• anatolia. yunanca dogu (gun dogumu) demektir, latince bir anlama gelmez.

    ayrica latince ulus kelimesinin karsiligi natolia degildir.

    http://www.latin-dictionary.net/
  • yoğun istek üzerine (çok da değil) öğrendiklerimi ara ara yazmaya devam edeyim dedim. bu yazıyı üçe ayıracağım ilk parçası şu: insan ne kadar büyüyebilir?

    bizler sanayi devrimi öncesi insanlarına göre ortalama 30 yıl fazla yaşıyoruz (türkiye için) ve tam 10 cm daha uzunuz. daha çok uyarıcı ile karşılaşan beynimiz (tv, internet ve kitap bolluğu) ortalama zekayı önemli derecede arttırmış. (buraya parantez, zekayı arttırmış ancak aslında potansiyel artmış. bazı sebeplerden ötürü potansiyel artarken yeni nesillerin gerçek zekası düşüyor. şöyle diyeyim, zeka havuzumuzu genişletmişiz ama artık yüzmek için daha az su kullanıyoruz, dolayısıyla daha zeki olmamız yalan oluyor)

    ama tüm bunlar bir yana bizler daha ne kadar büyüyebiliriz?

    şu anda 2.72'yi gördük. kendisi robert pershing wadlow 1940'da ölmüş. yaşayan en uzun insan ise sultan kösen ve dev insan formunun standartı 2.20. normal insanların ortalaması ise 1.72 (+3 diyenler de var). en kısa yetişkin insan ise 56.4 cm, bir nepalli abimiz. görüldüğü gibi genetik farklılıklar uç noktaları çok farklı noktalara götürebiliyor. peki ama gerçek standartın durumu ne?

    1800'lerin sonunda hollanda uzun insanların diyarıymış. 1.83'lük dev insanlar kayıtlara geçirilmiş. hatta bunların fotografları var uzun insanlar diye. o zamanların ortalamalarını sadece askeri kayıtlardan görebiliyoruz ki bu da kadın ortalamasından bahsetmeyi güçleştiriyor. ama kadınların 10'ar cm kısa olduğunu kabaca düşünebiliriz. hollanda bunun ölçümlerini yapmış erkekler 1.66 iken kadınlar 1.56 imiş. sene 1850 sanırım. avrupa'nın ortalaması o zamanlar 1.64 civarında. 1700'lerde 2-3 cm daha kısa ortalamalar. eski fosillere bakıldığında aslında sanayi devrimine kadar toplamda ortalamanın fazla bir yol katetmediğini görüyoruz. 1.50'lik insanlar 1.66'lara çıkmış. ancak şu anda tam 22 cm fark atmışız. hız gittikçe artıyor. bunun sonu?

    burada üç kıstas var. ikisini tek de sayabilirdik ama neyse. adını hatırlamadığım bir fizik kanunu, yerçekimi ve kemik-kas sistemi.

    bu kanunun mantığı şu: elimize bir küp alalım. kocaman bir zar aldık. bunun özkütlesi 1 olsun. 10'ar cm den yere bastığı alan 100 cm2. hacmi ise 1000 cm3 oldu. biz sadece 2 cm büyüttüğümüzde bu nesneyi, hacmi ve kütlesi geometrik şekilde artacak. 2 cm büyütelim derken 200 birim ağırlık eklenecek. gece gece hata yapmış olabilirim ama fizik kanunlarına göre biz insanı uzatırken yere uygulanacak kuvvet de artacak zarar verecek insanın kendisine. bu durumda ya biz büyümeyi bırakacağız bir noktada ya da insan gibi görünmekten çıkacağız. ya fil gibi tabanı büyük ayaklar, ya fazladan ayaklar, daha geniş bel falan gerekecek. bunu sağlayamayan dev insanlarla kemik-kas sistemine geçiyoruz.

    biliyorsunuz dev insanlar kısa sürede ölürler. genelde 28-30 yaşında çeşitli hastalıklardan ölüyorlar. sultan abimiz de iki değneğe rağmen zorlukla yürüyordu. kendisinin normalin dışında oranlarda büyümüş ayaklarını falan hatırlayın. andre the giant vardı. elinde 330 ml kutu kolayı sanki zar tutar gibi tutuyordu. kendisi:

    http://chicago.sportsmockery.com/…05/andre-beer.jpg
    http://www.wwepictures.org/…e-giant-in-hospital.jpg
    bu adam çok önemlidir zira dev bir insanı taşıyacak iskelet sistemini gösterir. bel ve diz kapağı gibi önemli noktaların boyutları ve yapısı tamamen değişiktir. ancak bu bile dünya'nın değişmez yerçekimini yenemiyor. insanın iskelet sisteminin bu yerçekimini yenecek derecede gelişmesi pek mümkün değil. büyük hayvanların sistemlerinden oldukça uzağız ve daha iri kemikler daha büyük eklemler ile çözemiyoruz durumu zira bunları oluşturacak mineraller ve hücre yapıları aynı kalacak. dev olmaya yetmeyecek kadar yavaş inşaa edebiliyorlar bir organizmayı.

    şansımıza küsüyor ve şimdilik en büyük torunumuzun 2.50 civarında olabileceğini, dahasının üreyemeyecek kadar az yaşayacağını söyleyebiliriz.

    en yaşlı insan formu? 150 yıl. hatta 150. yılını görebilecek insanın 2013'de doğduğu söyleniyor yaş gelişim tablosuna bakarsak. ancak daha fazlasında yine hücrelerimizin acizliğine ugruyoruz ve 150'den ileri gitmemize imkan vermiyoruz.

    en azından kendi vücudumuzda. ne!? evet vucüttan bağımsız yaşamak bilgisayar ve yapay organizma teknolojilerimiz sayesinde teoride mümkün ve bizler ölmeden görebileceğiz belki bunu yapan insanları başka zaman bahsederiz artık.
  • edgard davids'in nişanlısının kürt asıllı moda tasarımcısı olcay gülşen olması. çok garip cidden
  • birçoğu ilginç, tek tek taşımamak için link
  • dirik köyt denilen futbolcunun meğersem ülkemiz liginde top koşturan dirk kuyt'tan başkası olmaması.

    vay be.
  • istanbul'da gemileri karadan yürüten ilk kişinin fatih olmadığı.

    fatih'ten yaklaşık 550 yıl önce, 907 yılında ruslar bizans'a saldırırken, aynı istanbul'un fethinde olduğu gibi haliç zincirle kapatılmış.

    buna karşılık kievli oleg gemilerine tekerlek taktırarak haliç'e girmiş ve bizanslıları haraç ödemeye zorlamış.

    yani fatih bunu akıl eden ilk değilmiş, ama son olmuş*
  • birezilya dünya kupasındaki birezilya'nın bildiğimiz birezilya olması.

    hayret bile edemiyorum.
  • aldatma ile evrim teorisinin ilişkisi.

    mesela erkek kadını fiziksel olarak aldatırsa kadının tepkisi duygusal olarak aldatılması kadar büyük olmaz imiş. yani erkek başka bir kadınla sadece yatar ve eşine geri gelirse bu sadakatsizlik diğerine göre daha çok affedilebilirmiş. sebebi, evrime göre erkeğin ailesine bakması yükümlülüğü. duygusal olarak erkeğin uzaklaşması aileyi tehlikeye sokacağı için daha çok tepki çekiyor.

    kadın ise başkasına aşık olur ve erkeği bu yönde aldatırsa erkek bunu fiziksel aldatmadan daha rahat kabul edermiş çünkü onun da derdi baktığı çocukların kendi çocuğu olup olmadığından emin olmakmış. yani kadının başkasıyla yatması başkasına aşık olmasına kıyasla erkeğin gözünde çok daha ciddi bir şey.

    büyük ihtimal bunu okuyan kadınlar erkekleri, erkekler de kadınları hayretle karşılamakta, nasıl diğer aldatılmanın daha affedilir olduğunu kendilerine sormaktalar.
    yapacak bir şey yok.

    sonuç olarak taa avcı toplayıcı ilişkisine dayanan bu tavırlar bugün bile görülmekte, affedilen ve affeden kişiler hayretle karşılanmakta.
  • hep söylendiği üzere beynin yüzde çok az kısmını kullanmayız. aslında tamamını kullanırız. hatta sağ beyin sol beyin diye birşey de yoktur. iyi resim çizmemize ya da matematikte iyi olmamıza bakarak haa sen sağ beyni kullanıyorsun diyemeyiz.

    aslında beyne daha başka şeyler diyebiliriz. mesela kızabiliriz. zira bizi kandırmakla meşgul. görme bozuklukları genelde doğuştan gelir diyebiliriz. uzağı göremiyorum 2 derece olmuş gibi değil ama, mesela bazılarımız görüntünün köşelerini göremiyoruz. merkez gayet net ve görüş alanımızın sınırlarına gittikçe bulanıklaşan bir görüntü düşünün. beyin bunları tamamlar. burnumuzu hep görürüz ama bunu yok eder. iki monitörü yan yana koyup bir resmi ikisine yayalım, böyle kullanalım. bir iki gün içinde artık iki monitör arasındaki siyah çerçeve çizgisini görmezsiniz. başka yere bakarken saate çevirin gözünüzü. bekle, bekle, saniye çubugu ilerledi. ama devamındaki saniyeler daha hızlı ve olması gerektiği şekilde devam etti değil mi? çünkü beyin o bulanık gördüğü geçiş kısmını atıp size düzgün bir imaj verdi.

    bne byöle yazasm da sizlr anlrsınız. neden? çünkü beyin hızlı düşünce yapısını ortaya çıkarıp anlamlı hale getirmeye uğraşıyor herşeyi. hiç gördünüz mü beyin eriten resimler vardır. baktıkça dönerler vs.
    http://nowiknow.com/…_2013_03_23_at_12.36.42_pm.png

    burada oklar eşit uzunlukta ama bizler farklı görüyoruz. birini gördüğümüzde bir başkasına benzetiyoruz... gider bu böyle. yine bize yarar sağlamak için bir kişiyi dinlerken çevredeki sesleri duymaz oluruz. bize yarar sağlamak için bazı refleksleri kendi tamamlar.

    şu anda yutkunmayı nasıl başardığınızı düşünün. yutkun bakalım düzgünce. düşünürken yutkunabildin mi? birşeyler ters gitti değil mi? hızlı düşünmeye adapte olmuş beynin neler yaptığını anlamak güç. çarpıcı bir örnek vereyim.

    beynimiz elektirik ile çalıştığından biraz gecikmeli yaşar bazı şeyleri. mesela birşeye dokunduğumuzda 3 mikrosaniye ya da 30 mikrosaniye idi sanırım geç algılarız. bir deney yapılmıştır bunun üzerine. denekten ışığı yakması istenir. kişi dügmeye bastığı anda ışık normal hızın 30 mikrosaniye öncesinde yakılır (elektronik düzlem deniyor sanırım, türkçeye çevrilişini unuttum). yani beynin algı süresi ile eylemin yapılma anı eşitlenir. bunun üzerine yutkunma örneğinde olduğu gibi deneğin kafası karışır ve ben daha yapmadan ışık yandı der. halbuki yandığı anda aslında dügmeye basmaktadır.

    böyle kaptırmış giden beyninizi şoka uğratalım. şu anda vakit geçirmeden 21x17'yi hesaplayın. siz acele ettikçe beyin bu normal gidişatın bozulmasını tehtit olarak görür. sonuçta şu anda sizin kalp atışınız dakikada bir, iki fazlalaştı ve gözbebeğiniz büyüdü. size ard arda akan harfler gösterdiğimde yine panik havasına bürünen vücudunuz olur elde. bu kötü birşey mi? hayır. bu bize bir ipucu veriyor.

    sınav veya önemli toplantılar öncesi elinizin terlediğini, midenizin bozulduğunu yani heyecanı hatırlıyor musunuz? ne gereksiz bir dertti dimi? ancak o sizin beyninize verdiğiniz aman dikkat sinyalleriydi ve o sınavlarda o toplantılarda daha kalibre olmuş bir zihne sahip oldunuz o sayede. olimpiyat sporcularını eskiden heyecanlandırırlarmış bu yüzden. ancak daha sonra yeni birşey keşfedildi.

    heyecanlandığınız zaman önünüzdeki olaya dair hayal kurun. hayalinizde misal sınavsa harika geçtiğini, spor müsabakasıysa süper derece yaptığınızı düşünün. beyni kontrolsüzce uyarmaktan daha fazla işinize yarayacaktır.

    daldan dala atladım sanırım yazıda, yine asıl anlatmak istediğimi yazamadım ama böyle yani.

    meraklısına: tüm bunlar ufak ufak bilgilerin bir araya gelmiş bir hali ya, yazarken haliyle odaklanıp ufak tefek şeyleri mümkün olduğunca hatırlamaya çalışıyorum. bu da farkında olmadan kasılmama neden oluyor. nereden mi biliyorum? üşenmedim, instant heart rate denen android uygulaması ile ölçümde bulundum. yazdıklarımı da doğrulamış oldum.

    işsizlik çok kötü.

    edit: bir de harbiden kusura bakmayın şöyle şeyleri paylaşasım geliyor ama başlık bulamıyorum, uygun başlık uyduramıyorum yazıyorum buraya.
  • kelimelerin kökenini öğrendikten sonra ufku iki katına çıkan bireyler görmek. arkadaşlar ufkunuzi sikeyim sizin.

    saygılar.
hesabın var mı? giriş yap