• haydar haydar şarkısında geçen “ben melamet hırkasını kendim giydim.” denilen melamet aslında, tasavvufta bir kapıdır. melamilik diye bir vasıf vardır.
    melamilik, kibrine yenik düşüp allah aşkını kendi çıkarları için kullanan şeyhlere ve din adamlarına inat çıkmıştır.
    gıyabında melamiler dışarıdan bakılınca genelde “dinsiz, arsız, günahkar.” olarak adlandırılır, buna göre yaşamaya çalışır kendilerini halka taşlatırmış.
    kimse onların o yolda olduğunu bilmezmiş. çünkü onlar allah aşkının gösteriş olduğuna değil, içten geldiğine inanırmış.
  • ankara'ya coğrafi olarak en yakın yabancı ülke bulgaristanmış.

    görsel

    hemen yanındaki kırıkkale'ye ise en yakın ülke suriye.
  • daha önce yazıldı mı bilmiyorum ama üç maymunun hikayesi bizim bildiğimizden çok farklı imiş. hepimizin bildiği üzere elleriyle gözlerini, kulaklarını ve ağzını kapatan üç maymun sembolü ülkemizde ''üç maymunu oynamak'' diye ifade edilir.

    gerçeklere gözünü kapatıp başını derde sokmamayı, doğruları dinlemeden ve söylemeden kurnazlıkla aradan sıyrılmayı temsil eder. oysa üç maymunun simgelediği değerler bundan çok farklıdır. üç maymunun kökenleri, eski japon koshin folk geleneklerine dayanır. japonca isimleri mizaru, kikazaru, iwazaru olan bu üç maymun, bilge maymunlardır ;

    - iki eliyle gözünü kapatan maymun mizaru, kötü gözle bakmamayı simgeler.
    -kulaklarını kapatan kikazaru'nun mesajı, kötüyü dinlememektir.
    -ağzını kapatan iwazaru, kötü söz söylememeyi öğütler.

    üç maymunu oynamak değil, üç maymunun geleneklerini ve bilgeliğini öğütlemek dileğiyle..sağlıcakla kalın efendim :)
  • kitapları 65 dile çevrilmiş ve 35 milyondan fazla satmış yazar yuval noah harari'ye göre (bkz: covid-19) pandemisinden sonra bizi nasıl bir dünya bekliyor?

    -aşı çağı başlamadan önce çocukların üçte biri bulaşıcı hastalıklar yüzünden yetişkinliğe varamadan hayatlarını kaybediyordu. yetişkinler de ölümcül salgınların korkusuyla yaşıyordu. bugünlerde insanlar aşıların müthiş faydalarından tek bir sebeple şüphe ediyorlar: onlarsız hayatın ne kadar korkunç olabileceğini hayal edemedikleri için. pek çok kişi aşıları doğal bulmuyor. vücudumuza yabancı bir madde zerk edildiğini ve bu maddenin hayatımızın sonuna kadar orada kalacağını düşünüyor. ama aşılar bağışıklık sistemimizi çalıştırmanın etkili bir yoludur. aşı sayesinde bağışıklık sistemimiz ölü ya da zayıflatılmış virüsleri tanır ve yok eder. vücutta kalan tek şey virüsün nasıl yok edileceğine dair bilgidir. sistem bu bilgiyi saklar ve ileride bu virüsle karşılaşırsa vücudu işgalden korur. bazı aşıların kötü yan etkileri olduğu doğru. yeni aşılar da milyonlarca insana yapılmadan önce çok dikkatli şekilde test edilmeli. hatta sadece otoriter hükümetler tarafından değil, demokratik şekilde seçilmiş yetkililer ve bağımsız bilim kuruluşları tarafından kontrol edilmeleri çok önemli. ama aşının basit çalışma mekanizmasına güvenmemek için hiçbir sebep yok. tarihteki en iyi icadı seçmem gerekseydi, bu kesinlikle aşı olurdu.

    -14’üncü yüzyılda veba asya nüfusunun dörtte birini, avrupa nüfusunun yarısını öldürmüştü. çünkü o dönemde hem ülkelerarası işbirliği azdı hem de bilim daha emekleme dönemindeydi. insanlar virüs ve bakteri diye bir şey olduğunu bile bilmiyordu. salgını bir büyü zannediyorlardı ya da tanrı’nın onları cezalandırdığını düşünüyorlardı. nasıl korunacaklarına dair bir fikirleri yoktu. ama bugün bilim insanları covid-19’u iki haftada tanımladı, bir yıldan daha kısa sürede ona karşı aşılar geliştirdi. pek çok açıdan insanlığın covid-19’la savaşı müthiş bir bilimsel başarı örneği. bilim insanları dünya liderlerinin yapamadığını yaptı. birçok makalede ortak imzası olan araştırmacılar dünyanın farklı üniversitelerinde çalışıyor. düşünsenize aynısını politikacıların yaptığını! dünyanın durumu şu ankinden çok daha farklı olurdu...

    -covid-19 insan doğasının temel özelliklerini değiştirmeyecek. veba değiştirmedi. 1918 salgını değiştirmedi. aids değiştirmedi. bütün bu korkunç tecrübelerden sonra fiziksel teması seven sosyal hayvanlar olmaya devam ettik. seks, aids’e rağmen hayatımızda kalmaya devam ettiyse sarılmak da covid-19’a rağmen hayatımızda kalmaya devam edecektir.

    -koronavirüs salgınına karşı mücadelede çeşitli hükümetler yeni gözetim araçlarını devreye soktular. bu konuda en kayda değer ülke çin. akıllı telefonları takibe alarak, çok sayıda yüz tanıyan kameralar kullanarak, ve vatandaşlarını tıbbi durumları ve vücut ısılarını kontrol etmeye ve raporlamaya zorlayarak, çin otoriteleri koronavirüs şüphelilerini teşhis etmek ve bu şüphelileri izleyerek onların kimlerle temas ettiğini belirlemek imkanına sahip oldular. mobil uygulamalar, virüse bulaşmış olanların yakınında olduklarında vatandaşları uyarabiliyor.

    -milyonlarca insan işsiz kaldı ve kriz bittiğinde bile birçoğunun işlerini geri alması mümkün görünmüyor. bu durum çok daha kötü bir hal alabilir çünkü yapay zekâ tam kapasitesiyle sahneye çıkmadı bile. robot teknolojisi neredeyse bütün mesleklerde değişim yaratacak. işlerin çoğu 2050’de yok olabilir. makinelerin işlerimizi elimizden alacağı korkusu yeni değil elbette. ama yapay zekâ makinelerden farklı. makinelerle, elle yapılan işler konusunda rekabet ediyorduk. şimdi bilişsel yetenekler konusunda bir rekabet başlayacak.
    teknoloji bazı işleri ortadan kaldırıyor ama yeni işler de yaratıyor. asıl zorluk buna adaptasyonda, yani kendinizi yeniden eğitip yeniden icat edebilmenizde. 21. yüzyılda oyunda kalabilmek için kendinizi yeniden yetiştirmeli, bir anlamda baştan yaratmalısınız.

    -uzun vadede en önemli değişiklik dijitalleşme olacak. covid-19 bu süreci müthiş hızlandırdı. bazı kurumlar ve işyerleri pandemiden sonra da büyük ölçüde dijitalde kalmaya devam edecek. uzaktan çalışma ve uzaktan eğitim pandeminin hiç tahmin edemeyeceğimiz sonuçları. artık kaynaklarımız tamamen değişebilir. mesela üniversitelerde öğrenciler çevrimiçi eğitim almaya devam edecekse artık dersi hindistan’da yaşayan bir da hoca verebilir.

    -en büyük çelişkileri sağlık alanında yaşayacağız. mahremiyet ile iyi hizmet arasında tercihler yapmamız gerekecek. daha iyi bir teşhis ve tedavi için bedenimizde ve beynimizde olan bitene yönelik yetkiler vereceğiz. sanıyorum sağlık kazanacak. insanlar daha iyi sağlık için mahremiyetlerinden vazgeçecek. hatta bazı ülke ve durumlarda bu mecburi olacak. daha iyi şartlarda bir sigorta istiyorsanız bu verileri vermeniz gerekebilecek.

    -günümüzde insanlar en değerli varlıklarını yani kişisel verilerini ücretsiz elektronik posta hizmetleri ve komik kedi videoları karşılığından teslim etmekten son derece memnun. bu durum, ne yaptığının farkında olmadan koca toprakları üç beş renkli boncuk ve ıvır zıvır karşılığında avrupalı emperyalistlere satan afrika ve kuzey amerika yerlilerinin durumuna benziyor biraz. eğer sıradan insanlar daha sonradan karar alıp veri akışını kesmeye kalkışırsa, bunun her defasında daha zor olduğunu fark edebilirler; özellikle de o aşamada tüm tercihlerini, hatta sağlık ve fiziksel varlıklarını bu ağın kollarına bırakmış olurlarsa.
    insanlarla makineler, bu ağın dışına çıkan bir insanın hayatta kalmasına olanak bırakmayacak kadar iç içe geçmiş olabilir. daha doğmadan bu ağa bağlanılacağı için hayatınızın ilerleyen safhalarında ayrılmaya kalkarsanız sigorta şirketleri sizi sigortalatmayı, işverenler size iş vermeyi, sağlık hizmetleri size bakmayı reddedebilir. sağlık ve kişisel gizlilik müsabakasını parmağını kıpırdatmadan kazanacaktır sağlık.

    -farz edelim ki bir hükümet her vatandaşın 24 saat boyunca vücut ısısını ve nabzını ölçen bir biyometrik saat takmasını zorunlu kılıyor. elde edilen veriler hükümet algoritmalarına yükleniyor ve analiz ediliyor. bu suretle siz daha bilemeden hükümet sizin hasta olduğunuzu bilebiliyor, kimlerle görüştüğünüzü ve nerelerde bulunduğunuzu tespit edebiliyor. böylesi bir sistem, salgını birkaç gün içerisinde durdurabilir.
    kötü taraf ise bu sistemin korkutucu boyutta yeni gözetim uygulamalarına yol açabileceği... eğer bir videoyu seyrederken vücut ısıma, kan basıncımı ve nabzıma ne olduğunu gözleyebiliyorsanız benim neye güldüğümü, neye ağladığımı ve nelere çok fena kızdığımı, öğrenebilirsiniz

    -siz daha vücudunuzda bir terslik olduğunu hissetmeden grip ya da kanser gibi hastalıkların teşhisi koyulabilir. salgınların kontrolden çıkması engellenebilir. ama bu güç 21’inci yüzyıl diktatörünün eline geçerse ortaya insanlık tarihinde görülmemiş bir totaliter rejim çıkar.
    demokrasi merkezi veri işlemeyi mümkün kılan yapılara uyum sağlayamazsa insanlar dijital diktatörlüklerin boyunduruğu altına girebilir.

    -yaşadığımız kriz istihbarat tarihinde bir dönüm noktası. çünkü kitlesel veri toplama araçlarını -şimdiye kadar bunları kullanmayı reddeden ülkelerde bile- meşru ve normal kıldı. daha önemlisi, eskiden ‘derimizin üstündeki bilgiler’ önemliydi, artık ‘derimizin altındakiler’ önemli. önceden nereye gittiğinizin, kiminle buluştuğunuzun bilgisi toplanırdı. şimdi vücudunuzda neler olup bittiğinin bilgisi toplanıyor. sağlık durumunuz, ateşiniz, tansiyonunuz... eski istihbarat sistemleri sayesinde bu röportajı okuyup okumadığınızın bilgisine ulaşılabiliyordu. ama artık bunu okurken neler hissettiğinizi bilmek de mümkün olacak. okuduklarınıza şüpheli mi yaklaşıyorsunuz? kızdınız mı? korktunuz mu?

    -bilginin yaygınlaşmasıyla birlikte kendimizi amazon’dan, alibaba’dan ya da istihbarat servislerinden saklamamız zorlaşacak. internette dolaşırken, sosyal medyada vakit harcarken ya da video izlerken algoritmalar göz hareketlerimizi, kalp atışlarımızı, zihin aktivitelerimizi takip ederek bizi profilleyebilecek. reklamlar bize ürünlerini pazarlarken cinsel eğilimlerimizi dahi bilerek kişiselleştirme yapacaklar. biz bunun farkında olmayacağız ancak onlar olacaklar. bizim tutkularımızı okuyup ona göre teklifler sunacaklar.

    -algoritmalar şu anda sizi izliyor. nereye gittiğinizi, ne aldığınızı, kiminle buluştuğunuzu izliyorlar. yakında attığınız her adımı, aldığınız her nefesi, kalbinin her atışını takip edecekler büyük veri ve makine öğrenmesi sayesinde sizi gitgide daha iyi tanımayı umuyorlar. ve bu algoritmalar sizi sizden daha iyi bilir hale gelince sizi kontrol edip yönlendirebilecekler ve bu konuda yapabileceğiniz pek bir şey bulunmayacak. matrixte ya da truman show’da yaşayacaksınız. algoritmalar içinizde neler döndüğünü sizden daha iyi bilirse otorite onlara geçer.

    -veri dünyanın en önemli varlığı haline gelecek. geçmişte bunun karşılığı araziydi. ancak bu çok küçük, kısıtlı bir zümreye aitti. endüstri çağında makinelerin önemi arazinin değerini geride bıraktı. çok sayıda makinanın az sayıda insanın hizmetine girmesi insanlar arasında sınıfları doğurdu. sermaye ve işçi sınıfı böyle doğdu. bugün ise veri, makinaların yerini alıyor. ve aynı şekilde verinin kontrolü az sayıda insanın eline geçerse insanlık sınıflara değil, farklı türlere ayrılacak!

    -21’inci yüzyılda içimizdeki dünyayı manipüle etmeyi öğreneceğiz. genetik mühendislik ve yapay zekâ vücutlarımızı ve zihinlerimizi yeniden tasarlamamıza, duygularımızı, düşüncelerimizi ve algılarımızı manipüle etmemize imkân verecek. ama zihnin karmaşıklığını da tam olarak anlayamadığımız için bu manipülasyonlar yine istenmeyen sonuçlara neden olabilir. akıl sistemimizin dengesini bozabilir ve ekolojik krize paralel olarak bir de kolektif bir zihinsel çöküş yaşayabiliriz. bu nedenle insan vücudunu daha iyi anlamadan gen editleme gibi teknikleri kullanmamamız gerektiğini düşünüyorum. ayrıca yapay zekâyı araştırmaya ve geliştirmeye yatırım yaptığımız kadar insan zihnini araştırma ve geliştirmeye de yatırım yapmalıyız.
    gelecekle ilgili pek çok senaryo var. aslında 50 yıl sonra ne olacağını bilmiyorum. bu önümüzdeki aylarda ve yıllarda yapacağımız tercihlere, alacağımız kararlara bağlı. yazılarımda yapmaya çalıştığım şey, farklı olasılıkları, farklı senaryoları haritalandırmaktır. bu senaryoların çoğu birbiriylr çelişiyor. hepsi birden olamaz. ve hangisinin gerçekleşeceğini bilmiyorum. bu tür senaryolar üzerinde çalışmanın, öngörülerde bulunmanın amacı doğru/haklı çıkmak değil; tehlikeli senaryoların gerçekleşmesini önleyebilecek doğru kararları almalarını sağlamak umuduyla insanları uyarmak.

    kaynaklar;
    https://www.ft.com/…308-6858-11ea-a3c9-1fe6fedcca75
    sapiens
    21. yüzyıl için 21 ders
  • serçe parmağınızın ucunu kulağınıza hafifçe sokup yukarı aşağı hareket ettirirseniz, pacman ses efektine sahip olursunuz. (bkz: swh)
  • oyun teorisi, liderlik, mustafa kemal atatürk ve günümüz siyasetini anlatan güzel bir yazı ufkunuzu açabilir.
  • ufkunu açmak isteyenlere fantastic fungi belgeselini tavsiye ederim.
  • gereksiz trendler nedeniyle gözünüzden kaçmış olabilecek, edebiyat üzerine çekilmiş türlü youtube videosunu sizin için bir araya getirdim.

    burada bazı oyuncuların ve müzisyenlerin okuduğu şiirler ya da kitaplardan pasajlar var:

    hakan kurtaş bukowski okuyor.
    haydar zorlu goethe okuyor.
    behzat uygur erdem bayazıt okuyor.
    hakan gerçek şükrü erbaş okuyor.
    reha özcan nietzsche okuyor.
    irem candar barış bıçakçı okuyor.
    şenay gürler birhan keskin okuyor.
    can bonomo mayakovski okuyor.
    yasemin mori fatih akça okuyor.
    nehir erdoğan ozan önen okuyor.

    bunlar izlediğim en iyi yazar röportajları:

    aldous huxley röportajı.
    küçük iskender röportajı.
    ercan kesal röportajı.
    cemal süreya röportajı.
    ferhan şensoy röportajı.
    ayn rand röportajı.
    thomas bernhard röportajı.
    melih cevdet anday röportajı.
    aziz nesin röportajı.
    ursula k. le guin röportajı.

    bunlar ise en sevdiğim yazar belgeselleri:

    sait faik abasıyanık belgeseli.
    edip cansever belgeseli.
    emile cioran belgeseli.
    albert camus belgeseli.
    ahmet hamdi tanpınar belgeseli.
    oğuz atay belgeseli.
    bukowski belgeseli.
    turgut uyar belgeseli.
    nazım hikmet belgeseli. (m.ali birand sunumuyla)
    orhan kemal belgeseli.

    bu kanallar, ücretsiz olarak edebiyat üzerine içerik üretiyor:
    sercan baylan
    karavandaki adam
    klasik okur
    alıntılarla yaşıyorum
    başak kaplan
    (bkz: aytuğ akdoğan)'ın babala tv'de yaptığı yeraltından notlar serisi
    ve flu tv'de devam etmekte olduğu yazar burada ne demek istemiş? programı.

    burada ise youtube'un dehlizlerinde karşılaştığım ilginç videolar var:

    melih cevdet anday'ın komik askerlik anısı.
    hakan günday'ın 25 yaşındaki ilk kitap röportajı.
    lacan ders anlatırken protesto ediliyor.
    camus ile maç izlerken yapılan röportaj.
    okunmaması gereken kitap tavsiyeleri.
    ismet özel yazdığı 'amentü' şiirini okuyor.
    foucault ve chomsky'nin ortak söyleşisi.
    ulus baker'in anlam(ak) üzerine konuşması.
    ercan kesal kütüphanesini gezdiriyor.
    okan bayülgen dostoyevski'yi anlatıyor.
  • üst edit: bilmeyenlerimiz için.
    cep telefonu üzerinden twitter'a kayıt olursanız bütün rehberinizde twitter'ı olanların hepsine twetter mesaj bildirimi gönderir. * * * `:(@abuzittellitur)` * kullanıcı adınız ne olursa olsun ifşaa eder.
    tanım: özgürce yazmak adına bilgisayar üzerinden kayıt olup tanınmazliğa yelken açmak.

    edit: twetter'in bilgi mesajını önlemek için izlenecek yol:

    üst menüde gezinti menüsü simgesini veya profil simgenizi görürsünüz.
    sizde hangi simge varsa ona dokunun.
    ayarlar ve gizlilik öğesine, ardından gizlilik ve güvenlik öğesine dokunun.

    bulunabilirlik ve kişiler altından başkalarının seni e-posta adresinden bulmalarına izin ver ve başkalarının seni telefon numarandan bulmalarına izin ver ayarlarınızı değiştirebilirsiniz.

    kolay gelsin.
    görsel
    görsel
    görsel
hesabın var mı? giriş yap