• zındık: türkçeye arapçadan geçmiş olan zındık; orta farsça orijinli olup esasen âlim, daha spesifik olarak din âlimi anlamına gelir.

    m. s. 3. yy'da mani, zerdüştlüğe bir takım radikal yorumlar getirir, yorumlar o kadar radikaldir ki mani'nin dini, maniheizm, zerdüştlükten farklı bir din olarak kabul edilir.

    şehinşah behram-ı cülûsunun ardından eskinin tolerant politikalarını ilga eder ve mani kapatıldığı zindanda ölür.
    mani'nin takipçilerinin adı olan zındık ise hak yoldan dönen/sapkın anlamını kazanır.

    aferin kelimesi esasen zerdüşt dini metinlerinde de görülen bir çeşit kutsama ifadesidir.
    kelime anlamı yaratmak ile ilişkili olup ifrit ile kökteştir.

    aptal (abdal) ve budala esasen dilenci derviş, bilhassa farklı ve esoterik yorumlara sahip derviş anlamında kullanılan kelimeler oturmuş öğretinin taraftar ve yöneticileri tarafından meczup devrişe/saçmalayan kişiye özgülenmiştir. kökleri bdl (bedel)dir.

    faggot: faggot aslında, muhtemelen, faşist ile kökteş olarak dallar demeti, bir araya getirilip bağlanmış dallar anlamına gelir.

    bu özellikle fire and faggot ve fry a faggot ifadelerinden anlaşılacağı üzere, heretikleri (seçen e yun.) yakmak için kullanılır. heretiklerin yakılmayıp bu faggotları taşımaya zorlandığı örnekler de vakidir.

    bu kelimenin gay anlamına gelmesi ise galat-ı meşhûrun aksine gaylerin yakılmasından gelmez zira geyler, en azından ingilizce konuşulan ülkelerde, yakılmazlardı.
    1533'de gaylik için idam cezası uygun görüldüğünde kullanılan metod asmak idi.

    bundan dolayı
    a) 16. yy'de kadınlara özgü bir hakaret olarak kullanılan kelimenin sonradan gaylere özgülenmesi
    b) eşcinselliğin halk tarafından bir çeşit heresy kabul edilmesi düşünülebilir.
    çok daha muhtemel olan ilkidir.
  • hanefî sözcüğü köken olarak putperest, pagan, kafir, dinsiz demek.

    anlam kayması.
  • tarihsel süreçte isimler önceleri tanrısal bağlantılar içermiş:
    ramses: ra'dan olan, ra'dan gelen
    amenhotep: amon'un hoşnut olduğu
    akhenaton: aton'un hizmetçisi
    nabukadnezar : nabu bu doğanı korusun
    asurbanipal : asur bu çocuğu veren, (kendine seçip yaratan)
    tanrısal bağ kesilince güçlülük, hakimlik, kalıcılık üzerine isimler ön plana çıkmış.
    kalıcılık üzerine bizim tarafa doğru takip yaparsak, üzerinde tartışma olsa da yüksek kabulle:
    agamemnon: kalıcı, çok uzun ömürlü
    (eski yunan'da da evladın kurban edilmesi örneği olarak truva savaşında gemilerin hareketi için beklenen rüzgâr gelmeyince kâhinlerin sözüne uyup -karısını da akhilleus ile evlendirmek için götürüyorum diye kandırarak- kızı iphigeneia'yı tanrılara kurban eder. truva savaşı dönüşü karısı clytemnestra'nın tertiplediği bir suikast sonucu öldürülür.)
    constantine: kalıcı (ingilizce'ye de geçen constant kökü göze çarpar)
    en bilineni doğu roma imparatorluğu'nun kurucusu büyük konstantin de denen 1. constantinus.
    uzun ömürlü bir imparatorluk kurmuştur ancak ilginç bir tesadüfle imparatorluğun son hükümdarı da bir başka konstantin, konstantin paleologos olur. (her iki konstantin'in de annelerinin adının helena olması anlamlı bulunur.)
    eski türklerde kalıcılık toktamak (durmak, durağan olarak kalmak) fiilinden isim alır. tokta, toktu ya da toktamış hanlara bolca rastlanır.
    özellikle türk bağı görmezden gelinmeye çalışılan tuna bulgar devleti' nden toktu han dikkate değer.
    toktamış: son güçlü altın orda devleti hanıdır.
    timur ile bitmek bilmeyen mücadelesi sonucu altın orda devletini zayıflatarak sonunu hazırlaması bu sayede de dünya tarihinde rus çarlığının ve gücünün ortaya çıkmasına imkan vermesiyle bilinir.
    (timur, temür, timer gibi isimler demir (demir gibi sert, güçlü, sağlam vurgusu ile) anlamındadır ki cengiz han'ın gerçek adı olan timuçin de "demirden" "demir gibi" "demirci" anlamlarına genişleyen yine sert, güçlü kökünden bir isim.)
    kalıcılık üzerine geri döndüğümüzde, günümüz türkçesinde "kalıcılık" üzerine ulaşan ve belki farklı anlam çağrıştıran isim ise:
    durmuş
  • dünya tarihinde değeri bilinmemiş 15 çok önemli insandan bahsedeceğiz.

    görsel
    1- grace hopper

    bilgisayar programlama dili için ilk derleyiciyi icad eden kadındır. debugging denilen programı hatalardan temizleme konseptinin de ilk kullanıcılarından. ayrıca amerikan donanmasında oldukça rütbeli bir kadın askerdi. hopper, makineden bağımsız programlama dilleri teorisini geliştiren ilk kişiydi ve bu teoriyi kullanarak oluşturduğu flow-matıc programlama dili daha sonra , bugün halâ kullanılmakta olan erken bir üst düzey programlama dili olan cobol'u oluşturmak için genişletildi. 1 ocak 1992 yılında ölmüştür.

    görsel
    2- patirck vincent coleman

    patrick vincent coleman, halifax patlamasında iki geminin biribirine çarpması sonucunda çıkan faciada öldüğü zaman nova scotia'da bir tren hareket memuruydu. gemilerden birisi cephane taşıyordu. cephanenin alevle buluşması sonucunda devasa bir patlama meydana geldi. tam bu sırada patrick ise kıyıda görev yerini terk etmeyi reddetti. üzerine gelen alevlere rağmen gelen trenleri uyararak yüzlerce insanın hayatını kurtardı. fakat oracıkta kendisi de hayata veda etti. trenlere verdiği son uyarı ise şöyleydi. "trenleri durdurun. mühimmat taşıyan gemi kıyıda alev alıyor ve yakında patlatacak. sanırım bu size son mesajım olacak. güle güle çocuklar "

    görsel
    3- clair cameron patterson

    kurşun zehirlenmesine karşı etkin rol oynayan patterson, kurşunun petrolde kullanılmasını yasaklatan kişidir. kurşunsuz benzin kavramı da buradan gelmektedir. patterson ayrıca kurşun içeren bir teknik geliştirip dünya'nın yaşını 4.55 milyar yıl olarak da ölçen kişidir.

    görsel
    4- larry tesler

    amerikalı bilgisayar bilimcisidir. kopyala yapıştır'ı icat eden kişidir.

    görsel
    5- ıgnaz semmelweis

    alman asıllı bir macar fizikçi olan ıgnaz semmelweis'in takma adı "annelerin kurtarcısı"dır. 19. yy ortalarında lohusalık ateşinden ölen anne adaylarının sayısı oldukça çoktu. semmelweis, kalsiyum hipoklorit içeren antiseptikler kullanarak el yıkama uygulamasını önermiş ve ölüm oranlarını önemli ölçüde azaltmayı başarmıştır.

    görsel
    6- harvey hubbell

    19. yy'ın başında prizi icat etmiş olan kişidir.

    görsel
    7- john harington

    1596 yılında sifonlu tuvaleti keşfeden kişidir.

    görsel
    8- chiune sugihara

    yahudi soykırımı sırasında litvanya'da hizmet eden japon diplomat sugihara, nazilerin kesin emirlerine karşı binlerce yahudi'nin vizesini onaylayarak japonya'ya kaçmasını sağlayan kişidir.

    görsel
    9- claude shannon

    şu anda herhangi bir elektronik aleti başka bir elektronik alete bağlayabiliyorsanız bu claude shannon'nın bilgi teorisi sayesindedir. günümüzde kullanılan dijital bilgisayarların yapı taşı olan elektrik anahtarlarının kullanılmasının temeli bu teoridir.

    görsel
    10- willis carrier

    bu adama da çok şey borçluyuz. özellikle yaz aylarında willis carrier olmasaydı erir giderdik. evet tahmin ettiğiniz gibi carrier, klimanın mucidi.

    görsel
    11- dennis ritchie

    dennis ritchie, c programlama dilinin mucididir. yani bir nevi bilgisayar onun sayesinde çalışmaktadır. steve jobs ile aynı gün ölmüştür ama medya tarafından pek ilgi gösterilmemiştir.

    görsel
    12- lise meitner

    her ne kadar kendisi nükleer fizyonun mucidi olsa da iş arkadaşı otto hahn, nükleer fizyonu kendisinin icat ettiğini söyleyip, lise meitner'ın bir katkısı olmadığını iddia etmiştir. daha sonradan anlaşılmıştır ki lise haklıdır. bu nedenle de kendisini anmak adına bir elemente ismi verilmiştir "meitnerium".

    görsel
    13- antonio salieri

    hem beethoven'ı hem de schubert'i eğitmiştir. ama kendisini pek tanıyan yoktur.

    görsel
    14- witold pilecki

    polonyalı bir asker olan witold pilecki, kendisini şahsi isteği üzerine nazilerin ölüm kampı olan auschwitz'e göndermiş ve orada bir direniş örgütü kurmuştur.

    görsel
    15- alexander fleming

    penisilinin ve antibiotiğin mucididir. kendisi olmasaydı insanlar hala gripten ölüyorlardı.
  • hızlı okumaya dair el emeği göz nuru bir entry olacak. karmam zaten eksi bin beşyüz civarlarında bunu da eksilemezseniz sevinirim.

    bilgiler genel olarak speed reading isimli kitaptan derleme. biraz da kendi araştırmalarımdan aklımda kalanları bir araya getirmiş oldum. çok uzun olmasın diye bir kaç entry linkini referans verecem.

    gözlerimizin kapasitesi çok daha fazla. gözün kapasitesine dair (bkz: #127821882) bu entryi okuyabilirsiniz.

    yani birçok insan erisebilecegi maksimum hizdan cok cok yavas okuma yapiyor. bazi aliskanliklari terk edip yenilerini insaa ederek de hizlanmak mumkun.

    nedir bu kurtulmamiz gereken aliskanliklar?
    hizli okumanin onunde birkac engel vardir. bunlar subvocalization, regression, fixation. yani sirasiyla ic sesinizin surekli size eslik etmesi, okurken surekli onceki kelimelere cumlelere gitme, ve gozlerinizin bazen bir kelimede dalip gitmesi. bunlar aslinda biraz odaklanma ile biraz da goz tembelligi ile alakali sorunlari.

    peki bunlari nasil asabiliriz. ic sesinizi bastirmak icin birkac yontem var. oncelikle bu alisilmis bir refleks oldugu icin farkinda olmadan da otomatik olarak yaptiginizi bilin ve pacalari sivayip duzeltmek icin eyleme gecin. klasik muzik, enstrumental muzik, ya da elektronik muzik tarzi soz icermeyen muzikler ic sesinizi bastirmaniza yardimci olabilir. ben bi seyler okurken tool*eserleri dinlemeyi seviyorum. hem ise yariyor hem guzel. benzer gruplari tavsiye edecekler varsa hem benim isime yarar hem de entrye eklerim. muzik dinlemeye ek olarak da mirildanmak ic sesinizi bastirmaniza engel olur.

    ic sesinizi bastirmaniz neden onemli. cunku beyniniz dilinizden cok daha hizli hareket ediyor. siz gercekte konusuyormus gibi icinizden de olsa seslendirirken beyninizden geride kaliyorsunuz ve bu da regresyon eylemine sebep oluyor. bu aliskanliklarin hep beraber yikilip insa edilebilecegini yani alakali oldugunu buradan anlayabiliyoruz.

    surekli onceki kelimelere gitme aliskanliginizi engellemek icin oncelikle dikkatinizi artirmaniz lazim. cunku geriye sicramanin esas nedeni anlayamadigin cumlelere tekrardan donmektir. bu aliskanligi terk ederken her satiri okudukca ayrac yardimiyla okudugunuz satirlari kapatabilirsiniz. bu surekli yapilacak bir sey degil. bu sekilde kitap okumak zor olur ama geriye donus yapma aliskanliginizi terk edene kadar boyle bir yontem ise yarayabilir.

    regresyona sebep olan bir baska sey ise kelime atlama ve bu yuzden anlasilmamis cumleler kalmasi. hizli okumaya calistiginizda basiniza gelecek sey yani. o yuzden egzersizler yaparken, okuma hizini artirirken asla kelime atlamamak ilk kuraliniz olsun. * *

    dalip gitmek, satirlara bakarken eski sevgilinin akla gelmesi, maaslar , ulke sorunlari, hoslanilan kizin uzun mesaja :) kisa gulucuk ile mesaj vermesi, hakkinda planlar yapilan flortun bir soguk sonra yine soguk sadece arada bir sicak davranmasi nedeniyle simdi biz neyiz sorulari vs seklinde zihniniz semalarinda cirit atan fikirler dalip gitmenize sebep oluyor. * bazi kelimelerde cok fazla oyalaniyorsunuz. okudugunuz surenin yuzde 47si fixation ve regression ile geciyor. daha bilimsel gorunmesi acisindan boyle bir yuzde salladim ama bunlarin gercekten ciddi vakit kaybina sebep olduguna emin olabilirsiniz.

    peki fixationu nasil engellleyebiliriz? kelimeleri teker teker okumamak sorunumuzun esas cozum yordamidir. kelimeler arasinda bosluklara bakarak kelimeleri okumak ya da chunking dedigimiz kumeleme yontemiyle kitabi okumak kelimelerde takili kalmayi onleyecektir.

    peripheral vision dedigimiz baktigimiz noktanin etrafindaki seyleri gorup algilama hizimiz direkt odaklandigimiz noktalarin beyne iletilmesinden daha hizlidir. atalarimiz da bu sekilde hayatta kalabilmis bu gunlere gelebilmis. vahsi dogada herkes medenice hareket etmiyor maalesef. aslanlar kaplanlar ahtapotlar karinlarini doyurmak icin diger canlilara saldirmak zorunda. iste bu tehlikelerden korunabilmek icin de vucudumuz boyle bir adaptasyon gecirmis.

    yani periferik görusunuzu yeterince genisletebilirseniz sadece sayfanin ortasina bakarak sayfadaki tum cumleleri idrak edebilirsiniz. kelimeler arasindaki bosluklara bakarak okuma ise ayni anda daha fazla kelimeyi gormemize yardimci oluyor. chunking dedigimiz olay/ ise kelimeleri bu sekilde/ gruplayarak okumaktir. / yani ayni anda birkac kelime okumak. iste kapasitenize bunu elveriyor siz de ayni anda okuyup algilayabilecegniz kelime sayisini artirin.

    daha yazacaklarim var ama entry cok uzun olacak. bu başlıkta özet bilgi bekleniyor o yüzden bu kadar uzun olmasına itirazlar yükselebilir. 2. partı yarin bu entry debeye girerse farklı bir entryde paylasıp linki ekleyecem. oylamazsaniz da artik tum o kitaplari, makaleleri sizin bulup okumaniz lazim. artik bundan sonra boyle. hem bedavadan birsuru faydali yazi okuyun, hem eksileyin hem de gidip nickaltimda hic hos olmayan seyler yazin. şamar oğlanı mıyım lan ben?
  • sevgili dostlar,

    ınternet denilen türlü fitne fesat ve fücuratın olduğu alemde neden tüm gün internette dolaşmama rağmen maymun gibi önüme atılan her linke tıklamaktan nefessiz kalıyorum. neden ben bu kadar safım diye dövünüyorsanız supermen imdadınıza yetişti.

    birazdan okuyacağınız yazıda siz ve tüm insanlık, ınternet aleminde türlü türlü bataklıklara nasıl düşürülüyor ve beyniniz hangi yöntemlerle ele geçirilip baş parmağınız isteminiz dışında ki sitelere tık tıklatılıyor öğreneceksiniz.

    bu yazıyı kendi açtığı rezil sitesine tık çekmek için okuyacak olanları da yazının içine gizlediğim viking lanetine karşı uyarmak isterim. bu yazıdaki bilgileri normalde kimsenin okumaması gereken rezil sitesine zavallı insanları çekmek için kullanacakların valhalla'nın en soğuk yerine atılacaklarını da bilmeleri gerekir.

    evet başlıyoruz "ilm -i- tıklama" ve "simya-ül-websitesi" inceliklerine

    öncellikle tıklama tuzakları beyninizin doğuştan gelen zayıflıklarını kullanır. davranışsal psikolojinin tüm kara ciltli kitapları bu tuzakları hazırlamak için gizli kütüphanelerinden çıkarılıp ince ince hatmedilmiştir.

    beyninizdeki bu açıkların en önemlisi tatmin olma isteğidir.

    örneğin siz üç yaşında şirin bir veletken karnınız acıktığı anda veya altınızı kirlettiğiniz durumda hemen çığlığı basardınız. çünkü beyniniz daha gelişmemiş olduğu için dürtüleriniz anlık işliyordu ve sabır denen beceri semtinize uğramamıştı.

    zaman içinde büyüyüp serpildikçe hem beyniniz gelişti hem de aileniz ve toplum size zevklerinizle isteklerinizi ertelemeyi öğretti. buna da büyümek denildi.

    ancak şu an yaşınız "eşşek kadar" bile olmuş olsa da üç yaşındaki beyninizin o ilkel durumu hala derinlerde durmakta. onu kontrol edebiliyor olmanız ortadan kalktığı anlamına gelmiyor.

    işte bu aç gözlü tatmin olma dürtünüz ınternet üstünden tatlı tatlı kaşınmakta ve buna dijital manipülasyon denilmektedir.

    beyninizdeki bu açığı yaramaz ve haylaz bir maymuna benzetebiliriz.

    bu maymun bir türlü tatmin olmamakta sürekli yeni hazlar yaşamak istemekte, her şeyi sürekli merak etmekte ve ormandaki tüm muzları verseniz de bir türlü tatmin olmamaktadır. beyninizin içindeki bu arkadaşa "tatminsiz maymun" adını verebiliriz.

    "aman hocam benim beynimde maymun falan yok" deme arkadaşım. sende de var. bende de var. maymundan kaçış yok paketimizin içinde geliyor.

    peki tıklama tuzakları bizim maymunu nasıl yoldan çıkarıyor bir bakalım.

    taktik uno : insanlarda güçlü duygular oluşturmak

    amerikalı psikoloji profesörü jonah berger abimiz oturmuş ve ınternet üstünde tıklanma rekorları kıran ve gavurca "viral" adı verilen içerikler hangi temaları kullanıyor incelemiş.

    buna göre ınternet üstünde paylaşım rekorları kıran her tür içerik şu ana temaları içeriyor

    kaygı

    öfke

    neşe

    heyecan

    ilham

    sürpriz

    yani sevgili dostum gördüğün zaman can evinden vurulduğun ve arkadaşlarınla paylaşmak için nefes bile almadan harekete geçtiğin her tür içerik yukarıdaki olguların ya birini ya da kokteylini içeriyor.

    şimdi yukarıdaki formüle göre bir tıklama tuzağı başlık oluşturalım.

    örneğin kaygı duygusunu kullanalım.

    "hepimizin evine giren su damacalarının içinde bulunan "dihydrogen monoxide" maddesinin bebekler üzerindeki etkileri nelerdir ? "

    yeni doğmuş bir bebeğin olsa böyle bir haber başlığına tıklar mısın yoksa "boş ver yeaa bana ne" mi dersin ? lütfen doğru cevap ver.

    evet gelelim ikinci taktiğe yani taktik secondo

    zihinlere merak uyandıran virüsler sok.

    insan meraklı bir varlıktır hatta merakından cennetten bile kendini kovdurmayı başarmıştır.

    eğer gözünüzün önüne merak uyandıran bir haber başlığı düşerse mantıklı beyniniz size "bunu açmayalım, muhtemelen boş beleş bir olaydır" dese bile, bir kere merak fitnesine düşen minnak maymununuz sizi rahat bırakmayacak ve o linke tıklatana kadar sizi parmaklayıp duracaktır.

    örneğin leziz bir pizza resmi koyup altına "pizza hakkındaki 19 gerçeği okuduktan sonra bir daha ağzınıza bile koymak istemeyebilirsiniz" türü meraklatıcı katsayısı yüksek haber beyninizdeki maymunu delirtecektir.

    gelelim üçünü taktiğe. yani beklenti açığını kullanmaya

    duygusal ve merak oluşturan bir paylaşım başlığını okuduktan sonra otomatik olarak "acaba linki açtıktan sonra edineceğim bilgiler, beni gerçekten de şok eder mi" beklentisine girersiniz ve beklenti otomatik olarak dopamin salgılamanıza neden olur.

    insana zevk veren sonuç değil beklentinin kendisidir.

    örneğin bir restoranda ilk defa deneyeceğiniz tereyağında kızarmış karides yani "crevettes au beurre" yemeğinin kokusu sizi onların kendisini lüpletmekten daha fazla heyecanlandırır ve masada vecd haline girmenize sebep olur.

    evet kısacası gün içinde kendinizi saçma sapan sitelerde bulmanızın sebebi olan minik maymununuzu delirten taktiklerden bir kaçı bunlar.

    tabi manipülasyon sadece ınternet üstünden değil günlük yaşamınızda da olmakta. bu konularda bilgili olmanız dertsiz başınızı bir çok beladan ve dolu cebinizi boşaltılmaktan koruyacaktır.

    bu sebeple eğer hala olmadıysanız bu büyük hatanızdan hemen tövbe edip you tube kanalıma abone olmanız ve oradaki türlü videolarda bu tür taktikleri öğrenmeniz yaşamınızda büyük konfor sağlayabilir.

    aramaya üşenenlere işte linki

    https://www.youtube.com/c/aydınserdarkuru

    sevgilerimle
  • " sağıra sözünü, köre yüzünü süsleme, yorulursun."
  • tolstoy çiftinin öyküsüne devam edeyim, şurada birinci bölüm: 1.bölüm

    eşinin tolstoy'un romanı savaş barış'ı yazmasına yardımcı olduğunu, bu sürede de tolstoy'un kendisinin hayattan ve evlilikten bıktığından bahsetmiştim. ilişkilerinin devamı da bu eksende gelişiyor.

    tolstoy içine düştüğü depresyondan tanrı'yı bularak çıkıyor. hayatında köklü değişiklikler yapmaya karar veriyor. lüksü, parayı, kibrini bir yana bırakacak; köylüler gibi basit bir hayat yaşayacak. bu roman yazmayı da bırakması, daha doğrusu daha didaktik ve dini bir yöne kaydırması demek. bu yeni yaşam tarzı sofya'nın hiç hoşuna gitmiyor. lev bütün hizmetkarları kovup ev işlerini kendilerinin yapması gerektiğini ilan ediyor. sofya'nın pahalı elbiseler giymeyi kesip bir köylü kadını gibi görünmesini istiyor. tarlayı kendisinin sürdüğü, ayakkabıları kendisinin yaptığı bir kendi kendine yetme durumuna döndürüyor çiftliği.

    sofya bunların yaşandığı günlerde pek ses çıkarmıyor, sineye çekiyor. "tolstoy uğruna hayatını feda ettiğinden" daha çok yaşlılığında şikayetçi olmaya başlıyor. benim bu hanıma bakınca sezdiğim şey, tolstoy'a katlanamasa bile ona inanılmaz saygı duyduğu yönünde. hayatını tolstoy için feda etmekten aslında pek çekinmiyor, onu asıl kızdıran, acı acı şikayet etmesine sebep olan şey bunun karşılığında istediği sevgiyi ve saygıyı görmemesi. başta bahsettiğim sanat meselesine bağlanıyor bu.

    savaş ve barış'ın yazılmasına katkıda bulunan, kısa sürece tolstoy'un sekreteri haline gelen sofya bu işi sahiplenmeye başlıyor. tolstoy'un kitaplarının yayımlanması işine merak salıyor, bu işte epey başarılı olduğu da ortaya çıkıyor. genellikle gazetelerde ve dergilerde bölüm bölüm yayımlanan romanları kitap haline getirerek aileye düzenli bir gelir kaynağı sağlıyor. tabii tolstoy bunları aşmış durumda. ne romanları ne de para umurunda, eşinin bu başarısını takdir etmiyor.

    bir romancı olarak kendini kanıtlayan tolstoy, dini felsefesiyle de kitlelerin sevgilisi haline geliyor. bu yıllarda tolstoy'un ne kadar meşhur olduğunu tasvir etmek gerçekten zor. hiçbir sanatçının ulaşamadığı ve ulaşamayacağı seviye. her milletten, her sınıftan insan kendisine hayran. lenin gibi komünistler de, çar'ın kardeşi de, köylüsü de entelektüeli de. tolstoy hanesine her gün 72 milletten ziyaretçiler geliyor büyük ustaya saygılarını sunmak için. bu sofya ile lev'in arasını iyice açıyor. zaten çocuklarının eğitiminden toprağın ekilmesine kadar her şeyde kavga ediyorlar. sofya'nın her 2 senede bir doğum yapması da sinirlerine yardımcı olmuyor tabii.

    burada araya general çertkov giriyor. genç bir soylu, askerlikten yeni ayrılmış. tolstoy'un şiddeti kınayan yazılarını okuyunca ordudan ayrılmış, kendisini üstadın felsefesini yaymaya adamış. tolstoy bu adama tabiri caizse bayılıyor. iki adam arasında inanılmaz yakın, sofya'yı rahatsız eden bir ilişki başlıyor. (o yıllarda görülmemiş bir şey değil tolstoy'un sınıfından adamların genç ve erkek sevgililerinin olması ama lev ve çertkov arasında böyle bir ilişki olduğuna dair bir kanıt yok.)

    çertkov ve sofya arasında bir soğuk savaş başlıyor. ana konu da tolstoy'un eserlerinin basılması. sofya bir "toplu eserler" kitabı bastırıp satmak istiyor, amacı çocuklarının geleceğini garanti altına almak. çertkov da aynısını istiyor ama amacı satıştan gelecek parayla tolstoycu dernekler kurmak. ikili eserleri üzerine didişirken tolstoy müdahil olmuyor, bu para mevzularından tiksiniyor. en sonunda takipçileri ve ailesi arasındaki savaşa dayanamayıp evden kaçıyor. bir tren istasyonunda buluyorlar bunu, büyük olay oluyor, çar'dan yabancı basına kadar herkes pür dikkat tolstoy'un kaçışını izliyor. gücünü yitiren tolstoy çiftliğine dönüyor, artık ölmek üzere. sofya onu görmeye geliyor ama çertkov'un adamları içeri sokmuyor. tolstoy yatağında "sofya" diye inliyor, "benden bu kadar mı nefret ediyorsun?" sonunda onu engelleyenleri aşan sofya kocasının ölüm döşeğine gidiyor. önünde diz çöküp af diliyor, "senden başka kimseyi sevmedim." diye hüngür hüngür ağlıyor. tolstoy da ondan af diliyor, yazarın son anlarında barışıyorlar.

    tolstoy vefat ediyor, sofya 16 yıl daha yaşıyor. dünya savaşı'nı ve bolşevik devrimi'ni görüyor. iç savaş'ta bile ne kızıllar ne de beyazlar ölmüş tolstoy'a olan saygılarından ona karışmıyorlar. 1919'da vefat ediyor.
  • amerika'daki öğrenci yurtlarının isimlerine neden yunan harfleri veriliyor?

    amerika'daki üniversite yaşamının temelini oluşturan bu öğrenci kardeşlikleri her zaman hollywood filmlerinde gördüğüm ve itinayla merak ettiğim kuruluşlardır. yaşantılarını da ayrıca merak ederim fakat asıl dikkatimi celbeden şey, isimlerini neden yunan harflerinden aldığıdır. sizde karşılaşmış olabilirsiniz, amarika'daki kız ve erkek öğrenci yurtlarının tamamı zeta phi omega minvalinde isimlere sahiptir. peki ama neden yunan harfleri?

    erkek öğrencilerinkine fraternity kız öğrencilerinkine de sorority deniliyor ve ing: kardeşlik, birlik, dernek anlamlarına gelmektedir. şimdi bu öğrenci kardeşliklerinin tarihsel kökenine inelim.

    18. yüzyıl ve 19. yüzyıl başlarında amerika birleşik devletleri'ndeki yüksek öğrenimde neredeyse tamamen latince ve antik yunanca çalışmaları hakimdi. aday öğrencilerin çoğu üniversitede lisans eğitimi alabilmek için zaten latince bilmeleri gerekiyordu. bu arada eski yunanca latince'den daha prestijli bir dil olarak görülüyordu. çünkü latince eğitimi üniversite öncesinde de verildiği için yunanca öğrenmek istiyorsan mutlaka üniversiteye gitmen şarttı. yunanca bilmek; kültürlü, iyi yetişmiş bir beyefendi olduğunuz anlamına geliyordu.

    eski yunanca'dan daha prestijli tek dil, yalnızca hem latince hem de yunanca konularında uzmanlaşan üniversite öğrencilerine öğretilen ibranice idi. bu nedenle 1702 yılında kurulan yale üniversitesi'nin resmi sloganı ibranice'dir. üniversitenin logosuna bakacak olursanız üstte kitabın sayfalarında sloganın ibranice'si yazar ve altında ibranice bilmeyenler için latince çevirisi (lux et veritas) yazmaktadır. türkçesi "ışık ve gerçek" anlamına gelmektedir.

    phi beta kappa topluluğu yunan harfleriyle kurulan ilk cemiyet olarak karşımıza çıkmaktadır. aslında bu ismini sonradan kazanıyor onu birazdan anlatacağım. tam olarak 5 aralık 1776'da william ve mary koleji'nde kurulan ve seçkin bir akademik onur topluluğu olan phi beta kappa kardeşliğine başlangıçta latince (societas philosophae) yani "filozoflar topluluğu" denmekteydi. topluluğun kurulmasından çok önce, yine college of william & mary'de ismini latin harflerinden alan bazı kuruluşlar vardı. bu uzun süredir devam eden bir gelenekti. kaydedilen en eski latin harfli topluluk 1750'de kurulan fhc'dir. adı (flat hat club) anlamına gelir. eski abd başkanlarından thomas jefferson'da bu kulübün üyesiydi ve 1764 yılında william ve mary kolejinden mezun oldu. başka bir latin harfli topluluk "pda" kısaltmasıyla (please don’t ask) yani "lütfen sormayın" anlamına gelen ismiyle 1773 mart'ında kurulmuştu. ancak phi beta kappa topluluğu gerçekten prestijli ve akademik görünmek istedi ve diğer örgütler gibi latin harfli isim kullanmak yerine antik yunanca'yı tercih etti. kendilerine (philosophía bíou kybernetes) yani, "felsefe hayatın rehberidir" anlamına gelen yunanca bir slogan seçtiler. sonra bu sloganın kısaltması birliğin resmi adı oldu.

    phi beta kappa topluluğu kendine bir yunanca sloganın kısaltmasının adını koyar koymaz diğer topluluklarda onları taklit etmeye başladı. ilk amerikan öğrenci topluluklarından bazılarının ismi şöyledir; chi phi, kappa alpha, sigma phi, delta phi, alpha delta phi ve psi upsilon. 19. yüzyıl başlarında kurulan bu kardeşlikler daha sonra gelen kardeşliklerin temelini oluşturdular ve yaklaşık 200 yıl sonra hala aktifler. tabi ki o ilk kuruluşlara sadece seçkin öğrenciler kabul edilirdi ve daha gizli çalışırlardı. ön planda değildiler. 19. yüzyıl sonlarına geldiğimizde kardeşlikler oldukça popülerleşmeye başladılar ve daha ön plana çıkmaya başladılar. aynı zamanda klasik yunanca'nın ve latince'nin etkisi azaldı. çoğu yunan harfli kuruluş, yunanca sloganlara sahip olmayı bıraktı ancak isimlerinde yunan harfleri kullanmaya devam ettiler. isimlerini değiştirmediler ve sonrasında bu gelenek haline geldi.

    kız öğrenci yurdunun ortaya çıkışı da şöyle olmuştur. üniversiteli kadınlara yönelik ilk sosyal kuruluş 1851'de georgia'nın merkezindeki küçük, özel bir kadın koleji olan wesleyan college'da kurulan "adelphean" topluluğudur. bu topluluğun orijinal adı "kardeş" anlamına gelen ve bir erkek veya kız kardeşe atıfta bulunmak için kullanılabilen yunanca (adelphós) kelimesinden gelmektedir.

    başlangıçta kadınlara yönelik bu kuruluşlara "kız öğrenci yurdu" değil, "kadın kardeşlikleri" deniliyordu. ancak syracuse üniversitesi'nden dr. frank smalley adlı bir latince profesörü frater'in latince'de kardeş anlamına geldiğini belirterek bu kelimeye itiraz etti. aslında "female brotherhood" gibi gülünç bir kelime ortaya çıkıyordu. bu nedenle saygın dr. smalley haklı olarak onlara latince soror'dan kız kardeş anlamına gelen "sorority" denmesi gerektiğinde ısrar etti. böylelikle kız öğrenci yurtlarının adı sorority olarak kaldı. daha sonradan gamma phi beta adında 1874 yılında syracuse üniversitesi'nde başka bir kız topluluğu kuruldu.

    günümüzde de erkek olsun kız olsun çoğu kuruluş öğrenci kabul ederken kendine göre testlere tabi tutuyor olsa da bunlar asıllarının muadilidir. nerede o eski kardeşlikler! çoğunun ismi bile hiçbir anlam ifade etmeyen yunan harflerinin rastgele dizilişinden oluşmaktadır. açıkçası neden yunan harfleriyle kendilerine isim verdiklerini unutmuş durumdalar.
  • bizden 55 milyon ışık yılı uzakta bir galaksinin, m87 galaksisinin merkezinde bulunan devasa bir kara deliğin fotoğrafına.

    görsel
    görsel

    insanlık tarihinin en büyük başarılarından birine, kafasını kaldırıp kendini, yaşamı, insanı ve evreni anlamlandırmaya ant içmiş insanların başarısına.

    özellikle bir kişinin hayatını adadığı ve hepimizden önce tahmin ettiği, teori haline getirdiği bir olayın kanıtına bakıyorsunuz.

    bu gerçek, çünkü bu zamana kadar gördüğümüz tüm kara delik resimleri birer modeldi, çizimdi, illüstrasyondu. kara deliklerin var olduğunu biliyorduk ama kanıtımız yoktu. ama artık kanıtımız var.

    10 nisan 2019 tarihinde türkiye saati ile 16:00'da bilim adamlarının dünyanın farklı noktalarında aynı anda gerçekleştirdiği bir basın toplantısı ile duyuruldu bu fotoğraf.

    burada size iki isimden bahsetmek istiyorum. bu mükemmel başarıyı mümkün kılan iki tane kadından.

    biri katherine baumann isimli 29 yaşında bir astrofizik profesörü.

    bu fotoğrafın elde edilmesi için petabytlar boyutunda verilerin analiz edilmesi gerekiyor. işte katherine bu analizi yapan algoritmayı yapan kişi.

    ikinci isim ise feryal özel.

    bu fotoğrafın ortaya çıkmasında görev alan en önemli isimlerden birisi. ekibin bir parçası.

    üsküdar amerikan mezunu feryal özel stephen hawking ile de çalışmalar yapmış, nasa'nın hubble ekibinde de görev almış ve son olarak da işte bu muhteşem başarının mimarlarından biri olmuş bir türk.

    isminin çok ama çok az bilinmesi ise sanırım ülkece ayıbımızdır.

    neyse.

    kara deliğe dönersek.

    neden bu kadar önemli demiştik?

    en önemli özelliği de şudur. bu kara delik neredeyse 100 yıl önce einstein'ın geliştirdiği genel izafiyet teorisinin de bir kanıtı niteliğindedir.

    teorisinde şunu diyordu einstein. yeterli kütleye ve yoğunluğa sahip bir madde kütleçekim alanı içine ışığı bile çekerek hapsedebilir. yani kara deliğin içine çekilen bir şey içinden çıkabilmek için ışıktan daha hızlı hareket etmek zorundadır. fizik kurallarına göre de hiçbir şey ışıktan daha hızlı hareket edemeyeceğine göre kara deliklerden çıkış yok diyebiliriz.

    yine aynı teoride kara delikleri tanımlarken einstein event horizon yani olay ufku denen bir daire içinde ki burada kızıl renkte gördüğünüz bölümün iç çeperinden bahsediyoruz görülmesi imkansız bir kısmın olduğundan bahseder. ve bu görülmeyen kısmın merkezinde de singularity yani tekillik diyebileceğimiz bir nokta olduğundan bahseder. işte bu nokta da bizim bildiğimiz fizik kurallarının geçerliliğini kaybettiği yerdir.

    hiçbir şey, ne zaman, ne ışık, ne hız, ne kütle… hiçbir şey bizim bildiğimiz haliyle var olmaz o noktada…

    burada ınterstellar'a da bir parantez açmak lazım aslında.

    filmde gösterilen kara delik de bugün elde edilen kanıtlara göre çok ama çok doğru bir ifadeymiş. filmi izlemeyenler için de bir tavsiye olsun…

    edit kaynaklar :

    https://www.fromthegrapevine.com/…horizon-telescope

    https://www.fromthegrapevine.com/…theory-relativity
hesabın var mı? giriş yap