• 12 roundlık boks karşılaşmasına çıkmış boksörler, maç sonunda ortalama 3,5 kilo kaybediyorlar. bu miktar boksörün oyun tarzına göre de değişiyor. ancak ortalama kilo kaybı 3.5...

    not: ilk ufku yükseltme çabam ancak bir amacı daha vardı. lütfen arkadaşlar yanlış bilgi olduğuna inandığınız girdilerin sahiplerine mesaj atın düzeltsinler buraya yazmayın. başlığın na-mına koymayın
  • çözüm sürecinin çözülme süreci olduğu gerçeği. apo ve rte'nin süreç hakkında ki gerçek düşünceleri.

    --- spoiler ---
    öcalan, imralı’ya giden heyete “akp seçimler için, ben ise bölgede daha fazla alan hâkimiyeti kazanmak için süreci uzatıyorum” dedikten sonra bölgede “özerk kürdistan” için her an çatışmaya hazır halde olacak 100 bin terörist hedefi veriyor.
    --- spoiler ---

    kaynak
  • iphone'larımızda bulunan "borsa" uygulamasından dolar, euro, gbp gibi para birimlerinin türk lirası karşısındaki değerlerini görebildiğimiz gerçeği... eskiden firmaların değerleri, yani borsayla ilgilenmeyen bizlerin bilmeyeceği rakamlar varken artık biz de kullanabileceğiz

    1) öncelikle borsa uygulamasına giriyoruz ve sağ alt köşedeki simgeye dokunuyoruz

    2) buradaki gereksiz anlamadığımız şeyleri siliyoruz

    3) sol taraftaki + işaretine basarak dolar için usdtry , euro için eurtr , pound için gbptry yazıp ilk çıkana tıklıyoruz

    4) artık türk lirası karşısında diğer para birimlerinin değerini görüyoruz

    bu kısımdan sonrası ios 8 kullanıcıları için

    telefonun en üst kısmından ekranı aşağı doğru çekip sayfanın altındaki düzenleye basıp, borsa uygulamasının kenarındaki + ya basıyoruz, artık kolayca kurlara erişebilirsiniz

    güle güle kullanın.
  • tanesiz işkembe çorbası. çorbasına bayılıp etinden hiç hazzetmeyen bir damak sahibi olarak genelde mercimek çorbası söylerdim ya da suyunu tüketip kasenin 3 te 2 si kadar eti bırakırdım. son çorbacıya gittiğimde bi arkadaş söyledi mal mısın olm tanesiz söylesene o zaman diye. meğer böyle bi racon varmış bu işte iki kase mutluluğa sarımsağı bastım yedim ufkum açıldı.
  • geceleri wireless modemini kapatmak gerektiği. bir süredir çektiğim uykusuzluk problemini bu yolla çözdüğüme inanıyorum, inanmak istiyorum. gece uyurken kapalı bir wifi bağlantısından gereksiz sinyaller yemediğiniz için daha derin ve güzel bir uyku çekebiliyorsunuz. ha diceksinizki alt komşu üst komşununkiler nolacak? nolacak ya daha uzak ya daha az etkileyecek tabiki. yemediğin radyasyonsa sana kalacak. yiyoruz zaten bütün gün cepten, işyerinden, yoldan heryerden mevcutunu bari gece rahat edelim dimi. cep dediğin zamazingoyu zaten yatak odamdan en uzak bölgeye konumlandırıyorumki hem daha az sinyal ve radyasyon hem de daha az rahatsız edilme riski!..
    kapatın la işte herşeyi rahat edin en iyisi..
  • -olsun be aldırma yaradan yardır. sanmaki zalimin ettiği kârdır. mazlumun ahı indirir şâhı. herşeyin bir vakti vardır.

    yunus emre
  • (bkz: bakmak ile gormek arasindaki fark)

    ogrenildiginde degil ufku iki katina cikarmak, kisinin ufkunu 3 katina bile cikartabilir.
  • okuduklarımdan, gördüklerimden, öğrendiklerimden uzun zamandır söylemek istediğim şeyler var. umarım sizin de hayatınızda bir değişiklik yapar:
    saçma kitapları bitirmeyin. eğer menüdeki yemekleri beğenmediyseniz restorandan ayrılın. doğru yolda değilseniz doğrusunu bulmak için yön değiştirin. söylenenlerden hoşlanmadıysanız, konuyu değiştirin. hani vazgeçen birisi vardı hatırlıyor musun? evet hiç kimse onu hatırlamıyor. bugün ne yapmak istediğimi biliyor muyum? belki hayır, fakat buradayım ve elimden gelenin en iyisini deneyeceğim. kazanan kişi her zaman bir çok kez deneyip de kaybetmiş olandır. yılan'ın derisini geride bırakması gibi biz de geçmişimizi sürekli ve sürekli çıkararak üzerimizden ölü kısımları atmalıyız. insanlar bizi zamanla öldürmeye çalışır ve onların öldürme şekli "gerçekçi ol" gibi küçük ve zararsız cümlelerle olur. eğer daha önce yaşamadığın bir şeyi yapmak istiyorsan o zaman daha önce katlanmadığın şeylere katlanman gerekir. dünyayı çok sıkıcı ve aptalca buluyorsun ama odandaki ışığını kapatarak, bilgisayar başında oturmakla dünyadaki güzellikleri elbette göremezsin. başarıya asla tam olarak sahip olamazsın, onu ancak kiralayabilirsin. ve ödemelerini de her gün yapman gerekir maalesef. mutluluk ise bakış açımızla alakalı neye sahip olduğumuzla ilgili değil. insanların yüzde doksan dokuzu bizimle aynı fikirde değilse ya büyük bir şeyi başarmak üzereyizdir ya da gerçekten sıçtığımızın resmidir. birisi size mühendis olamazsın diyorsa karşılığını mühendis olarak verin. kendimizi güvensiz hissetmemizin en büyük sebebi aklımızda kurduklarımızı herkesin yaptığı gösterişli işlerle karşılaştırmamız olsa gerek. yaşamak istediğimiz hayatı oluşturmak için gerekli zamanı harcamıyorsak eğer, yaşamak istemediğimiz bir hayatta cebelleşerek çok fazla çalışmak zorunda kalacağımızın işaretidir bu. gerçek şu ki bir çoğumuz nereye gittiğimizi ancak oraya vardığımızda farkına varıyoruz. hiç "birisini" çok sevip de onun için her şeyi yapmak istediğiniz zamanlar oldu mu? elbet olmuştur, işte o "birisini" kendimiz yaparak ne bok yapmak istiyorsak onun için uğraştırmak en güzeli. sizin için hiç bir şey yapmayan insanların aklınızı, duygularınızı, hislerinizi kontrol etmesine dur deyin! çalışmak insana zul gelebiliyor, ama tepeye çıkıp da başarmış olmanın vermiş olduğu hissi tadınca çalışmak sevdiğiniz bir tatlıya dönüşüveriyor. gerçekten bu dünyada kaç yılım kaldı geride bilmiyorum ama bu kalanıyla gerçekten çılgın atacağıma emin olabilirsiniz. ve son bir şey daha asla geriye doğru bakmayın, çünkü o yöne doğru gitmiyorsunuz. kusur ettiysem affola.
  • araba kullanma özürlüydüm, ne var bunda insan sevmediği şeyi layıkıyla yapamıyor işte...yok yok gerçekten özürlüydüm.
    yıl hangi yıl bilmiyorum ama 90’ların ikinci yarısı diyebilirim. emin olduğum dayımın gözü gibi baktığı farları açılıp kapanan kırmızı mazdasını debriyaja basmadan çalıştırdığım için garaj kapısına girdiğim yazdı. hem ben nereden bilebilirdim ki arabanın birinci vitese takılı olduğunu. benim savunmam arabanın park edildikten sonra boşa alınıp el freni çekilerek bırakılması gerektiği yönde olmuştu. kimse aksini iddia etmediğine göre o dönemde kendimce haklıydım.
    neyse gelelim ikinci mazda(pederin arabası) sınavıma. arabasını haftada bir itina ile iç dış yıkadığım sevgili babam işi yoğun oldu için bana balkondan anahtarları aşağıya sallamak suretiyle bir görev bahşetti. ben babamın bana hiç vermediği (adam malını tanıyor) arabasıyla çarşıda beni bekleyen çiçekçiden siparişi hemen almak ve derhal eve dönmekle (ki çiçekler solmasın) görevlendirildim.
    oha filan oldum. evet o dönemde öyle şaşırmak modaydı... oha filan oluyorduk. neyse.
    yalnız çiçekçi demek çarşı demek, ana yol ve 4. vitese kadar abanabilmek demekti. derhal diyip usta hareketlerle kıç kaslarımla cüzdanımı kontrol ederek (ki içinde ehliyetim bulunuyor) garajdan çıktım. evden yeterince uzaklaştığımda arabadaki çekişin inanılmaz düşük olduğunu fark ettim. böylece içimdeki adrenalin yerini panik ve endişeye bıraktı. araba bildiğin 2 vitesten 3 geçmek istemiyordu. zaten bu dört tekerlekli aletler zaten topluca beni istemiyordu. ana yola çıktığımda benim 4. vitese takıp hız denemesi yapma hayalim suya düştü. çiçekçiye vardığımda arabayı hiç stop etmeden dükkanın önünden arka koltuğa siparişi attığım gibi gitmeyen, ilerlemeyen ve maalesef benim sorumlusu olduğum bu bozuk arabayla evin yolunu tuttum.
    – yooo ben kullanırken gayet canavar gibiydi...
    – çekiş mi?? yok canım ne yapmış olabilirim?
    – araba gitmiyor mu? nerden biliiim baba... sahibi ben miyim??
    yok sahibi ben miyim dersem tokat yiyebilirdim.. öyle demesem daha iyi olurdu.
    sıçtım!!! dayımın arabalarını sürekli hırpalayan ben, kırk yılın başında pederden arabayı almış ve motorunun içine sıçtı...sıç... sıç... laaannn
    işte o esnada, beynimdeki “sıçtım” kelimesi park ettiğim arabanın el frenini çekmeye çalışırken bir türlü dışarı çıkamıyordu. ben el frenini yukarı doğru çektikçe el freni milim kımıldamıyordu?
    derken içimdeki hazreti alter ego bana “bir de aşağıya indirmeyi denesene” teklifinde bulununca el freni gayet rahat aşağı indi.
    ama ben zaten demiştim arabayı park edince viteste bırakmak niye? el frenini çekeceksin tamamdır.
    ama kullanırken de indireceksin tabi...mal
hesabın var mı? giriş yap