• kocaeli il/ilçe sağlık müdürlüklerine başvurarak elinizdeki atık ilaçları onlara teslim ederek çevre ve insan sağlığına olumlu etkiler bırakabilirsiniz.

    yapmanız gereken günü geçmiş olan ilaçlar ile hala kullanılabilir ilaçları ayırt edip bir kağıda isimlerini yazarak teslim etmeniz.

    bu şu an türkiye'de izmir ve kocaeli'de geçerli olan bir olay sanırım. umarım tüm illerde geçerli olmaya başlar.

    verdiği bilgiden ötürü venuste ye teşekkür ederim. umarım çevremizi el birliği ile temizleriz.

    kendisinin yorumu da şu: amerika'da tane ile verilen ilaçlar türkiye'de kutu kutu pense miktarı ile verilince böyle bir durum oluşuyor.
  • kitap okumak.
  • (alıntı)elektrik vücudumuza bir dijital kameranın flaşından girebilirmi?
    evet bu %100 gerçekleşebilir.
    bu, 21 yaşında mühendislik okuyan bir çocuğun başına gelmiş gerçek bir olaydır.
    çocuk keshwani hastahanesinde öldü. hastaneye yanık durumda kabul edildi. (burdaki yanık tamamen yanmak değil de yanarak yaralanmak anlamında)
    sebep: çocuk amrawati'ye bir çalışma turunda gitti. geri dönerken, arkadaşlarıyla beraber bir tren istasyonunda tren bekliyorlardı. çoğu cep telefonlarının dijital kameralarıyla grup fotoğrafları çekiyordu.
    bu çocuk da ordaydı ve grup fotoğrafı çekmeye çalışıyordu. durduğu yerden tüm grubu kameraya alamadı. bu yüzden biraz geriye çekildi.
    durduğu yerin üstünde içinden 40,000 volt elektrik geçen bir elektrik kablosu vardı. dijital kameranın butonuna bastığı anda 40,000 voltluk elektrik flaşdan içeri girdi, ordan parmaklara ve tüm vücuda.
    bütün bunlar birkaç saniyede oldu. vücudunun %50’si yanmıştı. o durumda keshwani hastanesine, ordanda ambulansın içinde mumbai hastanesine götürüldü. 1,5 gün boyunca bilinçsiz kaldı. vücudunun %50’si yandığından doktorlar onun için çok umutlu değildi. bir süre sonra da öldü. bu hepimiz cep telefonu kullandığımızdan herhangi birimizin başına gelebilir. peki bundan öğrendik mi ve artık daha sorumlu muyuz?
    #petrol pompalarında cep telefonu kullanmaktan kaçın.
    #araba sürerken cep telefonu kullanmaktan kaçın.
    #cep telefonun şarj olurken aramaları açma.
    #ilk olarak şarj jakını çıkar ondan sonra aramayı cevapla.
    #cep telefonu şarjdayken yatağın veya tahta mobilyaların üstüne koyma.
    #lütfen tren istasyonlarında veya yüksek voltaj elektrik kablosu olan herhangi bir yerde cep telefonu/dijital kamera kullanma.
    bu senin güvenliğin için.
  • aslinda hepsinin sesini hayatinizda bir cok kez duydugunuz dublaj sanatcilari
  • ''uzay yarışları''

    yaklaşık 4 milyar yıllık dünya’mızda insanoğlu ayaklarını yere sağlam basıp yerleşik yaşama geçeli yalnızca 10000 yıl oldu. tabi hayatın kolaylaşmasıyla beraber, insanlık kendine zaman ayırdıkça farklı ilgi alanları oluşmaya başladı. bunların belki de en ilgi çekici olanı, gökyüzü idi. gündüz güneş’in kavurucu sıcağı ve müthiş parıltısı.. insanlık binlerce yıl boyunca güneş’e taptı, onu tanrısallaştırdı. gece ise ay, venüs ve diğer yıldızlar insanoğlunu kendisine hayran bıraktırdı.

    insanlık kendini geliştirdikçe böbürlenmeye, kendini herşeyden üstün görmeye başladı. doğanın tüm nimetlerini sonuna kadar sömürebilen zamanın gelişmiş medeniyetleri, dünya’yı kainat’ın merkezi ilan etti. bir zamanlar taptıkları güneş ve yıldızlar o yüzyıllarda dünya’mızın etrafında dönen basit cisimler oldular. 1500’lerin ortalarına kadar bu böyle devam etti.

    savaşçı ve baskıcı toplum liderlerine karşı reformist hamlelerde bulunan batı toplumları, ayaklanmalarının karşılığını, bilimsel çalışmalarıyla almaya başladıktan sonra, insanlık tarihi, geri dönülmez bir çağa girdi. bu yeni çağda, coğrafi keşifler, bilimsel ve teknolojik devrimler ile birlikte sanayileşme dönemine yaklaşıldı. ünlü bilim adamı kopernik’in kuramından yola çıkılarak dünya’nın evrenin merkezi olmadığı, güneş sistemi’nde dolaşan bir gezegen olduğu da bu yüzyıllar içerisinde, dini ve feodal toplum baskılarından sıyrılarak insanlık tarafından iyice kabul edilmiş oldu.

    son yüzyılda ardarda gelen müthiş buluşlar, insanoğlunun geldiği noktayı gözler önüne seriyor. ulaşım, haberleşme, yerleşim, sağlık alanlarında bilimin sınırlarını zorlayan insanlık, uzay bilimleri konusunda önceki binlerce yılda geliştirdiği teorileri belki de çöpe atacak inanılmaz keşifler yaptı. özellikle 2. dünya savaşı sonrası soğuk savaş döneminde a.b.d. ve s.s.c.b. arasındaki uzay rekabetiyle beraber hayallerin ötesine yolculuk başladı.

    sovyetler birliği dünya’nın ilk yapay uydusu olan sputnik-1 ‘i uzaya gönderirken 1961 yılında uzaya çıkan ilk insan yuri gagarin, vostok-1 isimli kapsül ile dünya’yı uzaydan görmeyi de başarmış oldu. amerika birleşik devletleri uzaya çıkan ve dünya yörüngesinde rahatlıkla teknolojisini konuşturan sovyetlere karşı, ay’a insan göndermeyi başararak uzay rekabetine değişik bir boyut kazandırdı. 1969 yılında gönderilen apollo-11 uzay aracı ay’ın yüzeyine başarıyla indi ve neil armstrong ay’a ayak basan ilk insan oldu. ‘’bir insan için küçük fakat insanlık için büyük bir adım’’ dı bu, meşhur astronotun dediği gibi..

    ay’a gitmenin maliyetine katlanmak istemeyen sovyetler 70’lerin başında uzay istasyonu projeleriyle ses getirdi. uzayda bir inşaa yapılması, kozmonotların uzay ortamındaki fiziksel durumları konularında veriler elde edildi. bu hamleye karşılık a.b.d., 1973 yılında 77 tonluk skylab uzay istasyonunu dünya yörüngesine oturttu. toplam 5 uzay kuruluşunun (nasa, esa, jaxa, csa, rsa) ortak projeleri olan ''uluslararası uzay istasyonu’’, 1998 yılında uzaya gönderilerek dünya dışında yeni bir çalışma ve üs alanı oluşturulmuş oldu.

    https://tr.wikipedia.org/wiki/uzay_yarışı

    voyager programı / yıldızlar arası ilk yolculuk

    20 ağustos 1977 ve 15 eylül 1977 tarihlerinde nasa tarafından uzaya gönderilen voyager-1 ve voyager-2 uzay sondaları ile güneş sistemindeki diğer gezegenlerin daha yakın görüntülerinin alınması ve sistem dışına yolculuk hedeflendi. sırasıyla jüpiter, satürn, uranüs ve neptün gezegenlerini ziyaret edip fotoğraflar gönderen bu araçlardan voyager-1, 2012 yılında güneş sistemi’nin dışına çıkarak yıldızlararası uzaya ulaşan ilk aygıt olmuştur. saniyede 17 kilometre hızla ilerleyen voyager-1 ‘in 2020 yılına kadar görevini sürdürmesi beklenmekte.

    http://voyager.jpl.nasa.gov/where/

    19 ocak 2006 yılında ise new horizons isimli insansız uzay aracı, güneş sistemi içindeki plüton ve diğer cüce gezegenlere yakınlaşarak, yapıları ve atmosferleri hakkında bilgi elde etmek amacıyla gönderildi. 2015 yılından itibaren plüton ile ilgili görüntüleri göndermeye başlayan new horizons, tahminlere göre 2019 yılında kuiper kuşağı’na girecek ve diğer cüce gezegenleri ziyaret edecek.

    http://www.kozmikanafor.com/…izonsun-pluton-gecisi/

    hubble uzay teleskobu / zamanda geçmişe yolculuk

    bilimsel ve teknolojik gelişmeler içinde bugüne kadar zirve olarak kabul edilen, yeni çağın adeta habercisi konumundaki büyük gözlemevleri programının ilk ayağı, hubble uzay teleskobu nisan-1990 yılında uzaya gönderildi ve yörüngeye oturtuldu. teleskobun teknik arızaları 1993’teki uzay mekiği yolculuğunda giderildi ve teleskop o zamandan günümüze kadar elde ettiği görüntüler sayesinde evren’in tahmin edilenden çok daha eski olduğunu kanıtladı. evrenin yaşı şimdi bildiğimiz kadarıyla 13.700.000.000 dünya yılı… ayrıca, içinde yaşadığımız güneş sisteminden ve içindeki gezegenlerden trilyonlarca, benzer sistemlerin içinde olduğu galaksilerden de milyarlarca daha bulunduğu görüntülerle elde edilen çok kesin bilgilerden..

    https://tr.wikipedia.org/…iki/hubble_uzay_teleskobu

    http://www.kozmikanafor.com/…utunlari-fotograflari/

    james webb uzay teleskobu

    … ve beklenen an.. artık insanlık tarihinde geri dönüşü olmayacak bir bilgi akışına şahit olacak bir nesil olarak kendimizi şanslı adledebiliriz. çünkü uzun zamandır yapımı devam eden bu teleskop uzaya gönderileceği günü bekliyor. 2018 ekim’inde fırlatılması planlanan james webb uzay teleskobu, tam 1.5 milyon km uzaklıkta yörüngeye oturtulacak, yani ay’dan 4 kat daha uzağa.. bunun en önemli sebebi dünya’nın ve ay’ın yarattığı atmosferik bulanıklıkların görüntülere yansımasının engellenecek olması.. bu teleskop, kızılötesi çalışarak hubble’ın göremediği ve evren’de varolan daha uzak gezegen ve cisimleri gözlemlemeyi hedefliyor.

    https://en.wikipedia.org/…ames_webb_space_telescope

    yalnızca yarım asır içerisinde kaydedilen bu gelişmelere bizim coğrafyamızın insanlarının, devlet büyüklerinin ve bilim adamlarının katkılarının olmasını dilerdim ancak maalesef bizim hep daha önemli (!) meselelerimiz oldu.

    cumhuriyet rejimi - başkanlık sistemi tartışmaları, eğitim sisteminin yeniden ve yeniden düzenlenmesi, ırk, din ve mehzep ayrılıkları, hukuk sisteminin çalıştırılmaya çalışması, terörizme yönelik 180 derecelik faaliyetler, şehircilik'teki akılalmaz (!) gelişmeler, yollar, yollar, yollar, yetmeyince köprüler, binalar, vergilerden devşirilen jet zenginler, durmadan çoğalan insanlar, akıl sağlığını kaybetmiş toplumlar tarafından huzur ve sağlık dolu temennilerle geçen bayram seyranlar, o temennilerin bir türlü gerçekleşmemesi gibi çok değerli meselelerimiz..

    belki de '' çok da şey yapmamak lazım'' :)
  • 10. yüzyılda yaşamış olan ibn-i fadlan’ın seyehatnamesinde türkler, bulgarlar, ruslar hakkında yer verilen ilginç ve emsalsiz bilgilerdir.

    ibn fadlan abbasi halifesi muktedir(ölm. 932)'in katiplerinden ve etil(volga) bulgarlarına gönderildiği elçilik heyeti sırasındaki hatıralarını anlattığı seyahatname(el-rihle)sinde verdiği bilgiler türklerin müslümanlığa geçmeden önceki yaşamlarını en detaylı anlatan ender kaynaklardandır.

    sözkonusu seyehatnamede ilk önce oğuzlardan bahseder (günümüz kazak bozkırları, oğuzların 10. yüzyıldaki yurdudur)

    kafilenin karşılaştığı ilk türk boyudur. ibn fadlan bahsine oğuz ülkesinin ne kadar soğuk olduğunu anlatarak başlar. bu tarihlerde oğuzlar henüz müslüman değildir ancak islam'a bir düşmanlıkları da yoktur. hatta müslümanlara sempatik görünmek için onları taklit ederler. ibn fadlan bu durumu "yolunu şaşırmış eşekler gibi bir dine inanmıyor ve başvurmuyorlardı, akıllarına göre hareket ediyorlar, hiç birşeye ibadet etmiyorlar" sözleri ile anlatır fakat anlattığı hareketlerin birçoğu şamanizm ile uyuşmaktadır.

    ibn fadlan oğuzların suyla ilişkilerinin neredeyse olmadığından bahseder, yıkanmazlar, cünup gezerler der. hatta yabancı tüccarlar dahi yanlarında yıkanamaz, bunun sebebi muhtemelen suya kutsaliyet addedilmesindendir. kadınların örtünmediğini, yabancılardan gizlenmediğini anlatır ve şöyle bir olay aktarır ;

    "bir gün onlardan bir adamın çadırına indik. oturduk. adamın karısı da bizimle oturdu. bizimle konuşurken cinsi organını açtı ve kaşıdı. biz görüyorduk, yüzlerimizi kapayıp estağfirullah dedik. kocası güldü. tercümana, "onlara söyle, sizin yanınızda onu açıyor, siz görüyor ve onu koruyorsunuz. ona bir şey olmuyor. bu onu kapatıp da gizli gizli başkalarına müsaade etmesinden iyidir" dedi.

    zina yoktur. birinde böyle bir şey görürlerse onu iki parçaya bölerler. ağaçların dallarını bir yere getirip failin ellerini-ayaklarını ağaca bağlarlar, sonra o dalları serbest bırakırlar, adam ikiye ayrılır.

    yazarın aktardığı evlenme adetleri hemen hemen bildiğimiz gibidir, damat babaya hediyeler götürüp kızı ister, eğer kabul edilirse başlık olarak deve, at, sığır gibi bir şey verilir, başlık teslim edildiğin damat çadıra gidip kızı ailesinin önünde elinden tutup götürür. bir adam ölürse, oğlu dul karısıyla evlenebilir, ancak öz annesi olmaması şartıyla.

    oğuzlar ülkelerinden geçen tüccarlara müsafirperverlikle davranırlar, onlar için çadır kurar, yemeleri için hayvanlarından verirler, eğer tüccarın atları ve develeri yorgunsa kendi hayvanlarından verirler. ancak kesinlikle karşılık beklerler, eğer hayvan vermişse o hayvanlar dönüşte teslim edilir, tüccar ölmüşse mallarını zorla kervan reisinden alırlar. eğer tüccar türk'ün evinde kalmışsa, türk de onun ülkesine gittiğinde onun evini bulur ve misafir olarak kalır.

    homoseksüellik büyük bir suçtur, ibn fadlan şöyle bir olay aktarır ;

    türklerin hükümdarının naibi kuzerkin(kül-erkin)'in aşiretinde bir türk'e harezmli bir adam misafir olmuş, koyun satın almak için yanında bir müddet kalmış. ancak bu sırada türk'ün tüyü bitmemiş oğlunu kandırıp ilişkiye girmiş. türk ikisini işbaşında yakalamış. olayı kuzerkin'e götürmüş. kuzerkin ahaliyi toplamış ve çocuğun babasına "doğru karar vermemi mi istersin yoksa sahte karar mı ?" diye sormuş. o da "doğru karar vermeni" demiş. bunun üzerine kuzerkin adamın da çocuğun da öldürülmesi gerektiğini söylemiş. baba memnun olmamış "oğlumu teslim etmem" demiş. bunun üzerine kuzerkin failin fidye vererek gidebileceğini söylemiş. fail hem babaya hem de kuzerkin'e koyun vererek ülkesine dönmüş.

    kafilenin karşılaştığı ilk üst düzey lider küçük yınal dır. yınal/inal oğuzlarda yabgu denilen hükümdarın veliahtına verilen ünvandır. küçük yınal önce kafilenin geçişini engellemek istemiş, ancak kendisine verilen hediyeler sonucu izin vermiştir. ibn fadlan hediyeler verildikten sonra yınal'ın türkler de adet olduğu üzere kendilerine secde ettiğini aktarır.

    yınal'ın yanından ayrıldıktan sonra kafile enteresan bir olay yaşar ;

    ertesi gün yolda giderken türklerden, kaba, çirkin bir adam önümüze çıktı. şiddetli bir yağmur yağıyordu. "durun" dedi. 3000 adam 5000 hayvandan meydana gelen koca kafile bu adam için durdu. ona "biz kuzerkin'in dostlarıyız" dedik. gülmeye başladı. "kuzerkin kim oluyor. ben kuzerkin'in sakalına sıçayım" dedi. sonra "pekend" yani "ekmek" dedi. ona birkaç parça ekmek verdik. "geçin! size acıdım" dedi.

    ibn fadlan hastalık durumlarını şöyle anlatır. eğer hasta zenginse, onun için herkesten uzak bir yere çadır kurulur, köleleri iyileşene ve ya ölene kadar onunla ilgilenir. eğer hasta fakir ve ya köle ise onu bozkıra tek başına bırakırlar.

    önemli bir kişi öldüğünde ona kıyafetleri giydirilir, eline şarap kadehi verilir, silahları kuşandırılır ve bulunduğu yerin üzerine çamurdan bir tümsek yapılır. tümseğin etrafına kesilen hayvanların parçaları sırıklar ile dikilir, bunlar onun diğer dünyada binekleri ve malları olacaktır. ölen kişi bir savaşçı ise mezarının etrafına öldürdüğü düşman miktarınca ağaçtan insan suretleri yontulup dikilir(balbal'ın bir versiyonu). bunlar da onun hizmetçileri olacaktır.

    kafile daha sonra sübaşı'nın yanına varır. sübaşı ordu kumandanın ünvanıdır. onun adı etrul(ertuğrul) bin el-katağan(aktoğan) imiş. sübaşı onları misafirperverlikle karşılar, onlar da onu hediyeler ile onurlandırır. bunların arasında kaliteli kumaştan kıyafetler de vardır. ibn fadlan sübaşı kıyafetleri giymek için üzerindekiler çıkardığında altındaki kıyafetlerin paramparça olduğunu görür. zira adete göre bedene değen kıyafet parçalanana kadar yıkanmaz.

    ibn fadlan sübaşı etrul'un diğer bütün türkler gibi sakalını yolduğunu belirtir, ancak pek çoğunun aksine o bıyığını da yolmuştur. ayrıca onun aralarında en iyi süvari olduğunu şu sözlerle aktarır ;

    bir gün bizimle beraber atına binmiş gidiyordu. üzerimizden uçarak bir ördek geçti. etrul hemen yayını çekti, ördeğin altına doğru atını dörtnala sürdü. ona bir ok attı ve düşürdü.

    sübaşı kafilenin gitmesine izin vermeden önce divanını toplamıştır, aralarında en büyük ve akıllı olan tarkan dır(ünvan). kafileyi hazarlara teslim etmeyi düşünürler, çünkü hazarların elinde rehineleri vardır. buradan da oğuzlar ve hazarların savaş halinde olduğunu anlıyoruz. yedi gün tartıştıktan sonra değerli hediyeler karşılığında gitmelerine izin verilir.

    peçenekler ve başkırtlar

    ibn fadlan bu iki boydan kısaca bahseder. kervan muhtemelen bu boyların büyükleriyle görüşmemiş, ülkelerinde konaklamamış sadece geçip gitmiştir. yazarın anlattıklarının ne kadar doğru olduğu tartışılır, çoğunu muhtemelen bizzat görmemiş etrafındakilerden duymuştur.

    yazar peçenek ülkesine girerken geniş nehirleri nasıl geçtiklerini anlatır. deve derisinden kelekler çıkarılır, yükler onların içerisine koyulur. dolan keleklerin üzerine 4-6 kişi biner. kayın ağacından tahtalar kürek gibi kullanılır ve kelekler döne döne karşı kıyıya ulaşır, hayvanlar ise yüzerek geçer. bu sırada bozkır akıncıları baskın yapmasın diye karşı kıyıya önce silahlı muhafızlar geçirilir.

    kervan daha sonra peçenek ülkesine girer. ibn fadlan peçeneklerin denize benzer akmayan bir suyun yanında konakladığını anlatır(muhtemelen hazar denizi, ya da bölgedeki devasa nehirlerden biri). onların çok esmer olduklarını ve oğuzlara göre çok fakir olduklarını aktarır, öyle ki hayvanları ot bulamayınca kar yer.

    kervan peçeneklerin yanında sadece 1 gün kalır, daha sonra yayık(ural) nehrine varırlar, bu nehir gördükleri en devasa, en çoşkun akan nehirdir. kelekler ile geçerken pek çok kişi boğulur. bin bir zorlukla pek çok nehir geçtikten sonra başkırt ülkesine varırlar.

    ibn fadlan mübağala ile başkırtların ne kadar korkunç olduğunu anlatır. türk kavimleri arasında en belalı ve en katil olanlar onlardır. bit yerler. yazar şöyle bir olay aktarır ;

    yanımızda onlardan biri vardı. müslüman olmuş, bize hizmet ediyordu. bir ara ona baktım, elbisesinde bir bit buldu, tırnağıyla ezdi. sonra yaladı. baktığımı görünce "hoş" dedi.

    onların her biri erkeklik uzvu şeklinde ve birebir büyüklüğünde bir ağaç parçası yontup üzerine asar. sefere çıkmak isterse ve ya bir düşman ile karşılaşırsa ona secde eder. bu inanışın sebebi sorulduğunda ise "ben ondan çıktım, ondan başka yaratıcı tanımıyorum" der.

    aralarından bazıları 12 rabii olduğunu söyler: kışın rabbi, yazın rabbi, yağmurun rabbi, rüzgarın rabbi, ağaçların rabbi, insanların rabbi, suyun rabbi, gecenin rabi, gündüzün rabbi, ölümün rabbi, yerin rabbi. gökteki rabb(gök tanrı) bunların en büyüğüdür. içlerinden bazılarının yılanlara, balıklara, turna kuşuna taptıklarını gördük. anlattıklarına göre bir gün düşman bir kavim ile savaşıyorlamış, yenilmek üzereyken turna kuşları gelip bağırarak düşmanı kaçırmış. onlarda turna kuşuna tapmaya başlamışlar.

    hükümdarın huzurunda

    öncelikle kısaca bulgarların tarihinden ve kimliğinden bahsedeyim, çünkü bu konu insanların kafasını karıştırıyor. bulgarlar türk mü ? şöyle anlatayım; avrupa ve avrasyada hun varlığı son demlerini yaşarken daha doğudan yeni boylar, federasyonlar türedi ve bunlar avrasya bozkırlarına giriş yaptı. bulgarlar da bunlardan biridir. genel olarak bulgarların türkçenin bir ogur lehçesini konuştuğu kabul edilir(hunların da aynı lehçeyi konuştuğu düşünülüyor).

    ancak pek çok etnisiteyi barındırında bir bölgeden bahsediyoruz. örneğin türkçe konuşmayan macarlar aslında avrupaya göç etmeden önce volga bulgarlarıyla komşu idiler. bölgede hala pek çok fin-ugor dilleri konuşan halklar var. onca olan bitene rağmen hala irani bir dil konuşan osetler(alanlar) günümüze kadar varlıklarını korudular. sonuç olarak bulgarlar fin-ugor, slav ve irani topluluklar ile hem iç içe yaşıyorlardı hem de kültürel olarak etkilenmişlerdi.

    gelelim asıl konumuza. başkırtların yanından ayrıldıktan sonra kervan bulgar ülkesine giriş yapar. bulgar hükümdarının konakladığı yere 1 günlük yol kala, hükümdar onları karşılamak üzere ona bağlı 4 büyük beyi gönderir, bunlar eskil, suvar, bursula, bulgar boylarının beyleridir. beyler kervanı ekmek, et ve karadarı ile karşılar, bunlar bulgarların yetiştirdikleri ve yedikleri ana gıda maddeleridir, genellikle sunak, hediye yapılan şeylerdir. beyler kervana hükümdarın konakladığı kamp yerine kadar eşlik eder. kampa iki fersag kala hükümdar onları bizzat karşılar. onları görünce önlerinde secde eder(bunu daha önce oğuzlarda da görmüştük hatırlarsanız), yanında bulunan gümüş paralarına üzerlerine saçar ve onlar için otağlar kurdurur.

    halife'nin mektubu hükümdarın ve ülkenin diğer önde gelenlerinin önünde okundu. halife'nin gönderdiği hükümdarlık alametleri teslim edildi, ki bunlar iki adet sancak, hükümdarın atı için bir eğer, bir siyah hilat ve siyah bir sarıktan ibarettir. mektuplar okunduktan sonra hükümdarın adamları onun üzerine altın paralar saçtılar(tebrik amaçlı). daha sonra hükümdara ve karısına takdim edilen parfümler, elbiseler, inciler tek tek takdim edildi. hükümdarın karısına hilat giydirildi. hükümdarın karısı onun yanında oturuyordu, onların adeti böyledir.

    daha sonra yemeğe geçilir, hükümdar tahtında, çocuklarıda önünde oturur. hükümdarın önüne bir sofra gelir, önündeki kızarmış etten birkaç lokma alır. daha sonra hükümdar tek tek lokmalar kesip sağında ve solunda oturanlara lokmalar verir, her lokma alanın önüne bir sofra getirilir. adet böyledir, hükümdar bir lokma takdim etmeden kimse yemek yiyemez. sofraya sücü denilen baş şerbeti getirilir, hükümdar 3 kez halife adına kadeh kaldırır, sofradaki diğer herkes de ayağa kalkıp eşlik eder.

    işin siyasi kısmı bittikten sonra ibn fadlan bulgar ülkesi hakkında genel bilgiler vermeye ve duyduğu/gördüğü acayiplikleri anlatmaya başlar. bunların ilki kuzey ışıklarıdır, şöyle aktarır ;

    bir akşam güneş batmadan bir saat kadar önce semaya baktım, kıpkırmızı idi. havadan şiddetli sesler, gürültüler duydum. başımı kaldırdım. yakınımda ateş gibi kırmızı bir bulut gördüm. bu sesler, gürültüler ondan geliyordu. onda insanlar, hayvanlar gibi şeyler vardı. insanların ellerinde mızraklar, kılıçlar görünüyordu, birbirleri ile savaşıyorlardı. bundan çok korktuk, allah'a dua ettik. hükümdara bunun ne olduğunu sorduk. atalarının bunların cinlerin müminleri ve kafirleri olduklarını söylediklerini aktardı. her akşam böyle savaştıklarını, eskiden beri bunun devam edegeldiğini söyledi.

    ibn fadlan gecelerin kısalığını şöyle anlatıyor ;

    ay semanın ortasına gelmiyor, bir müddet kenarda doğduktan sonra sabah oluyor, ay kayboluyor. hükümdar bana ülkesinin üç aylık ötesinde visu adlı bir kavmin yaşadığını, onların ülkesinde gecenin bir saatten kısa olduğunu söyledi.

    onlar köpeklerin ulumasını hayra yorar, bu yıl bolluk, bereket, barış yılı olacak derler. en çok yedikleri yiyecekler karaca darı ve ettir. ancak ülkelerinde buğday, arpa boldur. buğday vs. eken kişi hükümdara öşür vergisi ödemez. her ev yılda bir kez hükümdara vergi olarak bir samur derisi verir. hükümdar yağma için bir yere asker gönderir, ganimet elde edilirse kendine pay alır. her düğün yapan, ziyafet veren hükümdara bir miktar hediye gönderir. onların toprağı siyah ve kokutucudur, yere kuyular kazıp yiyeceklerini oralara koyarlar. birkaç gün geçtikten sonra bozulur, kokar. yağ olarak balık yapı kullanırlar, çok kötü kokar.

    bulgarların hepsi kalpak giyer. hükümdar ata binerse yanındaki kullarının hepsi yayan olarak onu takip eder. hükümdar halk arasından geçerse herkes ayağa kalkıp kalpaklarını koltuk altlarına alırlar ve başlarıyla selam verirler.

    onların adetine göre bir adamın erkek çocuğu olursa onu babası değil dedesi alır. adam oluncaya kadar ona bakmaya babasından daha çok hak sahibiyim der. içlerinden biri ölürse ona çocukları değil kardeşleri mirasçı olur. ibn fadlan bunun islam hukukuna aykırı olduğuna hükümdarı ikna etmeye çalışmıştır.

    bir eve yıldırım düşerse kimse o eve yaklaşmaz, bu ev allah'ın gazabına uğramış derler. biri kasten adam öldürmüşse kısasa kısas olarak öldürülür. eğer yanlışlıkla öldürmüşse, kişi bir sandığa koyulur, yanına ekmek ve su verilir ve ağaca asılır. onu yer ile gök arasında bırakıyoruz, belki allah ona acı derler. adam çürüyünceye kadar o sandıkta kalır.

    bilgili, kurnaz birini gördüklerinde, bu kişinin rabbimize hizmet etmesi gerek diyip onu asarak öldürürler. erkekler ve kadınlar nehirde çıplak olarak birlikte yıkanır, ancak asla zina etmezler. zina edeni ikiye bölerler(oğuzlarda olduğu gibi). ibn fadlan erkekler ve kadınlar bir arada yüzmesin diye çok telkinde bulunmuştur ancak başarılı olamamıştır.

    ibn fadlan, bulgar ülkesinde görülen bir viking den bahseder ;

    bulgar ülkesinde çok büyük cüsseli bir adam olduğunu duymuştum, hükümdar sordum. o da evet ülkemizde böyle bir adam vardı, öldü. bu memleketlerden değildi. tüccarlar her zamanki gibi etil nehrine gitmişlerdi, nehrin suları yükselmiş ve taşmıştı. ansızın bir tüccar grubu yanıma geldi. ey hükümdar, nehrin kenarında bir adam durmuş, eğer bize yakın bir kavimdense bu diyarlarda duramayız. onlarla gidip bir adam gördüm ki, kazan gibi bir başı, bir karıştan fazla burnu, birer karıştan uzun parmakları var. içime bir korku düştü. ona söylenenlere cevap vermiyordu. onu yurduma getirdim ve kuzeydeki visu kabilesine bu adamı sordum. bana cevap yazdılar "bu adam yecüc ve mecüc kavmindendir. bizimle onlar arasında 3 aylık mesafe vardır, arada deniz vardır" dediler. ibn fadlan hükümdara bu adama ne olduğunu sorar. hükümdar söyler "yanımızda bir müddet kaldı. ona bakan çocuk ölüyor, hamile kadın çocuğunu düşüyordu. bir insanı yakalarsa öldürene kadar boğazını sıkıyordu, bende onu astım.

    onların çoğu hastalıklı gibidir. pek çoğu karın ağrısından ölür. ölünün arkasından kadınlar ağlamaz, erkekler ağlar. bir kişi öldüğünde onun evinin önüne giderler ve ağlarlar, bunlar hür kişilerdir. daha sonra köleler gelir, ellerinde kırbaçlar ile kendilerine vururlar ve ağlarlar. ölünün çadırırnın önüne bayrak dikilir. ölünün silahları kabrinin yanına koyulur. matem 2 yıl sürer, 2 yıl sonunda bayrak indrilir, yakınları saçlarını sakallarını keser ve bir davet verirler. dul karısı varsa evlenir. bu merasimler büyük beyler içindir, normal halk bunların sadece bir kısmını yapmaya çalışır.

    bulgar hükümdarı her sene hazar hakanı'na her hane için bir samur derisi vergi öder. hükümdarın oğlu hazarların yanında esirdir(yani bulgarlar bir nevi hazarlara bağlıdır). hazar hakanı, bulgar hükümdarının güzel bir kızı olduğunu duymuş, onu istemiş. hükümdar vermemiş ama hakan kendi yahudi kız müslüman olduğu halde onu zorla almış ve kız onun yanındayken ölmüş. bunun üzerine hakan diğer kızını istemiş. bulgar hükümdarı sonunun aynı olmasından korktuğu için kızını eskil reisi ile evlendirmiş. bulgar hükümdarını tutuşturan, halifeden destek ve kale yapımı için para istemeye iten sebep budur.

    ruslar hakkında ise;

    ''ruslar, allah'ın en pis mahluklarıdır. büyük ve küçük tuvaletten, cünüplükten sonra yıkanmazlar; yemek yedikten sonra ellerini yıkamazlar.''

    ''aralarından bir reis ölürse ailesi onun cariyelerine ve kölelerine -içinizden hanginiz onunla ölmek ister?- diye sorarlar. aralarından biri 'ben' der. bunu söyleyince ölmesi kesinleşir. reisi geminin içine koyuyorlar. kızı da gemiye koymadan önce reisin arkadaşları kızla ilişkiye giriyor ve kıza 'efendine söyle bunu seni sevdiğim için yaptım.' diyorlar. daha sonra töreni yöneten ihtiyar kadın cariyeyi öldürüyor ve kızı da gemiye koyuyorlar. ayrıca bir köpek, iki at, iki inek öldürüp parçalarını gemiye atıyorlar. sonra gemiyi yakıyorlar.”

    bunlar gibi daha nice bilgilerin bulunduğu kitabı okumak isterseniz aşağıda linki verdim. çevirmen sayfa altlarında çok güzel bilgiler vermiş.

    son olarak;

    "ibn fadlan bir türk'le yan yana yolculuk ederken, türk ona yakınmış: 'başbuğ bizden ne istiyor? öldürecek bizi bu soğukta! ne istediğini bilsek, hemen verir kurtulurduk.' demiş. ibn fadlan buna cevap olarak, ‘bütün istediği, allah'tan başka tanrı yoktur demeniz' diye karşılık verince, türk gülmüş: 'doğru olduğunu bilsek, söylerdik.'"

    okumak isteyenler için;
    https://yadi.sk/i/2o6xymab3ddvda

    *entryde geçen bilgilerle ilgili birkaç farklı kaynaktan faydalanılmıştır.
  • şizofreni hastalarının kendi kendini gıdıklayabildiği.
  • farsça "ser (baş/kafa)" sözüyle türetilen bazı sözcükler.

    serdar: başbuğ, lider.
    serhat: sınır başı.
    serseri: başıboş.
    serkeş: kafayı çeken.
    sarhoş/serkhoş: başı hoş olan.
    sergüzeşt: kellesinden vazgeçmiş, maceracı.
    sermaye: baş para, anapara.
    sersem, serzeniş, serasker...
  • bircok kisinin aslında cover oldugunu bilmedigi, artık klasiklesmis meshur sarkilar ve onlarin ozgun versiyonlari. "bu da mi ozgun degilmis!" ya da en azindan "ay evet boyle bir sarki vardi, cok guzeldi!" demeniz dilegiyle.

    1) i will always love you - whitney houston 1992 orijinal dolly parton 1974
    2) tainted love - mariyln manson 2001 soft cell 1981 (bunu herkes biliyor diyenleriniz var duyuyorum ama siz de yanlis biliyorsunuz) orijinal gloria jones 1964
    3) if i were a boy - beyonce 2008 orijinal bc jean 2008
    4) i love rock n roll - joan jett the blackhearts 1982 orijinal the arrows 1975
    5) nothing compares 2 u - sinead o'connor 1990 orijinal the family (prince) 1985
    6) girls just wanna have fun - cyndi lauper 1983 orijinal robert hazard 1979
    7) love hurts - nazareth 1976 orijinal everly brothers 1960
    8) torn - natalie imbruglia 1997 orijinal ednaswap 1996
    9) the man who sold the world - nirvana 1994 orijinal david bowie 1970
    10) hurt - johnny cash 2002 orijinal nine inch nails 1994
    11) i swear - all 4 one 1994 orijinal john micheal montgomery 1993
    12) don't turn around - ace of base 1994 orijinal tina turner 1986
    13) sailing - rod steward 1975 orijinal the sutherland brothers 1972
    14) killing me softly with his song - fugees 1996 orijinal lori lieberman 1971
    15) in the army now - status quo 1986 orijinal bolland & bolland 1982
    16) red red wine - ub40 1983 orijinal neil diamond 1968
    17) bitter sweet symphony - the verve 1997 orijinal the rolling stones'un the last time sarkisinin orkestral versiyonu 1965
    18) i got my mind set on you - george harrison 1987 orijinal james ray 1963
    19) it's my life - no doubt 2003 orijinal talk talk 1983
    20) self control - laura branigan 1984 orijinal raf 1984
    21) bu sarkinin coverıyla zerre kadar ilgilenmiyorum (ki coverlanarak mahvedildiginden haberim bile yoktu yakin zamana kadar), bu yuzden alin sadece orijinal ain't nobody - rufus & chaka khan 1983
    22) venus - bananarama 1986 orijinal shocking blue 1969
    23) hallelujah - jeff buckley 1994 orijinal leonard cohen 1984 aslinda belki de dunyanin en cok coverlanan sarkisi olan hallelujah ile ilgili ufuk acici bilgi, leonard cohen tarfindan ilk defa kaydedilmek istendiginde studyonun sarkinin cok kotu oldugunu ve asla tutmayacagini soylemesidir.
    24) unchained melody - righteous brothers 1965 orijinal alex north 1955
    25) sealed with a kiss - jason donovan 1989 orijinal the four voices 1960
    26) twist and shout - the beatles 1964 the top notes 1961
    27) house of the rising sun - animals 1964 orijinal anonim 1933
    28) you keep me hangin on - kim wilde 1986 orijinal the supremes 1966
    29) mad world - gary jules 2001 orijinal tears for fears 1982
    30) i'm a believer - smash mouth 2001 orijinal the monkeys 1966
    31) black magic woman - santana 1970 orijinal fleetwood mac 1968

    edit: sonradan bulunanlar ve akla gelenler;
    32) where did you sleep last night - nirvana 1994 orijinal anonim ingiliz turkusu leadbelly
    33) lake of fire - nirvana 1994 orijinal meat puppets 1984
    34) whiskey in the jar - metallica 1998 orijinal anonim irlanda turkusu
    35) wild world- mr big 1997 orijinal cat stevens 1970
    36) waiting for tonight - jennifer lopez 1999 orijinal 3rd party 1997
    37) american woman - lenny kravitz 1999 orijinal the guess who 1970
    38) respect - aretha franklin 1967 orijinal otis redding 1965
    39) hound dog - elvis presley 1956 orijinal big mama thornton 1952
    40) how can you mend a broken heart - al green 1972 orijinal bee gees 1971
  • vapurların tekerlekleri olmadığını öğrenmem.
    dondurma külahının yenilebilir olduğunu öğrenmem. hatta ilk yediğim dondurmanın külahını attıktan hemen sonra öğrenince yerden alıp yemiştim.
hesabın var mı? giriş yap