• rönesans zamanında kullanılan yasaklı büyüler olduğu ve nasıl yapıldıkları;

    #40945553 aeromancy
    #40963872 geomancy
    #40963869 hydromancy
    #40963866 pyromancy
    #40963861 scapulimancy
    #40963858 chiromancy
    #40964050 necromancy
  • antik roma'da genel kanının aksine kadın gladyatörler de varmış
  • tolkien lord of the rings'i 3'leme olarak yazmamış. yayınevi kitabı 1 dev kitap olarak basmak yerine 3'e bölüp yayınlamayı daha karlı bulduğu için 3'leme şeklinde yayınlanmış.

    kaynak
  • isviçre'ye özgü bir peynir çeşidi olan emmental peynirinin herkes tarafından bilinen delikli görüntüsü aslında eskiden üreticiler tarafından pek tercih edilmeyen bir görüntüymüş ve bunun oluşmaması için ekstra çaba sarf edilirmiş.

    historically, the holes were a sign of imperfection, and until modern times, cheese makers would try to avoid them.
  • küçükken zamanın bir türlü geçmeyip yaşlandıkça turboya bağlaması tamamen beynimizin oynadığı bir oyun.

    öncelikle şunu söyleyeyim, şimdiye kadar yaşamış en yaşlı kişi 1998 yılında 122 yaşında ölmüştür. tabii teknoloji ilerledikçe insan yaşamının uzadığına tanık oluyoruz. bilim adamları istatistiklere göre ilk 150 yaşına kadar yaşayacak insanın şu ana aramızda olduğunu söylüyor. tabii bu yazıyı okuyanlardan biri olma olasılığı düşük zira bu kişi muhtemelen 2010 ve sonrasında doğdu. şu anda dünya üzerinde 1800'lerde doğarak geçtiğimiz üç asıra da tanıklık etmiş sadece 5 kişi bulunuyor. bunlardan üçü amerikalı, biri japon ve biri de italyan. işin garibi hepsi de kadın. hatta dünyadaki yaşayan en yaşlı 70 kişinin tam 65'i kadın.

    daha uzun bir ömür için yapmamız ve yapmamamız gereken birçok şey olabilir evet. ama ben burada konunun algılamayla ilgili kısmına değinmek istiyorum.

    biz bir yaşındayken bir yıl bizim için hayatımızın %100’ü demekti. ama iki yaşına geldiğimizde bu ikinci yıl hayatımızın %50’si oldu. bir sonraki yıl %33’ü, sonraki yıl %25’i… bu şekilde devam eder ve biz 80 yaşına geldiğimizde, bir sene hayatımızın yaklaşık %1’ini temsil eder. beynimiz yaşadığımız zaman dilimlerini sürekli olarak yaşadığımız toplam zamanla kıyaslar durur. bu yüzden bir senemiz, yaşlandıkça daha çabuk geçiyor hissine kapılırız. beynimizin bir ilizyonu bu ama yaşamımızı doğrudan etkiliyor.

    diğer yandan daha yoğun duygularla yaşadığımız anlar hafızamızda daha fazla yer eder. çünkü beynimiz heyecan verici deneyimler için daha fazla enerji harcayarak daha derin ve daha zengin anılar oluşturur. örneğin bir şeyi ilk defa yapıyorsak, bu beynimiz için yeni bir deneyimdir ve hiçbir detay atlanmadan her şeyiyle bu deneyim kaydedilir. aynı şey büyük korku yaşadığımız anlar için de geçerli. bu tip stresli anlarımızda beynimiz amigdalanın da işin içine girmesiyle hatıraları daha yoğun olarak kaydeder.

    ve bilim adamlarına göre biz bir olay hakkında ne kadar çok şey hatırlıyorsak o bize o kadar yavaş geçer gibi görünür.

    bu yüzden gençliğimizde bir türlü 18 yaşına gelemedik, ama 25'i geçtikten sonra her şey yokuş aşağı gider gibi geçmeye başladı. ilk seneleri düşünsenize beynimiz için her şey yepyeni. ilk defa bir dil öğreniyoruz, ilk defa bir insan görüyoruz, ilk defa yürüyoruz, öpülüyoruz, ağlıyoruz, gülüyoruz, oyun oynuyoruz... tüm bunları o kadar yoğun yaşıyoruz ki beynimiz tarafından çok fazla ve uzun süre hatırlanabiliyor. ama zaman ilerledikçe yeni deneyimlerimiz azalıyor, her gün aynı şeyleri yapmaya başlıyoruz, dolayısıyla beynimiz bunları detaylı kaydetmeye uğraşmıyor. sonra geri dönüp baktığımızda dünle geçen hafta hatta geçen ay arasında bir fark bulamıyoruz. bu demektir ki eğer hayatımızın çok hızlı bir şekilde akıp gitmesinden şikayetçiysek, bu uzun zamandır rutin bir hayatın içerisinde dönelip durduğumuz anlamına gelir.

    peki ne yapmalı? ne güzel demiş into the wild çocuk: "insan ruhunun özü yeni deneyimlerden oluşur" diye. işten güçten fırsat bulduğumuz her anda yeni şeylere yönelmeliyiz. yeni yerler, görüp, daha önce yapmadığımız şeyler yapıp, yeni insanlarla tanışmalıyız. işte uzun ömürün sırrı. ya da sürekli olarak bizi korkutacak ve böylece amigdalayı aktif tutacak birine ihtiyacımız var. *
  • babaya peder denmesinin sebebinin aslında ;
    " ingilizcede papazlara father denildiğini bilirsiniz. papaz da pedere eşdeğer. öyleyse
    peder=father=baba ise baba=peder mantığından dolayı türkçede(argoda genelde) babaya peder deniyor "
    olması.
  • babaya peder denmesinin sebebinin bahsedildiği gibi olmadığı. iki katına çıkan ufkunuza format atın.

    bilindiği üzere ingilizce ve farsça aynı dil ailesindendir (hint-avrupa) ve bu nedenle benzer kelime köklerine sıkça rastlanılır.

    star-sitare
    brother- birader
    mader-mother gibi.

    dolayısıyla da peder ve father kelimeleri de etimolojik açıdan aynı dilden gelmedir. türkçede de farsçadan geçen binlerce kelime olduğu düşünülürse durum anlaşılır.
  • madem koken bilgisinden gidiyoruz. velet sozcugunun erkek cocuk demek olmasi buna bagli olarak da evlat kelimesinin erkek cocuklar olarak ortaya cikmasi.
    ayrica ibn on sozunun "oglu";"ibne" nin de kizi anlamina gelmesi. ibn-i sina "sina oglu","ibne-i fatma" fatma kizi gibi.
  • ülkenin son bir kaç ayında yaşanan şeylerin hemen hemen tamamı. para ve güç hırsının bir insana neler yaptırabileceği. şöhret tutkusu içinde zamanla kontrol edilemez bir hal alan egonun koskoca bir ülkeyi boka batırabileceği.
    insanın ufkunu ufuk ötesine kadar taşıyabiliyormuş.
    (bkz: güç yozlaştırır mutlak güç mutlaka yozlaştırır)
  • bu ara buraya çok yazıyorum farkındayım ama bu kez komikli bişi yazıcam haberiniz olsun.

    insanların, özellikle kadınların, tıpkı dirseklerini yalayamadıkları gibi dirseklerinin ikisini aynı anda göbek deliklerine de değdirememeleri.

    zannediyorum daha fazla açıklama yapmama gerek yok.
hesabın var mı? giriş yap