• (bkz: unpaywall)
  • neden bir duvar veya nesneden geçemeyiz? (hafif kuantum içerir)

    aslinda soru tam olarak şöyle: maddelerin temel taşı olan atomun %99,99..'u boşluk olmasına rağmen neden herhangi
    bir maddenin içinden geçemeyiz? ya da ne oluyor da ışık camdan geçerken bizim elimiz geçmiyor?

    simdi efenim, bildigimiz üzere maddeleri olusturan temel parçacik atomdur. hadi zamanda biraz geriye gidelim ve işimize yarar ne tür bilgiler
    olduğuna bir bakalım. bundan tam 13.8 milyar yıl önce... ya da çok geriye gittik biraz daha yakın zamana gidelim, 70 bin yıl önce. bizi diğer
    canlılardan ayıran çok büyük bir değişim yaşandı; bilişsel devrim! beslenmek için hayvanların peşinden koştuğumuz, çiftleşmek için
    dişilere kur yaptığımız, yırtıcılardan korunmak için ağaçların tepesine çıktığımız, yavrularımızı daha rahat büyütmek için sürü olduğumuz bu dönemde
    ilginç bir şekilde ortaya çıkan, var oluşumuzun nedenleri de dahil olmak üzere çevremizi ve tüm varlıkları anlamlandırmaya çalıştığımız
    insanlık tarihinin ilk ve en büyük devrimi. bu devrim sayesinde kazandığımız, soru sorabilme, merak etme ve anlamlandırma yeteneğimiz
    muhtemelen sahip olduğumuz en kıymetli şeyler. bu sebeple bunları hiç bir zaman kaybetmemeli ve sürekli geliştirmeli..

    bu sürekli gelişim sayesinde, ilk insanlardan itibaren günümüze büyük bir enformasyon mirası kaldı.
    konumuz ile ilgili olanlarına bakacak olursak; maddeyi olusturan en küçük
    seyin yani maddelerin özünün atom oldugunu ve bu kelimenin anlaminin ise 'bölünemez' oldugunu söylediğini düşündüğümüz ilk insan demokritus
    amca. ona göre bir maddeyi alıp sonsuza kadar bölemezdiniz, ve nihai olarak bir sınıra denk gelecektiniz. aradan geçen 2200 yıl sonrasındada
    bir şey değişmemişti çünkü, dalton maddenin en küçük birimini 'bölünemez bir küre' olarak tanımlıyordu. halbuki ondan sonra bu konuda çalışmalar
    yürüten insanların çalışmaları gösterdi ki, atomun içinde başka şeyler de var. artı ve eksi yükler, boşluklar ve çekirdek gibi. aradaki tüm
    tüm gelişmeleri geçip günümüzde kullandığımız ve kabul ettiğimiz son güncel modele bakalım.

    hatta işleri biraz kolaylaştıralım, çünkü kuantum dünyası çok karmaşık ve kullandığımız bu güncel modelde hesaplanmış, dolaylı
    veya dolaysız bir şekilde gözlemlenmiş yaklaşık 200 tanecik var. sadece 140 tane mezon çeşidi var.
    ama bizim hepsiyle işimiz yok tabi, genel bir çevçeve çizmek en başta sorduğumuz sorunun cevabını bulmak için yeterli olacaktır.

    evrende var olan tüm atomaltı parçacıklara 'fermiyon' ve 'bozon' demişler. kim demiş? tabiki isveçli bilim adamları ile norveçli balıkçılar.
    bir de ortadoğuda kafa kesen cihatçılar.
    fermiyonların 24 çeşidi var ve bunlardan 12 tanesi anti tanecik. yani gözlemlediğimiz taneciklerle tüm özellikleri zıt olan parçacıklar.
    spin sayısı, yükü vs. bu 12 parçacığın 6 tanesı 'kuark', diğer 6 tanesi ise 'lepton'. peki kimdir bu kuarklar? pazarda bulunurlar mı?
    bu arada atom piyası çok karmaşık ve bir sürü kavram dolanıyor ortalıkta. ve bunların çoğu kuarklarla alakalı. meselam; hadron, bozon, mezon,
    baryon, pavyon... yok sonuncu dahil değil tabi. birkaç kuark kafa kafaya verip bir tükkan açmaya karar verdiğinde ortaya çıkan şeye 'hadron' diyoruz.
    yani bileşik parçacık. peki bu hadronlara örnek verin desem? olaya büyük baktığımızda aslında google bir hadron'dur. bir sürü küçük birer kuark
    şirket'ten oluşmuştur. ama küçüklerin dünyasında, bunlara proton ve nötronu örnek verebiliriz. hatta öyleki bu proton ve nötron var olan tüm hadronların
    en kararlıları. peki bunlar kaç kuarktan oluşuyor? valla bana soracak olsaydınız bir 100-200 tane olmasını isterdim ama sadece 3 tane kuarktan
    oluşuyormuş bu proton ve nötron dediğimiz hadronlar. hatta bu 6 kuarka isim de vermişler; "aşağı, yukarı, acayip, tılsım, alt,üst". tamam bende
    kabul ediyorum isimler hiç hoş değil. insan bir mahmut falan koyar.

    neyse efenim işte, bu kuarklardan 2 tane 'yukarı' ve bir tane de 'aşağı' kuarkı tüm resmi evrakları halledince, protonu oluşturuyor.
    benzer şekilde 2 tane 'aşağı' bir tane 'yukarı' kuark bir araya gelincede nötron hadronu oluşmuş oluyor. bilim adamları, isimlendirmeyi çok seviyor
    ya hani, iki tane kuark'ın bir araya gelmesine 'mezon', 3 tanesinin bir araya gelmesine ise 'baryon' demişler. yani iki cümle önce
    kurduğum cümledeki nötron hadronu aslında bir baryon. mezon dediklerim de bir kuark bir
    de bunun antisi olan kuarktan oluşuyor. ve bu mezonlar çok kararsız, ömürleri birkaç mikrosaniye kadar.
    bu arada doğada hiç başıboş tek başına dolanan bir kuark göremezsiniz. sürekli hadron olarak bulunurlar. (hadron neydi ya?) ve tabi buna da bir isim
    vermişler; 'renk hapsi'.

    peki ya leptonlar?

    toplam 3 çiften, çiftlerden her biri de yüklü ve yüksüz bir parçacıktan oluşur. yüklü olana bir örnek verirsek olay açıklağa kavuşur herhalde; elektron.
    bir de elektrona çok benzeyen ama yüksüz olan bir diğer parçacık ise 'nötrino'. güneşte ve diğer yıldızlarda bunlardan oldukça fazla var.
    hatta süpernova patlamalarında etrafa akın akın yayılıyorlar. moğollar gibi yani. ama bunlar yüksüz oldukları için maddeyle
    pek etkileşime girmiyorlar dolayısıyla saniyede bu nötrinolardan milyonlarcası vücudumuzdan geçiyor. ha diğer iki lepton çifti de müon ve tau.
    (sun tzu'nun uzaktan akrabası, hatta bir temel parçacık efsanesine göre savaş sanatı'nı birlikte yazmışlar.) leptonlar biraz önemsiz gibi geldi
    sanki ama büyük patlama sonrasındaki ilk 10 saniyeye lepton çağı demişler. leptonlar karbon, hidrojen, oksijen vb kritik role sahip
    elementlerin oluşmasında kilit rolünde.

    yukarıda 'fermiyon'lardan bahsettik. yani kuark ve leptonlar aslında birer fermiyondur aynı zamanda. bir de 'bozon'lar var demiştik. arasındaki fark ne?
    olayı şöyle basitleştirebiliriz. tüm evren iki tür tanecikten oluşur; 'kuvvet parçacıkları/ya da taşıyıcıları' ile 'madde taşıyıcıları'.
    işte fermiyonlar madde taşıyıcısıdırlar. peki bozon'lar?

    bozonlar 4 temel kuvveti oluşturan parçacıklardır. bu kuvvetler malumunuz, 'güçlü nükleer', 'zayıf nükleer', 'elektromanyetik' ve 'yerçekimi'.
    siz söylemeden ben söyleyelim, evet yerçekimi en zayıf olanı. bu bozonlar, atomu bir arada tutan, atom ve atomaltı parçacıklar arası etkilişimi
    oluşturan parçacıklardır. bose-einstein yoğunlaşmasına uyarlar. ne demek bose-einstein?(şurada çok çok açıklayıcı bir video var:https://www.youtube.com/…caksj-5txfy-daauws&index=9)
    basitçe, aynı kaba koyulan bu parçacıkların sıcaklıkları giderek azaltılırsa, bu parçacıklarında enerjisi azalır. ilginç bir şekilde
    mutlak sıcaklığa yakınlaştıkça,ki mutlak sıcaklık -273 derece yani 0 kelvin, bu parçacıkların enerjisi giderek azalıyor ve boyutları artıyor.
    ya da dalga boyları. öyle bir noktası varki bu yoğunlaşmanın, tam o noktada tüm parçacıklar tek bir parçacık gibi davranıyor, yani tek bir
    atom gibi. süperatom, maddenin yeni bir hali, dalga fonksiyonlarının üst üste gelmesi terimleri de kullanılabilir.

    peki bu bozonların kaç çeşidi var? valla bana göre bir sürü olması lazım, ama bilim insanlarının konuştuğu 6 tane.
    bu bozonlardan bir tanesi foton. fotonlar elektromanyetik alanın taşıyıcısı, w ve z bozonları zayıf nükleer kuvvetin taşıyıcısı, gluonlar
    ise güçlü nükleer kuvvet'in taşıyıcısıdırlar.yani atomu oluşturan kuarkları bir arada tutan kuvvet parçacığı.
    bir diğer üzerinde tam bir anlaşmaya varılmamış
    parçacık 'graviton'. yerçekimini oluşturduğu düşünülüyor. ama bildiğimiz üzere yer çekimi çok zayıf bir etkileşim, tabi diğerlerine göre. buzdolabı stiker'larındaki manyetik alan
    bile yerçekiminden daha güçlü.

    evet kaldı bir tane parçacık. ama ne parçacık. 2012'de gözlemlendi ilk defa,ve nobel ödülü aldırdı:tanrı'nın parçacığı.
    hatta "tanrı'nın lanet parçacığı". (god damned particle)
    ben değil, 60'larda böyle bir parçacığın olması gerektiğini düşünen peter higgs böyle diyor. ama fizikçiler bunu yumuşatmışlar biraz.
    kütle nereden geliyor, bir taneciğe kütle kazandıran şey nedir, sorularının cevabı higgs alanı. higgs alanı ise higgs parçacıklarından oluşuyor.
    nasıl mı? ahanda şöyle; einstein herkes tarafından bilinen denklemi e=mc^2 denklemine göre madde ve enerji birbirine dönüşebilir. hatta bir
    yerde aynı şeylerdir der. peki bu nasıl oluyor? neden bazı maddelerin kütlesi azken bazılarının çok oluyor? örnek vermek gerekirse,
    bir üst-kuark bir elektrondan 350 bin defa daha ağırdır.

    higgs alanını taneciklere kütle kazandırıyor dedik. kuarklar veya diğer madde tanecikleri bu alana girdiklerinde kütle kazanırlar. bunu şöyle bir
    analoji tasarlayarak düşünebiliriz: mühendislik fakültesindeyiz :) ve malumunuz erkek sayısının kız sayısına oranı, demin örnek verdiğimiz
    üst-kuark'ın kütlesinin elektronun kütlesine oranından daha fazla. işte sınıfta erkek mühendisler dağılmış bir şekilde olsunlar.
    eğer sınıfın kapısından normal kareli, gözlüklü ve elinde bilgisayar çantası olan bir erkek girerse muhtemelen kimsenin dikkatini çekmeyecek
    ve sınıfa girmedenki hızını koruyarak istediği yere oturacaktır. eğer sınıfa uzun saçlı bir erkek girerse kısa süreli bir bir etkileşim ve tanımlama
    süresinden sonra o da rahat bir şekilde yerine geçecektir ve kimsenin dikkatini pek çekmeyecektir. peki sınıfa çok güzel ve alımlı bir kız girerse
    ne olur? tamam ben düşünem, ama siz hayal edin.. eğer bu ütopik durum gerçekleşirse, işte tam da demin bahsettiğim şey olacak. yani
    parçacık higgs alanıyla etkileşime girecek ve kütle kazanacak. yani erkeklerin yoğun ilgi ve alakasından kız nereye geldiğini şaşıracak. ve yerini
    bulmakta şaşıracaz, hızı azalacak, dikkati dağılacak falan. büyük ihtimal yanlış sınıfa gelmiştir zaten.

    ya da şöyle düşünün, su var. suyu higgs alanına benzetirsek, suyun içerisinde bir balık çok rahat yüzebilirken biz insanlar onlar kadar kıvrak ve
    hızlı yüzemeyiz. işte bu durumda, bizim kütlemiz fazla, balıkların kütlesi ise az oluyor.

    yani higgs bozonu, kütle taşıyıcı parçacığı diyebiliriz. madde bu alanla ne kadar etkileşime girerse, o alan içerisinde hareket etmesi o kadar
    zorlaşacak ve kütlesi de bu oranda artacaktır.

    şimdi ise sorumuzun cevabına yaklaştık. ama bilmemiz gereken başka ufak bir iki şey kaldı. bunlardan bir tanesi, pauli dışlama ilkesi.
    ama ondan önce, bohr atom modelinin ne dediğini bir hatırlayalım. bohr atom modeline göre, elektronlar atomların etrafında belli bir enerji
    yörüngelerinde dönmesi gerekiyordu. yani spesifik olarak tam da şurada değil de, bir bulut gibi, ya da tüm bulunma olasılığının olduğu yerlerin toplamı
    gibi. işte bulunma olasılığının olduğu yerlere orbital diyoruz. 1s2, 2s2, 2p6... hatırladınız dimi bu dağılımı? yalnız bu dağılım bohr'un
    modelinde yoktu çünkü o sadece tek boyutlu bir orbital tanımlaması yapmıştı.neyse işte sorumuzun cevabı tam olarak
    burada gizli. ama şimdilik göremiyoruz cevabı, gözlükleri takın daha yakından bakalım cevaba.

    atom ve elektrondan oluşan bir sistemi tanımlamak için 4 temel bilgiye ihtiyacımız var. şöyle düşünün, devletin sizi tanımlaması için
    t.c kimlik numarası vermesi gibi. eğer sizin bir t.c kimliğiniz yoksa, aslında siz de o devlet için yoksunuz demektir. yeni bir çocuğunuz oldu diyelim,
    siz onun kimliğini çıkarana kadar devlet tarafından o kişi vatandaş olarak tanımlanmaz. size bir dükkan açtırmaz veya evi üstünüze yapmanıza
    izin vermez gibi. tabi sizden vergi de alamaz.. bizim de bir atomu tanımlayabilmemiz için, yani kimyasal özelliklerini bilebilmemiz,
    hangi maddelerle etkileşime girebileceğini tahmin etmemiz, metal- ametal olması, elektronegatiflik gibi özelliklerini bilebilmemiz için
    bunlar gerekli. peki bunlar ne?

    bohr'dan sonra, ortaya schrödinger çıktı ve elektronun atom etrafındaki yerini 3 boyutlu olarak tanımlanması için bohr'un tek boyutlu tanımlasından
    farklı olarak n,l,ml ve ms gibi sayılar önerdi. bu sayıların değerine göre, bir atom etrafındaki elektronların dizilimini ve ve bulunma olasılıklarını
    bulabiliriz. olasılık diyorum, çünkü kuantum dünyasında kesinlik yoktur. bir kapalı kutu düşünün, içinde de bir kedi olsun. ama yaşayıp
    yaşamadığını bilmiyorsunuz. soru şu, kedi ölü mü canlı mı? bu konuda bir bilgiye sahip olamadığınız için doğru bir tahminde bulunmak zor. ama
    bir şey dikkatinizi çekmiş olmalı, kutu kapalıyken kedi aslında hem canlı hem ölü. yani iki olasılığı da taşıyor. kutunun kapağı kapalı iken
    sahip olabileceği enformasyon sayısı 2. ama siz kutunun kapağını açar açmaz kedinin ölü ve veya canlı olup olmadığını gördüğünüz an tüm
    bu olasılıklar yok oluyor ve elinizde tek bir bilgi kalıyor. işte buna schrödinger'in kedisi diyoruz. yani ihtimallerin dünyası. hatta kuantum
    bilgisayarların saniyede taşıyabileceği muazzam bilgi sayısı da tam olarak bununla alakalı. yani bir bit ya 1, ya da 0 değerini alabilir.
    ama bir qubit aynı anda 3 değer taşır. 0,1 ve ikisi.

    schrödinger'in bu önerdiği sayılardan çok kısaca bahsedecek olursam:
    n ye 'baş kuantum sayısı' diyoruz ve bu sayı orbitalin büyüklüğünü gösteriyor. yani n sayısı
    büyüdükçe atomun etrafındaki orbitalin hacmi de büyüyor. hatta n büyüdükçe, o orbitaldeki elektronun enerjisi de büyümüş oluyor.
    bir diğer sayımız, 'açısal kuantum sayısı', yani 'l'. atom etrafındaki orbitaller küresel(l=0), kutup(l=1), veya yonca yaprağı (l=2) gibi biçimlerde
    olabilir. tahmin edildiği üzere l=0,yani küre, durumunda bir yöne ihtiyaç yoktur. ama 'l' sayısı 1 veya 2 olduğunda bir yöne ihtiyacımız oluyor
    tam tanımlayabilmek için. işte biz de bu sayıya, 'manyetik kuantum sayısı' diyoruz, 'ml' olarak gösteriliyor. bu sayı ise, atomun orbitalinin
    uzaydaki yönelimini göstermek için kullanılıyor. manyetik denilmesinin sebebi ise, orbitalin yöneleceği alanın manyetik alandan etkilenecek olması.

    iyi güzelde, elektronlar bu bahsettiğimiz orbitallerde kafasına göre mi dizilecek? yani 6 elektronlu bir karbon atomunundaki elektronlar halay çeker gibi
    tek bir orbitalde mı dizilecekler? işte tam da burada karşımıza 'spin kuantum sayısı' çıkıyor. yani bir orbitalde bulunabilecek elektron sayısı
    sınırlı ve bu sayı 2. yani aynı orbitalde sadece iki elektron yer alabilir. biz elektronların hem atom etrafında hemde kendi etrafında döndüğünü
    biliyoruz. bunların kendi etrafından dönmesine, spin diyoruz. dolayısıyla ya saat yönünde ya da saatin tersi yönünde olmak zorundadır bu dönüş.
    bu dönüş yönüne 'spin kuantum sayısı' denildiğini belirtmiştik. 'ms' olarak gösterilir. değeri ya 1/2 ya da -1/2.
    (ek not: bu kural sadece elektron için değil, atomu oluşturan tüm parçacıklar için geçerlidir. eğer protunu oluşturan 3 kuarktan üçü de aynı enerji
    seviyesi ve dönme yönüne sahip olsaydı proton oluşmazdı.)

    bir örnek verip toplayacak olursak;

    6 elektronlu karbon atomunu düşünün. bunun 1. elektronu en düşük enerji seviyesindeki 1s orbitaline yerleşir. ikinci elektron da buraya yerleşir,
    aynı kuantum sayılarına sahiptir sadece ms'si zıt işaretlidir. üçüncü ve dördündü elektronlarda 2s orbitaline yerleşir. peki 5. elektron?
    bahsetmiştik ya, kuantum ana sayısı(n), açısal kuantum sayısı(l) ve manyetik kuantum sayısı(ml) diye. n sayısı bize orbitalin enerji düzeyini
    veriyordu. 'l' sayısı ise şeklini. bu arada 'l' sayısı 0 ile n-1 e kadar değer alabilir. yani n=4 ise 'l' maksimum 3 olabilir(0,1,2 ve 3).
    'ml' ise '-l' ile '+l' arasında değerler alabilir. şöyleki, eğer n=4 ise l=3 tür ve ml=-3,-2,-1,0,1,2,3 değerlerine sahiptir.
    dolayısıyla, birinci elektronun gösterimi n=1,l=0,ml=0'dadır ve ms=-1/2'dir. 2.elektronda da aynı yerdedir ama sadece ms'si zıt işaretlidir.
    3.elektron ise n=2.katmana yerleşmek zorundadır. çünkü l'nin değeri
    maksimum n-1 olduğundan iki elektron o birinci katmanı doldurmuş olacak. 3.elektron n=2,l=0(aslında n-1'den l=1 orbitali de var),ml=0'a
    yerleşir(l=1 olduğundan ml=1, ml=0 ve ml=-1 olmak üzere 3 orbital daha vardır ve her orbitale 2 elektron yerleşebilir.)
    4.elektronda n=2,l=0, ml=0'a yerleşir. 5. ve 6.elektronlar ise bir önceki n=2,l=0, ml=0 orbitalleri dolduğundan, n=2,l=0,ml=1 orbitaline yerleşir.
    sonrasında gelecek olan elektronlar ise, sırasıyla n=2,l=0, ml=-1 ve ml=0 orbitallerini doldururlar.

    yani n=4 olan bir atomda toplam 60 tane elektron yer alabilir.

    şimdi ise son sözü söylemeye geldi olay, bildiğimiz üzere madde parçacıklarına fermiyon dedik. bu fermiyonlara kuarklar ve leptonları örnek verdik.
    hatta elektronun lepton olduğunu da söyledik. şimdi ise şunu diyoruz; tüm fermiyonlar buçuklu spin'e sahip olmak zorundadır. yani demin yukarıda
    bahsettiğimiz 'spin kuantum sayısı' olan ms'nin +1/2 veya -1/2 olasıyla aynı şey. bozonlar ise, yani kuvvet taşıyıcıarı,örnek foton, tam sayılı
    spine sahiptirler.

    nihayet cevaba ulaştık: siz bir duvardan geçmeye çalıştığınızda, aynı orbitale aynı kuantum sayılarına sahip elektron yerleştirmeye çalışıyorsunuz
    ve bu açıkça fizik kuralı ihlali. çünkü pauli dışlama ilkesi aynı orbitalde aynı kuantum sayılarına(aynı enerjide) sahip iki fermiyonun olamayacağını söylüyordu.
    ve evrende dokunabildiğimiz(aslında kütlesi olan) her şey fermiyon olduğundan, bunların içinden geçemeyiz. peki ışık nasıl olurda camdan geçer?
    ya da röntgen ışıkları(x ışıkları) neden geçiyor? çünkü onlar bozon ve ms'leri buçuklu değil tam sayı. örnek olarak foton'un 1 ama higgs
    parçacığının 0. bu yüzden aynı orbitallerde bulunabilirler.

    bu dışlama ilkesi 1945 yılında pauli'ye nobel fizik ödülünü de kazandırmıştır.

    edit: imla
  • "dost görünen düşmanlara dikkat et" anne nasihatıdır.
  • erkeğin orgazm sonrası götünü diğer tarafa dönmesinin aslında yaşamsal bazı köklerinin olması...

    şöyle ki: doğa durumunda bir çiftin en güvenli yatış pozisyonu, sırt sırta verip uyuduğu pozisyondur.
    kadınının güvenliğinden sorumlu olan erkek arkasını dönerek aslında platonun şölen kitabındaki dört gözlü dört elli ve dört bacaklı ilk insanını oluşturur. bu insan doğadaki tehditlere karşı sürekli tetiktedir.
    mışıl mışıl uyumanın formülü bu pozisyonda saklıdır.
    ve fakat romantizmi tvlerden öğrenen aptal kadınlarımız, söz konusu yatış şeklini bir sadakatsizlik olarak algılıyor.
    kıps...
  • (bkz: turkije) (bkz: keltler)

    m.ö 700 yıllarında keltler'in şu anki türkiye'ye verdikleri isim turkije
  • 18 mart 2017
    cnntürk
    gündem özel programı
    konu : yeni nesil gençlik
    -- yayın notları. bana ilginç gelen şeyleri, doğru anladığım şekilde yazdım. --

    * "insanlar, araçların araçları." 1800'lü yılların sonunda söylenen bir söz.

    * teknoloji nedir : siz doğduktan sonra ki her şeydir.

    * insan, bilmediği şeyle karşılaşınca tepkisi bazen farklı olabiliyor. evhamcılık olayı. mesela ilk telgraf bulunduğunda "eyvah! şimdi sevgililer birbirlerine durmadan yazacak, bizim sistemimiz çökecek" denmiş, insansız asansöre de tepkiler verilmiş.

    * gençleri bizim tercihlerimiz bekliyor.

    * kurtuluş savaşında bile atatürk, 1.eğitim şurasını yaptı.

    * amerika'da ki 2 tane şirket, şuanda ki hukuki vakaları, yapay zeka ile yargılıyor. %80-85 oranında da isabet payı var.

    *tabletler, günümüzün emzikleridir. ama sonraları ebeveynler, çocuk bizle konuşmuyor, diye şikayet ederler.

    * öyle bir çağda yaşıyoruz ki, kaybetmeye tahammülümüz kalmadı. ekranlara başarılı insanlar çıkıyor, başarı hikayeleri anlatıyorlar. oyuncakların bile kusursuz, muhteşem vücutları var. hatta dava açılmış oyuncaklara ve kazanılmış, normal insan formunda hazırlanmış oyuncaklar. kaybetmesi olmayan oyunlarla dünyaya hazırlıyoruz çocukları.

    * mesaj sesi ile acayip bir dopamin salgılanıyor. klinik deneylerde, rulet masası veya tek kollu canavar aletleri ile aynı seviyede merak duygusu hissediliyor.

    *kendimizi, çevremizi o kadar başarıya odakladık ki. çocuğa soruyorsun, çorba nasıl, diye. "başarılı" diyor. pilav nasıl "başarısız".

    *cahil insan, internette de cahildir. (güzel laf)

    *bir fıkra: bir tane polis bir öğrenciye sormuş "sen necisin?" "abi ben anti komünisttim." başlamış dövmeye "abi ben vallaha anti komünisttim." "sus! ben komünizmin her türlüsüne karşıyım."

    *yemek yerken, yemeğe konsantre olmak doyum hissini daha çabuklaştırıyor.

    * aleneksiya norvaza: yeme bozukluğu. kendi bedenine yanlış kanaate olmak. olduğundan daha mükemmel görünme, yemek yedikten sonra suçluluk duygusu.

    *** insanın 4 tane temel ihtiyaçı var. 1)kabul görmek(sosyallık) 2)özerklik, kendi kararını verme 3) gelişim ihtiyacı 4)öğrenme, keşfetme.
    eğer çocuk; aileden, çevreden kabul görmezse, sosyal medya ile kabul görmeye çalışır. eğer çocuk; kendi kararını kendi vermiyorsa, sürekli aile, okul ve çevre baskısında kalıyorsa, bu çocuk oyunlara gider. çünkü orada kendi kararını kendi verir. eğer çocuk; gelişim ihtiyacını yine çevreden karşılayamıyorsa, yine oyunları tercih eder.
    yani oyunlar aslında, çocuklar için bir can simididir. siz çocuğa bunları vermeden, elinden oyunu alırsanız, kötülük yaparsınız.

    * amerikan pediyatri derneğinin bildirisi var. 2 yaşından önce teknoloji yasak. çünkü çocuk hayatı o bilgisayar gibi dimamik zannediyor, basit zannediyor, hızlı zannediyor. beyin de zannediyor ki hayat da böyle dinamik, kısa kısa patikalar kuruyor. işte bu çocuğa 4 saat kitap okutamazsınız, uzun süre bir şey yaptıramazsınız. çünkü beyninde o fonksiyon yok.

    *google'da en çok aratılan şeylerden biri de "ben yakışıklı mıyım"
    "ben güzel miyim" bu çağın gençlerinin en büyük hastalığı.
    ve kabul görme vücut ölçüleri, tarih boyunca değişmiş. romalılarda şişman olmak makbul. çünkü ben zenginim çok yiyorum, fit olmak köle işi. veya beyaz tenli olmak, zengin kadınların göstergesi "ben çalışmıyorum yanmıyorum." veya uzun tırnaklar "ben ev işleri yapmıyorum." çağların dayatması.

    * göçebeler en çok neden dert yanar ve ölür? soğuktan ve yemekten. bizler de göçebe toplum olduğumuz için şu anki ebeveynlerin çocuklarına sürekli "ye" ve "aman sıkı giyin, yalın ayak yere basma" demeleri ondan. kolektif bilinç altı(ortak bilinç altı)

    *çocuk, öz bakımını kendi yapmazsa; elini yıkamak, kendi yemesi, giyinmek gibi... öz güveni eksik olur. kadın ne kadar eksikse, çocuğunu o düzlemde yetiştirir ve yanında kalmasını ister. o çocuklarda da öz güven eksikliği olur.

    *en büyük korkularımızdan biri, kendimiz ile başbaşa kalmak. kendimizi tanımıyoruz. 15 dakika hareketsiz kalma deneyini, ufak cezalara rağmen kimse başaramamış.

    *bazı kimseler, sosyal medyayı kendine bir fanus gibi kuruyor. sadece benim gibi düşünenler, benim gibi giyinenler, benim gibi olanları barındırıyor.

    *üniversite öğrencileri arasında bir deney yapılmış. facebook kullananların, facebook kullandıktan sonra endişelerinin arttığı görülmüş. neden? çünkü karşılaştırma girdabı insanı eksik kılar. o orda geziyor ben gezemiyorum, o şunu yapıyor ben yapamıyorum.

    *günümüz insanlarının en büyük korkularından biri "hayat kaçıyor korkusu" sürekli herşeyi bilme, takip etme, bulunma isteği. çözüm? "ben, ben olduğum için değerliyim. ben, ben olduğum için kabul görüyorum." ve hayata güven duyulması.

    *insanoğlunun temel iki fonksiyonu vardır. 1) üretme 2)savaşma. günümüzde bunlar giderek kayboluyor. işe yaramayan insan yığınları ortaya çıkacak. ve hala, 3 çocuk yapın, muhabbetleri dönüyor.

    *duygusal gelişim: ben duygumu yönetemezsem, başarısızlık sonrası çıkacak utanç duygusunu yönetemezsem, ben o işe girişmem.

    *bizim eğitim sisteminde, bilgi ve bilgiyi not etmek var. kavramak, deneylemek yok. masallarımızda bile yaşlı dede, şu yoldan git der, gidilir ve mutlu olunur. ama yabancıların hikayelerinde yoktur o yaşlı dede, kahraman kendi bulur yolu.

    *bebek eline aldığı şeyi ağzına atar. biz deriz ki "çocuk, aklı ermiyor". aslında o bebek dünyanın tadına bakıyor, deneyimliyor. mesela tebeşirin tadını bilmeyenimiz var mıdır?

    *seçme hakkının olmadığı yerde vücut, bilincini kapatır. mükemmel bir korumadır. cahillik, hayatta kalmayı sağlıyor.

    *aşağılık duygusu ile yükseklik duygusu aynıdır. her narsist aşağılık duygusuna sahiptir.

    *bizde eksiklik modeli vardır. mesela yurt dışında bir çocuğun matematiği 5, sosyal bilimleri 1 ise matematikten özel ders aldırılır. biz ise zayıf olan dersten aldırırız.

    *bugün bir tuvalet kağıdı reklamı ile bir savaş reklamının verdiği his insanlarda aynıdır. bu kadar ekranlarla haşır neşir olunca gerçeklik kayboluyor.

    edit : imla
  • insanların oynadıkları oyunlara göre yaşantıları hakkında bir fikir sahibi olunabilmesi.

    mesleğim ve hobilerimden dolayı oyun dünyasını sıkı fıkı takip ediyorum. sözlükte de bir çok oyun için uzun uzun incelemeler yazmışlığım vardır. aslında yukarıdaki önermeyi bir çoğumuz zaten biliyoruz.

    burada bahsetmek istediğim, benim ufkumu katlayan şey ise yeni çıkan* ve inanılmaz bir hızla yayılmakta olan, daha şimdiden binlerce türevi uydurulan yeni bir oyun janrası:

    (bkz: kendi kendini oynayan oyun)
  • insan vücuduna dışarıdan baktığımızda kollar, bacaklar, gözler, kısacası tüm organlarımız birbirleriyle simetrik ve uyumlular. fakat iç organlarımızda aynı durum söz konusu değil. şimdi bunun sebebine bir bakalım.
    insan vücudunun bir yarısı, diğer yarısıyla tıpatıp aynı gibi görünür fakat iç organlarımız için aynı şeyi söyleyemeyiz. örneğin kalp, karaciğer, mide hem şekli hem de bulundukları konum gereği asimetriktirler. bu durum yalnızca insanlar için değil, tüm omurgalı canlılar için geçerlidir.

    araştırmalara baktığımızda omurgalı canlılarda, örneğin balıklarda ve farelerde iç organların yönünün benzer bir gen tarafından kontrol edildiğini, bu genin kodladığı proteinlerin, organların konumunu belirlediğini gösteriyor. proteinlerin yapısı, belirleyen bir genin dna diziliminin oluşturduğu koda göre şekillenir. buna genin proteini kodlaması denir.

    erken döneminde simetrik bir yapıda bulunan embriyo, yaklaşık 8 günlük evresinde hayli basit bir yapıda olur. sağ-sol ekseninden oluşan ve orta hattaki çukur şeklinde ‘nod’ adı verilen yapı, organların asimetrik yapıda gelişmesine sebep olan mekanizmaların merkezinde yer alır. nod üzerindeki tüysü yapılar, saat yönündeki hareketleri sebebiyle hücre arası sıvının belirli bir yöne doğru salgılanmasına (nodal akış) sebep olur. nodal akışın sabit bir yönde daha güçlü olmasının sebebi ise ilgili genin gerçekleştirdiği protein üretiminin, nod yapısının her iki yönünde de aynı ‘olmamasıdır’.
hesabın var mı? giriş yap