• ayten alpman'ın söylediği "bir başkadır benim memleketim" nakaratlı "memleketim" şarkısını bilirsiniz... 1972'de ilk kez seslendirilmiş bu şarkı, aslen aşkenaz yahudilerinin dili olan yidişçe bir şarkıdır ve 1927'de yazılmıştır. şarkının orijinali "der rebbe elimelech"dir. fransızca versiyonu 1969’da çıkmış, bizimkiler oradan aranje etmişlerdir muhtemelen yahudi versiyonundan habersizce... orijinalini dinlemek isteyenlere;

    https://youtu.be/cqlzaa6blhu

    edit: hamaseti bile taklit ve çalıntı bu toprakların. nasıl bir coğrafyaysa artık, hiç mi birşey üretemiyorsunuz arkadaş...
  • fırının altındaki çekmecenin yemeği sıcak tutmak için kullanıldığını öğrendiğim zaman inanılmaz bir aydınlanma yaşadım. bana kalsa ben buzdolabı poşeti ya da yağlı kağıtları koymak için kullanmaya devam ederdim
  • astronotların kıyafetleri 48.5 kg ile 130 kg arasındadır ve içinde biyomedikal destek, başlık gibi aparatların yanında portatif idrar toplama ünitesi de vardır.
  • 3 renkli kediler dişidir.
  • -kervan, kervansaray, anadolu kervan yolları*
    -orta çağ’da doğu ile batıyı arasında dünya ticareti iki yolla yapılmaktaydı: ipek ve baharat yolu. çin ve hindistan’dan başlayıp iran üzerinden devam eden kervan yolu anadolu üzerinden avrupa’ya ulaşıyordu. bu yolda kervanlar günler, aylar sürecek yolculuklar yapardı. şehirlerden, ülkelerden geçerken sadece ticaret yapılmaz aynı zamanda kültür de taşınırdı.

    -bir kervan nasıldı? kervan nasıl kurulurdu?
    kervanlar at, katır, eşek ve develerden meydana gelirdi. düz arazi ve çöllerde deve kervanları, dağlık bölgelerde ise katır ve eşek kullanılırdı. kervanların esas amacı ticaretti.

    -kervan, katar ya da kafile denilen küçük gruplardan oluşurdu. kervandaki her bir hayvan sahibi, kervan-başına belli bir ücret öderdi. 7 ile 15 deve iplerle birbirine bağlanırdı. katarın sorumlusu en önde ipi elinde katarı çekerdi. katarın en sonundaki devenin boynuna bir çıngırak asılır ve katarın nizami olduğu anlaşılırdı.

    -ticaret kervanları dışında yılın belli dönemlerinde hac kervanı düzenlenirdi. on bin ile elli bin arasında değişen kalabalıklar mekke’ye hacı olmaya giderlerdi. eşkıyalar ve soygunculardan korunmak için yolculuk etmek isteyenler de kervanlara katılırdı. kervanlarda güvenliği sağlamak için silahlı muhafız tutulurdu.

    -kervanlar her gün 6 ile 12 saat yol alırlardı. mevsime ve bölgeye göre gece veya gündüz hareket edilirdi. anadolu’dan geçen kervanlar sabah saat 4ten 10a kadar yürüyüp mola verirlerdi. öğleden sonra ise 3ten 8e kadar gidilirdi. konaklama çoğu zaman bir kervansarayda yapılırdı. bazen açık arazide çadır kurmak gerekebilirdi.

    -anadolu kervan yolları hangi şehirlerden geçiyordu?
    bugün bildiğimiz anlamda fiziki yollar yoktu. tecrübeli kervanbaşı ya da rehberler kervanın yolunu belirlerdi. anadolu’da şehirleşme ticaret kervanlarıyla şekillenmiştir. çok eski dönemlerden beri anadolu ticaret kervanları için bir geçiş güzergahıydı.

    -anadolu selçukluları döneminde başkent konya kervanların birleşme noktasıydı. erzurum, sivas, kayseri, antalya önemli selçuklu ticaret şehirleriydi. iran’dan gelen ipek ve baharat ısfahan-tebriz üzerinden ya da bağdat-halep üzerinden anadolu’ya ulaşırdı.

    -osmanlıların anadolu’da egemenlik kurmasıyla kervan yollarında bazı değişiklikler oldu. ilk başkent bursa şehri öne çıktı. osmanlılar, ticareti ellerinde tutmak için ipek yolunu bursa’ya kaydırmışlardır.
    on dördüncü-on altıncı yüzyıllar arasında bursa-tebriz en önemli kervan yollarından biriydi. 300-400 deveden oluşan büyük kervanlar gidip gelirdi (bursa, bolu-kastamonu veya ankara-çorum, amasya, tokat, erzincan, erzurum, tebriz).

    -kervanların serbestçe hareketi ticaretin canlanması daha çok vergi demekti. bu yüzden devletler kervan yollarını güvenli tutmaya çalışmışlardır. istanbul’un fethi, beyliklerin ortadan kaldırılması ile fatih döneminde anadolu ve rumeli osmanlı egemenliği altına girmiştir. yavuz döneminde suriye ve mısır’ın fethi ile ticaret yolları osmanlı devleti’nin kontrolüne geçmiştir. bu fetihten sonra halep şehrinin yıllık vergi geliri üç yüz bin altın olmuştur.

    -ticaret eşyası olarak sadece ipeği göz önüne alalım. avrupa ülkeleri genelinde yıllık iki yüz ton ipek ithal ederlerdi. bu ipeğin yüzde 90ı iran tarafından üretiliyordu. iran’dan avrupa’ya anadolu’dan uzanan kervan yolları anadolu şehirlerini zenginleştiriyordu.

    -bir tabire göre üsküdar’da durup sırtını istanbul’a dönen bir yolcu için üç tane kervan yolu vardır: sağ, sol ve orta.
    sağ: hac yolu olarak da bilinir. üsküdar’dan başlayan bu yol, izmit, eskişehir, konya, adana, antakya, halep, şam ve kudüs üzerinden mekke’ye ulaşırdı.
    orta ve sol: bağdat caddesi’nden başlayan bu yollar izmit, sapanca, bolu, tosya üzerinde merzifon’a ulaşırdı. orta kol, tokat, sivas, malatya, harput, diyarbakır, mardin, nusaybin, musul, kerkük üzerinden bağdat’a giderdi. sol kol ise ladik, niksar, şiran, kelkit, aşkale üzerinden erzurum’a ulaşırdı.

    -kervansaraylar nedir? kervansaraylar nerelerde inşa edilmiştir?
    kervansaraylar günümüzün otelleridir. pek çoğu vakıf eseri olduğu için misafirlerine ücretsiz hizmet verirdi. kervansaraylar yol üzerinde kervanın ihtiyaç duyabileceği her şeyi sağlardı.

    -anadolu’da birliğin sağlanması ile ticareti geliştirmek için pek çok kervansaray yapılmıştır. bugün hala ayakta olan kervansarayların pek çoğu selçuklu eseridir. anadolu’da kuzey-güney, doğu-batı boyunca 30-40 km de bir kervansaray inşa edilmiştir.

    -kervansarayların birbirine mesafesi günlük yürüyüş uzaklığındadır. on yedinci yüzyılda tebriz’den hareket eden bir deve kervanı yüz günde izmir’e ulaşıyordu. bu mesafeyi kat ederken onlarca şehre girer, kervansaraylarda konaklarlardı.

    -kervanlar ne zaman tarih oldu?
    savaşların pek çoğu siyasi gibi gözükse de aslında ekonomik sebeplidir. yavuz’un suriye ve mısır’ı fethi ve sonrasında iran ipeğine uyguladığı ambargo iran’ın ekonomisini sarsmak içindi. iran’da buna misilleme olarak
    ingilizlere ve hollandalılara ticaret için hürmüz boğazında izin vermiştir.

    -osmanlı devleti ve iran ekonomisini en çok etkileyen şey portekizliler tarafından ümit burnu’nun keşfedilmesidir. hindistan ticareti için keşfedilen bu yol osmanlı ve iran’ı devre dışı bırakmıştır. sonrasında ingilizlerin, fransızların ve hollandalıların da ümit burnu üzerinden ticarete yönelmesi hindistan-iran-osmanlı arasındaki kervan ticaretini önemsizleştirmiştir. ticaret büyük oranda karadan denize kaymıştır. amerika’nın keşfi, avrupa ile olan ticareti bambaşka bir hale dönüştürmüştür.

    -zamanla ipek ve baharat yolundaki büyük deve kervanlarının sayısı azalmıştır. bu gelişmelere rağmen osmanlı-iran arasında kervanlar işlemeye devam etmiştir. 1859’da anadolu’da inşa edilen demiryolu ve 1869’da süveyş kanalı’nın açılması ise kervanların ortadan kalkmasını hızlandırdı.

    -ancak 1900lü yıllarda kervanlar az da olsa hala vardı. izmir’de deve kervanları mal indirmek için bekliyorlardı. times gazetesinin 1905 tarihli bir haberinde ankara garı’nın yakınında yüzden fazla devenin yüklerini boşaltmak için beklediği yazılmıştır. bu deve kervanları, şehirlerin yakın bölgelerinden mal taşımak için kullanılıyordu.

    entry izlemek için video
    buraya kadar okuduysanız tarihi meraklı birisiniz sanırım. tarih ve genel kültür içerikli videolar hazırlıyorum, youtube kanalıma bakmak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.

    kaynakça
    • cengiz orhonlu, osmanlı imparatorluğunda şehircilik ve ulaşım üzerine araştırmalar.
    • mehmet zeki pakalın, osmanlı tarih deyimleri ve terimleri sözlüğü ıı.
    • gökçe günel, anadolu selçuklu dönemi’nde anadolu’da ipek yolu - kervansaraylar - köprüler.
    • özer küpeli, osmanlılar ve doğu ticaret yolları üzerine (xv -xvıı. yüzyıllar).
  • bazı tarihsel kişiliklerin son anları ve ilginç ölümleri. copy-paste değil, el emeği göz nurudur.

    1. imparator nero
    sanılanın aksine intihar etmemiştir. senato tarafından azledilip vatan haini ilan edildikten sonra sadık adamlarıyla şehrin dışında bulunan bir villaya kaçmıştır. kendisine oradan da kaçmasını söyleyen adamlarını dinlememiş, kendisi için mezar kazdırıp intihar etmeye çalışmıştır. intihar etmeyi beceremeyince sekreteri epaphroditos'tan yardım istemiş ve onun yardımıyla boğazı kesilerek ölmüştür. son sözleri qualis artifex pereo (nasıl bir sanatçı ölüyor içimde) olmuştur.

    2. arşimed
    yine bir gün yere şekiller çizip hesaplamalar yaparken, şehri işgal eden romalı askerler tarafından vahşice öldürülmüştür. arşimed dayı kendi alemindeyken romalı bir asker kendisinden ayağa kalkmasını istemiştir. çizimlerine ve şekillerine kendini fazlasıyla kaptıran arşimed askeri duymamış, işine devam etmiştir. sinirlenen asker arşimed'in üzerine yürüyünce şekil bozulmuş, anca o zaman askeri fark etmiştir arşimed. "şekillerimi bozma, uzak dur" diye askeri azarlayınca, asker sinirlenerek kılıcını defalarca arşimed'e saplamıştır. işin ironik tarafı, işgalden önce kumandan marcellus askerlerini arşimed'i bulunca ona iyi davranmaları konusunda uyarmıştır.

    3. büyük iskender
    33 yaşındayken, henüz yolun yarısına gelmeden, fethedilecek nice diyarlar dururken, şüpheli şekilde ölmüştür. genelde alkol zehirlenmesinden öldüğü söylenir fakat klasik şekilde zehirlenmiş olma ihtimali daha yüksektir. karın bölgesinde şiddetli ağrı, yüksek ateş, sayıklamalar ve kasılmalar ölmeden önce gösterdiği semptomlardan bazılarıdır. semptomlar arasında kusma olmadığı için alkol zehirlenmesi düşük bir olasılık olarak görülür. günlerce acı içinde kıvranmış, son aşamada da solunum zorluğu çekerek acı içinde ölmüştür. herhangi bir enfeksiyon da yol açmış olabilir ölümüne. ölüm sebebi kesin olarak bilinmiyor fakat büyükten küçüğe, olağan şüpheliler şunlardır: zehirlenme, alkol koması, enfeksiyon.

    4. romen diyojen
    malazgirt'te alp arslan'a yenildikten sonra yıllık fidye karışılığında serbest bırakılmıştır. tekrar constantinopolis'e dönmek istese de, kendisinin yokluğunda tahta geçen yeni imparator "sen gelme ulan ayı" diyerek azledildiğini bildirmiştir diyojen'e. diyojen muhtelif yerlerde imparatorluk ordularıyla savaşır fakat savaşların hepsini kaybeder. esaret şartlarının kötü olmaması koşuluyla komutan dukas'a teslim olur. teslim olduktan sonra saçı kesilip keşiş yapılır diyojen. sonra da katır üstünde kütahya'ya götürülür. kütahya'da da gözlerine bir güzel mil çekerler. kendisi kara murat olmadığı için çekilen mil iki hafta sonra iyileşip eskisinden de iyi olmaz gözleri. yaraların sebep olduğu enfeksiyon yüzünden mil çekildikten birkaç gün sonra ölür.

    5. alp arslan
    çok ilginç. türkistan seferindeyken, fethettiği kalenin komutanı yusuf harizmi huzuruna getiriliyor. alp arslan tutsağın ellerini ayaklarını bağlatıyor. yusuf harizmi de ana avrat sövüyor elleri bağlı halde. alp arslan diyor ki "durun, onun cezasını kendi ellerimle vereceğim. çözün şu kefereyi." çözüyorlar. alp arslan eline okuyla yayını alıyor, geriliyor geriliyor, rüzgarı hesaplıyor, sürtünmeyi ekliyor, yay kirişinin kosinüsünü alıp oku fırlatıyor. ok isabet etmiyor. fırsat bu fırsat diyen yusuf harizmi alp arslan'ın üzerine hücum ediyor. "bağırmayacaktın anton, şimdi ağzının yerini biliyorum" diyemiyor alp arslan, ok isabet etmediği için. onun yerine "dur şunun amel defterini kapatayım" diyerek hamle yapmaya yelteniyor fakat ayağı takılıp yere düşüyor. yusuf harizmi çıkardığı hançeri sultana saplıyor ve torunu murat hüdavendigar'a foreshadowing yapan sultan oracıkta vefat ediyor.

    6. ikinci selim
    farklı rivayetler var. "katiyyen içki içmezdi, kalp krizinden öldü" diyen de var, "çok içki içerdi, hamamda ayağı kaydı, düşerek öldü" diyen de var. hatta ve hatta şunu bile okudum: "bir zamanlar çok içerdi ama sonra içkiyi bıraktı. içkiye bırakınca vücudu içkisizliğe dayanamadığı için öldü." ben burda vakanüvis ibrahim peçevi'yi referans almak istiyorum. çünkü eğlenceli.* şöyle diyor tarih-i peçevi'de: "padişah hazretleri hamamda halvet yapmak istedi. sevinç içinde içeriye girdi. hamam içerisinde gezinirken mübarek ayakları mermere takılarak birdenbire bir yanı üzerine yıkıldı. hemen hizmetçi ve ağaları onu kaldırıp odasına götürdü. hekimbaşı gelerek tedaviye başladı. fakat ateşi yükseldi. ne yaptılarsa bir yarar sağlamadı. 57 yaşında cennetin en yüksek katına erişti."

    7. adolf frederick
    1751-1771 yılları arasında isveç kralı görevini ifa etmiş doyumsuz abi. şimdi bu abi yemek yemeyi çok seviyormuş. döneminin vedat milor'u anlayacağınız. fakat tabiri caizse çatlayana kadar yiyormuş ki zaten yemek yemekten çatlayarak ölmüş kendisi. yine bir akşam hayvani bir sofra kurdurmuş kendisine. ıstakoz, havyar, lahana turşusu ve tütsülenmiş bütün ringa balığını astronomik ölçülerde şampanyayla beraber yiyor. normal bir insan ne yapar? gider soda içer. adolf abimiz napıyor? en sevdiği tatlı olan, sıcak sütle servis ettirdiği semla'dan tam olarak on dört!! tane yiyor. sonra da çatlayıp ölüyor. sen nasıl bir kralsın be reis.

    8. birinci aleksandros
    1920'de ölen yunanistan kralı. sarayın bahçesinde köpeğini gezdirmeye çıkarmışken, berberi şebeği maymunu köpeğe saldırıyor. saray bahçesinde maymunun ne işi var o da ayrı konu. neyse, aleksandros köpeği kurtarmaya çalışırken başka bir maymun gelip ayağını ve poposunu ısırıyor kralın. ilk müdahale yapılıyor, yara temizleniyor. fakat sonradan anlaşılıyor ki kral kan zehirlenmesi geçirmiş. maymunun poposunu ısırdığının bilinmesini de istemiyor, basına sızdırmayın olayı diye talimat veriyor. günbegün kötüleşen kral, ısırıktan yirmi üç gün sonra kaptığı enfeksiyon yüzünden ölüyor.

    9. birinci henry
    isminin birincisi, 12.yy ingiltere kralı. adolf gibi kendisi de yemek yüzünden ölüyor. normandiya'da ava çıkmışken çok sevdiği bir balık türü olan taşemen balığından aşırı fazla yiyor. bu arada bu balığın nesini yiyor anlamadım, değişik bir şey. kendisini uyarıyor doktorlar falan "aman devletlüm az yeyün" diyorlar ama dinlemiyor kral. mevkidaşı adolf'a nazire yaparcasına mide zehirlenmesinden ölüyor. fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır!

    10. khrysippos
    milattan önce yaşamış stoacı filozof. "eğer tanrılar mantığa başvurmuş olsalardı bu khrysippos'un mantığı olurdu" deniyormuş yaşadığı dönemde. bir gün yine hizmetçisiyle otururken eşeğin birisi incirlerini yemiş. bunu gören khrysippos, "eşeğe susuz şarap ver de üstüne içsin" demiş hizmetçisine. sonra da bunun çok komik olduğunu düşünüp esprisine kahkahalarla gülmeye başlamış. tabii kendisi antik ekşi sözlük yazarı olduğu için gülerken sandalyesinden düşmüş. kahkaha ata ata son nefesini vermiş. rivayete göre bunu gören hizmetçisi filozofun başına gelip şöyle demiş: "dostum, bu cidden epikti."

    11. sunandha kumariratana
    1880 yılında ölen tayland kraliçesi. kraliçe yazlık evine giderken, kraliyet gemisi chao phraya nehrinden geçerken dalgalar yüzünden alabora oluyor. kraliçe nehre düşüyor, çırpınıyor çırpınıyor ama kimse kendisine yardım etmiyor. herkes izlemekle yetiniyor çünkü tayland kanunlarına göre kraliyet ailesine dokunmak yasak. yasak derken cezası "ya niye dokundum hemşehrim bir daha olmasın" falan değil, direk ölüm. bu sebeple kimse kendisini kurtarmıyor ve kraliçe karnındaki doğmamış bebeğiyle beraber göz göre göre ölüyor.

    12. attila
    attila ildiko'yla evlendiği zaman gece boyunca eğlence verilir. attila da normalden biraz daha fazla kaptırır kendisini eğlenceye, çünkü çok mutludur. çift odalarına geçer, kapıyı kitlerler ve ertesi gün öğlene kadar ses seda çıkmaz. ters bir şeylerden şüphelenen muhafızla kapıyı kırar ve attila'nın cansız bedeniyle karşılaşırlar. ağzından ve burnundan kan gelmiş cesede eşi ildiko sarılıp ağlıyormuş. şimdi burdan sonrası tamamen rivayet ve iddia. attila'nın gerçek ölüm sebebini bilmemiz imkansız. romalıların ayarladığı bir evlilik sonucunda, eşi tarafından öldürüldüğü seçenekler arasındadır. diğer bir iddia, fazla alkol alımı sonucu attila'nın boğazında kanama gerçekleşti ve kendi kanında boğularak yavaş ve acılı bir şekilde öldü. bazıları da diyor ki, attila aslında ölmemişti, sadece uyuyordu. yani uyuyan adamı öldü sandılar ve diri diri gömdüler. halkının attila'ya duyduğu derin saygı ve sevgiyi göz önüne alırsak, bu fazlasıyla saçma gelecektir.

    13. vladimir lenin
    1900'lerin başında frengi kapıyor. birçok kez suikast girişiminde bulunuyorlar kendisine. 1918'deki suikast girişiminde yediği kurşunların hepsini çıkaramıyorlar tehlikeli olduğu için. 1922 mayıs ayında ilk kez felç geçiriyor ve sağ tarafı kısmen felçli kalıyor. aralık ayında bir felç daha geçiriyor ve aktif politikadan çekiliyor. 1923 mart ayında üçüncü felcini geçiriyor ve konuşma yeteneğini yitirip tamamen yatağa bağımlı kalıyor. "aman yoldaş, daha kaç tane felç geçireceksiniz, yeter artık" diyen devlet erkanının sözünü dinleyip daha fazla felç geçirmeden ocak 1924'te ölüyor. resmi ölüm sebebi damar sertleşmesi olarak görülse de, bugün bile hala çeşitli iddialar vardır. tarihçilerin büyük çoğunluğuna göre, suikast sonucunda boynunda kalan kurşunun sebep olduğu felç neticesiyle ölmüştür.
  • bir araya getirilmiş tam 10 adet saç telinin 1 kiloluk bir yükü taşıyabileceği gerçeği. yani 50 kiloluk birini taşımak için 500 tane saç teli kafidir. ufkum rapunzelin saçları gibi yukarılara çıktı bu bilgiyi öğrendiğimde
  • taklitçi ahtapot isimli ahtapot, sadece renk değiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda dil balığı, aslan balığı ve deniz yılanı gibi hayvanların şekline de bürünebiliyormuş tabi aramızda iyi görünümlü kötü kişiler olduğu gibi hayvanlar arasında da aynı şeyler oluyormuş gördüğünüz gibi
  • doç. dr. ali ışık hocanın yazdığı gibi; denizde boğulmayı başaran tek tür insandır. öyle ki insandan ağır başka bir canlı bile kendini suya bıraktığında boğulma tehlikesi yaşamadan hayatını sürdürebiliyordur. oysa bilinçli her çabası yüzünden debelenen insan önünde sonunda derine batar.

    gündelik yaşamımızda bu sözün gerçekliğini düşününce; sürekli planlar ile hareket ettiğimiz yaşamımızda, dibe batmaya ne kadar yakın olduğumuz zaten açıktır. daha doğrusu sadece iki ihtimal uzağında olmaktır: planların gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi... ikinci durumda kendi gerçekliğinde çoktan dibi boylamış oluyorsun. birden bire; en bahtsızı, en başarısızı, en değersizi demek sen demek oluyor. bu kaçınılmaz durum, plansız yaşamanın da kaçınılmaz olduğu yaşamlarımızda en katlanılmaz zoraki bir arkadaş gibi.
  • şimdi internette gördüm. cedric in, chen e üzümlü kekim demesinin sebebi cedric in üzüme alerjisi olmasıymış. yani chen, imkansızı olduğundan öyle diyormuş. doğru mu bu? şahsen benim gibi cedric seven birisinin ufkunu iki katına çıkarır bu bilgi. :d

    eğer öyleyse bir iki dal sırf bunun için yakacağım. zaten canım sıkılıyor:(

    edit: doğruymuş herhalde. 8 yaşındaysanız hayat gerçekten zor...:d
hesabın var mı? giriş yap