• kürek deneyi ve klasik yönetim anlayışı

    frederick winslow taylor, bir çalışanın bir kürekte kaldırması gereken en uygun ağırlığın 9.5 kg olduğunu belirlemek için zaman etütleri yapmıştır. malzemelerin yoğunlukları geniş bir aralıkta olduğundan, kürek 9.5 kg malzeme küreyecek şekilde boyutlandırılmalıdır. firma, çalışanlarına en uygun kürekler sağlamıştır. eski usulde çalışanlar kendi kürekleriyle işe gelirken tayor ile şirket farklı boyutlarda kürek üretip çeşitli koşullar için farklı küreklerle çalışmalarını sağlamıştır. küreklerin tutulan tahta boyu ile araştırmalar yapılmış kişinin en verimli olacağı şekil/boy tespit edilmiş her çeşit için ayrı boyda kürek üretilmiştir.

    ......................................................eski usul.............yeni usul
    kürekleme işinde işçi sayısı...........400-600 kişi ............140 kişi
    bir işçinin küreklediği ortalama......16 long ton ..............59 long ton
    miktar
    bir işçinin ortalama günlük............ 1.15$ ...................... 1.88$
    ücreti
    küreklenen 1 long ton maddenin.... 0.72$ ...................... 0.33$
    ortalama maliyeti

    bu deneyle görüleceği gibi taylor klasik yöntem diye adlandırılan yöntemle verimliliği artırmış ve bunu yaparken aslında verimi düşüren yanlış çalışma şeklini değiştirmiştir. bununla da kalmamış işçilerin ücretlerini artırmıştır.
  • amcam hastanedeydi. kayip dustu demişlerdi. bende annemi aradim geliyimi diye yok olum bisey dedi ufagim bende.

    aksam da amcamlara gidiyim dedim bi bahçeleri var. bi gittim yok boyle bi kalabalik. adam megerse arabadan inerken ayagi boşluğa gelmiş, dusup kafayi yere vurmus ve beyin kanamasindan 39 yasinda ölmüş. simdi diyeceksin ki bu hikayede ufku iki katina cikaran bilgi nerede.

    10 yasimda ölümün herkes icin oldugunu ve bir anda gelebilecegini gördüm. ufkum orada 10 katına cikti sozluk. neleri takiyoruz nelere mutsuz oluyoruz gereksizligini o yasta anladim. amcam toprak oldu ben buyudum
  • avrupa başkentlerinin isimlerinin hikâyeleri.

    amsterdam: 12. yüzyılın sonunda bir balıkçı kasabası olarak kurulmuştur. ismini amstel nehrinin üzerine kurulan barajdan almaktadır. ismin ilk kullanımı amstelledamme olarak 13. yüzyıl sonunda görülmüştür. amstel kelimesi ise felemenkçe "aeme-stelle" (su alanı) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. kanallar etrafında büyüyen şehir günümüzde de ismini yansıtmaya devam etmektedir.

    paris: ismin kökeni için ilk akla gelen truvalı paris olsa da, şehir ismini 1. yüzyıldan itibaren bölgede yerleşmiş olan kelt kavmi parisii’den almıştır. kelime anlamı “çalışan insanlar”dır. şehrin günümüzdeki sakinlerine “parisiens” denmektedir. aydınlanma çağında eğitimin ve yeni fikirlerin merkezi olan şehir “la ville-lumière” (ışığın şehri) ünvanını almıştır. 19. yüzyılda gaz lambalarıyla aydınlatılan ilk şehir olarak ünvanını perçinlemiştir. günümüzde ise eyfel kulesiyle ziyaretçilerine ışık şovunu sürdürmektedir.

    londra: eski ismi yeni troy anlamındaki “trinovantum” olan şehri 1. yüzyılda kral lud’un yeniden inşa ettiği söylenmektedir. yaptırdığı kaleler sebebiyle “kaer llundain” (lud’un kalesi) olarak anılmaya başlayan şehrin ismi, önce londinium ve sonrasında london’a dönüşmüştür. kral lud’un kapısını da içeren eski şehir bölgesi şu an city of london olarak anılmaktadır ve sınırları ejderhalar ile temsil edilmektedir.

    roma: ismini kurucusu romulus’tan almıştır. efsaneye göre savaş tanrısı mars’ın ikiz çocukları romulus ve remus, yasak aşkın sonucunda doğdukları için amcaları kral amulius tarafından tiber nehrine atılmış ve onları bulan kurt tarafından büyütülmüşlerdir. sonrasında bir çoban tarafından yetiştirilen ikizleri bulan mars, çocuklarına bulundukları yere bir şehir kurmalarını söylemiştir. şehrin kuruluşu için romulus palatine tepesini seçerken, remus aventine tepesini tercih etmiştir. romulus’un palatine tepesine yaptırdığı kaleyle remus’un dalga geçmesi üzerine ikizler arasında büyük bir kavga çıkmıştır. kardeşi remus’u öldüren romulus, kendisini şehrin lideri ve kurucusu ilan etmiştir.

    madrid: m.ö. 2. yüzyılda manzanares nehri etrafında kurulan şehrin ilk ismi nehir yatağı anlamındaki “matrice” olarak bilinmektedir. 8. yüzyılda arapların yönetimine geçen şehir, “mayrit” (nehir kollarının buluştuğu yer) olarak anılmaya başlamıştır ve tekrar ispanyolların eline geçtikten sonra bugünkü ismini almıştır.

    berlin: 12. yüzyılda spree nehrinin etrafında kurulan şehrin ismi için iki farklı iddia bulunmaktadır. ilk iddiaya göre şehrin ismi eski slavca “nehir tırmığı” anlamına gelmektedir ve spree nehrinde taşmaları / tıkanmaları engellemek için kullanılan iskelelerden ismini almaktadır. diğer iddiaya göre ise kelime halen şehrin logosunda da bulunan almanca bär (ayı) kelimesinden türemiştir.

    viyana: tuna nehrinin kenarındaki şehirde ilk yerleşime m.ö. 500 tarihlerinde rastlanmaktadır. şehrin ilk ismi vindobona, “açık renkli yerleşim” anlamına gelmektedir. bazı kaynaklara göre ise şehrin ismi etrafındaki ormanlardan esinlenilerek “orman akımı” anlamına gelen "vedunia" kelimesinden türemiştir.

    budapeşte: 1873’te buda ve pest şehirlerinin birleşmesiyle ismini almıştır. 1. yüzyılda tuna nehrinin batısında romalıların kurduğu aquincum şehri, 5. yüzyılda hunlar tarafından alınmıştır. şehrin buda ismini attila’nın kardeşi kral bleda’dan aldığı düşünülmektedir. diğer iddia ise buda adının şehrin ilk ismindeki aqua kelimesinin slavca karşılığı voda’dan geldiği yönündedir. tuna nehrinin doğusunda kalan pest şehrinin ismi, yunanlı astronom-coğrafyacı ptolemy’nin eserlerinde “pession” olarak geçmektedir. pest kelimesi aynı zamanda eski macarcada fırın anlamına gelmektedir.

    atina: mitolojinin başkenti diyebileceğimiz şehre ismini bilgeliğin tanrıçası athena vermiştir. efsaneye göre bu güzel şehre ismini verebilmek için tanrılar ve tanrıçalar büyük bir yarış vermişlerdir. zeus, finale kalan deniz tanrısı poseidon ve tanrıça athena’dan şehre birer hediye vermelerini ve son kararı hediyelere göre halkın seçeceğini söylemiştir. poseidon akropolis’teki bir taşı yarıp içinden su kaynağı çıkartarak şehre denizde ve savaşta başarı müjdelemiştir. athena ise toprağa düştüğü anda zeytin ağacına dönüşen bir tohum ekerek barış ve bilgeliğin meyvelerini hediye etmiştir. halk athena’nın hediyesini kabul ederek şehre ismini vermiştir. efsanenin yansımaları ise günümüzde halen yaşanmaktadır, şehrin birçok yerinde zeytin ağaçları bulunurken özellikle yaz aylarında su sıkıntısı çekilmektedir.

    kaynak 1, kaynak 2, kaynak 3, kaynak 4, kaynak 5, kaynak 6, kaynak 7, kaynak 8, kaynak 9
  • gama ışınının nasıl ortaya çıktığını, nasıl bir güce sahip olduklarını ve neden galakside gerçekleşem, bir gün ölümümüze neden olabilecek türdeki olaylardan biri olduğunu anlatan kısa bir kurzgesagt'ta yayınlanmış video:

    https://www.youtube.com/watch?v=rlykc1vn7ny

    iyi haber, videoya göre güçlü bir ışının dünyamıza isabet etme olasılığı çok düşükmüş. sadece milyon yılda bir samanyoluna doğru geliyormuş. o da tam tutturması lazım. yine de bir tanesi bize denk gelse neler olacağını düşündüm de, korktum valla.
  • bim'lere (market) girerken 2 aşamalı kapı olur. nedenini merak ettim. ilk etapta herkes gibi soğuğu içerde muhafaza etmek içindir diye düşünüyordum. ama o zaman çıkarken neden tek kapı vardı? soğuk girerken çıkıyordu da, çıkarken çıkmıyor muydu? kafamda deli sorularla gittim ve sordum. cevap şöyleydi;

    "iki kapının, iki farklı anahtarı olur. marketi sabah açan, akşam kapatan görevlilere iki anahtarda verilir, sadece dış kapının anahtarı ise markete günlük malzeme getiren toptancılara verilir. sabahın erken saatlerinde mal getiren toptancı, malzemeyi iki kapının arasına bırakır ve dış taraftaki kapıyı kitler ve gider. açılış saati geldiğinde iki kapınında anahtarını cebinde bulunduran bim görevlisi kapıları açar malzemeleri dizer işine bakar. böylece zamandan ve iş gücünden tasarruf edilir."

    belki önemsiz ama benim hoşuma gitti. paylaşmak istedim.

    edit: 'iki kapı arası çok küçük', 'malı toptancı getirmez' gibi mesajlar aldım. malzemeler günlük süt ekmek gibi malzemeler zaten. ama bu durumun takipçisi olacağım. tekrar editleyeceğim.

    edit2: gelen bilgilerle kesinleşti. dediğim gibi süt ve ekmek bazen de sebze meyve geliyormuş. taze olması gereken ufak şeyler yani. malum fırın&sütçü&haller vs işlerine sabahın ilk ışıklarında başlıyor, bim ise saat 9 da açılıyor. sistem bunun üzerine.
  • sanırım kapasite meselesi ya da benim ufkumun geniş olmaması ile ilgili olsa gerek;bugüne kadar öğrenip de ufkumu ikiye katlayan birşey olmadı.
  • beyninizin size yaptığı güzel bir akıl oyununu göstermek istiyorum.

    https://38.media.tumblr.com/…0rydr1qa0v77o1_500.gif

    bu gif ortalama kalp atışınızla alakalı. duyduğunuz şey aslında normalde farkında olmadığınız kan pompalama sesiniz. bu fotoğraf beyninizi kandırıp kalp atışınızın farkında olmasını sağlıyor. o yüzden duyuyorsunuz. aslında duyduğunuzu sanıyorsunuz.
  • 40 sn içinde kendi bilgisayarıma "bu bir sayaçtır " 1 milyon kez yazdırdım bir insan kim bilir kaç saate yazar ctrl+v ile
  • arattım ama bulamadım. yazıldıysa kusuruma bakmayın. tansiyon makinelerinin çalışma prensibini merak ettim ve küçük bir araştırma yaptım, sonucunu da paylaşayım istedim.

    öncelikle tansiyon nedir onu anlatalım. tansiyon, bütün atardamar sistemi içerisindeki kan basıncı olarak tanımlanır. büyük tansiyon, kalbin kanı atardamar sistemine pompaladığında oluşan kan basıncıdır. küçük tansiyon ise, kalp gevşemeye geçtiğinde oluşan kan basıncıdır. yani kısacası kalbin kasılması sırasında büyük tansiyon, gevşemesi sırasında ise küçük tansiyon oluşmaktadır.

    tansiyon makineleri de bu basınç değerlerini ölçmekte. tansiyon ölçüm aletini biliyorsunuzdur, ama bilmeyenler için de kısaca anlatalım. kişinin koluna içine hava doldurulabilen bir manşon sarılır. bu manşona da hava dolduran bir pompa, ve dolan havayı boşaltan bir musluk bağlıdır. öte yandan, basıncı duyabilmek için manşon ile ölçüm yapılacak bölge arasına da steteskop yerleştirilir. ölçüm için en uygun bölge dirsek bölgesidir. buradan geçen atardamarın üzerinden ölçüm yapılabilir.

    ölçüme gelelim. pompayla manşona hava verilir. manşon, kan akışı durdurulana kadar şişirilir. genellikle, ölçüm göstergesinde 200-250 arası bir değere ulaşana kadar şişirmek gereklidir. yeteri kadar şişirdikten sonra, musluk açılarak hava yavaş yavaş boşaltılır. boşaltımı yavaş yapmak gerekir, aksi takdirde basıncı ölçemeyiz.

    bir süre sonra, manşonun boşalıp kolun rahatlaması ile birlikte kan akışı da kaldığı yerden devam edecektir. akış başladığı an gelen ses, büyük tansiyondur. yukarıda da anlattık, büyük tansiyon kanın akışı sırasında meydana gelen basınçtır, yani kasılma basıncı. bir süre sonra, sesin giderek azaldığını ve bir noktadan sonra hiç ses gelmediğini fark edeceksiniz. işte o nokta da küçük tansiyonu, yani gevşeme basıncını oluşturur.

    ayrıca ölçüm göstergesinde, büyük (sistol) ve küçük tansiyon noktalarında (diyastol) ibrede ufak bir titreme de oluyor. eğer ölçümü bir başkası yapıyorsa, tansiyon değerlerini buradan da anlayabilirsiniz. hatırlatma için ikinci netter isimli yazara teşekkür ederim.

    dijital makineler ise bu ölçümleri otomatik olarak yapmakta. fakat manuel ölçüm yapılan cihazların, dijital olanlara göre daha doğru sonuçlar verdiği söylenmektedir.

    kaynaklar

    - http://www.inploid.com/…-aleti-nasil-calisir/44232/
    - http://nasilcalisir.blogspot.com.tr/…yon-aleti.html
    - http://www.tansiyonnedir.net/ideal-tansiyon-nedir/

    edit: imlâ
  • insanlık tarihine mal olmuş büyük bir buluşun göz kırpar gibi ve tamamıyla tesadüfî bir olay sonucu gerçekleştiği düşüncesi her zaman heyecan vericidir ama işin gerçeği şöyle: newton’la bir elma arasında kurulan ilk ilişki, bilim adamının ölümünden 60 yıl sonrasına dayanıyor: “bir bahçede gezinirken, elmayı ağaçtan düşüren yerçekimi kuvvetinin yerden belli bir uzaklıkla sınırlı olmadığı, bu kuvvetin çok daha büyük olduğu düşüncesi aklına geldi.”
hesabın var mı? giriş yap