• aramaya inanmanin bazen cok güzel olması. aramaya inanin arkadaslar.
  • bugün kuaförde yaşadığım ufak bir sohbet sonrası öğrendiğim.

    k; kuaför kişisi,
    k: 14 şubatta plan ne abla?
    abl: plan yok yalnızım.
    k: sahi abla ya senin düğün ne zaman?
    abl: yok canım düğün müğün o nerden çıktı?
    k: neden abla yaa?
    abl: beğenmiyolar canım beni.
    k: abla birini göster de şöyle sağlam bi döveyim.
    abl: deme öyle zevk meselesidir bu işler.
    k: tamam abla işte ben de güzeli beğenmeyeni dövmekten zevk alıyorum.

    (aradan 5 dk geçer)

    k: abla senin şu saçın uçlarına bi sarılık katsak, bi ışıltı olsa.
    abl: ay ne gerek var istemem ben öyle.
    k: abla işte o beğenmeyenler beğenir yaa.
    abl: lan hani güzeldik it.

    olm madem erkekleri etkilemenin tüm sırrı o sarılıkta, niye demediniz bana bu güne kadar?
  • varlığından yeni haberdar olduğum bir google arama fonksiyonundan bahsedeyim.

    diyelim ki atatürk ile hindistan arasındaki etkileşimleri aratacaksınız. google'da atatürk hindistan şeklinde arama yaparsanız, her iki kelimenin de bir yerlerde geçtiği alakalı alakasız bir sürü sonuç çıkar.

    ama aramayı aşağıdaki şekilde yaparsanız
    "atatürk" around(5) "hindistan"
    (kelimeler tırnak içinde olacak ve around kelimesi büyük yazılacak. 5 değişken)

    içinde atatürk ve hindistan kelimeleri geçen ve bu kelimeler arasında en fazla 5 başka kelime bulunan daha az ama istenilene daha yakın sonuçlara ulaşırsınız.

    https://www.reddit.com/…le_search_geniuses_what_is/
  • trt belgeselde (bkz: bear grylls) abimizin programından öğrendiğim çok pratik bir uygulama.

    hani bazen ayamızı kıçımızın altına koyup otururuz ve kalkınca sanki ayagımız beton gibi olur yani karıncalık uyuşur işte nereniz uyuşursa uyuşsun kafanızı sağa sola omuzlarına doğru esnetirseniz bu uyuşma hemen geçiyor. boşuna işkence çeker gibi masaj yapıp duruyormusum hemencik geçiveriyor.
  • roseto,pennsylvania eyaletinin 1.500 nüfuslu italyan göçmenlerin yerleştiği bir kasaba. iki doktorun konuşmasından çıkan gizemle araştırmalara konu olan garip bir yer.

    konuşma sırasında bu kasabadan kalp rahatsızlığı ile gelen bir tane bile hastanın olmaması iki doktoru da şaşırtıyor ve bir heyetle araştırmaya başlıyorlar.

    roma'nın yüzelli kilometre güneydoğusunda, apenin dağları eteklerinde yer alan roseto valfortore … çok eski bir yerleşim bölgesi olan roseto'da yaşam zordu. köylüler yüzyıllarca, ya çevre tepelerdeki mermer ocaklarında çalıştılar ya da sabahları yamaçlardan aşağı beş-altı kilometre yürüyüp, aşağı vadideki taraçalı topraklarda tarım yaptılar. bu yorgunluğun üstüne, akşamları da yamacı gerisin geriye tırmanıp evlerine ulaştılar. yaşam zordu. köy halkı neredeyse hiç okuma-yazma bilmiyordu, son derece yoksuldu ve ekonomik anlamda iyileşme ümidi de pek yoktu. ta ki ondokuzuncu yüzyıl sonlarında, okyanusun ötesinde çok şey vaad eden yeni bir kıtanın haberi ulaşıncaya dek…

    1882 yılı ocak ayında 11 roseto'ludan oluşan bir grup new york'a yelken açan bir gemiye bindi. uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, yeni kıtadaki ilk gecelerini manhattan'ın küçük italyası mulberry caddesi'ndeki bir barda, yerde uyuyarak geçirdiler.

    new york yaşamı onların düşüncelerine uymayan bir yaşam şekliydi. batıya gitmeyi göze aldılar ve sonunda pennsylvania'nın bangor kasabasına120 kilometreuzaklıktaki bir arduvaz ocağında iş buldular.

    ertesi yıl 15 roseto'lu daha amerika'ya gitmek üzere roseto'dan ayrıldı ve bu gruptan da birkaç kişi bangor'daki hemşehrilerine katıldı. çok geçmeden roseto'lu gruplar ard arda çantalarını toplayıp pennsylvania'ya akın etti. italya'daki kasaba neredeyse tamamen boşalmıştı.

    rosetolular, bangor'a yakın bir dağın yamacında arazi satın almaya başladılar ve italya'dakilere neredeyse tıpatıp benzeyen küçük şirin evler inşa ettiler. başlangıçta köylerine "yeni italya" (new italy) adını verdiler ama bir süre sonra buranın roseto olmasının daha uygun olacağına karar verdiler. çünkü köyün hepsi italya'daki roseto'dan göçenlerdi..

    1896'da köy kilisesinin başına çok dinamik, genç bir papaz geçti. bu kişi, kasaba halkını, evlerinin çevresindeki toprakları temizleyip, soğan, fasulye, patates gibi sebzeler ve meyve ağaçları ekmeye teşvik etti. sonuç inanılmazdı. kasabaya canlılık geldi. sebze-meyvanın yanı sıra hayvan da yetiştirmeye başladılar. kendi şaraplarını kendileri yaptı. her şeyiyle kendilerine yetiyorlardı.

    komşu kasaba bangor, büyük oranda ingiliz ve kelt idi. ona komşu başka bir kasaba da çoğunlukla alman'dı. her üç kasabanın da birbirinden haberi yoktu desek yalan olmazdı. bu üç kasaba halkının birbiriyle ilişkilerinin yok denecek kadar zayıf olması da doğaldı.

    stewart wolf bir doktordu; sindirim ve mide üzerine ihtisaslaşmış, oklahoma üniversitesi tıp fakültesinde de öğretim üyesiydi. yazlarını pennsylvania'da roseto'ya yakın bir çiftlikte geçiriyordu. aslında bunun pek bir anlamı yoktu çünkü roseto o kadar kendi dünyasında yaşıyordu ki, komşu kasabada olmanıza rağmen roseto hakkında bilginiz olmayabilirdi. ama dr. wolf 1950'lerin sonlarında roseto'daki yerel bir tıp derneğinde bir konuşmaya davet edildi. konuşması bitince, oradaki doktorlardan biri onu bira içmeye davet etti. içkilerini yudumlarken ev sahibi doktor şöyle dedi: "17 yıldır bu meslekteyim. bana çevredeki her yerden hastalar gelir, ancak roseto'dan gelip de 65 yaşın altında kalp hastalığına yakalanmış biriyle karşılaştığım çok ama çok enderdir." wolf hayretler içinde kalmıştı. bu konuşma, 1950'lerde kolesterol düşürücü haplar ve kalp hastalıklarını engellemeyi hedefleyen sert önlemler ortaya çıkmadan önce oluyordu. kalp krizi amerika'da yaygındı. 65 yaşın altındaki erkekler arasında önde gelen ölüm nedeniydi. doktor olup da kalp hastalığıyla karşılaşmamak olanaksızdı.

    wolf bu durumu araştırmaya karar verir. oklahoma'daki meslektaşları ve öğrencilerinden yardım istedi. olabildiğince gerilere giderek, kasaba sakinlerinin ölüm raporlarını incelediler. kasaba halkını, kan testleri, ekg gibi taramalardan geçirdiler. sonuçlar şaşırtıcıydı. roseto'da 55 yaşın altında kalp krizinden ölen ya da herhangi bir kalp hastalığı belirtisi gösteren hemen hiç kimse olmamıştı. roseto'da 65 yaş üzeri erkekler arasında kalp hastalığından ölüm oranı, tüm amerikadakinin yarısı kadardı. hatta roseto'da her türlü nedenle ölüm oranı, beklenenin % 30-35 altındaydı.

    wolf araştırmayı biraz daha genişletti. oklahoma'dan bir sosyolog arkadaşı da devreye girdi. 21 yaş üzerindeki herkesle tek tek görüşüldü. hiç intihar vakası yoktu. hiç alkolizm vakası yoktu. hiç ilaç ve uyuşturucu bağımlılığı vakası yoktu. suç oranı çok düşüktü. sosyal yardım alan hiç kimse yoktu. wolf'un ihtisas alanına giren mide rahatsızlıklarından peptik ülser hiç yoktu. bu insanlar yaşlılıktan ölüyordu o kadar..

    wolf'un ilk aklına gelen, roseto'luların italya'dai eski yaşantılarından getirip sürdürdükleri ve onları amerikalılardan daha sağlıklı kılan kimi beslenme alışkanlıkları olabileceği oldu. ancak böyle olmadığı çabucak ortaya çıktı. roseto'lular yemeklerini, daha sağlıklı bir seçenek olan zeytinyağı yerine, italya'da da kullanmış oldukları domuz yağıyla pişiriyorlardı. italya'dai pizza, domates, balık, soğan, sıvı yağ içeren ince bir ekmek tabakasıydı. pennsylvania'da ise ekmek hamuru artı sosis,salam, jambon, demekti. italya'da sadece noellerde ve yortularda yenilen biscotti ve taralli gibi tatlılar, burada yıl boyu yeniyordu. wolf, rosetoluların tipik beslenme alışkanlıklarını diyetisyenlere analiz ettirdiğinde, kalorilerini, % 41 gibi okkalı bir oranda yağlardan aldıkları ortaya çıktı. burası, insanların gündoğumunda yataktan kalkıp yoga yaptıkları ya da bisiklete atlayıp10 kilometre aktif pedal çevirdikleri bir kasaba değildi. pennsylvania rosetoluları çok sigara içiyordu ve birçoğu obez sınırının üzerinde şişmandı.

    peki bulgular diyet ve egzersizle açıklanamıyorsa, genetikle açıklanabilir miydi? bunun için rosetoluların, abd'nin başka yerlerinde yaşayan akrabalarını inceledi. bu da değildi…

    pennsylvania'da dağ eteklerinde temiz havada yaşamak mı etkiliydi acaba? roseto'ya en yakın iki kasaba, dağın hemen aşağısında bulunan bangor ile, birkaç kilometre uzaklıktaki nazareth idi. her ikisi de roseto ile yaklaşık aynı büyüklükteydi ve her ikisinin de nüfusu aynı türden, yani çalışkan avrupalı göçmenlerden oluşuyordu. wolf, her iki kasabanın da tıbbi kayıtlarını taradı. nazareth ve bangor'da 65 yaş üzeri erkeklerde kalp hastalığından ölüm oranı, roseto'dakinin üç katıydı. işte bir çıkmaz sokak daha…

    roseto'nun sırrı, diyet, egzersiz, genetik ya da lokasyon olmadığına göre neydi? wolf ve arkadaşları kasabada bu kadar zamandır gezip dolaşırken rosetoluların birbirleriyle olan sosyal ilişkileri dikkatlerini çekti. birbirlerini sık sık ziyaret ediyor, sokakta karşılaştıklarında uzun uzun sohbetler ediyor, evlerin bahçelerinde bir araya gelip yemekler pişiriyorlardı. evlerde çoğunlukla iki ya da üç kuşak bir arada yaşıyor ve bu evlerde saygı ve sevgi en üst düzeyde idi. kiliseye devam çok yüksek orandaydı. nüfusu 2.000'in altında olan bu kasabada 22 sivil kuruluş saptadılar. zenginler, kendilerini yukarılara çekip diğerleriyle görüşmeme gibi bir davranıştan çok uzaktı. aksine ihtiyacı olanlara ellerinden geldiğince yardımcı oluyorlardı. başarısızlıklar hemen tolere edilmeye, halledilmeye çalışılıyor, en azından hoşgörülüyordu. kasabada, sevgiye dayalı bir yaşam felsefesi her yanı sarmıştı. aralarında, güçlü, koruyucu, kollayıcı, sevgi dolu bir sosyal yapı kurulmuştu.

    rosetolular, tanrı'nın biz insanlara özünden armağan ettiği sevgiyi ve onun gücünü biliyor ve en güzel şekilde kullanıyorlar. dileriz tüm insanlar bu güzelliği kısa zamanda fark eder ve sağlıklı toplumlar oluşturur.

    kaynak:malcolm gladwell-outliers
  • ufku iki katına çıkarmak denilemez ama hem cahilliğime üzülmemi sağlamıştır, hem de çok şaşırtmıştır. atatürk - albert einstein olayı.

    ingilizce

    http://voices.nationalgeographic.com/…teins-letter/

    türkçe

    https://onedio.com/…yanin-en-buyuk-lideriydi-448935

    duygusal patlama notu: eşşeksiniz olm eşşek. hepimiz eşşeğiz. bu adamın arkasından küfür edenler de, edilmesine izin verenler de eşşek. kafamıza sıçayım.
  • ak troller'i ve cinsiyetçi başlık açan yazarları engellediğinizde; onların başlıkları görünmüyor. böylece de daha elit bir sol frame elde ediyorsunuz. sözlüğün güzel yanları işte.
    ufku iki katına çıkarmasa da enerjinizin sömürülmesine mani olmuş oluyorsunuz.
  • facebook şifrelerinizin sonuna yanlışlıkla bir karakter fazla yazdığınızda da, facebook'un bu şifreyi kabul etmesi.

    örneğin şifreniz; 123456 olsun. yazarken yanlışlıkla 123456x diye girdiniz facebook bunu da doğru kabul ederek giriş yapmanıza izin veriyor. elin yanlışıkla farklı bir tuşa basması gibi olasılıkları düşünmüşler böyle bir yapı geliştirmişler.

    ancak şifrenin sonuna fazladan 2 karakter girdiğinizde kabul etmiyor. 123456xx şeklinde giriş yapamıyorsunuz yani. yine aynı şekilde x123456 ya da 123x456 gibi bir şifre denerseniz yine kabul etmiyor. sadece şifrenizin sonunda 1 karaktere izin var.

    facebook, user friendly fikrine fena kafayı takmış bence.
  • supap teriminin cpap'tan gelmesi.
    cpap: continuous positive airway pressure
    şu koah hastalarının nefes almasını sağlayan güzide sistem
  • karanlık çağlarda insanlar her şeyi bildiğini düşünüyormuş. şöyle ki 100 yıllar önce insanların dünyaya nasıl geldiğini öğrenmek istiyorsan bir şamana bir rahibe ya da peygambere gidip sorarsın lakin dünyanın tüm gizemlerine sorlarına yanıt verebilecek insanlar bunlardır.

    tabi onlar hiç bir zaman örümceğin nasıl ağ yaptığını size anlatamazdı çünkü bu gereksiz bir bilgi olarak düşünülğyordu. hem gerekli olsa tanrı bu bilgiyi vermez miydi? elbette verirdi. dolayısyla insanlar neredeyse gerekli olan tüm bilgiye sahiplerdi. her şey biliyordu o tarihlerde (cahillik ne güzel lan, her şeyi biliyorsun durumu). bilinmeyenlerinde gereksiz bilgiler olduğunu biliyorsun zaten. sonuç olarak insanlar yıllarca bu şekilde devam etti. aralarında belki küçük çook küçük bir marjinal grup (bu grubun günümüzde kimler olduğunu belirticem) araştırmalar yaptı elbet. ancak bir toplumda %5-10 gibi bir kesim gerçekçi, metaryalist, pozitif -artık adını ne koyarsanız- düşünmediği sürece tam olarak bir bilim gerçekleşmesi zordur. düşünün 3 biliminsanının araştırmalarında başarısız olması %99 iken 10.000 biliminsanının/metaryalist/pozitif/ araştırmacı/kuşkucu insanın başarı oranı çok daha yüksektir ve gelecekteki bu tür insanlara cesaret verip yol gösterir. başarısızlıklarda ise gelecektekilerin umudunu kırar.

    her şeyi bildiğine inanmak konusuna geri dönersek çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. harita! bakın harita deyip geçmeyin avrupanın ilerlemedinde kırılma noktası olmuştur tabi herşeyi bildiğine inanmakla birleştirdiğimiz zaman. şöyle ki; eski yani çook eski bir çok kıtanın keşfedilmediği zamanlardaki haritalara baktığımızda bilinen çok az kıta olmasına rağmen insanların çizdiği haritalarda bilinmeyrn kıtaların yerleri boş bırakılmamıştı. kötü ruhlar, şeytanlar çizilmişti. bunlar gerçekçi haritalar değildi. cehaletlerini kabul etmiyorlardı. herşeyi bildiklerini iddaa eden haritalardı lakin avrupalılar haritalarda sadece bildikleri yerleri çizip bilmedikleri yerleri boş bıraktılar. amerikayı asıl ve ilk keşfeden kristof colomb bile buna inanmadı. cahilliğini kabul etmedi bir bakımdan. bu amerika kıtasını haritalarda gösteren kişi amerika vespuchi oldu (bir avrupalı, bir italyan). kaderin cilvesi işte dolayısıyla da amerikaya adını kristof değil amerikan vespuchi vermiş oldu. sonrasında avrupalı fenizciler haritada boş gördükleri tüm yerleri keşfetmeye imparatorluklarını genişletmeye başladı. mayaları, aztekleri katlettiler. zenginlikleri ülkelerine getirmeye başladılar, sömürdüler, zenginleştiler. avrupalılar her keşfettikleri yere sadece asker yollamadılar! biliminsalarını da yolladılar. yeni yerlerin fuanasını, kültürünü, bitkilerini vs keşfetmek için sürekli biliminsanları yolculuk etti askerlerle birlikte!

    neyse konu dağılmasın. son olarak bir detayı daha anlatmak istiyorum-ki bu bilgi de ufkunuzu 2 katına çıkarabilir-. eskiden deniz yolculuğu yapanlarda iskorbüt denen bir hastalık gözlemleniyordu. bu hastalık kesinlikle çok acı vererek ve zorlu bir şekilde öldürüyordu. tüm deniz yolcuları neredeyse bilerek ölüme gibiyırsu. toplu olarak ölüyorlardı. kimse geri dönmüyordu (uzun yolculuklardan). fakat ingiliz james cook (adını tam hatırlamıyorum) bazı deneyler yaparak ölünlerin nedenini değil ama nasıl durduracağını buldu! narinciye! evet narenciye yiyen denizciler ölmüyordu! asıl ölüm nedenleri aslında yetersiz c vitaminiydi. insanlrda yaralar oluşuyor, kaslar istemsiz hareket ediyor. sonra yatalak oluyor, uzuvlarınız cürüyor vs sonunda ölüyorsunuz. james cook un menüsü hala denizcilikte geçiyormuş. bu menüyü basit bir şey gibi görmeyin. bu menü sayesinde uzun süreli seyahat imkanı arttı. artık uzak diyarlara açıkıp yeni keşifler çok daha rahat yapılabilmeye başladı.

    tamam şimdi ana konumuza dönüyorum. tüm bu ilerlemelerden sonra avrupalılar bir şeyi inkar etmişler; cehaletlerini! ve rahat etmişler. artık bilmediklerini ama bildiklerini sandıkları şeyleri öğrenmeye araştrmaya başlamışlar. boş bir haritayla başlayan olaylar, dünyanın en geri kalmış kıtası olan avrupa (dünya ticaretinin sadece %5 i ellerindeymiş boş haritadan önce) tüm bu olanlardan sonra asya kıtasını (dünya ticaretinin %95ini elinde tutuyordu) silip süpürüyor ve dünya ticaretinşn %90 ını tek başına gerçekleştiriyor. o çağlarda avrupa kıtası işgal edilmeyecek kadar değersiz görülüyormuş. ve bilime de (sanıırım) latince de "hiç bir şeyi bilmiyoruz" anlamına gelen bilim ismini vermişler..

    sizlerde hayatınızda boş haritalar oluşturursanız ve bu boşlukları keşfederseniz yeni boşluklar bulacak ve hep ne kadar az bildiğinizi fark edeceksiniz. eğer bir gün bu eksikleri göremezseniz işte o zaman öğrenmeyi bırakmış olacaksınız maalesef! bool boş haritalı bir hayat diliyorum arkadaşlar! hee bu arada sonra açıklayacağımı söylediğim bir kısım vardı ama açıklamayacağım lakin kimsenin alınmasını istemiyorum bu entrymde.

    not: havalimanından cep telefonunda yazdım eminim bir çok yazım hatası ve bazı hatalı veya eksik bilgiler vermişimdir. rica ediyorum ufak tefek ve kimseye bir şey kazandırmayacak hatalar için yeşillendirmeyin. gerekli bilgi ve düzeltmeler için you're more than welcome!

    kaynak okuduğum bir kitaptır. bu aralar oldukça popüler. okuyunca insanın dünyaya bakış açısı değişiyor! ilgilenenler özelden yazsın kitap ismi vereyim.
hesabın var mı? giriş yap