• çok özür dileyerek bu başlık altına kendi ufkumu açan bir bilgiyi paylaşmak istiyorum belki bilmeyenlerimiz vardır. 3 gündür superonline ile akk mücadalesi veriyorum. özet geç saygıdeğer yazar diyenler sonuç kısmına inebilirler.

    tarifem dikkat 50 mbit /150 gb akk ydi. saltanatım bitti ve bana 50 mbit/125 gb artı 10 lira fazla vereceksin dediler. hayır diyemedik eğildik bir kere , ben eğildikçe üstüme geliyordu fiberrr fiberrr ah hh. neyse ayın 16 sı telefonuma mesaj geldi akk'yi doldurdunuz hızınızı indirdik diye (3 mbit-1 mbit download ve upload). sonra bunu neye göre ayarladıklarını bu sayıların anlamını araştırmaya başladım. tor browser kurup deepweblere daldım ve oda nesi 3 ve 1 evet yanlış duymadınız cs deki üçün biri değil .bu işde illuminatinin parmağı olduğunusadadasd... ciddiyet mode on .

    sonra hemen kota hesabı yapıyorum ve hata olduğunu anlıyorum. müşteri hizmetleriyle memleket nere köye geliyonuz mu tarzı, konuşmaya geçecek kadar akraba olduk. birlikte bir saate yakın megabit megabit topluyoruz adam parça kota hesabını öğretti. parça kota hesabı hiç duydunuz mu? mat-101 dersine girmeyenler bilmez neyse bu işte hata var nerden baksan 47 gb akk hakkım daha var ve online işlemler bile benden yana. daha öncede başıma geldi aradık düzelttiler ama niyeyse bu sefer adıma kayıt açıp forum dolduruyorlar ama dönüşler hep olumsuz. sorun yok ayın biri sıfırlanacaktır merak etmeyin şeklinde.

    en sonunda yine aradılar bi hata olmadığını söylediler. benim tepem attı ya siz toplamayı bilmiyor musunuz başlatmayın beni merkezinize, merkeze kimleri torpille alıyorsunuz falan filan derken. tekrar arayıp başka birinden yardım istedim ve ufkumun açıldığı o bilgiyi aldım.

    sonuç

    adam adeta ayın elamanı onca çalışanın içinde bir elmas bir emenike. beyefendi adil kullanım kotanız yükleme işlemleriniz için azalmıştır. ben inatla toplayın kota bilgilerini mail atın derken yüklemenin altını çizdi yani hepimizin bildiği upload. evet 125 gb akk nin yanında 50 gb da tarifenizin gizli bilgisi upload hızı vardı. hiç bir zaman aşmayı başaramadığım bir şeydi. iki sınırdan birini aştığın zaman hızın düşüyor. hemen sorunu anladım ve torrentdeki indirimi bitip bindirime başlayan dosyaların veri aktarımı durdurdum. piçin biri ekşide bi başlık açmıştı torrentde paylaşım yapmayan insan mı ne diye . evet o a.q yüzünden gaza geldik paylaşımcı ruhumun vicdanını zikem. zamunda'daki ratingi kasıcam diyen dillerimi eşekler s.ksin. şimdi kullanamadığım bir 47 gb lık kotam var ve ayın birine 10 gün daha var. izin nasıl piç edilir , adlı yazımı okudunuz. ve ben bu bilgiyi aldığım zaman inanın arkadaşa ufkumu genişlettiğiniz için teşekür ediyorum dedim. siz siz olun torrentde dosya paylaşımını açık unutmayın. upload işini küçümsemeyin. bunlar bu kadar sinsi olmuş. sınırsız diye tarife açan iblisler 95 lira fatura veriyoruz kansızlar. işin daha acı tarafı hız testi yaparken ben hiç uploadın 5 mbiti falan geçtini görmedim. madem bi bok yapıyorsunuz hızı 50 mbitten verin keşke herkes birlik olsa bu akk terör örgütünü beslenmeden durdursak.
  • bizim adana'nın a'sı, bursa'nın b'sinin evrensel karşılığı olarak; nato fonetik alfabesi.

    tenks: skyhan gökhan kardeş.
  • -hababam sinifi tatilde filminde, okula gelen kizlar icin kura cekimi yapilan sahnede, kara tahtadaki isimler arasinda 4. ve 5. sirada sabahattin ali yazmasi.

    -sabahattin ali isminin yazılı oldugu grubun filiz'e aıt olması. filiz' in ise sabahattin ali'nin kizinin ismi olmasi. (bkz: filiz ali)

    -hababam sinifi eserinin sahibi rifat ilgaz'ın sabahattin ali ile arkadas olmasi ve aziz nesin ile birlikte marko paşa dergisini cikarmis olmasi.

    -ayni filmin sonunda, ogrenciler okulu bosaltip bahcede ders yapmaya basladiklari sahnede calan aldirma gonul sarkisinin sozlerinin da yine sabahattin ali tarafindan sinop cezaevi'nde kaldigi donemde yazilmis olmasi.

    hatta, mahmut hoca'nin yaptigi; "okul, dort tarafi duvarla çevrili, ustu kapali yer degildir" tasviri de hem okul hem cezaevi benzetmesi olarak gorulup cezaevinde kalan ve bir egitimci olan "sabahattin ali - cezaevi " celiskisine yorumlanabilir. ya da en azindan ben oyle yorumladim/yorumlamak istedim diyeyim.

    butun bunlarda bir gonderme var midir yok mudur bilmem ama bu iliskiler agini ortaya cikartmak benim icin baya ufuk acici oldu.
  • alüminyum 19. yüzyılda keşfedilmiş bir metaldir ve ilk keşfedildiğinde çıkarılması ve işlenmesi o kadar zahmetli ve maliyetlidir ki, birden bire son derece kıymete binmiştir. hatta şöyle ki, napoleon önemli üst düzey misafirlerini alüminyum kaşık-çatal ile ağırlarken daha alt düzeyde gördüklerini altın kaşık-çatal ile ağırlarmış. kaynak: sapiens "tanrılardan insanlara"
  • sinestezi: bir duyuyu başka bir duyu ile algılamak anlamına gelir. sinestezik kişilerde belirli bir duyunun uyarılması, olağanın dışında bir duyusal deneyimi tetikler: renkler işitilebilir, biçimler tat kazanır ya da sistematik olarak başka duyusal karışımlar yaşanır. kısaca, bir ses ya da müzik kesiti yalnızca işitilmekle kalmaz, aynı zamanda görülebilir, tadılabilir ya da dokunabilir olur.

    sinestezi, farklı duyusal algıların birleşmesi durumudur. zımpara kâğıdına dokunduğunuzda fa diyez sesi alır, önünüzdeki tavuğu tattığınızda parmak uçlarınızda karıncalanma hisseder ya da bir senfoniyi maviler ve altın renkleri eşliğinde dinlersiniz. diğer bütün yönleriyle normal olan her yüz kişiden biri, sinestezi adı verilen durumdan ötürü dünyayı işte böyle algılar. sinestezik kişiler bu etkilere öylesine alışmıştır ki, başkalarının da aynı deneyimleri yaşamadığını anladıklarında genellikle şaşırırlar. bu tür deneyimler, hiçbir anlamda patolojik birer anormallik değildir; sadece istatistiksel açıdan sıra dışıdır.

    çoğumuz için şubat ya da çarşamba, uzayda belirli bir konuma sahip değildir. ama bazı sinestezik kişiler sayılar, zaman birimleri ve dizi ya da sıralamayı içeren başka kavramlar için kesin konumlar algılarlar. örneğin, 32 sayısının bulunduğu noktayı, aralık ayının nerede yüzdüğünü ya da 1966 yılının nerede yattığını size gösterebilirler.

    sanal alemin bunaltıcı dünyası içerisinde oldukça saçma bir eğlence olarak görülen birbirine benzeyen sayılardan belli birini seçme konusunda, sinestezi hastaları üzerinde ciddi araştırmalar yürütülmektedir. şurada, 5 sayıları içerisine gizlenmiş 2 sayılarının olduğu bir dizi görülmektedir. sinestezi hastaları bu sayılar arasındaki farkları normal insanlardan çok daha hızlı görebilirler.

    birçok zihinsel hastalığın aksine, sinestezi hastaları genellikle son derece yaratıcı ve algı kapasiteleri son derece yüksek bireylerdir. örneğin, birçok sinestezi hastasında hafıza diğer insanlardan çok daha güçlüdür (daniel tammet isimli bir sinestezi hastası pi sayısının 22.514 basamağını ezbere bilmektedir). pi sayısını ezberlemek doğada nasıl bir avantaj sağlayabilir diye düşünüyor olabilirsiniz. ancak vahşi hayatta hafızanın ne kadar önemli olabileceği üzerine düşünecek olursanız, bunun faydalarını görebilirsiniz.

    ünlüler ve sinestezileri
    sinestezi yeteneği en çok sanatçıların, yazarların yaratıcılığına ve üretimine katkıda bulunmuştur. birçok ünlü sinestezik vardır: vladimir nabokov, amy beach, gyorgy ligeti, joachim raff, henrik wiese, franz liszt, olivier messiaen, konstantin saradzhev ve bilim adamı nicola tesla ile fizikçi richard feynman bunlardan sadece bir kaçıdır.

    rus besteci ve piyanist alexander scriabin (1872-1915) kendi sinestezisini, orkestra, piyano, org ve koro için yaptığı beste ile ifade etmişti: “prometheus, the poem of fire” (1910). scriabin, notaları “parlak ve çakan ışıklar” olarak hissediyordu.

    fransız besteci olivier messiaen ise bestelerinin sinestezik durumundan doğduğunu söylüyordu: “ne zaman bir müzik dinlesem veya notalara baksam, renkleri görürüm… bryce canyon’ın piyesine beste yaptığımda, uçurumların rengi kırmızı ve turuncuydu.”

    vasilly kandinsky (1866-1944) de sinestezikti. duyusal birleşmenin en derin sempatizanı olmalıydı; çünkü ressamdı. bunun sonucu olarak, renkler ve sesler arasındaki uyumu tablolarında en güzel şekilde yansıttı. her resminden sonra, resimlerindeki derinliği açmaya çalışan temel yazılar kaleme alırdı.

    kandinsky, tablolarını tanımlamak için müzikal terimler kullanmıştı. resimlerinde olduğu gibi derslerinde de temel amaç, nesnelerin yapısına ulaşmak ve simgeleştirmekti. sanatını “lirik geometri” olarak tanımlıyordu. kendisine göre, resimleri sezgisel kökenliydi.

    yine ünlü nobel ödüllü fizikçi ve besteci richard feynman (1918-1988) da sinestezikti. atom bombasının yaratımına katkıda bulunmuş, kuantum elektrodinamiğinde yeni perspektifler yaratmış, çoğu maya hiyerogliflerinin çevirmeni bu enteresan karakter, harfleri ve sayıları renk olarak deneyimliyordu: “bir denklem gördüğüm zaman, karakterleri renk olarak görüyorum. neden bilmiyorum… parlak j’ler, hafif menekşe – mavi n’ler ve koyu kahverengi x’ler…”.

    besteci ve yazar vladimir nabokov da sinestezikti. “speak memory” (1966) adlı otobiyografisinde, bu deneyimlerini çok açık olarak dile getiriyor; “renkleri işittiğini, ancak işitmenin uygun bir tanımlama olamayacağını” da belirterek x’i sert metal, z’yi yıldırım bulutu gibi, q’yu k’dan daha kahverengi, p’yi olgunlaşmış elma yeşilinde, t’yi ise fıstık yeşili; g, h ve j harflerini ise kahverenginin farklı tonlarında deneyimlediğini söylüyordu.

    bir diğer isim, johann wolfgang von goethe (1749 -1832). on sekizinci yüzyılın sonlarında, klasik renk kuramının gerçeği açıklamadaki yetersizliğini ilk fark edenlerden biri de oydu. renk kuramını ilk açıklayan isim olarak kabul edilen isaac newton’un fikirlerini tartışmaya açması ile renk anlam sinestezisine katkısını kabul etmek gerekir: “dünyada çığır açmak için iki şey gerekir: iyi bir kafa ve büyük bir miras… ben kendi adıma newton öğretisinin hatasını miras aldım” diyerek newton’un fikirlerini eleştirmekteydi.

    goethe en çok, rengi ve ışığı gerçekte nasıl gördüğümüz, dünyayı ve sanrıları nasıl yarattığımız sorusu ile ilgileniyordu. ona göre bütün bunlar “newton’un fiziğiyle değil; beynin henüz bilinmeyen işlevlerinin açıklanmasıyla” öğrenilebilecekti. bu tezini de “görsel sanrı nörolojik bir gerçektir” sözüyle özetliyordu.

    goethe’nin 1810 tarihli “zur farbenlehre (renkler kuram)” adlı çalışmasını şiirsel eserlerine eşdeğerde tuttuğunu da eklemek lazım. ne ki bu yaklaşımı, çağdaşları tarafından önemsenmedi; küçümsendi ve unutulup gitti.

    renk kuramının optiğiyle ilgilenen hermann von helmholtz (1892), daha sonra bu eserden etkilenerek “renklerin sürekliliği”ne yöneldi ve eşyanın renginin sürekliliğinin onun sınıflandırılmasını sağladığını öne sürdü. ona göre rengin sürekliliği, genel anlamdaki görsel sürekliliğini, kaotik duyular selinden istikrarlı ve anlamlı bir görsel dünya oluşturma yolunun öznel bir örneğini oluşturuyordu.

    https://www.youtube.com/watch?v=aieiorxhtnq

    https://www.youtube.com/watch?v=lsq5nk-bswc

    (1)

    (2)

    (3)

    (4)

    (5)
  • benzerlerini izlemiştik ama bu çok daha acayip olmuş.
    özellikle yarıdan sonrası iyice çıldırtacak türden.

    evrende neyiz?
  • (bkz: klein-levin sendromu)

    uyuyan güzel sendromu da denen bu sendrom aslında nadir görülen, tekrar eden ve oldukça karmaşık bir nörolojik bozukluk. yurt dışında faaliyet gösteren kls demeği’nin bültenine göre bu hastalık genellikle ergenlikte ama nadir olarak çocuklarda ve yetişkinlerde de görülebiliyor. bazı durumlarda hastalar sadece yeme ya da tuvalete gitme gibi ihtiyaçlarını karşılamak için uyandırılıyor ama sonrasında hemen uykuya dalıyor ya da hiç kalkmadan bir hafta uyuyabiliyor. hasta uyandınldığı zaman karışıklık, şaşkınlık, ilgi ve dikkat eksikliği yaşayabiliyor. nedeni bilinmeyen bu sendroma sahip kişiler haftalar, aylar hatta yıllarca sendromun belirtilerini göstermeden normal hayatını sürdürebiliyor ama bir süre sonra yeniden belirtiler başlayabiliyor.

    bazı hastalarda artmış uyku haliyle birlikte ne yediğine aldırmadan önüne konulan her şeyi çok fazla yeme (hiperfaji) ve seks dürtüsünde artış da (hlperseksüalite) var. kleine-levin hastalarının sadece yüzde 45’lnde bu üç bulgu yani hipersomni, hiperfaji ve hiperseksüallte bir arada görülüyor. hastaların çoğunda rüyadaymış gibi hissetme, dejavu hissi, ağrıyı hissetmeme, sıcaklık algısının bozulması gibi değişik durumlar da bildiriliyor. bulgular 1-3 hafta sürebiliyor. atak kendiliğinden sona eriyor ve tekrar benzer bir atak 2-3 ay sonra geliyor. nedeni hala bilinmeyen bu sendromun genetik özellikler taşıdığı, viral üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra da başlayabileceği düşünülüyor. hastalığın şiddeti ve süresi değişkenlik göstermekle birlikte ortalama 13 yıl sürüyor. kesin bir tedavisi olmayan bu hastalıkta semptomları düzeltici tedaviler ön planda geliyor. örneğin atak esnasında uyanık tutucu ilaçlar, atak aralarında bazen epilepsiden koruyucu ilaçlar (antiepileptik) kullanılabiliyor.
  • içi su dolu olan pet şişenin ateşe atıldığında yanmaması.
  • dünya atmosferinin yaklaşık olarak 19. kilometresinde ortaya çıkan durum. o yukseklikteki basıncın çok düşük olması sebebiyle suyun kaynama derecesinin 37 derece olması yani insan vücut sıcaklığına eşit olması durumu ile o yüksekliğin bir sınır kabul edildimesi durumudur. buna armstrong limiti deniyor. onun ustunde kanımız kaynıyor gençler dikkat!
  • benzin deposunun ufku iki katına çıkaran en yüce bilgi oluşu.
    (bkz: #48810740)
    (bkz: #52466152)
    (bkz: #55856849)
    (bkz: #60825002)
    (bkz: #62448203)
hesabın var mı? giriş yap