• kulağınıza böcek kaçarsa, başınızı kulağınız yukarıya bakacak şekilde yana yatırın ve içine zeytinyağı dökün. zeytinyağı kulağımızdan taşarken böcek de dışarıya çıkacaktır; lakin bu devirde zeytinyağı alacak paranız varsa ancak o zaman bunu dert etmezseniz.
  • debe'deki şu entry'i okuduktan sonra neymiş diye baktığım phrygian notasını araştırdığımda, neredeyse sevdiğim bütün şarkıların bu notada yapıldığını gördüm. metal, hip-hop, pop hiç fark etmiyor, bu nota varsa otomatik beğeniyorum.

    işini ufku iki katına çıkaran kısmı, bu notanın varlığını ve kullanımını tabii ki bir müzisyen olmadığım için daha bugün öğrendim.

    örnekleri ve açıklaması için güzel bir link
  • psikolojinin insana bir bok yapmayacağını kendim çözdüğüm zaman. ne kadar bunalımda olsan da psikolojik anlamda çöküntü yaşasan da psikoloji sana hükmedemez bunu kafaya oturtunca hayat kaliteniz mükemmel derecede artıyor
  • sevgili dostum,

    zihnindeki soyut olumsuz düşünceler seni somut olarak hasta eder. eğer sürekli olumsuz düşünceler üretmekten kurtulamıyorsan sana kendi eğitimlerimde uzun uzun anlattığım algı yönetimi tekniklerinden en işine yarayacakları kısaca veriyorum.

    bu yazıyı lütfen dikkatlice oku ve yaşamına uygula. benzer sorunlarla hayatını mahveden bir yakının varsa ona da yolla. eğer bu yazıyı ciddiye almaz ve olumsuz düşünceleri beynine doldurmaya devam edersen şu an içinde olduğun tünel güzel bir yere çıkmayacak bunu bil.

    yöntem 1 : dur

    zihnin olumsuz düşünceler üretmeye başladığı ve hafiften streslenmeye başladığın anda, minik olumsuz düşünce iplikleri yavaş yavaş kalın bir halata dönüşmeden bilinçli olarak zihnini durdur. derin bir nefes al, oturabiliyorsan otur ve beş duyunla içinde bulunduğun ana yoğunlaş. örneğin bir odadaysan hemen etrafındaki eşyalara dikkatlice bakmaya başla. duvarlardaki resimleri tek tek incele ve en ince detayına kadar görmeye çalış. etrafındaki seslere yoğunlaş, ince bir sinek vızıltısını bile duyabilecek kadar yoğunlaşman lazım. tüm bedenini hisset örneğin ayaklarının bastığı yer sana nasıl bir his veriyor ? oturduğun koltuğu hissetmeye çalış. kokuları algılamaya çalış mesela etrafında ne tür kokular var ve bunları ayırt edebiliyor musun ? bunları yaptığın anda beynin olumsuz düşünceleri geri plana atıp içinde bulunacağın ana yoğunlaşacaktır. aynen bilgisayarda veya telefonda bir uygulamayı arka plana atmak gibi olacak. bu şekilde olumsuz düşüncelerini daha filizlenmeden söküp atacaksın.

    yöntem 2 : fark et

    duyularınla şu ana yoğunlaştığın zaman duygularında değişiklik hissedeceksin. nasıl bir fark var anlamaya çalış. fark etme işi önemlidir çünkü farkındalığın azaldıkça olumsuz düşüncelerin etkisi artar. olumsuz düşünceler sana nasıl konuşuyorlar dikkat et. kendi kendine tartışıyor musun ? içinden gelen sesleri bastırmaya mı çalışıyorsun ? zihnin sana hayali felaket senaryoları mı üflüyor ? eğer zihninin seninle nasıl konuştuğunu ve olumsuz düşünceleri nasıl ürettiğini fark edersen onlarla başa çıkman kolaylaşır. çünkü olumsuz düşünce üreten zihnin genelde saçmalar. bunları fark ettiğin zaman saçmalığın da farkına varırsın. unutma sadece geldiğini görmediğin yumruk seni yere serer.

    yöntem 3 : düşüncelerini isimlendir

    bir şeye isim verdiğin zaman kontrol edebilir hale gelirsin. örneğin gece vakti bir tıkırtı duyarsan ve ne olduğunu anlayamazsan korkmaya başlarsın. ancak üç saniye sonra tıkırtının pencereye konan kuştan kaynaklandığını anladığın zaman zihnin "tıkırtı eşittir kuş" diye onu isimlendirir. bir kere isimlendirdiğin zaman olayın etkisini kontrol edebilir hale gelirsin. aynı şekilde olumsuz düşüncelerde zihnine girerken onları isimlendir. örneğin "şu anda kendimi haksız yere yargılıyorum" veya "şu anda hayali felaket senaryoları kuruyorum" şeklinde isim verdiğin anda kontrol sana geçer. üstelik bunu yaparken sanki bu düşünceleri üreten sen değilmişsin ve üçüncü bir kişi olarak bu yorumu yapıyormuşsun rolüne geçersin ki bu durum sende ferahlama etkisi üretir çünkü olumsuz düşüncelerle arana mesafe koymuş olursun.

    yöntem 4 : amacını belirle

    tüm bu aşamaları doğru yaptığın zaman artık kendine bir amaç belirleyip işlemi sonlandırman lazım. örneğin eşini telefonla aradın ama sürekli meşgul çalıyor. o anda zihnin "acaba bir şey mi oldu ?" yollu düşünceler üretmeye başlarsa hemen önceki aşamaları uygula ve düşünce isimlendirme aşamasına geldiğin zaman şunu sor kendine. "şu an isimlendirdiğim bu olumsuz düşüncelerle uğraşmak bana faydalı mı yoksa zamanımı daha faydalı değerlendirebilir miyim ?" " telefon bir kaç kere meşgul çaldı diye kötü şeyler düşünmek yerine akşam için güzel bir yemek siparişi vermem veya uzun zamandır elime almadığım kitaptan bir kaç sayfa okumam daha mı faydalıdır ?" zihnine bu şekilde doğru sorular sorarsan sana hemen daha doğru cevaplar verecektir.

    önemli not: kanalımda bulabileceğin "kafa nasıl rahat olur" videomu da mutlaka izlemeni tavsiye ederim çünkü izleyen arkadaşlardan çok iyi geri dönüşler aldım ve müthiş faydalı olduğunu söylüyorlar.

    kanalım burada

    https://www.youtube.com/c/aydinserdarkuru

    hadi bakalım bugün kendin için güzel bir iş yap ve şu olumsuz düşünce cehenneminden kurtul.

    sevgilerimle
  • avrupa ülkelerinin türk vatandaşlarına vize uygulamasının, avrupa ülkelerinden değil, türkiye'nin onayı ve dahi isteği ile yürürülüğe konduğunu biliyor muydunuz?

    (bkz: #137559137)
  • matrix, jean baudrillard ve simülasyon teorisi ilişkisidir.
  • youtube da görmüştüm sanırım bu anlatacaklarımı. doğru düşüncelere sahip olmak sizi hem daha üretken hem daha pratik hem de daha mutlu yapar.birazdan bahsedeceğimi şeyi her sabah yatakta ilk uyandığınızda içinizden söylerseniz yaklaşık 8 hafta sonra hayatınızdaki değişimleri farkedeceksiniz ve insanlar size daha yakın samimi davranmaya başlayacaklardır.

    sabah uyandığınızda
    1-bu sabah uyanabildiğim için minnettarım.
    2-sağlığım yerinde olduğu için minnettarım.
    3-ailem ve sevdiklerim yanımda olduğu için minnettarım.
    4-geçim sağlayacağım bir gelirim olduğu için minnettarım.

    8 hafta boyunca çok az fire vererek uyguladım. hâla da devam ediyorum. üretkenliğim arttı. stres seviyem düştü. olumsuz şeyler daha az aklıma gelmeye başladı. sosyal çevrem benimle daha çok iletişime geçmeye başladı. hatta yeni bir iş bulmam 10 gün gibi bir sürede çok çabuk sonuçlandı.
  • sincapların çiçeklere karşı özel bir ilgisi vardır ve sevdiklerine çiçek veren tek hayvandır.

    link
  • kurtuluş savaşı dönemi maraş antep ve adana'da yaşananlardır.
  • görsel
    bugün huzursuz.beyin instagram hesabından bir gönderi paylaşmış. bu gönderiyi okuduğumda bir aydınlanma yaşadım.

    haldun un çok özendiğim bir yeteneğinin sırrını keşfettim.

    önce huzursuz.beyin'in gönderisinden alıntı yapayım

    "komşu kente ziyarete gidecek saygıdeğer bir haham, kendi başına rahat bir yolculuk yapabilmek için kılık değiştirir.
    üstündeki kıyafetler yırtık pırtıktır.
    trendeki yolcuların bir bölümü bu pejmürde adama burun kıvırır ve kaba davranır.
    nihayat tren son durağa vardığında, durakta hahamı karşılamaya gelen büyük bir kalabalıkla karşılaşırlar.
    kalabalık haham'ı tanır ve onun önünde hürmetle eğilirler.

    böylesi büyük bir din adamına saygısızlık yaptıkları için acı çeken yolcular dört ay bekler ve herkesin bir birini affettiği yahudiler için kutsal olan bir günde hahamın karşısına çıkarlar ve özür dileyip af için yalvarırlar.

    ama haham sessiz kalır.

    haham'dan af dileyen yolcular bu duruma sinirlenirler. bu haham kendini ne sanıyordur da, herkesin affedildiği bu kutsal günde bile kendilerini affetmiyordur?

    birisi cesaret edip bu durumu sorar

    haham ciddiyetle gülümser ve şöyle der;

    bütün zaman boyunca yanlış kişiden af dilediniz. trendeki o adamı bulup ondan af dilemelisiniz

    huzursuz.beyin bu hikayeyi anlattıktan sonra yorumunu yazar.

    çoğu zaman, bizi sevdiğini bildiğimiz kişiler tarafından kırıldığımızda özür beklemeyiz. anccak bu, içimizde birşeylerin koptuğu, bir şeylerin yer değiştirdiği ve bazen bir şeylerin başkalaştığı gerçeğini değiştirmez.

    proust'un söylediği gibi biz anılar toplamıyız.

    bazen bazı anılar nöron ağlarımızı öyle bir sarsar ki, deprem bittiğinde kendimizi bambaşka bir kişi olarak buluruz.

    bazen derimiz kalınlaşır. bazen kalbimiz taşlaşır.
    öyle bir kırılrız ki, olabileceğimiz kişilerden bazısı elenir.
    gideceğimiz yollardan bazısı tıkanır.
    bazı renkler solar.

    bazen hatırlıyorum çektiğim bütün acıları diye fısıldıyor anathema vokalisti david cavanagh

    "bazen merak ediyorum benden ne olurdu, bu acılar hiç yaşanmasaydı eğer."

    hatırlayarak var oluruz, doğru. ancak bilincimiz tek bir anda, o kırlma anında hapsolmuşsa hem dünümüzü hem yarınımızı kaybederiz.

    ***
    ben bu gönderiyi okuduğumda arkadaşım haldun'la yaşadığımız bir anıyı hatırladım.

    ***

    eve girmeden önce bir koçtaşa uğrayalım mı dostum.
    olur.

    haldun mahalledeki küçük esnaftan alışveriş yapmayı sevmez.haldun'u yeni tanımaya başlayan biriyseniz onun küçük esnaftan alışveriş yapan insanlardan olduğunu düşünürsünüz.

    haldun'u esnafı destekleyecek, onlarla sohbet edecek bir insanlara benzetirsiniz.

    ama bu bir yanılgı. haldun'u iyi tanıyan biri onun küçük esnaftan mecbur kalmadıkça alışveriş yapmayacağını bilir.

    ***

    koçtaş'tan dört parça uzun tahta çıta aldık. üç tane menteşe, bir sürü de cam çivisi diye ifade edilen, kıl çivisi olarakta bilinen ince çivilerden aldık.

    eve gelirken içinde herşeyin satıldığı japon pazarına girdik. eskiden buralara ne alırsan 1 tl ciler denirdi.

    paranın hükmü kalmadı.

    japon pazarından da rengarenk bir sürü kanaviçe ipi aldık. 3 tane de en incesinden micro fiber misina ip aldık. siyah renk.

    üzerinde micro fiber yazıyordu. ama ben pek inanmadım.

    tüm bu malzemeler ve kafamda bunlarla ne yapacağız sorusu ile eve geldik.

    ***

    balkon kapısının ölçüsünü aldı. çıtalardan kapı ile uyumlu bir çerçeve yaptı. kapı öleçüsünü alırken ne yaptığımızı anlamıştım.

    yırtılan sinekliğin yerine yenisi yapacak

    cumartesi günü tüm öğleden sonra bu işle uğraştı.
    önce çıtanın üzerine yan yana yüzlerce çivi çaktı. sonra çivilerden misina ile kare kare ağ ördü.

    sting art desem anlamayacaksınız. çünkü bende bilmiyordum böyle birşey olduğunu

    bir kaç fotoğraf ekleyim görünce anlarsınız ne olduğunu

    görsel
    görsel
    görsel

    ipleri çivinin üzerinden belirli sıra ile geçirip, hoş görüntülü geometrik şekiller elde ediyorsunuz.
    görsel

    çok güzelleri var.
    haldun siyah misina ile sinekleri dışarıda tutacak ağ ördükten sonra üzerine buna benzer bir deseni renkli ipler ile ekledi.

    pink floyd'un ünlü albüm kapağının bir replikasını yapmayı neden seçtiğini başka bir gün anlatırım.

    ***

    dostum haldun'a dair anlattığım daha önceki entrylerimi okumuşsanız, haldun'a dair az çok fikriniz olmuştur.

    metaforik işler yapmayı çok sever.

    birşeyi zorunluluktan yapar ama ona sonra yaptığı o işe çeşitli anlamlar ilave eder. en güzeli de işin sonunda mecbur kaldığı için yaptığını unutur. gerçekten yüklediği anlam için yaptığına inanır.

    tekrar ediyorum. balkon kapısının sinekliği için bu kadar uğraşmış olmasının bence asıl nedeni;

    iki kedisinin sürekli normal sineklikleri yırtmasıdır. ve yeni sineklik almanın pahalı olacağını düşünmesidir.

    eski sinekliği defalarca yapıştırıp dikip onardı.

    artık onarılamayacağına kanaat getirmiş olmalı ki, bu işe girişti.
    açıkçası aşırı sevindim. çünkü haldun eski sinekliğini hiç sevmezdi.bu yüzden çoğunlukla açık bırakırdı.

    ve tabi ki o her açık bıraktığında içeri sinekler doluşurdu. bu konuda onu her eleştirdiğimde, hoşuma gitmiyor derdi.

    sineklerle ile aramıza giren membranın bu çirkin kareli şey olması hoşuma gitmiyor derdi.
    dostum derdi,

    insanlar çok uzun yıllardır hayvanları evcilleştiriyor. atları, koyunları, inekleri.

    tarım ve hayvancılık toplumunda bu olmazsa olmaz.
    üstelik bu karşılıklı bir çıkar ilişkisi
    ancak son 200-300 yıldır. karşılıklı çıkar ilişkisi olmaktan çıkıp

    köle efendi ilişkisine dönüştü. hatta insanların hayvanları istismar ettiği bir ilişki halini aldı.

    ve bu işin karşılıklı fayda esasından çıkıp, hayvan sömürüsüne dönüşmesinin miladı

    25 haziran 1867'dir.

    dikenli telin patenti 25 haziran 1867 'de abd'nin ohio eyaletinde lucien b.smith tarafından alındı. ve üretilmeye başlandı.

    dikenli telin icadı inekler için hiç iyi olmadı. öncesinde çobanlar tarafından dağ tepe dolaştırılıp otlatılan,
    her ailenin ancak belli sayıda ineğe bakabildiği hayvancılık sisteminin yerini on binlerce ineğin bir arada yaşadığı dev çiftliklere bırakırdı.

    çünkü artık dikenli tel vardı.

    inekler yürüyüp yorulmadığında ahırlardan kaçamıyorlardı. çiftliklerin etrafı dikenli teller ile çevrildi.

    inekler mahkum edildi. kızgınlık dönemleri olan, yürüme dağ tepe otlak alanlar için dolaşma hakkı olan canlılar olmaktan çıkıp, süt ve et üreten organik makineler haline geldi.

    ineklerin yemesi gereken besinler artık önlerine geliyor. dışarı çıkma şansı olmayan hayvanlar çiftliğin içinde doğup orada ölüyordu.

    gün geçtikçe çiftliklerin bahçe alanı küçüldükçe küçüldü. sonunda güneşi bile pek görmedikleri kafeslerin içinde yaşayıp ölür halini aldılar.

    dikenli tel, inekler için felaket anlamına gelir.

    güçleri öfkelendiklerinde insanı alt edecek kadar güçlü olmalarının avantajını artık kaybetmişlerdi.
    karşılıklı çıkar bağı, onların sahip olduğu tek koz ortadan kalkınca yok oldu.

    yapay zeka, robotların insanların işlerini yapması, evrensel genel gelir falan deniyor ya!

    devlet çalışmadan minimal yaşam giderleri için insanlara maaş verecek.

    bu işin sonu insanların evcilleştirilmesidir.

    otoriteye karşı insanın tek silahı, emeği ve isyan yeteneğidir.
    onlar işe yaramaz olduğunda inekleşmemiz tamamlanacak.

    ***

    haldun eski klasik sinekliği dikenli tellere benzetiyor o yüzden hoşlanmıyordu. üzerinde diken yoktu. ama iğnesi olan sineklerden korunmak için mutfaktan dışarı izlediğimiz manzarayı bozan siyah bir kafese mahkum olmayı kabul edemiyordu.

    işin içinde korkunun olduğu bir bariyer varsa, o bariyerin gerisinde duran herkesin sonu, eninde sonunda ineklerin sonuyla aynı olacaktır.

    ***

    günümüzde mülteci sorunu yüzünden avrupa ülkeleri sınırlarına sineklik benzeri yapılar kuruyor.

    aşırı sağ güç kazanıyor.

    tarihte hep bu olmuştur.
    dışarıda bir tehdit oluşur. içerideki mutlu, güvenli halk, sinek vızıltısız hayatını devam ettirmek için özgürlüklerinden vazgeçerler.

    yeter ki içeri sinek girmesin. yeter ki huzur bozulmasın.

    ---

    aslında inekler dikenli teli de aşacak kadar güçlülerdir.

    dikenli telin oluşturacağı yaralar onları öldürmez.

    fakat canlarını acıtır.

    o acıdan korktukları için, o acıdan kaçındıkları için
    çiftliğe hapis olmaya razı olurlar.

    bazen ufak bir acıdan kaçar, seni tutsak edecek zindana kendi isteğinle girersin.

    bazen de seni faka düşüren bir peynirin cazibesine kapılırsın. peynir için canından olursun.

    haldun farelerin peynirin cazibesine kapılıp kapana düşmelerini, ineklerin dikenli tel yüzünden hapis olmalarından daha ahlaki olduğuna inanır.

    ---

    yeni sinekliğimiz var olduğundan bu yana haldunun keyfi çok yerinde.

    sabah mutfakta kahvaltı yaparken ona her baktığında içten içe tatmin oluyor.

    bir kere sahiden çok güzel oldu.

    2-ali koç'un evinde sineklik varsa, bizim ki kadar güzel değildir.

    3- istanbul'un en güzel sinekliklerinden birine sahibiz.

    bazen balkonda sigara içerken haldun'a bakıyorum. balkondan dışarı bakacağına sinekliğe doğru bakarak sigara içtiği bile oluyor.

    ***

    peki bu sinekliği bu kadar güzel yapan ne?

    tamam estetik oldu.
    ucuz oldu.
    değişik oldu.
    ama bunların hiç biri tek başına bu kadar güzel olmasının sebebi değil.

    haldun cümleri çok sever. cümlelere aşıktır. o sineklik haldun'a şu cümleyi kurma şansı verdi.

    sinek, ne iğnenle ilgili sorunum var. ne kanımı emmenden rahatsızım. sorun sesin.
    estetikten, sanattan, zerafetten, nezaketten haberin yok.

    seninle benim aramdaki engel. bu bilgi yoksunluğun.

    bunları anlayamayacağın için sana misinadan engel ördüm.
    ama bunları ben anlayacağım için kendim için string art ile süsledim.

    senin buraya girmene engel olan misinadan yapılmış ağ
    benim senden uzak olmama sebep string art. ne zaman ki,

    ben senin kadar zevksiz olursam ya da sen benim gibi olursan, o zaman.

    tekrar birleşiriz.

    ***
    bugün huzursuz.beyin'in gönderisini okurken bir farkındalık kazandım.

    haldun cana yakındır. karşılaşsanız, tanışır tanışmaz hemen kaynaşırsınız.

    ben daha çekingenimdir.

    fakat ilginçtir. haldun'un kuru kalabalık oluşturan bolca arkadaşı yoktur. insanları incitmekten imtina eder.

    "karıncayı bile incitmem deme! bile'den incinir karınca"

    cümlesine çok inanır.
    ama her nasıl oluyorsa, kendisini incitecek, gereksiz insanları hayatından uzak tutmayı başarıyor.

    "proust'un söylediği gibi biz anılar toplamıyız.
    bazen derimiz kalınlaşır. bazen kalbimiz taşlaşır.
    öyle bir kırılrız ki, olabileceğimiz kişilerden bazısı elenir.
    gideceğimiz yollardan bazısı tıkanır."

    toplamında istediği sonucu vermeyecek anılar oluşturacak insanlar haldun'un hayatında yer edinemez.

    olabileceği kişilerden bazısı olmaktan alıkoyacak, gideceği yolları tıkacak kişileri iten manyetik bir gücü vardır.

    ve ne yazık ki benim de haldun'un aksine böyle kişileri çeken bir manyetik gücüm var.

    haldun neyi doğru yapıyor? ben neyi yanlış yapıyorum?
    bunu bir türlü anlamazdım.
    fakat artık biliyorum.

    haldun koşullar ne olursa olsun nezaketi elden bırakmaz. hatta işler istediği gibi gitmediğinde, biriyle tartışması zorunlu hale geldiğinde, öfkelenip bağırmak yerine

    her zaman olduğundan çok daha nazik hale gelir. ve artan nezaketini öfkesi geçtikten sonra bile devam ettirir.

    onun nezakati, kibarlığı, hayatında vızıltı oluşturacak kişilerin onun yaşamına girip yerleşmesine engel olan bariyer işlevi görüyor.

    insanlar, öfkeye öfke ile yanıt verirler.
    yumruğa yumruk.
    nezakete karşılık vermek ise zordur. bunu yapamaz çoğu insan. uğraşmaktan sıkılır. kendi kendine uzaklaşır.

    ***

    sting art ile gereksiz insanlardan ve sineklerden korunan bir dosta sahibim.

    cemal süreya'nın söylediği gibi

    "akan zaman değil mesafelerdir, katil de bilmiyor öldürdüğünü, hırsızda bilmiyor çaldığını"

    kendinle arana mesafe girmesin istiyorsan, katili de hırsızı da dışarıda bırakacak bir stiring art sinekliğin olsun hayatında.

    ne midir bu sineklik?

    nezaket.
hesabın var mı? giriş yap