• neredeyse tüm dillerde 'sağ' ve 'sol' kutupluluğu bulunur. 'sağ'(right) doğru davranış, ahlaklı olma, dayanıklılık, sağlam olma, erkeksilik v.b; 'sol'(left) zayıflık, korkaklık, belirsizlik, kötülük, kadınsılıkla ifade edilir, anlamına gelir. örneğin ingilizcede 'doğru' right, 'doğruluk' rectitude, 'sağ kol' right-hand man, 'düzeltmek' rectify, 'adil'(righteous), 'beceri' dexterity, 'hünerli' adroit, 'haklar' rights, 'insan hakları' rights of man, 'aklı başında' in his right mind, 'elinden her iş gelen' ambidextrous(iki elini de ustalıkla kullanma anlamına gelir)..

    öte yandan ingilizcede 'uğursuz' sinister(aynı zamanda 'soldaki' anlamına gelir), 'münasebetsiz' gauche(aynı zamanda fransızcada 'sol' anlamına gelmektedir), 'artık yemek' leftover, 'kinayeli iltifat' left handed compliment gibi... rusçada ise sol anlamını ifade eden 'nalevo' sözcüğü aynı zamanda 'el altından' anlamına da gelir. 'sol' anlamına gelen italyanca 'mancino' sözcüğü 'düzenbaz' anlamında da kullanılabilir. haklar bildirisi(ingilizce bill of rights) vardır fakat 'bill of lefts' ise yoktur.

    bir etimolojiye göre de 'sol'(left) kelimesi, anglosakson dillerinde zayıf veya değersiz anlamına gelen 'lyft' sözcüğünden gelmektedir.

    'sağ' ve 'sol'un politik kullanımı da vardır: soyluların kralın sağına, radikal yeni zenginlerin de kralın soluna yerleştirilmesi gibi. teolojide de ise 'tanrı'nın sağ elinde' ifadesi vardır.

    'sağ' ve 'doğru' (straight) arasında da birçok bağlantı kurulabilir. meksika ispanyolcasında doğruyu(ileriyi) 'sağ sağ' diyerek gösterirsiniz; siyahi amerikan ingilizcesinde 'tam isabet' (right on) bir onay ifadesidir. 'sağ' anlamına gelen rusça 'pravo' kelimesi 'pravda' sözcüğüyle aynı kökten olup 'doğru' anlamına gelir.

    dilimizde de sağ kelimesi ile başlayan kelimeler genelde olumlu anlam taşır, örneğin : sağ-lık, diri anlamına gelen sağ, sağ-lam, sağ-dıç, sağ ol, sağ salim, sağ-duyu, sağ-görü, sağ-kalmak gibi.

    edit: kaynak carl sagan cennetin ejderleri
    edit 2: bilgi düzeltmesi için siyeregrisi'ye teşekkür ederim
  • stockholm sendromu denen sendromun neden öyle adlandırıldığını öğrenmek.
    şöyle ki:

    23 ağustos 1973 saat sabahın 10 u. stocholm'deki kreditbanken adlı bankaya giren kara gözlüklü ve siyah peruklu bir soyguncu, sağa sola ateş ederek "parti başlasın!" diye bağırır. bu kişiye daha sonra bir arkadaşı daha katılır. soyguncular yanlarında getirdikleri silah ve patlayıcı maddelerle banka çalışanı olan 4 kadını rehine alıp, diğer işçi ve müşterilerin kaçmasına izin verirler. böylece 6 gün sürecek rehin alma ve polise direnme eylemi de başlamış olur.

    olay yerine ulaşan polis birlikleri bankaya girmek isteseler de, soyguncuların direnciyle karşılaşır ve başarısız olurlar. dışarıdan bankadakilerle iletişime geçerler. soyguncuların istekleri ceza evindeki bir arkadaşlarının bankaya getirilmesi ve yanında bir spor arabanın da bankanın önünde hazır bulundurulmasıdır. talepler yerine getirilir. ama ortada bir sorun vardır: polis ablukası kalkmadan buradan nasıl çıkılabilir? soyguncular ablukanın kaldırılmasını ve böylece karşılığında tüm rehineleri bırakacaklarını söylerler. polis tabi ki bu isteği red eder.

    banka etrafındaki gergin bekleyiş devam eder. bu sırada gazeteciler, polis barikatı ardında nöbet tutar, radyo ve televizyonlar olay yerinden canlı bağlantılar kurar.
    halk da büyük ilgiyle izleyerek işin sonunu bekler.

    buraya kadar yazılanlar klasik bir soygun hikâyesi gibidir ama hikâyenin ilginç tarafıysa bankanın içinde yaşananlardır aslında.

    6 gün boyunca rehin tutulan banka çalışanları ile soyguncular arasında pozitif diyaloglar oluşur. rehineler sonunda soyguncuların onları öldürmek istemediklerine, sadece buradan çıkıp gitmek istediklerine inanırlar. onlara göre soyguncular aslında gayet iyi insanlardır. yaşam koşulları onları bu işi yapmaya itmiştir. asıl suçlu ablukayı kaldırmayan polistir. çünkü rehineler eğer abluka kalkmış olsaydı işin şimdiye kadar çoktan biteceği inancındadırlar.

    bir süre sonra soyguncular, kuşatmanın kalkabilmesi için rehineler ile basın görevlilerinin ilişki kurmasına izin verirler. telefonla dışarıdakilerle ilişki kuran rehineler, ablukanın kaldırılması için dil dökerler ama istekleri yine de yerine getirilmez polisler tarafından.

    6 gün (131 saat) sonunda polis bankaya gaz püskürtücü atarak operasyon gerçekleştirip soygunu sona erdirir. fakat operasyon sırasında herkesi şaşırtan bir olay yaşanır. rehineler de soyguncularla birlikte polise karşı koyarlar.
    dahası dava sürecinde soyguncuların aleyhine tanıklık yapmayı red eden rehineler, tuhaf bir işe daha başvururlar: aralarında para toplayıp savunmalarına yardımcı olmaya çalışırlar. hatta hapisten çıkınca ailece birbirleriyle görüşmeye de devam ederler.
    olanları yargılamak yerine, onları anlamaya çalışanların çabası sonucu oluşan bu duruma literatürde "stockholm sendromu" denir.

    fbi araştırmalarına göreyse adam kaçırmak ve rehin alma oranlarının %27 sinde rehineler üzerinde bu ''stockholm sendromu'' etkisini göstermektedir.

    en çok savaş esirleri, rehineler, cinsel tacize maruz kalan çocuklar, tarikat üyeleri, pazarlanan hayat kadınları ve aile içi şiddet mağdurlarında görülen bu stockholm sendromu'nun sebebi insanoğlunun hayatta kalma içgüdüsüdür.

    sendrom genelde şu şekilde gelişir: önce dış dünyadan tamamen soyutlanmış durumdaki kurban, kendisine baskı yapan kişinin şiddet eğilimlerini fark eder, onun kendisini öldürebileceğini hisseder ve bu ölüm korkusu arttıkça hayatta kalma isteği de paralel olarak artar. baskıcının karşısında giderek zayıf düşen kurban, onun en küçük iyiliğini bile gözünde büyütüp minnet duygusuyla dolar. bir süre sonra kendini baskıcının yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, ona karşı hoş duygular göstermeye başlar; yaptıklarına hak vermeye başlar. baskı gösterene kendini yakın hisseder ve ondan kendisine bir zarar gelmeyeceği hissiyle kendini rahatlatır. kurban sonunda sahip olduğu tek olumlu ilişkisinin baskıcıyla aralarındaki ilişki olduğunu düşünerek bu ilişkiyi kaybetmemek adına elinden geleni yapar.
  • hastanelere 5 metre mesafedeki acik alanlarda sigara yasagi olmasi. kapidan cikmak yetmiyor, git oteye. sasirdim.
  • yeni hyundai i30 elite 1.6 crdi dct'in 124 bin tl olması.
  • hatırlarsınız, bundan bir süre önce nasa mars'ta su bulduğunu açıklamıştı. peki nasa'nın açıkladığı kadarıyla mars'a uzay aracı gönderilmemiş, fiziksel bir örnek alınıp incelenmemişti.
    peki bu adamlar, mars'a gitmeden örnek almadan mars üzerinde su bulduklarından nasıl bu kadar eminler, bunu nasıl ifade edebiliyorlar. bu sorunun cevabı uzaktan algılama yönteminde yatıyor, peki nedir bu uzaktan algılama?

    uzaktan algılama isminden de anlaşılabileceği gibi; cisimler hakkında uzaktan bilgi toplama bilimidir. arada fiziksel veya mekaniksel temas olmaksızın, bir cisimden yayılan ışınım özelliklerinin nitelik ve nicelik yönünden değerlendirilmesi ile bulunur. peki uzaktan algılama nasıl çalışır?uzaktan algılamanın çalışma prensibi basitçe şöyledir:

    bir aydınlatma, ışınım kaynağınız vardır. bizim galaksimiz için bu güneştir. bu işlem için özel geliştirilmiş hava araçları ve uydular da bulunmaktadır. ışınım kaynağından yola çıkan enerji yeryüzüne gelir ve buradaki cisimlerin yüzeylerine çarpar, gelen bu enerji cisimlerin karakteristik yapısına göre bir kısmı absorbe edilir ve geri yansıtılır, bu yansıyan dalgalar bir uydu aracılığı ile toplanıp işlendikten sonra cismin ne olduğu belirlenir. ancak cisime güneş tarafından gelen enerjinin dalga boyu ile cisim tarafından yansıtılan enerjinin dalga boyları birbirlerinden farklıdır.

    burada ufak bir pencere açıp güneş enerjisinden bahsetmek istiyorum. güneş enerjisi; kaynağı güneş olan ısı ve ışıktır. güneş'in çekirdeğinde yer alan füzyon süreci ile hidrojen gazının helyuma dönüşmesinden açığa çıkan ışınım enerjisidir. ve bu oluşan ışınım enerjisi dalga boyu şeklinde yayılır. güneş ışınımı değişik dalga boylarında yayılır. yayılan bu dalga boylarının sıralı görünümü de güneş spektrumu olarak isimlendirilir. tam olarak ifade edilecek olursa; güneşten yayılan ve bilinen farklı dalga boylarındaki tüm elektromanyetik radyasyonun bütünü elektromanyetik güneş spektrumu olarak isimlendirilir. anılan bu spektrumda, güneş ışınımı dalga boylarına göre sıralanır ve aşağıda verilen temel gruplar ile ifade edilir. bunlar;

    1- gama ışınları
    2- x- ışınları
    3- ultraviyole ışık
    4- görünür (visible) ışık (insan gözü ile sadece bu alanda kalan dalga boylarını görebilir, diğer kısımda kalan dalga boyları insan gözüyle görülemez. gördügümüz tüm renkler de bu alana dahildir.)
    5- kızıl ötesi (ınfrared) ışık
    6- radyo dalgaları’dır.

    şöyle diyagramlarla daha kolay anlaşılabilir: 1 2 3

    konuya geri dönecek olursak, güneşten gelen dalga boyları yeryüzündeki cisimlere çarpar, cisimler gelen bu dalga boylarını kendi yapısına göre değiştirerek tekrar yansıtır. bu yansıyan dalga boyları bir uydu ile tekrar toplanıp işlenir ve cisimin ne olduğu belirlenir. buna spectral analiz de denir. mesela burada suyun spectral analizi bulunmaktadır. 1 2 3 4

    ve bu olay su ile de sınırlı kalmayıp dünya üzerindeki tüm cisimler için yapılabilir ki "amerika birleşik devletleri jeoloji araştırmaları kurumu" hemen hemen dünya üzerindeki bulabildiği tüm kaynakların; yerüstü sularının, kayaların, madenlerin, minarellerin, bitkilerin hatta beton ve asfaltların için bile spectral araştırmasını yapıp kütüphanesini oluşturmuştur, şuradan ulaşabilirsiniz.

    son olarak eğer yeterli kaynağa ve bilgiye sahip olunursa, dünya yüzeyinde veya başka bir gezegen yüzeyinde bulunan kaynaklar herhangi bir fiziksel temas olmadan haklarında bilgi sahibi olunabilir, bu konu hakkında bilgi sahibi olduğumda ufkum katlanmıştı umarım size de bir şeyler katabilmişimdir.

    edit: kaynaklar kısmı eklenecektir.
  • kuran'da dev insanlardan bahsedilmesi. ve hatta bu dev insanlara ait buluşlar olması ve bu buluşların evrim teorisini çöpe atması.

    (bkz: #69150178)

    yıllar sonra gelen edit:
    ironi yapmışım...
    (bkz: ironiden anlamayan nesle aşina olmaya başlamak)
  • erich von daniken'in görüşüne göre, kutsal kitaplarda bahsedilen devlerin aslında uzaydan gelen varlıklar olması.

    (bkz: tanrıların arabaları)
  • naif acemi ve deneyimsizler için kullanılan bir kelimedir. hassas ve duygulu insanlar için kullanmak zorunda olduğunuz kelime ise naif değil nahiftir.

    aramaya inanınca bu hatanın tekrarlanmasından başka bir şey göremedim.
  • ornitorenk: doğum yapmak yerine yumurtlayan memeli hayvanlardan bir tanesi
  • donmuş balığın sıcak suda canlanması.

    efendim youtube'da her günkü gibi bir o yana bir bu yana salınırken denk geldiğim, ama doğruluğuna pek emin olamadığım videoda geçen ilginç olay.

    şöyleki; çekik gözlerden anladığım kadarıyla büyük ihtimal uzak doğulu olan bir kardeşimiz buz dolabı veya benzeri bir aletten donmuş olduğu iddia edilen bir balık çıkarıyor. ve bu balığı canlı bir balığın zaten mevcut olduğu sıcak su dolu bir kab'a bırakıyor. balık belli bir süre hareketsiz kaldıktan sonra canlanıp kankisiyle birlikte volta atmaya başlıyor.

    nedir ne değildir diye biraz araştırdım ama net bir bilgiye ulaşamadım. sadece bu video ile ilgili yapılmış bir kaç haber var. böyle bir şey mümkün müdür, mümkünse bunuu sağlayan şeyler nelerdir? bunlarla ilgili pek tatmin olmadım. varsa bilgisi olan yeşillendirsin.

    donmuş balık canlanarak yüzmeye başladı!

    bu konuya benzer olarak bir de kışın donup yazın canlanan kurbağa var.

    kışın donup yazın canlanan kurbağa!
hesabın var mı? giriş yap