• trendyol'un kurulurken okunuşunun trendy ol olması ancak, sonrasında herkes yanlış okuyunca kurucuların da bozmadan devam etmesi ve günümüze kadar trendyol olarak ulaşması.

    ben de hep düşünürdüm. trendyol ne la? avamyol, ciksyol, klasikyol, gençyol mu diyeceğiz diye kafam karışıyordu. ufkum iki katına çıkınca rahatladım.
  • güneşin içine 1.300.000 tane dünya sığması.
  • sivilce probleminiz varsa ilaç milaç boşverin. ergenliğinizin geçmesini bekleyin ve bu sürede sivilceleriniz ile oynamayın ki iz kalmasın. ergenliğinizi atlattıktan sonra sivilceden eser kalmayacaktır.
  • güney amerika yerli halkina (bkz: ındígena) yahut (bkz: ındigenous people) denmektedir ve (bkz: india) yani hindistani cagisirtirmaktadir. bunun nedeni ise sudur:

    ıberya yarimadasinda, emevi devletinin hükümdarligi sona erdikten sonra ispanya kralicesi koyu katolik isabel cok mutsuzdur. keza araplarin baharat yolu vasitasi ile yarimadaya getirdikleri baharatlardan yoksundur ve yemeklerinden keyif alamaz.

    doguda osmanli devleti ile hasir nesir olmak istemeyen katolik isabel, careyi hindistana (baharatlar hindistandan geliyor cünkü) deniz yoluyla ulasmakta bulur. bunu daha önce portekizliler, afrika kitasi boyunca yol alarak denemislerdir. ancak bu uzun süreli yolculukta basarili olamamislardir. kristof kolomb'un ise bu konuda cilginca bir plani vardir. o dönemde amerika kitasini varligindan habersiz kolomb, hindistana varmak icin atlas okyanusunu gecmesi gerektigini düsünmektedir.

    1492 senesinde yola cikan kolomb ve tayfasi 30 gün sonra karayi görürler. (12 ekim 1492)
    lakin hindistana degil, amerikaya varmislardir. ve kolomb ile tayfasi o an icin bunu bilmemektedirler ve hindistanda olduklarini düsünmektedirler. bu sebeple yerli halka indigena yani hintli adini verirler.

    kaynak: http://www.arte.tv/guide/de
  • kirkor divarcı, bandırma füze kulübü, ilk türk füzesi marmara-1 ve diğerleri

    günümüzde yerli tank ve yerli uçak tartışmaları yapıladursun, bundan 50 küsur yıl önce türkiye'de günümüzde büyük ölçüde unutulmuş bir yerli füze seferberliği başlamış. oynatalım görelim.

    yıl 1959, yani sputnik'in uzaya gönderilmesinden 2 yıl sonrası. yer bandırma. 1953 yılından beri akılları bu işlerle meşgul olan ve sputnik'in uzaya yollanması üzerine iyiden iyiye heyecanlanan şehit mehmet gönenç lisesi öğrencileri güngör gezer, artuğ sayıner ve osman caran, yanlarına arkadaşları atilla yedikardeşler ve adnan zambak'ı da alıp günümüzde bile yapılsa uçuk ve çılgın bir proje olduğu düşünülebilecek bir işe imza atarak lise bünyesinde bandırma füze kulübü'nü kurarlar. kulüp kısa süre sonra bandırma havacılık ve uzay araştırma derneği adında bir tüzel kimliğe kavuşarak resmen liseden bağımsız bir dernek hâlini alır.

    ilk bakışta ilginç olsa da kaybetmeye mahkûm bir oluşum gibi görünen bu kulüp, katılan gençlerin ve özellikle de sonradan katılan kirkor divarcı'nın üst düzey teknik bilgisi ve hummalı çalışmasıyla gerçekten füze tasarlayabilecek duruma gelecektir. bu işe baş koyan divarcı, nişanlısıyla evlenebilmek için biriktirdiği 400 lirayı da seve seve bu işe yatırır ve arkadaşlarıyla birlikte kolları sıvar.

    gençlerin derneğin kuruluşundan kısa süre sonra tasarladıkları 3 kiloluk minyatür füze pek başarılı olmaz ve ancak 40 metre yüksekliğe kadar çıkarak denize düşer. 10 ekim 1959'da yapılan bu deneme genellikle alayla karşılansa da olumlu tepkiler de alır. füzeci gençler kendilerini alaya alanlara kulaklarını tıkayıp çalışmalarına devam ederler. bir başarısız deneme daha yapan gençler 1960 yılının şubat ayındaki üçüncü denemelerindeyse füzeyi 750 metre yüksekliğe çıkarmayı başarmıştır. bu deneme sınırları aşarak yabancı ülkelerin medyasında da kendine yer bulur. füzeci gençler artık yaptıkları işin ülke sınırlarını aşmış olmasının verdiği özgüvenle hareket etmektedir. bu dönemde derneğin adı bandırma havacılık ve astronomi roket kulübü olarak değiştirilir.

    derneğinin adının değişmesini takip eden ilk dönemde şanssızlıklar ve teknik aksaklıklar füzeci gençlerin peşini bırakmaz ve uzun süre başarılı bir deneme gerçekleştiremezler. derken 1961 yılında yapılan denemede füzenin 300 metre yüksekliğe fırlatılıp buradan paraşütle indirilmesi füzecilerin kendilerine olan güvenlerini tazeler ve çalışmalara hız vermelerini sağlar.

    24 mayıs 1962 tarihinde derneğin ankara şubesi açılır ve bu aşamada füzecilerin çalışmaları türk silahlı kuvvetleri tarafından yakından izlenmeye başlamıştır. bu dönemde kirkor divarcı'nın tasarladığı marmara-1 füzesi itü tarafından onaylanır ve türk silahlı kuvvetleri'nin de devreye girip destek vermesiyle zafer bayramı'nda fırlatılır. bugün bile duysak büyük olasılıkla söyleyenle alay edeceğimiz bir olay gerçeklekmiştir: üzerinde türk bayrağı olan, 1 metre 33 cm uzunluğunda ve 1,5 kilo ağırlığındaki ilk türk füzesi marmara-1 gökyüzünde süzülmektedir! artık kirkor divarcı ve arkadaşları çılgın bir projeyle uğraşan hevesli gençler olmaktan biraz ötededir, zira projeleri doğru yönde ilerlemektedir. neredeyse 1 km yüksekliğe çıkması açısından bu test atışı temelde başarılı olmuştur, ancak füzenin havada ateş alıp patlaması ve 200 metre kadar uzağa düşerek yangın çıkarması başarıya gölge düşürmüştür. füzeciler yine de pes etmez ve çalışmalarına tam gaz devam ederler.

    kısa süre sonra yapılan marmara-2 denemesindeyse o ana kadarki hız rekoru kırılır. füze o kadar hızlı kalkış yapmıştır ki atış sahasının yakınlarına kurulan rasat kuleleri füzeyi takip edemez ve füze kaybolur ve asla bulunamaz. başarılı test atışları zincirinde marmara-2'yi hürriyet-1 ve hürriyet-2 füzeleri izler. marmara-3 denemesinde füzenin havalanamaması can sıksa da füzecilerin şevkini kırmaz. bir fiyasko olan marmara-3'ün aksine marmara-4 tam 5415 metre yüksekliğe kadar çıkarak müthiş bir başarı sağlar ve füzecilerin doğru yolda olduğu ve füzenin askeri amaçlarla kullanılabilecek duruma gelmesinin yakın olduğu izlenimini uyandırır.

    bu aşamada her şey mükemmel görünmektedir ve kendilerine güvenleri her gün haklı olarak artan divarcı ve ekibi füze projesiyle yetinmeyip uzaya canlı gönderme düşüncesine eğilmeye başlarlar. aktrüs adı verilen bu projede 4 metre uzunluğunda ve 500 kilo ağırlığında bir füzeye bir fare konularak uzaya gönderilmesi düşünülmektedir.

    işte bu noktada olan olur ve her şeyi tepetaklak eden bir gelişme yaşanır. 1963 yılı itibarıyla tüm proje planları kirkor divarcı'nın evinde tutulmaktadır. her şey bu kadar iyi giderken divarcı'nın evinde bir yangın çıkar ve projeye dair tüm yazılı belgeler bu yangında kül olur. yangının nasıl çıktığına dair bir ipucu bulunamaz. bu yangının yalnızca şanssızlık eseri olduğuna inanmayan kirkor divarcı'nın morali fena hâlde bozulur. olaydan çok etkilenir ve emeklerinin boşa gitmesi üzerine füze çalışmalarına bir daha başlamamak üzere son verir.

    yangından sonra füzecilerin kurduğu dernek havacılık ve uzay araştırma derneği (huzad) adı altında faaliyetlerine devam eder ve günümüzde de yaşamaktadır. sirius, vega ve hayata geçirilen 300 km menzilli ata-1 roketi gibi kayda değer projelere imza atsa da 4 yılda müthiş mesafe kaydeden füze çalışmalarını aynı hızda devam ettirememiştir. bu bağlamda ülkenin gündemine daha 60lı yıllarda giren ve çok hızlı ilerleyen yerli füze projesi kirkor divarcı'nın işten el etek çekmesiyle öksüz kalmıştır.
  • iyi ki dün ölmemişim, yoksa bugün bu bilgiyi öğrenemeyecekmişim dedirten şeylerdir
  • laptopunuzu aldığınızdan beri kaç kere şarj ettiniz ve pilinizin şu anki durumu ile ilgili raporunu veren bir komut satırı varmış.

    komut satırını başlat menüsüne sağ tıklayarak çalıştırın ve şu komut yazın:

    powercfg /batteryreport

    şimdi kullanıcı klasörünüze gidin ve battery report.html dosyasını bulun. kullanıcı klasörünü şu konumda bulabilirsiniz:

    c:\kullanıcılar\kullanıcı adınız\battery report.html
  • "bir sakız yuttuğunuzda midenize yapışıp 7 yıl boyunca orda kalacağı efsanesini belki duymuşsunuzdur. peki bilim bu konu hakkında ne diyor?
    vücudumuzdaki kimyasal reaksiyonlar, amerikan kimya derneği’nin yaptığı çalışmalar ve sindirim sistemimizin çalışma prensibini göz önüne aldığımızda şunu söyleyebiliriz: lisede yuttuğunuz sakız hala midenizde değil…
    sindirim sistemimiz üç temel bölümden oluşuyor. bunlardan ilki, besin vücuda girdiğinde çiğneme hareketiyle görevine başlayan mekanik süreç. ikincisi mukus salgısında bulunan ve besinleri kimyasal yollarla daha küçük parçalara ayırmaya yarayan enzimler. sonuncu ve bir o kadar da önemlisi de bağırsaklardan kolayca geçmesi için besinlerin çözünmesini sağlayan asitler.
    bilindiği üzere yemek yendiğinde dişler ve dil, besini daha küçük parçalara ayırmak üzere beraber çalışır. daha sonra besin, kas hareketleri ile sindirim yolu boyunca mideye itilir ve mide öz suyu yardımıyla bulamaç haline getirilir.
    tüm bunlar olurken mukus salgısındaki enzimler, mide öz suyu ve bağırsaklar; besinleri vücutta kullanılacak yapı taşlarına çevirmeyi sağlayan kimyasal sindirimi devam ettirir.
    daha sonra midedeki asitler işe koyulur ve bağırsaklardan kolayca geçebilmeleri için kalan besin parçalarını bulamaca çevirir.
    ama çiğnediğimiz sakız, yediğimiz yemekler gibi kolayca sindirilemez. bunun nedeni sakıza kıvamını veren doğal ve sentetik kauçuk tabanı içermesidir. bütil kauçuk, genelde sakız yapımında kullanılan ve ideal çiğnenebilirliği sağlayan sentetik bir kauçuk türüdür. (ayrıca teker ve basketbol topu yapımında da kullanılır)
    sakız, çiğneme hareketinden etkilenmediği için mekanik sindirime uğramaz. bu yüzden sakızı yuttuğunuzda sindirim kanalı boyunca midenize doğru dev bir topak şeklinde yol alır.
    enzimleriniz sakızın içindeki karbonhidrat, yağ ve alkol bileşiklerini sindirebilecek durumdayken kauçuk tabanının bu enzimlere bağışıklığı vardır.
    mide öz suyundaki güçlü asitlerin bile bu kauçuk tabanına bir etkisi yoktur (söz konusu dayanıklılık özelliğinden dolayı bu kauçuğun koruma amaçlı eldiven yapımında kullanıldığını unutmayalım). sonuç olarak sakızınızın bir kısmı, sindirim sisteminizin tüm parçalama girişimlerine rağmen kurtulmayı başarır.
    fakat aynı durum yediğiniz bazı diğer besinler için de geçerlidir. ayçekirdeği veya patlamış mısır gibi… nihayetinde yuttuğunuz bir sakız sindirim sisteminize karşı gelecek kadar isyankar olsa bile bu durum, kaslarınızın onu birkaç gün içinde vücudunuzdan dışarı atmasına engel değildir."

    kaynak
  • yağmurdan sonraki toprak kokusunun ana sebebi streptomyces türü bakterilerin üreme amacıyla bıraktığı sporlardır. yağmurla birlikte bu sporlar havaya fırlar ve burnunuza ulaşır. yani "toprak kokusu" ya da "yağmur kokusu" olarak bilinen şey, seks yapan bakterilerdir.
  • google ın pyhton ile yapılmış olması. python un vermiş olduğu algorithma ile dev bir şirketin kurulması.
hesabın var mı? giriş yap