• amerikan filmlerinde anlatılan kişiler ile gerçek kişilerin epey farklı olması.

    misal:

    black hawk down yani kara şahin düştü filmini bir çok kişi izlemiştir.
    filmde 1993 yılında mogadişu'da savaşta gerçekleşen gerçek bir olay anlatılmaktadır. filmdeki karakterlerin isimleri, olaydaki isimlerdir. bir tanesi hariç.
    ewan mcgregor'un canlandırdığı john grimes. gerçekte isim john stebbins idi.
    peki neden o kahramanların(!)hepsinin isimleri paylaşıldı da bir tek o gizli kaldı?
    çünkü bu amerikan kahramanının ismini google'da aratınca suçu ispatlanmış bir çocuk tecavüzcüsünü görecektir insanlar.

    savaştan sonra evine dönen kahraman john, tam bir canavara dönüşmüştür. savaştan döndükten 5 yıl sonra 6 yaşındaki öz kızına tecavüz etmiştir ve 30 yıl hapis cezası almıştır. kaynak
    bu olay film çekiminden önce olduğundan isim değiştirilmiştir filmde.

    filmden sonra eski eşi " filmde eşim tam bir amerikan kahramanı olarak anlatılıyor ve bu filmden milyonlarca dolar para kazandı insanlar. gerçek ise asla öyle değil!" demiştir.

    bir diğerine gelirsek.
    captain phillips filminde kaptan bir kahraman olarak anlatılmıştır. tom hanks de hakkını verelim güzel oynamıştır. filmde kaptan richard philips, mürettebatını somalili korsanlardan korumak için canını dişine takmış, riskler almış, gemisini ve insanları korumak için elinden geleni yapmıştır.
    ancak gerçekte kaptan philips'i tanıyan insanlar tam aksini söylemekteler. mürettebatı onu suratsız ve kendini beğenmiş olarak tanımlıyor ve hatta 2009 yılında somali korsanlarına yakalanmalarının sorumlusu olduğunu söylüyor.
    gemisiyle yola çıkmadan önce kaptanın defalarca uyarıldığı, son 3 haftada 16 baskın yaşandığı ve somali kıyılarından en az 1000 km açıktan yolculuk etmesi gerektiği söylendiği halde kaptan bütün bunları boş vermiş ve kıyıya 370 km açığa rotasını çizmiştir. mürettebat korsan sularına girmemesi için ona yalvarmış ama dinlememiştir çok bilmiş kaptan. hatta korsan saldırısı olunca da yine mürettebat protokolü uygulamasını (gücü kesmesini, mürettebatı bir odada kilitlemesini vb) istemiş ama kaptan yine kendi bildiğini okumuş ve korsanlarca yakalanmıştır. al sana kahraman kaptan!

    gel gelelim titanik filmine.
    filmde titanik buzdağına çarptığında geminin komutası şef william murdoch da idi.
    james cameron'un filminde gemi batmaya başladığında murdoch(efsane dizi a takımında vardı bir kafası kırık helikopter pilotu mördak o geldi aklıma nedense) kayışı koparmış, zenginlerden rüşvet alarak kurtarma botlarına öncelikli binmelerini sağlamış hatta düzeni bozan 2 adamı silahla vurmuş en sonunda da kendini vurmuş bir manyaktı.
    tabi gerçekte bunların hepsi yalan.
    geminin batmaya başlamasıyla hemen aşağı inmiş, elinden geldiği kadar fazla insanı kurtarmaya çabalamış ve kurtardığı insanların şahitliklerine göre oldukça sakin ve ne yaptığını bilir vaziyetteymiş.
    filmin tek doğru noktası, evet murdoch kendini vurmuştur. fakat pişmanlıktan değil insanların kurtulmasına yardımcı olduktan sonra gemide kalakalması sonucu boğularak ölmek yerine kendini vurmuştur. aha

    chris kyle, şu (bkz: #32022489) entrimde bahsettiğim bir diğer kahraman. american sniper isimli filmle de kahramanlığı herkese anlatılmıştır.
    bradley cooper'ın başrolünde oynadığı filmde chris denen gavat, yaşamak i,çin öldürdüğü ıraklılar nedeniyle kendisinden nefret etmektedir. çocukları hedeflediğinde ateş edebilmek için tanrıya yalvarıyor, arkadaşlarının onun atışlarını kutlamasına üzülüyor yani naif, duygusal bir keskin nişancıdır.
    ama gerçekte chris kyle soğukkanlı bir katildir. keskin nişancı tüfeği ile insanları öldürmeyi eğlenceli bulmakta ve "yabanilerden nefret ediyorum. ıraklı yabanilere yaşama hakkı tanımam" demiştir.
    eve döndükten sonra da epey probleme yol açmıştır. kendi anlattığına göre katrina kasırgası sırasında devlet kendisini yüksek bir binanın tepesine yerleştirmiş ve keskin nişancı silahı ile insanları izleyip kurtulmalarına yardımcı olması için görev vermiştir. ve chris'in dediğine göre 30 kadar sivil insanı da vurmuştur bu esnada.
    anlattıkları ne derece doğru bilinmez ama kendisi böyle söylüyor. aha

    edit: jockhoon uyardı, ayrıca buradaki habere göre chris kyle teksas'ta bir poligonda eski asker bir arkadaşı tarafından yakın mesafeden vurularak öldürülmüştür. yakın mesafe! kaderin bir cilvesi mi bilinmez.

    daha var da tonla şimdilik bu kadar.

    based on a true story. he he!
  • çim ile ilgili olan entry'm (#69381242) den sonra şimdi sıra insanları evcilleştiren, dünyadaki en başarılı bitkilerden buğday hakkında bilgi vermekte..

    10 bin yıl önce buğday sadece ortadoğu’nun bazı bölgelerine sıkışmış yabani bir ottu. birden bire birkaç bin yıl içinde tüm dünyada yetişmeye başladı. en temel evrimsel hayatta kalma ve üreme kriterlerine göre dünya tarihindeki en başarılı bitkilerden biri oldu. 10 bin yıldır tek bir buğday başağının yetişmediği kuzey amerika’nın büyük ovaları gibi bölgelerde, bugün yüzlerce kilometrelik buğday tarlalarında yürüyebilir ve başka hiçbir bitkiyle karşılaşmazsınız. dünya çapında buğday 2,25 milyon kilometrekarelik bir alan kaplamaktadır, britanya’nın neredeyse on katı. bu kadar önemsiz bir ot, nasıl her yerde bulunan bir bitki hâline geldi? buğday, bunu homo sapiens’i kendi ihtiyacı doğrultusunda yönlendirerek yaptı. bu maymun türü 10 bin yıl öncesine kadar normal bir avcı toplayıcı yaşamı sürüyordu, ama bu tarihten itibaren buğday yetiştirmek için giderek daha fazla efor sarf etti. birkaç bin yıl içinde dünyanın dört bir tarafındaki insanlar şafaktan gün batımına kadar buğdayla ilgilenmek dışında hemen hiçbir şey yapmaz olmuştu. bu kolay bir iş değildi. buğday çok emek isteyen bir bitkidir, kayalık ve çakıllı arazileri sevmez, bu sebeple sapiens tarlaları temizlemek için beli çatlayana kadar çalıştı. buğday kendi alanını, suyunu ve besin kaynaklarını da diğer bitkilerle paylaşmayı sevmez bu yüzden erkekler ve kadınlar kavurucu güneş altında uzun saatler çalışarak ot yolarlardı. buğday hastalık da kapabilirdi, bu yüzden sapiens küf ve kurtlara karşı da tetikteydi. buna ek olarak, buğday kendisini yemek isteyen diğer organizmalara karşı savunmasız olduğundan çiftçiler çekirge sürülerine ve tavşanlara karşı önlem alarak bitkiyi korumaya çalıştılar, çok su istediği için kaynaklardan ve derelerden su taşıdılar, hatta tezek toplayarak yetiştiği toprağı beslemek zorunda kaldılar.

    homo sapiens’in vücudu bu tür işler için evrimleşmemişti. geyiklerin arkasından koşmaya, elma ağaçlarına tırmanmaya uygundu, kaya toplamaya veya su kovası taşımaya değil. insanlar bunun bedelini omurga, diz, boyun ve bel ağrılarıyla ödediler. eski iskeletler incelendiğinde tarıma geçişin insanlara bel fıtığı, eklemlerde kireçlenme ve diğer fıtıklar olarak geri döndüğü görülmektedir. dahası, bu yeni tarımsal işler o kadar çok zaman almaktaydı ki, insanlar buğday tarlalarının yakınına kalıcı yerleşimler kurmak zorunda kaldılar. bu onların yaşamını tamamen değiştirmişti. biz buğdayı evcilleştirmedik, buğday bizi evcilleştirdi. evcilleştirmek (domestikasyon) latincedeki domus (ev) kelimesinden türemiştir. evde yaşayan ise buğday değil, sapiens’tir.

    (kaynak: hayvanlardan tanrılara sapiens - insan türünün kısa bir tarihi - yazar: yuval noah harari)
  • nasa çalışanı dr. rich terrile, daha önceden ortaya atılmış bu iddaayı 2011'de tekrar gündeme getirdi. "yaşadığımız evrenin bir simülasyon olma ihtimali kuvvetli" açıklamasıyla tekrar tartışmalar alevlendi. silikon vadisi’nde de herkes konuştuğu bu iddaa sonrası, olayı takip eden günlerde iki milyarder iş adamının insanlığı bu simülasyondan kurtarmak için gizli bir yatırım yaptığı haberi ise olayı başka bir boyuta taşımış oldu.

    silikon vadisi’nin bu konuya olan ilgisi ise sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojilerinden geliyor. ileride yapay zekanın gelişmesiyle birlikte dijital varlıklar artacak. rich terrile, "gelecekte dijital insanlar çoğalacaksa, neden biz de şimdiden öyle olmayalım?" elon musk ise "40 yıl önce yalnızca iki çubuk ve bir toptan oluşan pong oyunu vardı. bugünse milyonlarca kişinin aynı anda oynadığı realistik video oyunları var. yakında oyunları gerçeklikten ayırmak imkansız olacak" diyerek teoriyi desteklediğini açıklamış.

    görüşü destekleyenler ise insanların gelecekte yaşayan evrilmiş benliklerimiz, kendilerini ilerletmek gibi özel bir maksatla atalarının yaşayacağı farklı bir gerçekliği tasarlamış olabileceğini savunuyor. bizim tutarlı işleyen bir evrende yaşamamız, bu görüşü daha savunulabilir bir hale getiriyor. ayrıca evrenin yapıtaşları atom altı parçacıklara bölünebiliyor ve bunlar da pikselleri çağrıştırıyor. haliyle evrenin bu yapısı onu teoride programlanabilir kılıyor.
  • çevirmen ve yazar ahmet cemal'in ağzından çıkan her kelime. bu hazineden kimse mahrum kalmasın diye :
    ahmet cemal - derslere hazırlık
  • (bkz: ıı. abdülhamid) dönemi göktürkçe çalışmaları.
    göktürk yazısı, 1893 yılında danimarkalı dilbilimci vilhelm thomsen tarafından, rus türkbilimci (türkolog) vasili raddlof’un da yardımıyla çözülmüş ve aynı yılın 15 aralık günü danimarka kraliyet bilimler akademisi'nde bilim dünyasına açıklanmıştır.
    türklerin bu en eski ve derin uygarlığı, yazı birikimi, kültür varlığı böylece gün ışığına çıkartılmış ve “barbar” denilen türklerin, eşsiz bir uygarlığın kurucuları ve öncüleri olduğu kanıtlanmıştır.
    bildiğiniz gibi ulu önder atatürk türk dili, sümerce, göktürkçe üzerine yıllarca emek vermiş “türklüğün unutulan büyük medeni vasfının” bir güneş gibi doğacağına olan inancını haykırmıştır.
    sanılanın tersine 2. abdülhamit de kendi döneminde göktürkçe üzerine çalışmalar yaptırmıştır.
    ayrıca abdülhamid, az sayıda basılan mecidiye nişanı'ndan thomsen'e de armağan etmiştir.
  • islam tarihinin en acı hadisesi hiç şüphesiz ki kerbela olayıdır. bundan 1337 sene evvel; iktidar hırsı yüzünden gözü görmez, kulağını duymaz olan kalbi katranlaşmış yezid, başlarında peygamber torunu hz.hüseyin’in bulunduğu topluluğu, bir yudum suya hasret bırakarak şehit etmiştir.

    elim kerbela olayının vuku bulduğu 680 yılında, yeni yurtlar arama derdiyle türkistan sahasından çıkarak arap yarımadasına inen ve islam’la yeni yeni tanışan türk akıncıları, arapların savaşacağı haberini alırlar ve muhkem bir mevkiden hadiseyi takip ederler. binlerce kişilik ordusuyla yezid, 70 kişilik hz.hüseyin ve askerlerini çepeçevre sarmıştır. türk atlıları anlarlar ki; güçlüyle-zayıf, zalimle-mazlum karşı karşıyadır. bir tarafta koskoca emevi ordusu diğer tarafta peygamber torunu ve musayipleri, yol arkadaşları. taraf olma gereği hissedeler ve saflarını belirlerler. ne asabiyete ne mensubiyete bakarlar taraf olurken. güç dengesine bakarlar ve türk olmanın gereğidir deyip, mazlumdan yana saf tutarlar.

    takvimler muharrem ayının 9’unu gösterirken yedi türk akıncısı bu bela meydanından hz.hüseyin’i almak üzere binerler atlarına. hz.hüseyin susuzluktan tükenmek üzeredir türk yiğitlerini karşısında gördüğünde. “sizi azerbaycan’a götürelim” teklifini tereddütsüz reddeder. çünkü bu yola dönmemek üzere çıkmıştır ve şahadeti kovalayacaktır. ancak gelen yiğitlerden bir isteği olur peygamber torununun. “oğlum zeynel abidin” der “çok hasta, alın götürün onu buradan, size emanettir.” yedi türk akıncısı yanlarına zeynel abidin’i de alarak yıldırım gibi yol alırlar emevi ordusunun barikatını yararak. hz.peygamberin sevgili torunu, allah’ın aslan’ı âlimler şahı hz.ali’nin oğlu hz.hüseyin ellerini arş-ı a'la’ya kaldırır ve “yarabbi bu yedi yiğide, yedi devlet nasip eyle.”
    zaten bu olaydan sonraki gün hz.hüseyin ve yol arkadaşları şehit edilerek rahmet-i rahman’a kavuşmuşlardır.

    bu yiğitler, türkistan sahasında gözleri gibi baktıkları zeynel abidin’i, kargaşa ortamının durulduğundan emin oldukları ve emanete zarar gelmeyeceğini anladıklarında mekke’ye geri götürmüşlerdir.

    bugün türkistan sahasından balkanlara uzanan coğrafyada hür ve bağımsız yedi türk devleti mevcuttur.
  • on türk lirası banknot'unda bulunan matematikçi; (bkz: cahit arf), 1910 – 1997 yılları arasında yaşamış dünyaca ünlü matematikçi. yüksek öğrenimini fransa’da ecole normale superieure’de 1932'de tamamladı. bir süre galatasaray lisesi’nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra istanbul üniversitesi fen fakültesi’nde doçent adayı olarak çalıştı. doktorasını yapmak için almanya’ya gitti. 1938 yılında göttingen üniversitesi’nde doktorasını bitirdi.

    türkiye’ye döndüğünde istanbul üniversitesi fen fakültesi’nde profesör ve ordinaryus profesörlüğe yükseldi ve 1962 yılına kadar çalıştı. daha sonra robert koleji’nde matematik dersleri vermeye başladı. 1964 yılında türkiye bilimsel ve teknik araştırma kurumu (tübitak) ilk bilim kurulu başkanı oldu.

    daha sonra gittiği amerika birleşik devletleri’nde araştırma ve incelemelerde bulundu; kaliforniya üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. türkiye’de yaşamak istemesi üzerine kendi isteğiyle 1967 yılında türkiye’ye döndü. döndükten kısa bir süre sonra kanada ve amerika’daki üniversitelerden konuk öğretim üyesi olarak teklifler aldı. ancak kendisi bu tekliflere cevap veremeden ortadoğu teknik üniversitesi’nden gelen telefon bu üniversiteye atandığını ve uçak biletinin yolda olduğunu söylüyordu ve artık odtü'de göreve başlamıştı. 1980 yılında emekli oldu. emekliye ayrıldıktan sonra tübitak’ın kurulmasında çok emeği geçti ve tübitak’a bağlı gebze araştırma merkezi’nde görev aldı. 1983-1989 yılları arasında türk matematik derneği başkanlığını yaptı.

    arf, inönü armağanı’nı (1943) ve tübitak bilim ödülü’nü kazandı (1974). bu ödülü alırken yaptığı konuşmada “bilim insanının amacı anlamaktır” hemen ardından “ama büyük harflerle anlamaktır” sözüyle kendine göre bilim insanını açıklamıştır. onuruna yapılan cebir ve sayılar teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum, 1990'da 3-7 eylül tarihleri arasında silivri’de gerçekleştirilmiştir. halkalar ve geometri üzerine ilk konferanslar da 1984'te istanbul’da yapılmıştır. arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur. cahit arf, 1997 yılının aralık ayında ağır bir kalp hastalığı nedeni ile ölmüştür.

    edit: yazım hatası (bkz: agacdenizi) sağolsun ;)
  • beş tl'nin üzerinde bulunan bilim insanı, (bkz: aydın sayılı)
    türkiye’de bilim tarihçiliğinin yerleşmesini sağlamış bilim adamıdır. 1913 istanbul doğumludur, 15 ekim 1993'te ankara'da vefat etmiştir. ordinaryüs profesör doktor unvanı taşır.
    seçtiği alanda eğitim görmek istediği ve yapılacak sınavda başarılı olacağı takdirde harvard üniversitesinde prof. gorge sarton tarafından eğitim görmeye hak kazanacağı konusunda bilgilendirilmiş ve bu andan itibaren bilim, sayılı’nın yaşam amacı haline gelmiştir.
    1933 yılında yapılan sınavı başarı ile tamamlayan aydın sayılı, aynı yıl harvard üniversitesinde eğitim almaya başladı. eğitimlerin meyvesini fazlası ile alan aydın sayılı, 1943 yılında harvard üniversitesinden başarı ile mezun olarak doktora belgesini almıştır. dünyada bilim tarihi alanında bilinen ilk doktora derecesinin sahibidir.
  • freud ve darwin okumak...
  • iki yüz türk lirası banknot'unda bulunan anadolu’da yaşamış, tasavvuf ve halk şairi, türk islam düşünürüdür. (bkz: yunus emre) bektaşi derviş ve erendir. yunus asıl adıdır, emre ise aşık anlamına gelmektedir.
    nerede doğduğu ve nerede vefat ettiği tartışma konusudur fakat bu konudaki tartışmalar eskişehir‘in mihalıççık ilçesine bağlı sarıköy ile karaman üzerinde yoğunlaşmaktadır.
    şiirlerinden tasavvuf yolunu seçtiği ve iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. hece ve aruz vezinleriyle yazmış olduğu şiirlerinde sevgiyi temel almıştır, tasavvufla beslenen dizelerinde ise insanın kendisiyle, nesnelerle, allah’la olan ilişkilerini işlemiştir. yazdığı şiirlerle sadece halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkilemiştir.
    yunus emre; her haliyle cana yakın görünümde bir derviştir. anadolu kentlerini dolaşmış, azerbaycan ve şam’a gitmiş, (bkz: mevlana) ile tanışmıştır.
hesabın var mı? giriş yap