• eti yemeninde şekilleri varmış lan, fakirliğimden utandım resmen. doğru kesmek lazımmış..

    https://youtu.be/-b3zxykejpu?t=7m13s
  • ufkunuzu iki katına çıkartır mı bilmem ama. tipik bir laf vardır ''dünya öyle bir düzenle yaratılmıştır ki 1 cm güneşe yakınlaşsa yanarız, 1 cm güneşten uzaklaşsa donarız'' diye.

    kimisi burada metre,santimetre veya milimetre cinsi olarak uzunluk birimini baz alır.

    (bkz: dünya güneş'e 1 mm daha yakın olsaydı yanardık)

    oysa bu kişiler (bkz: günberi) ve (bkz: günöte) kavramlarından çok uzaktır.

    yine de size bir tavsiye bu tarz insanlar ile bilim konusunu hiç tartışmayın,hatta hiç bir konuda tartışmayın. fikirleri sabit,görüşleri dardır.

    (bkz: abdülaziz bayındır'ın gece ve gündüz yorumu) buradaki şahıs bir ilahiyat profesörüdür.. bakınız ilahiyat ve profesör.

    aynı görüşte kişiler şöyle başlık açmaktan utanmaz hatta keyif bile alır. (bkz: dünyanın yuvarlak olduğunu iddia eden beyinsizler)

    genelde cümlelerini hakaret veya aşağılama ile bitirirler. özellikle köşeye sıkıştıklarında saldırgan bir tutum sergilerler eğer gerçekten dediğinizi ispatlar ve haklı olduğunuz ortaya çıktığında da '' eheehe zaten ben sizi trollüyordum'' diye de cevap verebildikleri olur.

    ne demiş ünlü şair?
    (bkz: anlattıkların karşındakinin anlayabildiği kadardır)

    pardon mevlana değil miydi o ?
  • rakam sembolleri temsil ettiği sayı kadar açıya sahiptir.

    http://i.hizliresim.com/1nvo2g.jpg
  • insanda boy mevzusu.

    boyda en büyük etken gen faktörü. bir insana kısa boylu demek için anne ve babasının boylarını bilmek gerekir. eğer kişi anne ve babasının ikisinden de kısa ise kısa boylu, ikisinin arasında bir boya sahipse orta boylu ve ikisinden de uzun ise uzun boylu demek daha doğrudur. yani 1.70cm boya sahip bir insan anne ve babasından uzun ise bu boy ile genetik açıdan uzun boylu demektir.
  • ingiltere'deki hereford katedrali'nde bulunan kütüphanenin diğer bir adı ''zincirli'' kütüphane olarak tanımlanmakta. ki her yıl aynı dönemlerde ve sadece temizlik amaçlı olarak kapılarını açan -aslında kapatan demek lazım:)- bu kütüphanenin adı, özellikle 18. yüzyılda yaygın olarak olarak kullanılan kitapların zincirlenip bulundukları raflara bağlanmalarından geliyor. ilginç

    kütüphanede, 229 adet orta çağdan kalma el yazmalarıyla birlikte, toplam bin 500 adet kitap bulunuyor. kütüphanenin en değerli parçası olarak kabul gören kitap ise, 12. yüzyıldan kalma el yazması eski ahit.

    1

    2

    3

    4

    5

    6

    7

    8

    9

    kaynak

    teşekkür edit'i: sevgili @mouse sanitary pad'e sebep olduğum anlam karmaşasına dikkatimi çekerek, düzeltme yoluna gitmemi sağladığı için teşekkür ederim. sağolsun.
  • naif ve doğa aşığı insanların ülkesi olan japonya'da, bazı kavramların tanımını yaparken kelimelerin kifayetsiz kalması sonucu, özgün formlarıyla kelimelerin var olması (bkz: onomatopoeia). hoş.

    tıpkı burma'daki küçük bir kabilede, ''kahvaltı'' anlamını karşılayan ingilizce bir kelimenin bulunmaması gibi; çünkü onların kültüründe yalnızca öğlen ve akşam yemeği olmak üzere iki öğün söz konusu. dolayısıyla da kültürel eşsizlik(benzersizliğin) zemin hazırladığı bir ''teklik, tek olma'' durumu var ve bazı kelimeler ile kavramlar bu nedenle çevirisi yapılamadan orijinal formları ile kullanılıyorlar.

    işte onlardan bazıları:

    1. itadakimasu: bir çeşit ''yemek yeme'' kavramıyla ilintili olan kelime. yemeğe başlamadan önce bu nimeti sunan yaşama, doğaya; hazırlayıp pişirip getiren, ikramda bulunan kişiye karşı söylenen bir çeşit teşekkür ve şükran belirtme durumu. 1

    2. otsukaresama: bir kişinin işten güçten çalışmaktan yorgun düşmesi karşısında, sarfettiği çabayı takdir etme ve emeğine saygı duyma anlamını taşıyan bir kelime. ''eline, yüreğine, ayağına, kalemine vb. sağlık'' gibi. 2

    3. komorebi: ağaçların yaprakları arasından süzülen ışık hüzmesi, ışık demetleri. 3

    4. kogarashi: kışın habercisi olan soğuk rüzgar. 4

    5. monoaware: faniliğin ve acı veren her türlü eylemin farkındalığı; bu göçüp gitme noktasında hissedilen derin üzüntü. 5

    6. shinrinyoku: orman kuytuluğu terapisi. huzura ermek için, her şeyin sessiz ve dingin olduğu ormanın derinliklerine dalmak. 6

    7. yuugen: kelimelere dökülemeyecek kadar gizemli ve derinliği olan birtakım duyguları tetikleyen evrensel farkındalık. 7

    8. shoganai: kaderci bir içeriğe sahip, tevekküllü olmayı vurgulayan ve bazı şeyleri değiştiremeyeceğimiz gerçeğine dikkat çeken ifade. ''takdir-i ilahi'' gibi...dolayısıyla da kişide suçluluk, vicdan azabı ve pişmanlık gibi yıpratıcı duyguların kalıcı hasarını önleyen bir etkisi var az buçuk.

    9. kintsuki/kintsukuroi: altın ya da gümüşle kırılan parçaları birleştirme sanatı. öyleki yeni görüntüye sahip olan ürün, orijinalinden çok daha güzel ve çarpıcı olabiliyor. 9

    10. wabi sabi: bir yaşam biçimi. hayatı, içindeki kusurları ve doğal döngüsü içinde artı eksi yönleriyle kabullenerek güzel yanlarını görebilme sanatı; belki az buçuk pollyanna'cılık. neden olmasın? 10

    kaynak
  • egm den şimdi gelen mesajdan öğrendiğime göre; cep telefonunu kullanırken araç sürmek alkol veya uyarıcı madde etkisinde araç sürmekle eşdeğermiş. can güvenliğiniz için sürüş esnasında cep telefonunuzu kullanmayınız diyor.

    hadi ben kullanmıyorum ama bakıyorum trafikte, yolda herkesin elinde cep öyle kullanıyorlar ya... canımız allah'a emanet valla yollarda!
  • erkeklerin araba kullanırken sorun yaşamadığı bazı noktalarda kadınların yaşama sebebi.

    (ortalama davranışların ve fizyolojinin kıyaslanması sonucu yapılan bir açıklama)

    sebebi, tamamen beynin karşı cinse kıyasla daha etkin olan lobudur. erkeklerin görsel düşünmesi ve tahmini daha gelişmiştir. aynalara bakarak, gelen araçların konumunu, süratini daha iyi anlayabilir veya yine aynaları kullanarak daha rahat park edebilir.

    kadınların ve erkeklerin görsel yetenek kıyaslamalarına şöyle bir örnek verebiliriz: erkekler yemek yaparken 4 kişilik yemekte de, 100 kişilik yemekte de aynı tadı tutturabilir. tencerelerin boyutuna malzeme miktarını oranlar. kadın beyni ise görsel oranlamada daha az etkin olduğu için annelerimizin tencereleri boyutlarına göre değil, yemeklere göredir: pilav tenceresi, kızartma tavası, balık tavası, fasulye tenceresi... daha önce tadını tutturduğu bir yemeği hangi tencereyle yapmışsa büyük olasılıkla da onunla devam edecektir.

    tekrar not: yazarken hep "olabilir" dedim çünkü cinsiyetten bağımsız olmak üzere bireyler arası farklılıklar vardır, yukarıda ifade ettiğim durumlar ortalama durumun/davranışların sonucudur. yani görsel tahmin/oranlama yeteneği berbat olan bir erkek olabileceği gibi, bu yeteneği son derece etkin ve başarılı kullanan bir kadın da olabilir.
  • özellikle megakentlerdeki evlerin, insan sayılarına yetişememesi yüzünden m2 başına tillahlık fiyatlar çekenlere karşı 30-40 m2'lik tek göz odaları yaşam alanına çeviren kişilere rastlamak ve eserlerine göz gezdirip de aslında 4 oda, 110 m2'lik evlerin ne kadar gereksiz olduğunu farketmek. bize böyle öğretildi. salon ve oturma odasını ayıran zihniyet "büyük iyidir" diye insanları kandırdı ve sırf bir odası fazla diye durduk yere ekstra paralar cebizimden çıktı. sana diyorum sana, sana, sana, hepinize be.

    oturma odasına iki çekyat attınız, televizyon koydunuz. salona ise alfemo'dan, bellona'dan ve daha nice firmadan -bitti benim marka bilgim- gittiniz ceviz ağacı oturma takımları aldınız. büfeler dikdiniz içerisinde hiç kullanmadığınız bardakları, tabakları, bibloları süsleri olan.. önemli misafirlere ayırdınız onları; ama gelmedi o misafir bi' türlü. gelmedi arkadaşım, o tabaktan bi türlü türlü -ikincisi yemek olan- yiyemedik. yiyemedik ya yalan mı.

    aynalar çektiniz yemek masasının ardına. yemek masaları aldınız aynı anda on kişiye servis açabileceğiniz.. gelmedi ki beş kişiden fazlası lan. o eşyalara bi de tozlanmasın diye örtüler örttünüz, kapısını kapattınız salonun. çocuğunuzun orada oynamasını istemediniz. ne için? soruyorum ne için? yılda dört-beş kere insanları salonda ağırlamak istediğiniz için. onda da zaten bi süre sonra sıkıldı insanlar, oturma odasına geçtiler, televizyon seyrettiniz. n'oldu peki, şunu yaşamak için gittiniz 3-5 milyar/30-50 bin lira daha fazla para verdiniz n'oldu. bravo.

    şimdi bağdat caddesi'nde 90 m2 ev fiyatına iç anadolu'da ilçe kapatırsınız. ama işinize, ortamlara daha yakın diye gittiniz aldınız. dünyada da böyle işte. elin oğlu/kızı new york, tokyo, londra, paris'te yaşıyor. herkes sizin gibi zengin de değil. her gün iki saati trafikte geçmesin diye gidiyor 40 m2 bir oda tutuyor, ofis kiralıyor; oradan kendine ev yapıyor. hem de öyle bir ev yapıyor ki zeki çocuklar, duşunu, yatağını, tuvaletini, çalışma ortamını, televizyonunu, yemek alanını buraya sığdırıyor. peki biz ne yapıyoruz, "ıyy o ne öyle kıç kadar ev" diye 100 m2 ev alıp bir daha geriye getiremeyeceğimiz o dört saati kıçı kırık bir işe girip, yarak kürek insanlardan emir almak için harcıyoruz. nezih bir semtte 40 m2 bize yetmediği için, hergün kavga dövüşün olduğu, apaçilerin cirit attığı semtlerde, 110 m2'lik o muhteşem evlerimizde mutlu mesut yaşıyoruz. bok yaşıyoruz. dört odamız var vuhuuu. biri yatak odası, biri oturma odası, biri çocuk odası, öbürü de "olmuşken dört odalı olsun" dediğimiz için eş dost gelir diye çekyatları dayadığımız oda oluyor. halbuki ev 40 m2 olsa gelmeyecek onlar. 110 m2 evi sen aldın, sonra gelip kalıyorlar diye yüzünü ekşitme. allahsız. çek cefanı.

    ---
    https://www.youtube.com/watch?v=vuljljz69zi

    11 m2 yüksek tavan, ama orası ev. sen olsan orayı ardiye yapardın. hiç konuşma yapardın. sus.
    ---
    https://www.youtube.com/watch?v=juwao5tjs00

    24 m2. sen olsan "yıkın burayı da belediyeden bank çalar burayı akşamları çay içeceğimiz bi alana çeviririz" derdin. halı yıkardın sen burada.
    ---
    https://www.youtube.com/watch?v=hjkblqljlwa

    16 m2 bodrum. hem de böyle kirişli mirişli. sen olsan... sen değil tabii de mutlaka biri buraya gelir hacetlenmiş de gitmiş olurdu. bizim de var olm bodrum, oluyor böyle şeyler.
    ---

    artık bu dar alanları işlevsel şekilde kullanma işi aldı başını gitti. fuarlar düzenleniyor, bunun üzerinde ustalaşan mimarlar türüyor, nice genç dimağ bu salon dayatmasına, eş/dost/aile baskısına boğun eğmiyor.

    herkes bir tutturmuş,

    "peki ya çocuğun olunca?"

    peki ya olmazsa? zorla mı yahu. ben bazı insanlar tanıyorum soyadının son ferdi olan. tek torun olan. onlar bile bu kadar düşünmüyor bu çocuk mevzusunu size n'oluyor. tamam o kişi benim de kısmet artık. çocuk şart değil, iki kedim var. çocuğumla anlaşamazlarsa n'olacak, ben yeni doğan çocuğumu yetimhaneye bırakmak istemem. kedilerle bi mazi var onca yıl var beraber geçirilen. çok üredik.

    şu youtube kanalı bu tarz şeylere meraklı ve hayata gerçirmiş kişilerle yapılan röportajlardan oluşuyor. ilginizi çekiyorsa göz gezdirebilirsiniz. ingilizce'niz olması farketmez, google'a "small home ideas" falan yazın çıkar o.
  • sovyet döneminde yapılan binalar sigara paketlerinin 3350 kez büyütülmüş hali ölçülerindedir.

    çünkü o sıralar maketçilik çok fazla gelişmediği için binaların tasarımında sigara paketleri kullanılmıştır. projelendirilirken de bu ölçülere sadık kalınmıştır.

    örnek bina:
    http://i.hizliresim.com/zn34ay.jpg
hesabın var mı? giriş yap