• özel görelilik
  • internet yokken akm'de bekleyen kızlara yaklaşıp en az birini götürmek mümkünmüş. sadece burcuya çalış yeter. vay amk.

    bir de kerpeten değil keltpeten imiş. bir şey daha vardı ya.
  • neden bazı platform oyunlarını daha çok sever ve oynamak isterdik de, bazılarından pek keyif almazdık? işte bu sorunun cevabı programcıların yaptığı ufak bir numarada yatıyor.

    coyote time nedir kısaca açıklayalım.

    bir zamanlar, oyun piyasası daha bu kadar gelişmemişken, platform oyunlarla daha çok karşılaşıyorduk. mario, sonic, rayman gibi bu türün en sevilen oyunlarındandır. pek çoğumuz uzun saatleri bu oyunlarla geçirmişizdir. bu oyunların pek dikkatimizi çekmeyen bir özelliği var. programcılar oynanabilirliği arttırmak için bu gibi platform oyunlarına ufak bir özellik ekliyorlar.

    bilirsiniz, platform oyunlarında 2d bir evrende koşar, atlar ve zıplarsınız. en problemli durumlardan birisi koşarak gelip platformun ucundan karşıya zıplamaktır. uygun zamanlamayı ayarlamak önemlidir. fakat yukarıda ismi geçen, çoğumuzun sevdiği oyunlarda kolay kolay o zıplama anında aşağı düşmezsiniz. bunun sebebi coyote time'dır.

    yazılımcılar oyunu, koşarak gelip atlarken platformun ucundan düşmenizi engelleyecek şekilde yazıyorlar. tam atlama anında platformun ucundan biraz daha ileride yani "boşlukta" durabiliyorsunuz. bu aralık çok küçük olduğu için gözünüz kolay kolay fark edemiyor. bu ufak yazılım değişikliğine de looney tunes karakteri olan wile e. coyote'nin (road runner'ı yakalamaya çalışan çakal) koşup koşup uçurumdan düşerken asılı kalmasından esinlenerek coyote time demişler.

    çalışmalarda bakılmış ki coyote time olan oyunları kolay düşmediğimiz, çabucak yenilmediğimiz ve oyun sürekliliği sık sık aksamadığı için daha çok seviyormuşuz.

    edit: wile e. coyote'yi hatırlamak isteyenler için kaynak eklendi. kaynak
  • bu başlıkta ne okududuğunuza dikkat edin, bazen çok yanlış argümanlar yazılmakta hatta bazı saçmalıklar debeye bile girebilmekte.

    örneğin şu entry: #132471462

    dişsiz filler için bir evrimdir tutturmuş gidiyor. halbuki bu durumun evrimle hiçbir alakası yok. dişsiz filler zaten geçmişten beri hep görülen bir durumdur. yani evrim değil zaten fillerin genomunda hep mevcut olan bir durum bu. bir yandan evrim deyip "eskiden dişi fil doğumlarının sadece %18.5'luk kadarı dişsiz ya da tek dişle doğum şeklinde gerçekleşiyordu" yazmak bu tezi zaten kendi içinde yalanlıyor. %18,5 fark bir canlı türü için çok büyük bir oran.

    bu evrim diye bayrak sallayan klavye prof'una sorsanız size "evrim milyonlarca yıllık çok yavaş bir süreçtir" der. ama sonra gelir burada 50 yıllık mevzuyu evrim diye pazarlar. niye? çünkü işine öyle geliyor.
  • bugün kulağınızı tırmalayan yeni nesil kelimelerin (müko bir gün, her fav bir afiyet olsun, prime jordan) bundan yüz yıl sonra bu dili konuşan herkes tarafından sorgulanmadan kabul edilip kullanılma ihtimali.

    harika kelimesinin vaktiyle bu saydığım kelimelerden hiçbir farkı yokmuş meğer.

    tdk'ya göre harika:
    1. yaradılışın ve olanakların üstünde olan nitelikleriyle insanda hayranlık uyandıran (şey).
    2. olağanüstü güzellikte olan, çok güzel (şey).

    aslında bu anlama gelen kelime harikulade, kelime anlamı olarak "adet (alışkanlık) yırtan, rutin bozan" gibi bir anlamı var. harikulade bir manzara dediğinizde mesela, alışılagelmiş olanın dışında bir manzaradan bahsettiğinizi anlıyoruz.

    fakat hınzır osmanlılar bunu çok uzun bulup söylemeye üşenmiş olacaklar ki, harika diye kısaltıveriyorlar. ve zaman içinde o kadar yaygınlaşıyor ki, normalde yırtan anlamına gelen bu kelime yukarıdaki anlamı kazanıyor.

    aynı kökten türeyen bir diğer kelime ise hırka, delik yırtık pırtık şey anlamında, derviş giysilerine verilen bir isim. iki lokma bir hırka hani. bugün guccisi armanisi üzerine bin liralık etiket basıp hırka satıyorlar. müthiş değil mi?

    müthiş de dehşet veren, korkutan demek bu arada. bu da bonus olsun. müthiş bir fırtına çıktı gibi. tdk'da hala öyle, anlamı negatif. algıda ne ara pozitife evrildi bilmiyorum. çok iyi/güzel manasında yıkılıyo demek gibi bir çıkışı vardır diye düşünüyorum.

    son olarak bir de herkesin gözlemleyebileceği bir örnek vereyim, panpa veya kardo başlıklarına girin bakın, saçma bulan ve sayıp söven entry'ler görürsünüz. ama kanka başlığına girdiğinizde ilk başta beğenmeyenler olsa da gittikçe değerli insanları anarken kullanılan ulvi bir sıfata dönüştüğünü görebilirsiniz. halbuki 1990'dan önce kanka diye bir sözcük kullanılmıyormuş bile. o yüzden 2000 yılında girilen entry'ler genelde bu taze hitap şeklini yabancılar ve reddeder durumdayken, 2020 yılına geldiğimizde herkese kullanılmaması gerektiğini anlatan entry'ler görebiliyoruz. tabii arada hala karşı duran dil muhafazakarları çıkıyor, kesin bundan yüz yıl önce harika diyenlere ayar olan birileri de vardır. "harikulade demeye mi üşeniyorsunuz, dili katlettiniz" diye diye dolaşıyorlardır. efso bir olay bence.
  • bulaşık makinesinde yıkanan plastik ürünler hiçbir zaman tam anlamıyla kurumaz, hatta bazen makinede bir problem olduğunu bile düşündürür.
    peki gerçek problem nedir? gelin hep beraber okuyalım, "makinem iyi kurutmuyor" diye söylenen milyonlarca nuriye ablanın, huriye teyzenin, düriye yengenin soru işaretini silelim.

    öncelikle makineye attığımız ürünlerin yapısına bakalım. çelik tencereler, seramik tabaklar, bardaklar ve plastikler.
    bunların hepsi aynı derecede ve aynı süredeki ısıya maruz kalırken, ısıyı emme oranları farklıdır. metaller ve seramikler her zaman ısıyı daha fazla emer ve uzun süre muhafaza ederler. hal böyle olunca üzerindeki damlacıkların kolayca buharlaşmasını sağlarlar.
    plastikler ise daha hafif ve ince oldukları için ısıyı emme oranları düşüktür. haliyle üzerindeki damlacıklar tam anlamıyla buharlaşmaz. hatta bazen yeterli buharlaşma olmadığı için üzerlerinde su birikintisi olur.

    çözüm mü?
    yıldız tilbe'nin de dediği gibi "hiç bir şey problem değil sileriz yanii"
  • doğal tarih müzeleri hakkında bir şeyler zırvalamak istiyorum. izninizle:

    https://youtu.be/fkx78emzh9i

    kaynağımın büyük bölümü bu video olacak, zamanında nat geo'dan, oradan buradan edindiğim bilgi ve merakla da harmanlayacağım.

    öncelikle doğal tarih müzelerinin kökeni, birçok ıvır zıvırda olduğu gibi aristokrasiye dayanır.
    garabet odaları da diyebileceğimiz yerlerde toplanan çeşit çeşit parçalar dönemin üst düzey kültürel eğlencelerinden biriydi.
    bu garabetler asilzadelerin evlerinde, mekanlarında toplanırdı.

    görsel (bilinen en eski doğa tarihi odası)

    bu gravürde göreceğimiz üzere, eşyalar bu tarz yerlerde toplanırdı. yukarıdaki ilk doğa tarihi müzesinin resmi. dell' historia naturale olarak da geçer.

    dönemin şartlarında odalara da toplanabilen eşyalar, almanlar tarafından dolapları süslemek için de kullanılmıştır.

    tabii işin kökenine de biraz değincek olursak, bu toplamacılığın temeli aslında coğrafi keşiflere dayanır. çünkü;
    coğrafi olarak açıldıkça daha çok şey keşfedersin. yeni dünyalar, yeni medeniyetler ve beraberinde gelen zenginlik..

    bu zenginliklerin en kralını yaşayan müzelerden biri olan aldrovandi müzesi, bugün 416 yaşında.
    görsel
    üstelik aldrovaldi sadece müzeye değil bulunduğu meydana da adını vermiştir.

    italya'da bulunan (bologna) bu müthiş müzeler aynı zamanda da harika bi sanatçılıkla süslenmiştir. heykeller, tablolar...müthiş bir italyan işçiliği.

    marsilli ve capellini gibi iki meraklı kişiye daha sahiplik yapan bologna, bu gibi adamların mirasını üzerinde taşır.
    marsilli'nin zamanında yazdığı defterler hala saklanmaktadır, korunmaktadır.

    şimdi de bir diğer önemli müzeye geçelim: museum national d'historia naturelle, paris
    görsel

    fransa'nın belki de en görkemli müzelerinden biridir.
    müzenin önemli eski müdürlerinden biri meşhur doğa bilimcisi buffon'dur.
    müzeye la grande galerie d'evolution yani büyük evrim galerisi de denir.
    meşhur buffon büstü de buffon sanki yarattığı şaheseri izliyormuş gibi dizayn edilip yapılmıştır: görsel

    tabii böyle görkemli bir müze sadece buffon'a değil birçok önemli bilim insanına ev sahipliği yapmaya devam etmektedir.
    evrim teorisine büyük katkıları dokunan ve benim hala facebook kapak fotoğrafım, büyük dahi lamarck'ın heykeli de müzede bulunmaktadır:
    görsel

    bu müzeden bahsetmişken içinde barındırdıklarından da bahsetmemek olmaz.
    2 milyon yıl önceki atamız olan lucy de burada bulunur, kemikleriyle bilikte:
    görsel
  • arsenik ve pirinç!

    arsenik giderimini en üst düzeye çıkaran ve besin değerini koruyan pirinç pişirme yöntemi:

    arsenik, kokusu ve tadı olmayan ve doğal olarak oluşan bir elementtir. uluslararası kanser araştırma ajansı tarafından grup 1 kanserojen olarak sınıflandırılan arsenik, suda çözünebilen özelliğe sahiptir. arsenik maruziyeti vücutta tüm organları etkileyebilmekte ve insanlarda cilt lezyonlarına, diyabete, akciğer hastalıklarına ve kansere neden olabilmektedir.

    bazı gıdalar doğal olarak diğerlerinden daha fazla arsenik içerir. dünyanın birçok yerinde önemli bir besin kaynağı olan pirinç ve pirinç ürünleri önemli bir arsenik kaynağıdır. pirinçte, diğer gıdalara kıyasla topraktan ve sulama suyundan gelen, arseniğin tehlikeli formu olan inorganik formu birikir.

    birçok bebek maması, pirinç patlağı, pirinç kekleri ve kahvaltılık pirinç gevreklerinde arsenik bulunduğundan bebekler ve çocuklar erken safhada bu kimyasala maruz kalabilmektedir.

    arsenik tahılın en dış kısmında biriktiğinden, daha besleyici olan kahverengi pirinç beyaz pirince kıyasla % 80 daha fazla inorganik arsenik içermektedir. beyaz pirinçte ise bu kısım işlenme sırasında soyulup atılmaktadır. en az arsenik içeren pirinç ise basmati pirincidir.

    eski zamanlarda çin'de siyah pirinç aristokrasi için ayrıldığından, siyah pirinç yasaklı pirinç olarak adlandırılmaktadır. siyah pirinç besin değeri açısından ve renginden belli ettiği üzere diğer pirinçlere kıyasla çok daha fazla antioksidan içeriğine sahiptir. ancak siyah pirinç de beyaz pirince kıyasla daha fazla inorganik arsenik içermektedir. gıda ve ilaç güvenliği pirinci pişirmeden önce suda bekletmenin arseniği azaltmak için yeterli bir yöntem olmadığını belirtmektedir.

    arseniği azaltmada asıl önemli olan nokta pirincin pişirilme tekniğidir!

    gıda güvenliği, arseniği minimum seviyeye indirmek için pirincin makarna gibi bol suda pişirilmesini önermektedir.

    1 su bardağı pirinç, 6 su bardağı kaynamış suda 5 dakika haşlanır, suyu süzülüp, temiz su ile yıkanıp 1 bardak pirinç için yaklaşık 2 bardak temiz su ilave edilerek haşlandığında suda çözünen arseniğin büyük miktarı uzaklaştırılmaktadır. bu pişirme yöntemi ile çinko minerali açısından pirincin besin değeri korunmaktadır.

    kaynak: 1 / 2
  • bir süredir solucanlarla ilgili bazı makalelere göz atıyorum. doğadaki en ilginç canlılardan biri kesinlikle solucanlar.
    gözleri olmayan bu canlılar, derileri aracılığıyla ışığı hissettikleri için, uzun süre yoğun bir ışığa bırakıldıklarında paralize olurlar ve karanlığa geri dönemezler. yoğun ışık, derilerindeki neme zarar veriyor zira.
    aynı zamanda deri solunumu yapan solucanların akciğerleri yok. aşırı kuru veya nemli ortamda boğuluyorlar.
    birden fazla kalbi olduğu için, solucanlar, vücutlarının bir kısmını kaybederlerse ölmüyor ve kendilerini yenileyebiliyorlar.
    komposit yani ayrıştırıcı canlılar oldukları için 8 yıllık ömürleri var, ancak doğadaki çoğu hayvan için ciddi bir besin kaynakları için ortalama ömürleri 2-3 yıl diyebiliriz.
    aynı zamanda bu canlılar hem dişi hem erkek organlarına sahip hemafrodit canlılar. çok kolay üreyebilen bu canlıların kolonisi 2-3 ayda bir popülasyonu ikiye katlayabiliyor.
    600 milyon yıldır yaşayarak dünyadaki en yaşlı canlılardan biri olmayı da başarmışlar.
  • dünyada çalışan her mekanik düzenek, makine, sistem vs. dairesel ve doğrusal hareketten ibarettir.
hesabın var mı? giriş yap