• şey kelimesinin çoğulunun eşya olduğunu öğrenmemle gerçekleşen durumdur.
  • yıllardır içinde bulunduğunuz, üzerinde çalıştığınız alan ile ilgili olunca ufku derinden sarsan şeylerdir efendim.

    mesela, inek kelimesinin ingilizce'deki çoğulu herkesin bildiği gibi cows'dur. ancak, cows'a alternatif olarak, kine kelimesi de birden fazla sayıda ineğe işaret etmekteymiş. daha da ilginci, ingilizce'de tekil hali ile arasında hiçbir harfin ortak olmadığı tek çoğul kelime yine bizim kine'imiş.
  • dil hakkında muhtemelen bilmediğiniz 12 şey:

    1- güç: dilimiz vücudumuzdaki en güçlü kaslardan biridir. örnek vermek gerekirse dünya rekoru 10 kilo kaldırabilen bir dil olarak kayıtlarda bulunuyor. diliyle uçak, araba gibi araçları çekenleri bir kenara bakacak olursak, dil kaslarına yeterli antrenmanı yaptıran biri 10 kiloya kadar bir ağırlığı dilinde taşıyabiliyor.

    2- genişlik: insanlar arasında en geniş dil 8 santime kadar çıkabiliyor. 8 santimden daha geniş bir diliniz varsa kesinlikle bir doktora görünmenizde fayda var, çünkü normal oranlardan fazla genişlemiş bir dil kötü hastalıklara delalet olabiliyor.

    3- uzunluk: dünyadaki en uzun diller erkeklerde 10, kadınlarda ise 7 santime kadar çıkabiliyor. diliniz daha uzun bir ölçülere sahipse hemen rekorlar kitabına girmek için başvurunuzu yapabilirsiniz!

    4- tatlar: dilimiz 5 faklı tadı alma özelliğine sahiptir. bunlar arasında 4 tanesi; acı, ekşi, tatlı ve tuzlu olarak yaygın bir şekilde bilinir. bilinmeyen ise "umami" olarak adlandırılan tat türü. en azından ülkemizde bilinmiyor çünkü türkçe'de bu kelimenin karşılığı olacak bir terim bulunmuyor. ancak 'buruk mayhoş' olarak tanımlayabileceğimiz bu tadın mucidi japonlar, tanımlamayı yaparken; uzun süre kalan, ağzı sulandıran ve dilin üzerini kaplayan bir his veren tat olarak anlatıyorlar. şimdi diyeceksiniz "kardeşim bildiğimiz dilden konuşun!" o zaman şöyle diyelim; olgun domates, mantar, terbiye edilmiş et, çin pırasası, balık gibi gıdalar umami tadını en net şekilde veren yiyecekler olarak biliniyor.

    bu tat türü 1908'de japonya'da ortaya atıldıktan sonra, 1985 yılında yapılan bir sempozyumda dünya literatürüne geçecek şekilde kabul edilmiştir. buradan bu vesileyle bu tadı literatüre sokan kikunae ıkeda'yı da rahmetle anıyoruz, insanlığa verdiği büyük hizmetten dolayı tebrik ediyoruz.

    5- dil izi: dil izimiz, parmak izlerimiz gibi kendimize özel bir imzamızdır. yarın öbür gün bir suç işlerseniz olay mahalinde herhangi bir şey yalamamaya özen gösterin, dil iziniz sizi ele verebilir. zaten en başta suç işlemeyin dilinizi de buna alet etmeyin.

    6- dil farkı: dilimizle burnumuz arasında büyük bir tanımlama farkı vardır. dilimiz herhangi bir maddeyi tadından daha hızlı bir şekilde tanıyacak şekilde, burnumuzdan 25.000 molekülden fazla bir güçle çalışır. misal madende çalışanlar herhangi bir taşın ne taşı olduğunu kokusundan değil, tadından tespit ederler.

    7- mikroplar: dilimizde 600 farklı türde bakteri barınır ve ağzımızın içerisinde adeta bir imparatorluk kurmuşlardır. ancak iğrenmeyin, bunların çoğu iyi huylu bakterilerdir ve dilimizin salgıladığı her bir damla sıvıda 1 milyon bakteri bulunur. bu bakterilere karşı bağışıklığı olmayan bir canlı türünü yalayarak öldürebilir misiniz bilinmez, ancak bilim kurguya girecek olursak teknik olarak ağzımızdaki bakterilere karşı zaafı olan bir uzaylı ırkı dünyayı istila edecek olursa, onları fransız öpücüğüyle püskürtmek zorunda kalabiliriz.

    8- kültür: dil hareketleri farklı kültürlerde farklı anlamlara gelebilir. misal dünyanın genelinde dil çıkartmak, dalga geçmek veya eğleniyor olduğunuzu göstermek anlamına gelebilir. ancak tibet'te dilinizi çıkartmak karşınızdaki kişiye "iyi günler" , "merhaba" anlamında bir mesaj gönderir.

    9- temizlik: dil ağız temizliğimizde birinci derecede rol oynar. eğer diliniz olmazsa, dışarıdan bir yardım almaksızın ağzınız kendisini temizleyemez. dil bu konuda reflekslere sahip bir organdır, yemek yedikten hemen sonra otomatik olarak ağzınızı temizlemeye başlar.

    10- performans: dilin hangi gıdayı ne kadar sürede tüketebileceğine dair kesin deliller yok, ancak tootsie roll firması bir lolipopun yarısını dilin ne kadar sürede tüketebileceğini öğrenmek için bilimsel bir deney gerçekleştirmiş. bir düşünün, bir lolipopun yarısını kaç dil darbesiyle tüketebilirsiniz? bu deney sonucunda bir lolipopun yarısının 250 ila 360 dil darbesi arasında bir yalama performansıyla tüketilebileceği ortaya çıkmış. bunun kaç dil darbesinde olacağını yalama hızınız ve dilinizin boyutları belirliyor. eğer bir lolipopun yarısına 250 darbeden önce ulaşabiliyorsanız derhal rekorlar kitabına başvurabilirsiniz. ama boşuna uğraşmayın ısırın gitsin!

    11- konuşma: ses çıkartmak dünyadaki kara canlılarının çoğunda bulunan bir özellik. ancak sesleri bir konuşmaya dönüştürmek insanların uzamanlık alanı. insanlar haricinde kelimeleri dile getirebilen canlılar olarak kuşlar başı çekiyor. insan, sesini gırtlaktaki ses kolonları içerisinde oluşturur ve ağza gönderir. ağız içerisinde dil, dişler ve dudaklar koordineli bir çalışmayla sesi kelimelere ve sözlere dönüştürürler. fakat bu koordinasyon içerisinde en büyük rol dilindir. şimdi diş yapınızda bir bozukluk olursa söylediğiniz bazı kelimeler anlaşılmaz. mesela al dişlerini çok öndeyse "ş" ve "ç" harfleri birbirine karışır. üst dişleriniz, alt dudağınızın uzanamayacağı kadar çok öndeyse "f" harfi size sıkıntı yaratır. dudaklarınız olmazsa söyledikleriniz çok güçlükle anlaşılır. ama diliniz olmazsa hiçbirşey söyleyemezsiniz. bu yüzden zaten konuştuğumuz lisanlara "dil" diyoruz. dil hareketleri konuşmamızı birinci derecede etkiler. yapılamayan dil hareketleri bize harf kaybettirir. bunun en yaygın örneği "r" harfidir. doğru dil hareketi yapılamadığında "r" harfi bir türlü ağzınızdan çıkmaz.

    12- dil dönmesi: her ne kadar dilimiz konuşmamızı sağlasa da bazen dilimiz dönmez. dilimizin dönmemesinin sebebi, birbirinden zor dil hareketlerini art arda yapamayışımızdır. bilinen en zor dil hareketlerini içeren cümle ingilizce'de yer alır:

    "the sixth sick sheiksh's sixth sheep's sick" cümlesini tek seferde söyleyebilmek çok yetenekli bir dil gerektirir. antrenmansız bir dilin bu cümleyi söyleyebilmesi mümkün değildir. nasıl ki akrobatların yaptığı vücut hareketlerini çoğumuz yapamıyorsak, bu cümle de ancak bir dil akrobatının söyleyebileceği türdendir. ingilizler bu cümleyle uğraşa dursun, türkçe'de henüz;

    "şemsipaşa pasajında kırk kulpu kırık tunç tas has hoş kayısı hoşafı" cümlesinin üstesinden gelebilen olmadı. denemesi bedava, tek seferde söyleyebilen ilgili kurumlara başvurusunu yapabilir.

    kaynak
  • saat markalarının ürün tanıtımında veya reklam afişlerinde saatlerin hep "onu on geçe" olmasının verdiği mesaj, beden dilindeki iki yana açılmış kolun verdiği mesajla aynıdır, yani güven duygusu. ya da bu da olabilir. tam emin değilim. belki de saat firmaları da bilmiyor, böyle sikko şeyler uyduruyor. kafam çok karışık.
  • son zamanlarda akşam saatlerinde ufak bir çocuk sesi var kapının önünde. her akşam mesai bitişine yakın geliyor.

    susmuyor.

    gerçekten susmuyor. bıcır bıcır bıcır. virvirvirvir... hep konuşuyor.
    böyle 2-3 yaş grubuna has ses tonu ile 20 dakika monolog düşünün. aralıksız. durmadan...

    siz deyin 10 gün, ben diyeyim 1 ay boyunca her akşam duydum. sallamadım pek.

    günlerden bir gün pencere açıkken aynı sesi tekrar duydum. nefes almadan konuşan o ufak çocuğu merak ettim. "nasıl bir velet bu az motorun soğusun lan" diyecektim. camdan aşağı baktım. işte öğrendiğimde ufkumu iki katına çıkaran şeyler oradalardı!

    hem de kelimenin tam anlamıyla ikiye.

    velet aslında 1 değilmiş. sırayla konuşan ikizlermiş!!!

    yol kenarındaki mantarlara yüzleri birbirine bakacak şekilde oturuyorlar. başlıyorlar konuşmaya!!!

    asıl dikkat çeken şu: birbirlerinin lafına kesinlikle girmiyor, bağırıp çağırmıyor; kavga etmiyorlar. biri konuşmasını bitirdiği gibi diğeri sazı eline alıyor ve anlatmaya başlıyor.

    başlarda monolog sandığım aslında harika bir diyalogmuş!!!
  • 1. lacan ve derrida ilk kez boston'da, poe'nun mezarı başında karşılaşmışlar.

    2. ünlü holywood yazısının ilk önce holywoodland olduğu. 1949'da son 4 harf kaldırılmış.
    http://i.imgur.com/2lvlbt0.jpg

    3. bu kişisel gelişim 1850'lerde ingiltere'de çıkmış
    self-help isimli bi kitap yazmış samuel smiles ve olay sadece erkeklere yönelikmiş.
    1960'lardan sonra amerikalı psikologlar ve piskolojik çalışmalar sayesinde toplumun geneline yayılmış.

    4. zen ve motosiklet bakım sanatı, oğuzcuğumuz ataycığımızın başucu kitaplarından birisidir. *

    5. ortalama 800 kilo gelen öküz, 4500 kg. yükü rahatlıkla çekebilir.

    6. http://i.imgur.com/a96wrt9.jpg

    7. orgazm taklidi kötü bir şey midir?

    kitaplar, “taklit kötü bir şey değildir, taklit ederken bir gün oluverirsiniz!” diye yazar.
    http://www.internethaber.com/…-tuyolari-715962h.htm

    8. gıda sektörü bilimi nasıl kullanıyor - https://www.youtube.com/watch?v=d5a7xie16d0

    9. dede korkut hikayelerinden biri olan tepegöz'de, tepegöz'ün peri annesi ona sihirli bir yüzük verir ve tepegöz bu sayede yenilmez olur. ne kadar savaşçı tepegöz'le mücadele ederse etsin yenilirler. yalnızca, aslanların arasında büyüyen basat, tepegöz'ü gözünden yaralar ve yüzüğü ondan alır. yüzüklü bir diğer hikaye için; lotr.
    kaynak: http://frpnet.net/…ler/tolkien-dede-korkut-okudu-mu

    10. ahmet ertegün, blues şarkılarını yazarken soyadının tersten okunuşu olan nugetre mahlasını kullanırmış.
    (bkz: #10374194) -
    bunu açık radyo'dan öğrendim, ama sözlükte de yazılmış.

    11. http://tr.wikipedia.org/…_yazılmış_şarkılar_listesi
  • öncelikle grafiğe bakalım.

    1

    grafik bazı avrupa ülkelerinin organ bağış oranını gösteriyor. altın renkli olanlar düşük organ bağışı ve mavi renkli olanlar yüksek organ bağışı olan ülkeler.

    araştırmacılar bu kadar yakın ülkelerde ki organ bağışlarının çok farklı olmasının nedenini araştırmışlar ve öncelikle bunun nedeninin dini, kültürel, yaşam tarzı olduklarını düşünmüşler. ancak daha sonra bu kadar büyük farkın nedeninin yalnızca ülkelerin kullandıkları form olduğu ortaya çıkmış.

    mesela danimarka hollanda almanya gibi ülkelerde öldükten sonra organlarınızın bağışlanmasını istiyorsanız formdaki kutucuğu işaretlemeniz gerekiyormuş, ancak avusturya, fransa ve portekiz gibi ülkelerde organ bağışı yapmak istemiyorsanız kutucuğu işaretlemeniz gerekiyormuş. kimse de kutucukları genel olarak işaretlemediği için otomatikman form da ne yazıyorsa o geçerli oluyormuş organ bağışı için. yani dolaylı olarak formu oluşturan kurum sizin yerinize karar vermiş gibi oluyor.

    dan ariely çevrenin insan üzerindeki etkisini, insanların karar verme mekanizmasını inceleyen bir profesor. kendisinin "predictably irratational" kitabında buna benzer çok fazla insanların tutarsız davranışları ve kararları var.

    2
  • kutsal kitaplarda anlatılan yasak ağaç mülkiyeti, ebedi olmak ise toplama/mülk biriktirme hırsını ifade eder. yasaklanan budur. asıl bunları yapmak şirk teşkil etmektedir. işte bu yüzden şeytan apaçık düşmanımızdır. (ey âdemoğulları! ben size, "şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!" demedim mi? 36/60)
    en büyük günah bunlardır. ilk insanlar bu hasletler nedeniyle şeytana uyup günah işlemişlerdir. ilk günah budur. bu kıssa özellikle seçilmiştir.*

    edit : imla
hesabın var mı? giriş yap