• bugün debedeki şu [#120375946 entriyi] okudum ve çok hoşuma gitti. sonra çeviriyi aşağıdan yukarıya okuyunca yıldızların(gökyüzünün), samanyolunun, güneşin, gezegenlerin ve mucize olayların efendisi gibi bir cümle çıkıyor. müzik için çok romantik bir tanım değil mi?
  • kışlık bot almak üzere gittiğim, kamp malzemeleri satan bir dükkanda çalışan kıymetli bir genç arkadaşın söylediğine göre, soğuk havada, uzun süre dışarıda bulunulması gerekiyorsa, üşümemek için mutlaka çişi, varsa kakayı yapmak gerekiyormuş. çünkü vücut, normalde atılması gereken bu atıkları vücut sıcaklığında tutmak için karın ve bel bölgesini daha sıcak tutmaya çalışıyor, bu da kişide daha çok üşümeye sebebiyet verebiliyormuş. gerçek bu mudur bilmem, ama o zamandan beri kışın ne zaman dışarıdaysam (kamp, doğa yürüyüşü vs.) bir işer gelirim. psikolojik de olsa kendimi daha iyi hissetmemi sağlar.
  • müjgandır.
    mahur beste şiirinde yer alan 'o mahur beste çalar müjgan’la ben ağlaşırız' cümlesindeki müjgan, bir kadın ismi değil, kirpik imiş.
  • genellikle insan tasarimli makinelerde gordugumuz mekanik dislilerin -bisikletler, araba vites kutulari gibi- aslinda dogada da islevsel bir sekilde var olmasi.

    2013 yilinda cambridge universitesi'nde yayinlanan makaleye* gore; aslinda evrimin biz insanlardan cok daha once birbirine kenetlenip, mekanik bir disli gibi isleyen carklar gelistirdigini gosteriyor.

    avrupa'daki yesil alanlarda sikca rastlanilan bir bocek olan issus*; bacaklarin senkronizasyonunu saglayan, birbirlerine gecmesi icin zit kavisli, mikron olceginde hassas muhendislik calismalarini andiran ve arka eklemlerde bulunan, yaklasik her biri 50 mikron genislige 15-30 mikron uzunlugunda 10-12 adet olan dislilere sahiptir. dogada bulunan pek cok parca gibi, bunlar da hem sertlik hem de dayaniklilik icin kompozit bir malzemeden yapilmistir. bu da bocek dunyasinda tercih edilen seker esasli polimer olan kitin ve bir protein olan sklerotin'den yapilmistir.

    gorsel

    arka ayaklarda karsilikli konumlanmis olan disliler, adeta bir araba vites kutusundaki disliler gibi birbirlerine kitlenir ve bacak hareketinde neredeyse tam bir eszamanlilik saglar. tamamen eszamanli olmamasinin sebebi ise bacaklarin birbilerinden tam 30 mikrosaniye* aralikla hareket ediyor olmasi. bu disliler, bu tipsiz bocek icin oldukca kritik bir oneme sahiptir. itme noktasinda bacaklarin hizlari arasindaki senkronizasyondaki kucuk farkliliklar bile sapmaya sebep olacagindan, issus'un umutsuzca kontrolden cikmasina neden olacaktir. bu hassas senkronizasyonun herhangi bir sinir sistemi araciligiyla basarilmasi imkansiz olacaktir zira sinirsel bir durtunun 30 mikrosaniye gibi bir rakami yakalamasi bilimsel acidan pek mumkun gozukmuyor. uyumun yani sira, boyunun 6 mm olmasina ragmen yaklasik 1 metreye kadar sicrayabilmesi de bu dislinin ne kadar kusursuz calistigini gosteriyor. ozetle;

    1- gerekli gucu uretmek
    2- kontrollu bir sicrama olusturmak
    3- iki bacagi senkronize etmek

    anca birbirleriyle muazzam bir iletisime sahip iki disliyle yapilabilir.

    gelistirilmis yuksek hiz ve hassasiyet gorevini kusursuz yerine getiren bu disliler, boceklerin hizli doneminde yani gencliklerinde var olurken; ilginc bir sekilde yetiskinlige gectiklerinde kayboluyor. buna da "tuy dokme" adi veriliyor. bu gecisler, hayvanlarin buyumek icin deri attigi donemde gerceklesiyor. bilim adamlari dislilerin neden yetiskinlikte kayboldugunu soyle acikliyorlar. herhangi bir disli sisteminde gencken yasanilacak bir sorunu vucudun kendisi tamir edebilirken, yetiskinlige ulasildiginda dislide yasanacak en ufak bir aksaklik, tum hareket sistemini direkt etkileyeceginden hatta yetiskinliklerinde kalici bir hasar olusturacagindan, gorevini basariyla tamamladiktan sonra ortadan kaybolup, potansiyel risklerin minimize edilmesi saglaniyor.

    peki insan yapimi mekanik dislilere bu kadar benzeyen bir yapinin hic mi bir farki yok? tabii ki var. bizim bildigimiz mekanik dislilerin cogu, cift yonlu calisabilmesi icin simetrik uretilir. issus'ta bulunan disliler ise asimetrik ve carklarin kenetlendigi noktaya dogru egimli bir yapiya sahiptir zira "ileri" ye gitmekten baska bir amaca hizmet etmezler.

    yuksek yuklu, tek yonlu bir uygulama icin hassasiyet ve hiz gerekiyorsa; bu bocekte gorunen yapida bir dislinin, ar-ge calismalarina konu olabilecegi konusuluyor ki neden olmasin. o kadar kucuk bocegi 1 metreye kadar firlatabilen disli, cankurtaran botlari yahut acil durumda ziplayan koltuklar gibi hiz ve denge gerektiren yerlerde kullanilabilir.

    bu gozlem, "biyolojik bir yapidaki mekanin dislinin ilk gozlemi" olarak tarihteki yerini coktan almis. bu kesif ayni zamanda science dergisinin 13 eylul 2013 tarihli sayisinda da yayinlanmis. buradan ulasabilirsiniz.

    ilgili video

    kaynak - 1 kaynak - 2

    duzeltme: imla.
  • sihirli annemde taciyi konuşuyormuş gibi göstermek için ağzına krem peynir sürüyorlarmış.
  • bu güne özel bir bilgi paylaşayım o zaman.

    8 mart dünya kadınlar günü,birleşmiş milletler tarafından tanımlanmış bir anmadır. 8 mart 1857'de new york'taki bir tekstil fabrikasında 40000 dokuma işçisi,daha iyi koşullarda çalışmak için greve gitmişlerdir. bu grevde çıkan yangında fabrikada mahsur kalan işçilerden 129'u yanarak can vermiştir. her sene 8 mart'ta bu fabrikada hayatını kaybeden kadın işçiler anılmaktadır.

    bu vesileyle sözlükteki tüm kadın yazarların da kadınlar gününü kutluyorum.
  • uçaklara neden sol taraftan binilir?
    inanın hiç düşünmediğim bir şeydi bu, dikkatimi bile çekmemişti hiç.
    taa ki bu soruyu duyana kadar.

    “yolcular uçağa hangi taraftan biner?”
    bu sorunun cevabı çok kolay ve açıktır:
    “uçağın sol tarafından.”
    peki; sorumuzu biraz değiştirelim.
    “yolcular uçağa neden sol taraftan biner?”
    bu sorunun ise son derece ilgi çekici bir cevabı var.

    çünkü bu uygulama denizcilikten ilham almıştır. .

    peki nasıl diyeceksiniz! sizin için araştırdım!
    bilindiği üzere havacılığın tarihi, insanlık tarihi içerisinde oldukça kısa bir geçmişe sahip.

    bundan 100 yıl kadar önce, havacılığın emekleme dönemlerinde ihtiyaç duyulan kavram ve terimler için, o tarih itibarıyla nispeten çok daha gelişmiş durumdaki denizcilik sektöründen ilham alınmıştır.

    kaptan, navigasyon (seyrüsefer), galley (gemi mutfağı), onboard (güvertede, gemide) gibi kelimeler ilk anda akla gelenlerden sadece bir kaç tanesi.
    yolcuların uçağa sol taraftan inip binmesiyle bunun ne ilgisi var diyebilirsiniz.

    ama iş hiç de öyle alakasız değil.
    bilindiği üzere gemilerin sol tarafı “iskele” (port), sağ tarafı ise “sancak” (starboard, steerboard) şeklinde adlandırılıyor.
    bu ayrımın temelinde, çok eski zamanlardaki teknelerin dümen küreğinin (steering oar), teknelerin sağ tarafında bulunması yatıyor.
    tekneler, dümen küreğinin iskele ile tekne arasında sıkışmaması için, iskeleye sol taraflarından yanaşıyordu.

    dolayısıyla teknedeki yolcular ve mürettebat, iniş biniş için yine teknenin sol yanını, yani iskele tarafını kullanıyordu.

    bu uygulama yüzyıllar boyunca öylesine yerleşti ve kanıksandı ki, dümen sistemi gelişip teknenin arka tarafında merkeze alınmasına rağmen gemiler limana sol taraflarından yanaşmaya devam etti.
    ve yukarıda da belirttiğimiz gibi, denizcilikten etkilenen havacılık sektörü de bu uygulamayı devam ettirdi.

    aslında meğer tüm olay, bundan ibaretmiş :)
  • napoleon bonaparte en büyük yenilgisini waterloo savaşı'nda değil, bu savaştan 8 yıl önce ponpon kuyruklu tavşan ordusu karşısında almıştır.

    napolyon, tilsit antlaşmalarının* imzalanmasının hemen ardından kutlamak için adamlarının ve ordunun üst düzey kadrosunun katılacağı bir av partisi düzenlemeye karar verir. av partisini düzenlemek üzere 26 mareşalinden biri olan louis alexandre berthier'i görevlendirir.

    berthier av partisinin düzenlenebilmesi için tavşan toplama işine girişir. sayıları 3.000'i bulduğu söylenen tavşanı kafeslere doldurur ve kafesleri etkinliğin yapılacağı alanın farklı yerlerine yerleştirir. napolyon ve misafirleri geldiğinde bu tavşanlar avlanmak üzere kafeslerinden salınır.

    ancak tuhaf bir şey olur ve tavşanlar kaçmak yerine napolyon ve av partisine katılan misafirlerine doğru koşmaya başlarlar ve gurup kendini tavşanların istilasına uğramış şekilde bulur.

    başlarda bu durum oldukça eğlenceli gelse de bir süre sonra bu yerini endişe ve korkuya bırakır. tavşanları ellerine geçen tüm malzemelerle kovalamaya çalışsalar da başarısız olurlar. napolyon'un tavşanları silahıyla vurmaya çalıştığı dahi söylenir ancak sayısal olarak çok üstün olan tavşanlarla başa çıkamazlar.

    kazanamayacağı bir savaşın ortasında kaldığını düşünen napolyon, aracının güvenli olacağını düşünerek etkinliğe veda etmeye çalışır.

    tarihçi david chandler bu olayı alaycı bir şekilde şöyle tanımlar: "napolyon'un stratejisini generallerinin çoğundan daha iyi anlayan tavşan sürüsü iki kanada bölündü ve askerlerin yanlarından dolanarak imparatorluk aracına yöneldi."

    at arabasının sürücüsü kırbaçları ile üzerlerine gelen tavşanları önlemeye çalışsa da başarısız olur ve tavşanlardan bazıları aracın içerisine girer ve napolyon'un üzerine tırmanırlar. saldırı ancak at arabası hareket etmeye başlayıp da napolyon'un kabin içerisindeki tavşanları hareket eden aracın camından fırlatması ile sonlandırılır.

    tavşan saldırısının sorumlusu louis alexandre berthier'dir. berthier askeri konularda uzaman olsa da söz konusu hayvancılık olduğunda başarılı değildir. yabani tavşanları tuzaklarla yakalamak yerine adamlarını yakındaki kasabalara göndererek tavşan çiftliklerinde yetiştirilen evcil tavşanlardan almalarını emretmiştir.

    yabani tavşanların insanları görünce kaçmalarının aksine bu tavşanlar evcildir ve insanlardan korkmamaktadır. napolyon ve adamlarını gören tavşanlar onları kendilerini besleyecek çiftçiler gibi algılamış ve yemek almak üzere, üzerlerine doğru gitmiştir. karınlarını doyuracakları havuçları ve marulları göremeyince de biraz huysuzlaşmışlardır.*

    kaynak
  • çok basit ama hala öğrenememiş insan(lar) için;

    çocuklar; duyar, görür, öğrenir, eyleme döker.
  • birçoğu alışılmış olduğundan sorgulanmayan şeylerdir.

    alyans takma geleneği nasıl başlamıştır?

    alyans bütün romantik çağrışımlarına rağmen, satın alınmış bir evliliğin sembolüydü. kullanışlı oluşundan dolayı o zamana kadar alışılmış olan develer, koyunlar ya da keçilerden daha çok tercih edilen başlık parasının peşinatıydı.
    romalılarda yüzük bir kapora yerine geçerdi. kadının satış fiyatının ilk taksidiydi ve taşsız metalden üretilirdi.
    yahudilerde ise erkeğin seçtiği kişiye hediye olarak verdiği küçük madeni paranın yerine geçti. sadece pratik sebeplerden dolayı çünkü bir yüzük madeni para kadar kolay kaybolmaz idi.
    eski asya'da bir bileklik ya da kolye, kadının onu veren kişiye ait olduğu anlamına gelirdi. yani eskiden yüzük, günümüzde ayak bileğindeki bir pranga gibi idi.
    yüzüğe bugünkü anlamını ilk olarak 9. yüzyılda papa nikolaus verdi ve böylece yüzük, evlilik bağının sonsuzluğunun sembolü oldu.
hesabın var mı? giriş yap