir asker dalgasıdır. süngü hücumu, harbin erken dönemlerinde standart mücadele yöntemi olmasına rağmen, nadiren başarılı olmuştur. somme muharebesi'nin ilk gününde ingiliz zayiatı, 19.240'ı ölü olmak üzere, 57.470 idi; ingiliz ordusu tarihindeki en kötü rakamdı.

    birinci dünya savaşı sırasında, genellikle hiçbir ordunun no man's land'i, yüzlerce metre ötede değildi. siperler birbirlerine çok yakındı. bölge genellikle harap haldeydi, top mermilerinin oluşturduğu kraterlerle doluydu ve bazen kimyasal silahlarla kirletilmekteydi. makineli tüfekler, toplar ve tüfekler tarafından ağır bir şekilde korunan bölge, genellikle dikenli tel ve mayınlarla kaplıydı. mermiler, patlamalar, alevler ve cesetlerle doluydu. yeryüzündeki cehennem olan no man's land üzerinden yapılan süngü hücumlarının çoğu, kaçınılmaz olarak, tüm taburların imhasıyla sonuçlandı.

    banzai hücumu
    20. yüzyılda modern savaşın ortaya çıkışı, süngü hücumuna mesafeli durulmasına neden oldu. port arthur kuşatması sırasında japonlar, rus topçularına ve makineli tüfeklerine karşı intihar amaçlı human wave saldırıları yaptı ve kaçınılmaz olarak büyük zayiatlar verdi. ruslar bu saldırının sonucunu şöyle özetlemiştir: "japonların cesetlerinin yığını, soğuk toprağı bir halı gibi kapladı."

    ancak, ikinci çin-japon savaşı sırasında japonlar, zayıf örgütlenmiş ve hafif silahlı çin birliklerine karşı süngü hücumlarını etkili bir şekilde kullanabildiler. banzai hücumu, japon kuvvetlerinin, daha büyük çin kuvvetlerine karşı rutin olarak kullanabildiği askeri bir taktik haline geldi.

    pasifik savaşı'nın* ilk aşamalarında, ani bir banzai hücumu, bu tür bir saldırı için hazırlıksız olan küçük düşman gruplarına karşı etkili oluyordu. ancak savaşın sonlarında, iyi örgütlenmiş ve ağır silahlı amerikan kuvvetlerine karşı girişilen bir banzai hücumu, japon kanadında korkunç kayıplara neden olmasına rağmen, birleşik devletler kuvvetlerine çok az zarar veriyordu. artık, ana savaş çoktan bittiğinde hayatta kalan küçük asker birlikleri tarafından, özellikle burma jungle'ında*, son çare olarak yapılmaktaydı.

    general tadamichi kuribayashi gibi bazı vizyoner japon komutanlar, bu tür saldırıların israfını farkettiler ve adamlarının bu hücumu gerçekleştirmelerini yasakladılar ve amerikalılar, japonların iwo jima muharebesi'nde banzai hücumuna kalkmamalarını şaşkınlıkla karşıladılar.

    modern süngü
    günümüzde süngü, nadiren birebir dövüşte kullanılır. sınırlamalarına rağmen, birçok modern tüfek* bir süngüye sahiptir ve süngü hala birçok ordu tarafından kullanılmaktadır. askeri otoriteler, süngülerin moral oluşturmada ve askerlerdeki saldırganlığı arttırmada yararlı bir eğitim yardımcısı olarak hizmet ettiği sonucuna varmıştır.

    orijinal ak-47, süngüye elverişliydi ve bunun üzerine 1959'da akm type i süngüsü üretildi. bu yeni süngünün, omurga boyunca testere dişlerine sahip bir bowie tarzı bıçağı vardır ve çelik kın ile birleştirildiğinde çok amaçlı bir hayatta kalma bıçağı ve tel kesici olarak kullanılabilir. ak-74 6kh5 süngüsü (1983 yılında piyasaya sürüldü), akm type i süngüsünün gelişmiş halidir.

    amerikan m16 tüfeği, m4, m5 ve m6 gibi daha önceki tasarımlara dayanan, m3 bıçağının doğrudan geliştirilmiş haline, yarı bilenmiş bir ikincil kenara sahip mızrak uçlu bıçağa sahip olan m7 süngüsünü kullandı. daha yeni olan m9 ise, tıpkı rus süngüsü gibi, omurga boyunca testere dişleri olan klipsli bir bıçağa sahipti ve kınları ile birleştirildiğinde çok amaçlı bıçak ve tel kesici olarak kullanılabilmekteydi. mevcut usmc okc-3s süngüsü, denizcilerin ikonik ka-bar dövüş bıçağına benzerlik göstermektedir.

    belçika'nın fn fal'i iki tür süngüye sahiptir. birincisi, geleneksel bir mızrak uçlu süngüdür. ikincisi, 1960'larda üretilen c tipi soket süngüdür. mızrak tipi bıçağı, merminin, bıçağın yanından geçmesine izin vermek için tutamağın kenarına kaydırılır.

    alman h&k g3 tüfeği, her ikisi de g3 namlusunun üstüne monte edilen iki tip süngü kullanır. birincisi, amerikan m7'ye benzer bir bıçağı olan standart g3 süngüsüdür. ikincisi, bir eickhorn kcb-70 tipi çok amaçlı bıçak süngüsüdür.

    ingiliz l3a1 soket süngüsü, fn fal c tipi soket süngüsüne, klipsli uçlu bir bıçağa dayanmaktadır. bıçak, merminin bıçağın yanından geçmesine izin vermek için tutamağın kenarına kaydırılır. ayrıca, kınıyla birleştirildiğinde çok amaçlı bir bıçak ve tel kesici olarak da kullanılabilir.

    avusturya steyr aug'u iki tür süngü kullanır. ilki ve en yaygın olanı, m16 süngü tipinde bir eickhorn kcb-70 çok amaçlı süngüsüdür. ikincisi glock feldmesser 78, feldmesser 81'dir. ikinci tip süngüler çok önemli olmasa da işlevi fazladır ve süngü olarak kullanılmasının yanı sıra çıkartılıp düşmana fırlatılmakta da kullanılır.

    bizim için önemine dönecek olursak; özellikle çanakkale savaşı ve neredeyse diğer bütün cephelere dünyanın bir ucundan gelip katılan anzac* askerleri için, dünyanın en iyi piyadeleri denirdi. bunun sebebi; anzak piyadelerinin iyi bir eğitim almaları ve harp öncesinde britanya'nın sömürge topraklarında tecrübelenip başarılı işler yapmalarıydı. özellikle süngü kullanımında kendilerine çok güveniliyordu. kaldı ki anzak birlikleri neredeyse her zaman at ve süngülü tüfek ile karakterize edilmiştir. çanakkale'ye ve sina ve filistin cephesi'ne, kendilerine şeytan ve katıksız kötü olarak anlatılan biz türklere karşı savaşmak, öldürmek ve kazanmak için büyük bir motivasyonla geldiler. kendilerinden beklenen, kötü türkleri, kral ile commonwealth namına yok etmek ve şan kazanarak topraklarına dönmekti, ama öyle olmadı. deniz savaşları 18 mart tarihinde bittiğinde, kara taarruzu başlatmak adına öncü olarak anzak birlikleri yarımadaya çıkarıldı. karada ise onları şeytan bildikleri biz türkler ve sonradan milletinin kurtuluş savaşını başlatacak olan bir kişi bekliyordu. o çok övülen anzak avcı birlikleri durduruldu, itildi ancak tamamen yarımadadan çıkarılamadı. aylarca sahilde ve siperlerde yoğun saldırılara maruz kaldılar. çanakkale savaşı, tarihin gördüğü en romantik savaşlardandı. zamanla o şeytan belledikleri türklerle iletişim kurdular, siperler arası sigara, yemek ve kıyafet alışverişleri yapıldı, hatta kayıplar için kısa süreli ateşkesler yapıldı. anzakların bazıları, neden burada olduklarını sorguladılar, anlatılan ile şahit oldukları arasındaki farkı gördüler ve biz türklerin vatanları pahasına neler yapabileceğimizi anladılar. savaşı mağlup olarak bitirdiklerinde kaçıp kurtulanların ufak bir kısmı evine döndü, birçoğu da diğer cephelere sevk edildi ama hiçbiri, kurtuluş savaşı'mız zamanında britanya'nın bize karşı girişmek istediği yeni savaş çağrısına yanıt vermedi.

    "bu memleketin topraklarında kanlarını döken ingiliz, fransız, avustralyalı, yeni zelandalı, hintli kahramanlar!
    burada, dost bir vatanın toprağındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz. sizler, mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız.
    uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! gözyaşlarınızı dindiriniz. evlatlarınız bizim bağrımızdadır.
    huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır." -1934, gazi mareşal mustafa kemal atatürk

    anzaklar haklıydı. böylesine gururlu bir millete şeytan denemezdi ve özgürlüklerinin ellerinden alınması imkansızdı. çanakkale savaşı boyunca neredeyse bütün cephelerdeki muharebelerde süngü hücumları vuku bulmuştur ve harbin batı cephesindeki çıkmaz gibi durumlar yaşansa da, türk ordusunun süngü hücumları genelde başarı ile sonuçlanmıştır.

    "ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, harp bir cinayettir."
    -gazi mareşal mustafa kemal atatürk

    savaşı en iyi bilen ve en iyi yöneten komutanın sözü önemlidir. kurtuluş savaşı'mız kaçınılmazdı ve vatan savunulmalıydı. 93 harbiden beri sistematik olarak adeta soykırıma uğrayan türk milleti, yok olmakla yüz yüzeydi.

    "düşman süngüsü altında milli birlik olamaz. ancak özgür vatan topraklarında vatansever, özverili arkadaşlar el ele vererek memleketin bağımsızlığı ve milletin özgürlüğü için çalışabilirler." -1919, gazi mareşal mustafa kemal atatürk

    "1335 senesi mayıs’ının on dokuzuncu günü samsun’a çıktım. vaziyet ve manzara-i umumiye:

    osmanlı devleti’nin dahil bulunduğu grup, harb-i umumi’de mağlup olmuş, osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şerâiti ağır bir mütarekename imzalanmış. büyük harbin uzun seneleri zarfında millet yorgun ve fakir bir halde. millet ve memleketi harb-i umumi’ye sevk edenler kendi hayatları endişesine düşerek memleketten firar etmişler. saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden vahideddin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği denî tedbirler araştırmakta. damat ferit paşa’nın riyasetindeki kabine aciz, haysiyetsiz, cebin, yalnız padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi bir vaziyete razı.

    ordunun elinden esliha ve cephanesi alınmış ve alınmakta...

    itilaf devletleri, mütareke ahkamına riayete lüzum görmüyorlar. birer vesile ile itilaf donanmaları ve askerleri istanbul’da. adana vilayeti, fransızlar; urfa, maraş, ayıntap, ingilizler tarafından işgal edilmiş. antalya ve konya’da, italyan kıtaat-ı askeriyesi, merzifon ve samsun’da ingiliz askerleri bulunuyor. her tarafta ecnebi zabit ve memurları ve hususi adamları faaliyette. nihayet, mebde-i kelam kabul ettiğimiz tarihten dört gün evvel, 15 mayıs 335’te itilaf devletleri’nin muvafakatiyle yunan ordusu izmir’e ihraç ediliyor." -nutuk'un açılış cümleleri, gazi mareşal mustafa kemal atatürk

    kuva-yı milliye'nin düzenli orduya dönüştürülmesi ile öldü denilen türk milleti, ya istiklal ya ölüm savaşını zaferle sonuçlandırmak için elinden gelenin fazlasını yapar. sakarya meydan muharebesi'nde, müttefikleri tarafından iyi bir teçhizatla donatılan yunan ordusu, polatlı ovası hudutlarında, türk ordusunu yok etmek ve ankara dahil türk topraklarını ele geçirmek adına en iyi avcı birlikleri ile saldırır. süngü hücumları ile hem kanatlara hem de merkeze bindiren yunan ordusunun saldırısı, 100 km'lik bir alanda türk ordusu tarafından karşılanır ve savaş bir meydan muharebesine evrilir. 22 gece 22 gün süren bu muharebede yunanın avcı birlikleri öldürülmüş veya yaralanmıştır. yunan kuvvetinin eli ayağı kesilmiştir, yani artık uzunca bir müddet saldırıya geçemez hale gelmiştir. subaylar dahil türk ordusunun kaybı yüksektir ama yine de kurtuluşun en kritik anıdır. türk süngüleri, çanakkale'de olduğu gibi yine üstün gelmiştir ve artık sıra, o süngülerle düşmanı topraklarımızdan atmaktadır.

    "bizim önemli ve asıl olan görevimiz, siyaset yapmak değildir. bizim ve bütün memleket ve milletin bugün biricik görevi, topraklarımızda bulunan düşmanı süngülerimizle püskürtmektir. bunu yapamadıkça, siyaset anlamsız bir sözden ibaret kalır. ben, milli amacın temini için, tek çarenin, savaş ve savaşta başarı olduğunu söylüyorum. bütün kudretimizi, bütün kaynaklarımızı, bütün varlığımızı orduya vereceğiz. gücümüzü dünyaya tanıtacağız ve ancak ondan sonra milleti insan gibi yaşatmak mümkün olacaktır diyorum." -gazi mareşal mustafa kemal atatürk

    26 ağustos 1922, afyon kocatepe, saat 05:30. yunanın savunma hattı oluşturduğu en güçlü bölgelerden birine topçu atışları ile büyük taarruz'un açılış evresi başladı. 6-8 ay bile direnebilir denen yunan mevzileri, 1 günü bulmayan bir sürede, ustaca bombalandı. bu taarruzun kilit noktası, savaşın siper savaşına dönüşmesini engelleyerek kısa sürede kesin bir imhayı öngörüyordu. elbette kolay bir şey değildi ve ulu önder, ebedi başkomutan atatürk de bunun farkındaydı. 1 yıl kadar bu taarruzun hazırlıklarını yapmıştı ve o gün gelip çatmıştı. topçu ateşi ile açılan yunan hattına şanlı türk süvarileri hücum etmekle kalmadı, cephe ardına sarktı ve kapanı iyice sıkıştırdı. upuzun bir hatta yunana taarruz eden türk piyadesi, düşmanın elindeki bölgeleri almak adına süngüsünü taktı ve hücuma kalktı. bir vuruşta 3'e bölünen devasa yunan ordusu*, özellikle tınaztepe'de direnmekteydi. türk piyadeleri, sabah 06.00'da tınaztepe'ye hücum mesafesine yaklaşarak tel örgüleri aşıp yunan askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra tınaztepe'yi ele geçirdi. bundan sonra saat 09.00’da belentepe, daha sonra kalecik - sivrisi ele geçirildi. taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1. ordu birlikleri, büyük kaleciktepe'den çiğiltepe'ye kadar 15 kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5. süvari kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulunarak, 2. ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü.

    27 ağustos pazar sabahı gün ağarırken türk ordusu bütün cephelerde yeniden taarruza geçti. bu taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insanüstü çabalarla gerçekleştirildi. aynı gün türk birlikleri afyonkarahisar'ı geri aldı. başkomutanlık karargahı ile batı cephesi komutanlığı karargahı afyonkarahisar'a taşındı.

    28 ağustos pazartesi ve 29 ağustos salı günleri başarılı geçen taarruz harekatı, 5. yunan tümeni'nin çevrilmesi ile sonuçlandı. 29 ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçerek muharebenin süratle sonuçlandırılmasını gerekli buldular. düşmanın çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak tamamen teslim olmalarını sağlama yolunda karar aldılar ve karar süratli ve düzenli bir şekilde uygulandı. 30 ağustos 1922 çarşamba günü taarruz harekatı, türk ordusunun kesin zaferi ile sonuçlandı. büyük taarruz'un son safhası türk askeri tarihine başkomutanlık meydan muharebesi olarak geçti.

    30 ağustos 1922 başkomutanlık meydan muharebesi sonunda, düşman ordusunun büyük kısmı dört taraftan sarılarak mustafa kemal paşa'nın ateş hatları arasında, bizzat zafertepe'den idare ettiği savaşta, tamamen yok edildi veya esir edildi. aynı günün akşamında türk birlikleri kütahya'yı geri aldı.

    çiğiltepe demişken albay reşat bey'i anmadan olmaz. türk ordusunun en gururlu, en önemli isimlerindendir. bu tepeyi, kendi tümen mevcudiyetinden hem sayı, hem donanım, hem de bölgesel avantaj olarak üstün olan yunan'a karşı süngü hücumu ile almak onun görevidir.

    "27 ağustos 1922 sabahı 57. tümen bu tepeyi kuşatmış, saat 10.30'da mustafa kemal telefonda komutana;
    – reşat bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?
    – komutanım, yarım saat sonra alacağız.
    – başarılar diliyorum.

    mustafa kemal (10.45):
    – düşmanın halen direndiğini görüyorum. gözümüz o tepede, çok önemli.
    – komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.

    mustafa kemal (11.00):
    – reşat bey'i istiyorum.
    – komutanım reşat bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. okuyorum, komutanım.
    – yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.

    mustafa kemal'in gözlerinden yaşlar boşanır:
    - allah rahmet eylesin, reşat bey büyük bir vatanseverdir.

    11.45 başkomutanın telefonu çalar:
    – çiğiltepe alınmıştır komutanım. yüzlerce ölüsünü bırakan düşman sincanlı ovası'na doğru kaçmaktadır, arz ederim."

    albay reşat bey ve tümeni, görevlerini, komutanları şehit olmasına rağmen başarıyla tamamlamıştır ve türkiye cumhuriyeti'nin, türk milletinin özgürlüğünün sağlanmasındaki en önemli kişiler arasında yerlerini almışlardır. bütün aziz şehitlerimizin, gazilerimizin ruhları şad olsun.
  • çocukken hepimizin ilk öğrendiği şarkılardan biri hiç kuşkusuz "daha dün annemizin kollarında yaşarken" şarkısıdır.

    flüt ya da org gibi ilk enstrumanımızla bu şarkıyı çalmaya çalışmışızdır.

    peki bu meşhur çocukluk şarkımızın bestesinin mozart'a ait olduğunu biliyor muydunuz?

    12 variations on ah vous dirai-je maman
  • 1923 yılında, bir gece yarısında edwin hubble m31 isimli yıldız bulutsusuna "var!" yani, "a variable star" notunu düştü. bu not, tüm uzay'a bakış açımızı değiştirecek ve evren'in gizemlerine bizi bir adım daha yaklaştıracaktı. not düştüğü bu yıldız bulutsusu, andromeda galaksisi'nden başka bir şey değildi; yani bir diğer deyişle yaşadığı galaksinin dışından bir cisimdi...

    andromeda galaksisi'ni ilk kaydeden kişi iranlı abdurrahman es-sufi'dir. 964 yılında kayıt defterine, "çok parlak bir yıldız kümesi" olarak not düşmüş ve sabit yıldızları. insan şeklinde resmetmiştir. yaptığı sabit yıldızlar koleksiyonu ms 100'lü yıllarda yaşamış iskenderiyeli batlamyus'dan sonra çığır açıcı bir eser olarak tarihi kayıtlara geçti.

    ancak insanoğlu ilk ateşi keşfedip, gökyüzünü anlamlandırdığından beri andromeda galaksisi'ni görebiliyordu. peki ne oldu da biz bunun artık galaksi dışında olduğunu anladık ve galaksi adını verdik?

    1611 yılında simon marius, andromeda galaksisi'ni yeniden keşfetti. keşfini "geceleri bir boynuzun arasından ışık yayan mum" olarak tanımladı. parlak yıldızları birleştirince andromeda yani yunan mitolojisindeki "zincire vurulmuş prenses" ortaya çıkmaktadır.

    1764 yılında ülü gök bilimci charles messier bu bulutsuyu bir daha keşfetti. bu üçüncü keşiften sonra, ünlü messier kataloğuna koyduğu bu gök cisminin adını m31 olarak kayıtlara geçti.

    yaklaşık 120 yıl sonra, 1888 yılında, isaac roberts adlı gök bilimci 20 inç çapındaki teleskobunu m31'e doğrulttu. ve andromeda galaksisi'ni ilk defa fotoğrafladı. ancak bu fotoğrafın çığır açması gerekecekken, kimsenin aklına galaksi dışı bir şey gelmediği için çok parlak bir yıldızın etrafındaki sönük yıldızlar olarak tanımlandı. sarmallar sönük yıldız kalıntıları ve ortadaki parlaklık da parlak bir takım yıldızının kanıtıydı.

    fakat 1923 yılında, edwin hubble, her zamanki gibi kendisine tahsil edilmiş telekopla yüzlerce fotoğraf çekip bir sonraki gece tek tek fotoğraf analizi yapıyordu. çektiği bir fotoğrafın üzerine "var!" işareti koydu. bu işaretin "a variable star"* olduğu sanıılmaktadır. işte astronominin tarihini değiştiren o plaka ve işaret.

    "değişken yıldız" aslında parlaklığında düzenli bir değişkenlik olan yıldız anlamına gelmektedir.* işte bu dğeişken yıldız olarak adlandırdığı m31'in üzerine giden edwin hubble aslında tarihi bir keşfin arefesindeydi.

    ancak buraya kadar, gelin 1900'lü yılların başında, ayan beyan çekilmiş bir galaksi fotoğrafına rağmen niçin andromeda'nın bir galaksi olarak adlandırılamadığına bakalım.

    1900'lü yılların astronomisini kafası karışık, sarhoş ve fizikçilerle flört eden genç bir delikanlı olarak tanımlayabiliriz. * *nicalaus copernicus , galilei galileo', tycho brahe gibi astronomlarla bebeklik ve kiliseye karşı da ergenlik dönemini atlatan astronomi, 1900'lü yıllarda genç bir delikanlı olarak görücüye çıkıyordu. özellikle fizikçilerin ve matematikçilerin ışıkla ilgilenmesi, dalga boylarına kafayı takması, rölatevite gibi derin fizik konularında uzay ve zamanı ilişkilendirmesi aslında evrenin madde ile olan bağını kuvvetlendirerek arttırıyordu. işte tüm bu olguların içerisinde felsefi olarak da iki grup vardı: "samanyolu'ndan başka galaksi yokçular" ve "samanyolu tek galaksi olamazcılar". tüm bu tartışmaya the great debate adı verilir.

    bu iki grubun başını gelenekselci ve samanyolucu harlow shapley ve karşıt fikir olarak da heber curtis çeker. * * tabi gelenekselci dediğime bakmayın, sadece samanyolu'ndaki yıldızlarda bile milyonlarca gezegen olduğunu söyleyip "güneş sistemi dışı dünya tipi gezegen" fikrini de ortaya atan yine harlow shapley'dir. 1900'lü yılların beyefendiliği işte... (hatırlatmak isterim ki güneş sistemi* dışındaki ilk gezegenin keşif tarihi 1992'dir!)

    işte süpernova'nın nova'dan ayırt edilemediği yıllarda yani at izi ile it izi birbirine karışmışken "süpernova'dan daha parlak bir nova" olmayacağını söyleyen harlow shapley ısrarından geri dönmüyordu. çünkü o'nun hayal ettiği samanyolu galaksisi çok daha büyük ve içerisinde bir sürü nova barındırabilirdi. tabi curtis * * ve destekçileri de karşılığında samanyolu galaksisi'nin bu kadar büyük olamayacağını söylüyor ve bu m31 benzeri novaların çok fazla olduğunu dolayısıyla samanyolu galaksisi bir sınırı olması gerektiğini söylüyorlardı. meraklısına daha detaylı kaynak için tık.

    işte bu tartışmaların alev aldığı sırada tekrar 1923 yılına, hubble'ın "değişken bir yıldız" plakasına yeniden dönelim...

    bizden uzakta, çok uzakta olan bir cismin uzaklığını nasıl hesaplayabiliriz? bugün, bahsettiğimiz milyonlarca ve hatta milyarlarca ışık yılının hesabını çok kolay yapaibliyoruz ancak 1920'lerin başında bu o kadar da kolay değildi.

    ilk olarak parallax kavramını açıklayalım. sağ işaret parmağınızı, burnunuzun sağına dokundurun. önce sol gözünüzü kapatarak hayali bir ölçüm alın ve sonra da sağ gözünüzü kapatarak hayali bir ölçüm alın. ikisi de farklı çıktı değil mi? parmağınızı oldukça uzağa götürün, ve tekrar aynısını yapın. sonuç yine farklı ancak daha az değişkenli bir fark görmüş oldunuz. işte bunu kozmik ölçekte de yaptığınız zaman dünyadan ya da güneş merkezli baktığınız zaman sonuç değişmeyecek. tüm bunlar için hubble zamanında sadece bir ölçüm metodu vardı.

    işte tam bu çıkmazın içerisinde edwin hubble'ın yardımına bir kadın astonom yetişti. henrietta swan-leavitt, hubble'ın tanımladığı "a variable star" türü yıldızların aydınlatma gücü ile periyotları arasındaki ilişkiyi formülüze etti. edwin hubble, kenara koyduğu "var!" yazılı m31 gök cismini yeniden incelemeye başladı. yeni formülle birlikte değişken yıldızların mesafesini daha doğru bir parallax ile ölçtü ve bulduğu sonuçlara eminim kendisi de inanamamıştır. bu değişken yıldızlardan gelen parlaklıkla beraber yaptığı hesaba göre ilk bulduğu sonuç, m31 cisminin, dünya'dan tam 700.000 ışık yılı uzakta olduğu gerçeğiydi!

    daha sonra hubble, bu sonuçla birlikte teleskobunu uzay'ın derinliklerine çevirdi. görmüş olduklarını birer birer sınıflandırdı. daha önce "nova" olarak kabul edilen gök cisimlerinin aslında birer galaksi olduğunu ve bu galaksilerin de çok çeşitli şekillerde evrimleştiğini anladı.

    bununla da yetinmedi ve görmüş olduğu galaksilerin, yaptığı hespalara göre birbirinden uzaklaştığını ve bunun da belirli bir sabitte olduğunu gördü. sanki hepsi tek bir noktadan uzaklaşıyormuş gibi bir fikre kapıldı. bu fikrin adına daha sonra bir bang adı verildi. bugün hala bu teorinin üstünde bir teori kabul görmüş değil. 13.7 milyar yıl öncesine bakıldığı zaman bir büyük patlama görüleceği ve evren'in ilk anlarından itibaren maddenin oluşumunun ancak bu teoriyle mümkün olabileceği sanılıyor. yapılan cern gibi büyük enstitülerin en büyük amacı da bu büyük patlamayı en doğru şekilde simüle edebilmek; atom ve atom altı parçacıkların davranışını gözlemleyebilmekten başka bir şey değil.

    albert einstein bile hayatımın hatasıydı dediği sabit bir evren tezini, bir gece yarısı bir plakanın üzerine "var!" notu alarak çürüten ve gerçeği ortaya çıkaran edwin hubble şüphesiz bir kahramandı.

    harlow shapley'in samanyolu'ndaki yıldız hesabından yola çıkarak yarattığı gezegen istatistiği, edwin hubble'ın galaksi hesabına vurulunca buraya yazılamayacak kadar büyük bir sayı ortaya çıkıyor.

    bugün, anromeda galaksisi'nin bizden ilk bulunduğu gibi 700.000 ışık yılı değil, 2.537.000 ışık yılı uzakta olduğunu biliyoruz. yine bizim galaksimizden %20 daha ağır olduğunu, 220.000 ışık yılı çapında olduğunu ve 1 trilyondan daha fazla yıldız'a ev sahipliği yaptığını biliyoruz. 500 milyardan daha fazla gezegene ev sahip olduğunu hesaplayabiliyoruz. ve andromeda galaksisi'nin hesap edilebilen 2 trilyon galaksiden ancak bir tanesi olduğunu da edwin hubble ve çağdaşları sayesinde bugün anlayabiliyoruz.

    gökyzüne zincirlenmiş bir prenses imgeleminden yola çıkarak yaptığımız bu 1920'li yılların astronomi tarihine arthur c clarke'ın son sözü ile noktayı koymak istiyorum:

    "iki olasılık var: ya evrende yalnızız, ya da evrende yalnız değiliz. iki olasılık da eşit derecede ürkütücü."
  • cherokee kızılderililerinin 12-13 yaşına gelen erkek çocuklarına uyguladıkları sınav.

    "babası bir akşam oğluna artık erkek olduğunu kanıtlamak için bir sınavdan geçmesi gerektiğini söyler ve onu ormanın içlerine götürür.

    orada oturması için bir ağaç kütüğü gösterir, çocuğun gözlerini bağlar ve onu gece boyunca yalnız bırakacağını belirtir. çocuk bağırmamalıdır, gözlerini de sabahın ilk ışıkları bağın arasından süzülene kadar açmamalıdır.

    orada kütüğün üzerinde sessiz kıpırdamadan sabahı beklemek zorundadır. bunu başardığı zaman çocuk erkek olarak kabul edilir.

    yaşadığı bu sınavı da başkasına anlatması yasaktır. her erkek çocuk geceyi/sınavı yalnız bir başına yaşamalıdır.

    sınav zordur.
    doğal olarak çocuk korkar.
    rüzgârın sesi, orman hayvanlarının bağırtıları korkunçtur.
    her yönden çıtırtılar, yaklaşan ayak seslerine benzer gürültüler gelir.
    çocuğun aklından bin bir türlü korkunç olasılıklar geçer durur ama sınavı geçmek ve erkek olabilmek için sabırla beklemek ve gözünü açmamak zorundadır.

    korkunç gecenin sonunda güneşin ilk ışıkları ile birlikte çocuk gözünü açar ve karşısında sessizce kendisini izleyen babasını görür.

    onu yalnız bırakıp gideceğini söylemiş olan babası aslında bütün gece orada sessiz oturmuş bir tehlike durumunda oğlunu korumak için beklemiş, oğlunu sınavını yaşarken izlemiştir.

    bu sınavı birlikte yaşayan baba ile oğul birbirlerine çok farklı bağlanırlar, baba oğlunu anlar çünkü aynı sınavdan geçmiştir, aynı zamanda oğul da babası için ne kadar değerli olduğunu anlar.."

    öyle işte..

    elinizi, hissettirmeden tutanlarınız,
    farkettirmeden hayatınıza dokunananlarınız bol olsun...

    debe editi: ben de sizi seviyorum lan.
  • buradan küçük dünyamızdan aya bakınca ayın yüzeyinde görünen karanlık lekelere ay denizi deniyormuş. sebebi ise çok çok eskiden gökbilimciler onları içi su dolu çukurlar sanırmış.

    bilimin hem acizliğine hem de hayal dünyasının sonsuzluğuna kurban olayım. en aciz haldeyken bile yorumda bulunması ve onu asla mutlak doğru gibi savunmayıp doğru sandığı şeyin üstüne dahi tekrar tekrar gidip daha gerçek bilgilere ulaşmak.

    bizi ve insanlığı ileri taşıyacak tek doğru bilimdir. dogmalar öldürür, köreltir, acizleştirir.
hesabın var mı? giriş yap